4

Şimdi kimiz?

Bazı durumlarda etiketler son derece mühimdir.  Yakın çevremizde zehirli kimyasal veya radyoaktif maddeyi içeren kaplar veya variller bulunuyorsa şayet, muhakkak bunların etiketlenmelerini istersiniz, değil mi?  Aynı şekilde eğer belirli yiyeceklere karşı şiddetli alerjiniz varsa lokantada yemek yemeye gittiğinizde yemek listesinin ayrıntılı ve doğru olmasını da istersiniz.  Bu tür bilgilerin hayati önemleri vardır.  Dolayısıyla bu bağlamlarda etiketlenme olayını takdir ederiz.

Ama etiketler her zaman çok anlamlı değildir.  Örneğin Kanada’da birçok insan “Hristiyanım” der veya Türkiye’de ise “Müslümanım” der, yalnız bu insanlar sözü edilen inanç sistemlerine hiç de bağlı değildirler.  Yahut bir kişinin ehliyeti varsa ama araba kullanmayı bilmezse, o ehliyetin ne yararı var ki?  Bu “etiketler”i taşımalarının ne önemi var?  Hiç!  Ancak etiket, bir şeyin gerçek durumunu açıklıyorsa veya bir şeyin karakterini doğru ifade ediyorsa o zaman anlamlı ve yararlı olur.

Peki üzerimizde etiket(ler) var mıdır? Bu makalenin 1. bölümünde iki doğru etiketlenmeden söz etmiştim.  Mesih imanlıları artık kutsaldır ve asıl memleketleri cennettir.  Tabii ki hem kutsalız hem de kutsallaşıyoruz.  Her iki kavram doğrudur.  Tanrı katında kutsalız, kimliğimizle ruhani teçhizatımız da öyle.  Gerçekten Mesih İsa’da yeni yaratığız, özümüz değişmiştir.  Artık günahın köleleri değiliz.[1]  Yani eski halimize, doğal benliğimize göre yaşamak zorunda değiliz.  Ve vurgulanması gereken şu ki, bunlar sadece etiket değişiklikleri değildir.

Sadece etiketlerden ziyade burada sözü edilen şeyler hayatlarımızın esasen hem değiştirilmiş ve hem de değiştirilmekte olan alanlarıdır.  Ve bu makalenin önceki bölümlerinde açıklandığı gibi dünya görüşlerimiz sürekli değişmekte olmalı ki Tanrı’nın gördüğü gibi Kendini, kendimizi, başkalarını ve dünyayı görebilelim.  Çünkü Tanrı’nın görüşü gerçekliği teşkil eder.  “Ama, ama...” diyerek istisnai durumları arayabiliriz, yine de Tanrı her şeyi görür ve anlar, üstelik her şey üzerinde egemendir.  Kurtuluş anında O özümüzü değiştirdi ve hâlâ bizi değiştirmekle meşguldur.  O’na şükrolsun ki, ne olursa olsun bizi terk etmeyecek ve sonuçta O’nun isteği kutsal olmamızdır.[2]

Peki şimdi kimiz?  Nancy M. Wilson, yazdığı bir kitaba bir ek olarak[3], Mesih İsa’da olan yeni kimliğimiz hakkında şu güzel, teşvik edici ve yönlendirici özeti sunmuştur:

 

Kabul edildim...

Yuhanna 1:12 Ben Tanrı’nın çocuğuyum.
Yuhanna 15:15 Ben Mesih’in dostuyum.
Romalılar 5:1 Mesih İsa’ya olan imanla aklandım.
1. Korintliler 6:17 Rab’le birleştim ve O’nunla tek ruh oldum.
1. Korintliler 6:19,20 Bir bedel karşılığında satın alındım.  Tanrı’ya aidim.
1. Korintliler 12:27 Mesih’in bedeninin bir üyesiyim.
Efesliler 1:1 Ben bir kutsalım.
Efesliler 1:5 Tanrı’nın çocuğu olarak belirlendim.
Efesliler 2.18 Kutsal Ruh’ta Tanrı’nın huzuruna çıkabilirim.
Kololseliler 1:14 Mesih’te kurtuldum ve günahlarım bağışlandı.
Koloseliler 2:10 Mesih’te doluluğa kavuştum.

