17. yüzyılda İrlandalı bir episkopos olan James Ussher, Kutsal Kitap’ta verilen soy ağaçlarını ve yıllarını hesaplayıp dünyanın M.Ö. 4004 senesinde yaratıldığını iddia etmişti. 18.yüzyılda bu görüş o kadar popüler olmuştu ki, dönemin en yaygın Kutsal Kitap çevirisi olan İngilizce King James çevirisi bu kronolojiyi benimsemişti. 19.yüzyıldan itibaren ise yapılan bilimsel ve arkeolojik çalışmalar ilk insanların bundan çok daha eskiye gittiğini gözler önüne sermektedir. Eriha, Göbeklitepe ve Çatalhöyük gibi dünyanın en eski keşfedilmiş yerleşim alanlarının yaklaşık 10.000 – 11.000 senelik bir tarihi vardır. İlk yerleşim alanlarının bu tarihleri şüphesiz insanlığın Usher’ın hesapladığı M.Ö. 4004 senesinden daha eski olduğunu göstermektedir.
Ussher’ın hesaplarındaki temel hatalarından bir tanesi, tarihlerini hesaplamak için tarihsel olarak teyit edilebilir sabit referansın yokluğuydu. Usher bir varsayımdan yola çıkıp yaratılışın 6 gününün aynı zamanda dünya tarihinin 6000 yıllık olacağı varsayımıyla çalışmasına başlamıştı. Buna göre dünyanın 2000 yılında yok olması gerekirdi, ama malum halâ ortalıktayız. Günümüzde daha şanslıyız ve tarihsel açıdan birkaç tane sabit referansımız mevcuttur. Bunların en önemlisi Süleyman’ın krallığının 4.yılı olan M.Ö. 967 senesidir (1.Krallar 6:1). Bu tarihten başlamak üzere geriye doğru nesil kayıtlarını ve soy ağaçlarını hesapladığımızda en az bir 1000 yıl daha fazladan ortaya çıkmaktadır. Usher’ın temel hatalarından bir diğeri ise, Kutsal Kitap’taki İbranice “baba” sözcüğünü İngilizce’deki “baba” kavramıyla karıştırmasıdır. İbranice’deki “baba” kelimesi Türkçe’deki “ata” kavramına benzer. Yani birkaç nesli kapsayabilir. Nitekim İbranicede büyük baba veya büyük büyük baba için de aynı kelime kullanılmaktaydı. Bu verileri topladığımızda yaratılışın Usher’ın zannettiğinin aksine 6000 sene değil, en az 10.000 sene önce olduğu aşikârdır. Bu noktaya kadar tüm Hristiyan ilahiyatçıları hemen hemen aynı fikri paylaşmaktadır. Fakat bu noktadan itibaren iki farklı yorum ekolü söz konusudur. Bunlardan birincisi, genç dünyacı görüş; diğeri ise yaşlı dünyacı görüştür.
Genç dünyacı görüş, dünyanın en fazla 10 ila 20.000 yıllık olduğunu savunur. Kutsal Kitap’taki yaratılış esnasında kullanılan gün kelimesini (İbr. יום,“yom”) 24 saatlik bir gün olarak yorumlar. Adem’in ve Havva’nın yetişkin olarak yaratıldığını göstererek dünyanın belirli bir yaş ve olgunlukta yaratıldığını savunur. Buna göre fosil veya jeolojik yaşların bilimsel deneylerde yaşlı çıkmasının nedeni Tanrı’nın evreni “yaşlı bir görünümde” yaratmış olmasından kaynaklanmaktadır.
Yaşlı dünyacı görüş ise, modern bilimin öne sürdüğü evrimci yaş tahminlerine katılır ve dünyanın aslında yaşlı olduğunu ifade eder. Yaratılış’ta kullanılan gün kelimesini 24 saatten ziyade bir “çağ” olarak yorumlar. Bu görüşü savunmak için Eski Ahit’te “gün” kelimesinin zaman zaman mecazi anlamda kullanıldığı ayetleri gösterir. Buna ilaveten “Boşluk Teorisi” adındaki argüman kullanılır. Bu teoriye göre, Yaratılış 1:1’den öncesi uzun bir zaman dilimini içeren bir boşluk olmuş olabilir. Aynısı Yaratılış 1:1 ve 1:2 ayetleri için de geçerlidir. Adem ve Havva konusunda ise bu görüşe sahip olan kişiler genellikle Adem ve Havvayı ilk “Homo Divinus”, başka bir deyişle ilk ruh algısına sahip Homo sapiens türünün örneği olarak görmektedirler.
Sonuç olarak Kutsal Kitap bu konuda insanı bir bilimsel görüşe bağlı kılmaz. Her iki ekol Kutsal Kitap metninden yorumlarını savunur ve tartışır. Fakat, her iki tarafın hemfikir olduğu tartışılmaz nokta, ister binlerce senede ister milyonlarca senede olsun, evrenin Tanrısız bir süreçle değil; Tanrı’nın emri ve yönlendirişiyle başlamış ve yaratılmış olmasıdır.