 

Güvendeyim...

Romalılar 8:1,2 Sonsuza dek günahın ve ölümün mahkumiyetinden kurtuldum.
Romalılar 8:28 Tanrı’nın her durumda iyilik için etkin olduğuna eminim.
Romalılar 8:31 Kimsenin beni suçlu çıkaramayacağından eminim.
Romalılar 8:35 Hiçbir şey beni Tanrı’nın sevgisinden ayıramaz.
2. Korintliler 1:21,22 Tanrı beni pekiştirdi, meshetti ve mühürledi.
Koloseliler 3:3 Yaşamım Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır.
Filipililer 1:6 Tanrı’nın bende başlattığı iyi işin Mesih İsa’nın gününe dek bitirebileceğine eminim.
Filipililer 3:20 Vatanım göklerdedir.
2. Timoteos 1:7 Tanrı bana korkaklık ruhu değil, güç, sevgi ve özdenetim ruhu vermiştir.
İbraniler 4:16 Yardıma ihtiyaç duyduğumda merhamet görüp lütuf bulabilirim.
1. Yuhanna 5:18 Tanrı’dan doğdum, kötü olan bana dokunamaz.

 

Önemliyim...

Matta 5:13,14 Ben dünyanın tuzu ve ışığıyım.
Yuhanna 15:1,5 Gerçek Asma’nın bir dalıyım.
Yuhanna 15:16 Meyve vermek için seçildim ve atandım.
Elçilerin İşleri 1:8 İsa’nın tanıklarından biriyim.
1. Korintliler 3:16 Tanrı’nın tapınağıyım.
2. Korintliler 5:18 Görevim, Tanrı ile barıştırmaktır.
2. Korintliler. 6:1 Tanrı’nın emektaşıyım (1Ko.3:9).
Efesliler 2:6

 

Mesih’le birlikte göksel yerlerde oturtuldum.
Efesliler 2:10 Tanrı’nın yapıtıyım.
Efesliler 3:12 Tanrı’ya cesaret ve güvenle yaklaşabilirim.
Filipililer 4:13 Beni güçlendiren Mesih’in aracılığıyla her şeyi yapabilirim.

 

Wilson’un bu ekin kullanımı hakkındaki tavsiyesi de şöyle:  “Günde bir tane okuyarak, yaklaşık bir ayda kendinize yönelik bakış açınızı dünyevi yalanlar yerine Tanrı’nın gerçeği doğrultusunda yenileyebilirsiniz.”[4]  Gerçekten bu güzel ve isabetli bir yaklaşım çünkü Tanrı’nın açık amacı bizi değiştirmektir.  Yazıldığı gibi, “Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.”[5]Ama değişiyor muyuz? Bu mevzuda şüphemiz var mı?

Belki bizim en bariz sorunumuz kimliğimiz ile yaşantımızın arasındaki uyumsuzluktur.  Bazen sözü edilen yeni kimliğimiz sanki Rab’bin istediği ruhsal muzafferlik getirmiyor bize.  Üzülüyoruz çünkü ikrar ettiğimiz inanç ile yaşadığımız hayat arasında belirgin bir tutarsızlık oluyor.  Zaman zaman kendimizi ikiyüzlü bile hissedebiliriz.  Kendine belki şöyle sorular soruyorsundur: Neden istediğim gibi yaşayamıyorum?  Niye tekrar tekrar aynı günahları işliyorum?  Tanrı sözü’ndeki vaatler ve ilkeler boş mudur?  Tanrı benimle oynuyor mu? 

Hepimiz çok iyi biliyoruz, aklanmış ve özümüz değiştirilmiş olsa da,  doğal benliğimizden kaynaklanan alışkanlıklar, eğilimler ve yara izleri bizde hâlâ mevcuttur.  Günah hâlâ ciddi bir sorundur. Öyle mi?

Aziz Nesin’in bir öyküsünde[6], anlatan kişi yabancı bir ülkede büyükelçi olarak görev yapan bir arkadaşının, gittikçe büyüyen bir sorunu gidermesine yardım etmek ister.  Sorun, büyükelçinin eşinin sokak köpeklerine karşı yufka yürekliliğidir.  Bu bayan onlara baktıkça hem genel durumları iyileşir, hem de sayıları da artar.  Sonunda köpekler o kadar çoğalır ki elçiliğin bahçesi mahvolur, etrafı ve her köşesi köpek yavrularıyla dolar. 

O arada anlatan kişi, büyükelçinin bir partisine davet edilir ve katıldığında, sohbet arasına cins köpek kavramını sokarak, konuştuğu adamın dikkatini çekiverir.  Bu adamın kendini yüksek sosyete sayan eşi nadir olan cins köpeklere bayılır.  Anlatan fırsatını yakalar ve büyükelçinin “Trong cinsi” köpeklerinden kurnazca bahseder.  Konuştuğu adam hevesli mi hevesli, ne yapıp edip eşine bu köpeklerden almak ister ve bu konuda anlatandan özel bir yardım rica eder.  Sonradan bu özel cins köpek haberini duymayan kalmaz çevrede, sokak köpeklerinin tamamı da dağıtılır.

Bu mizahtır ve gerçekte “Trong cinsi” diye bir köpek türü yoktur; öyküde bu sadece ve sadece bir yapmacıklık, bir aldatmacadır.  Anlatan, amacına ulaşmak için bir hikâye uydurmuştur, ve duyan herkes üçkağıda gelmiştir.  Tabii ki böyle durumlarda aldanmamalıyız, yalnız bu makalede sözünü ettiğim yeni kimlik yönlerimiz tanrısal bir aldatmaca ya da anlamsız etiketler değildir. 

Aksine yukarıda sıralanan ifadeler birer son derece anlamlı gerçeklerdir ve bunların hepsi Tanrı Oğlu ve İnsanoğlu İsa’nın çarmıha gerilişi ve dirilişiyle elde edilen ve bize sağlanan hazinelerdir.  Mesih İsa’da artık kim olduğumuzu doğru anlamazsak kesinlikle de Tanrı yolunda sadık bir şekilde ilerlememiz söz konusu olamaz.  Evet, Mesih İsa’da kim olduğumuz önemli, ama bizde artık kimin yaşadığı (Kutsal Ruh) daha da önemli!  Tanrı, çarmıhta Kendini bizim için feda etti ve Kutsal Ruh’la Kendini bize verdi.  Başka ne isteyebiliriz?

Bu bağlamda Petrus’un 2. mektubunda yazdığını hatırlayalım: 

Kendi yüceliği ve erdemiyle bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi.  O’nun yüceliği ve erdemi sayesinde bize çok büyük ve değerli vaatler verildi. Öyle ki, dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla tanrısal özyapıya ortak olasınız. (2Pe. 1:3-4)

“...gereken her şeyi bize verdi” diyor.  “Her şey” bize yetmez mi?  Muhakkak yeter!  Neden böyle donatılmışız?  Tanrısal özyapıya ortak olalım diye.  Son derece nettir ki bu ayetler kutsallaşma ile ilgili.  Ama büyük olasılıkla artık asıl sorunumuz, içinde bulunduğumuz kutsallaşma sürecinin anlamını yanlış idrak etmemizdir.  Bu konuda bize yardımcı olabilen Hristiyan tanrıbilimci C. Michael Patton’un şu yazısını irdeleyelim: 

“On yıl önce her şeyi çözmüştüm. Teoloji bilgim kusursuzdu. Bir fark, hem de büyük bir fark yaratacağıma dair giderek büyüyen bir inanç beni tutkularla doldurmuştu.  İnsanların bir ihtiyacı varsa, onu karşılayabilirdim…ya da en azından karşılanmaları için onları doğru yola yönlendirebilirdim. Bütün cevaplara sahiptim. Kutsallaşmıştım ve kutsallaşıyordum…hızlı bir şekilde  (tıpkı bir Ferrari gibi).

Şimdi on yıl ilerleyelim…

Her şey şimdi çok daha farklı. Artık o kadar çok şey çözdüğümü düşünmüyorum. Tutkularım sağlam, ama iç varlığımdaki, canımdaki  yaralar? Onları daha dikkatli ve yumuşak hale geldiler. Önceden bütünüyle emin olduğum şeyler ruhumu hayal kırıklığıyla örtüyor, utanç ve öfkeyle tuzluyor.  Sorunların üstesinden gelmek, eskiden göründüğü kadar kolay gözükmüyor. İşler karmaşık hale geldi. İnsanlar karmakarışık. Ben karmakarışığım.

Geçen hafta cesareti kırılmış imanlı bir bayanla ruhsal gelişim hakkında konuşurken, onda kendi durumumu görmeye başladım. Neden “iyi” bir kişi olmadığını anlayamıyordu. “Otuz yıldır imanlıyım ve şimdi kendimi her zamankinden daha az kutsallaşmış hissediyorum. Anlayamıyorum. Belki de kurtulmuş bile değilim.”

Bu konuda gün boyu düşünürken, bu bayanla aynı durumda olduğumun farkına vardım. Bekleyin! İzin verin, daha önceden kutsallaşmayı nasıl tanımladığımı açıklayayım: 

Kutsallaşma i. — Mesih benzeyişine dönüşmek ile ölçülen ruhsal gelişme durumu. Yorumu: Giderek daha iyi bir duruma geliyorsunuz. Eskiden olduğunuz kadar gaddar değilsiniz. Daha az şikayet ediyorsunuz. Hayata daha olumlu bakıyorsunuz. Asla depresyona girmiyorsunuz. Sorunlarınızı daha olgun bir tutumla ele alıyorsunuz; yani Mesih’in sorunları ele aldığı biçimde. Oh, bir de eskisinden daha çok şeyi çözmüş oluyorsunuz.

Bu düşünceye tutunarak geçirdiğim on yılın ardından, kendi durumuma bakıyor ve hayal kırıklığına uğruyorum. Elbette, eskiden beni denetimi altında tutan günahların birçoğu hayatımı artık yönetmiyor, ama yukarıda listelediğim kutsallaşma belirtilerinin hepsinde hatalı olduğumu söylemem gerekecek. Zira yeni günahlar patlak verdi. Kişiliğe bağlı günahlar. Somurtkanlık. Şikayet. Olaylara sakin bir güvenle tepki verememek. Çabuk öfkelenme. Ayrıca biliyor musunuz? Hoşlanmadığım ve bir türlü sevimli davranamadığım bazı insanlar var. Şu işe bakın ki, yirmi yıl önce John Marshall Lisesi’nde en sevimli kişi seçilmiştim. Bana inanmıyor musunuz? Okul yıllığına bakın. En nihayetinde (buna inanmayacaksınız), kilisede öğretme ya da vaaz hizmetim yoksa (o zamanlar çok istekliydim!), Pazar sabahları kiliseye gitmemek için giderek daha kolay mazeret bulmaya başladım. 

Neden daha “iyiye” gitmiyorum? Bilmiyorum. Bu halim için birçok suçlu bulabilirim, ama başka şeyleri suçlamak zavallı durumumun bir başka belirtisi olacak sadece (Kutsallaşmamış insanlar başkalarını suçlamıyorlar mı? Ya Adem?).

Ne var ki, bu durum kendimi ve kutsallaşma hakkındaki görüşümü yeniden değerlendirmeme yol açtı. “Kutsal” (kutsallaşma kavramının türediği) kılınmak ne anlama geliyor?

Yaşamın farklı safhaları, hepimize doğal benliğimizi sergilemek için yeni yollar ortaya koyuyor. Çocuklar. Dört çocuk. On yaş altında dört çocuk. Evlilik. Ölüm. Üzüntü. Zaman, başkaları ve kendiniz hakkında hayal kırıklıklarını çoğaltabiliyor. Eskisine nazaran ilgilenmeniz gereken daha fazla yük altına giriyorsunuz. Ve ayrıca depresyona girdiğiniz dönemler oluyor. Bir dakika! Hristiyanlar’ın depresyona girmemesi beklenmez mi? Özellikle de teoloji öğretenlerin. Tanrım, eğer şimdi on yıl sonra despresyona girmeye başlıyorsam yaptığım bunca şeyin ne yararı var? Eskiden “sihirli asamı” sallayarak işleri yoluna koyardım yani doğru Kutsal Kitap yorumları yapar ve depresyona giren insanları düzeltirdim ben. Sanırım bu, düşündüğüm kadar çok işe yaramıyor!

On yıl sonra, ya artık kutsallaşmıyorum (ki bu mümkün) ya da kutsallaşma kavramı üzerinde yeniden düşünmeliyim.

Umutlarım ve düşüncelerim şöyle:

Kutsallaşma i. — Ne kadar “iyi” olduğunuzla değil, Rab’be ne kadar bağımlı hale geldiğinizle ilgili ruhani gelişim süreci. Kutsallaşma, Rab’bin huzurunda ne sıklıkla alçaldığınızla ilgilidir, acılar karşısında soğukkanlı kalabilme becerisiyle değil. Kutsallaşma, güçlü yönlerinizden ziyade, zayıf yönlerinizi tanımanızla ilgilidir. Kutsallaşma, tövbe gerektirmeyen şeylerden çok, tövbe gerektirenlerle ilgilidir. En nihayetinde, kutsallaşma gidecek başka yeriniz olmadığı için Tanrı’nın tarafına doğru yaptığınız kademeli ilerlemelerdir”[7]

Pratik olarak bu ilerleme nasıl gerçekleştirilebilir? “Her gün kendine Müjde’yi bildir.”  Respectable Sins (Saygın Günahlar) adlı kitabında, Hristiyan yazar Jerry Bridges bu önemli disiplini neden ve nasıl uygulamamız gerektiğini açıklar.[8]  Bridges şöyle anlatıyor: bir kutsal olmama karşın, öncelikle kendime ve Tanrı’ya açıkça söylemeliyim ki, her gün – tutum, düşünce, konuşma ve eylemlerimde – günah işlerim, yani O’nun kutsal ve yetkin standardına yakınlaşmadığımı bile söylerim; “hafif” sandığım günahlarımı da sayarım.  Ondan sonra Tanrı’nın bana karşı olan bağışlamasına ilişkin vaatleri kendime özetlerim.  Kendime Müjde’yi bildirmek için hangi ayetleri kullanıyorum? Bazıları şunlardır:

 

Mezmur 103:12 Doğu batıdan ne kadar uzaksa, O kadar uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı.
Yeşaya 43:25 Kendi uğruna suçlarınızı silen benim, evet benim, Günahlarınızı anmaz oldum.
Yeşaya 53:6 Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. 
Romalılar 4:7 “Ne mutlu suçları bağışlanmış, Günahları örtülmüş olanlara!  Günahı Rab tarafından sayılmayana ne mutlu!”
Romalılar 8:1 Böylece Mesih İsa’ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur.

 

Daha çok vardır, örneğin Mezmur 130:3-4, Yeşaya 1:18 ve 38:17, Mika 7:19, Efesliler 1:7, Kololseliler 2:13-14, İbraniler 8:12 ve 10:17-18.

Ve son olarak unutmayalım ki, şimdiki hayatımız Mesih’in hayatıdır.  Galatyalılar 2:20’de yazıldığı gibi, Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. Bu bölümü, şimdiki durumumuzu tam olarak özetleyen şu güzel alıntıyla kapatmak isterim:

Tanrı’nın bakış açısından, yani görünmeyen ve sonsuz alemde, biz (her bir Mesih imanlısı) birer tamamlanmış eseriz.  Aynı zamanda, görünen ve zaman sınırlı (fani) alemde O, gerçeği derinlerimize işlemeye ve bizi Kendi benzerliğine dönüştürmeye devam ediyor.[9]

Ayrıca hayatlarımızda, doğal benliğimizin izlerinden başka, oturduğumuz dünyanın ve her zaman etkin olan düşmanımızın etkileri var.  Bu makalenin bundan sonraki bölümünde dünyanın ve düşmanın karakterleri irdelenecek.