2

Devam!

Muhakkak ki gerçeği, Hıristiyanlık’ta evrensel olarak kabul edilen inanç bildirgelerine göre doğru sayılan doktrinleri, bilmiyorsak gerçeğe göre yaşayamayız. Bununla beraber dünya görüşümüz Kutsal Kitap’a göre olacaksa, Kutsal Kitap’ın içerdiği gerçek üzerinde temellendirilmesi gerekir. Ancak Tanrı Sözü’nü okuyarak, O’nu derin derin düşünerek ve lütufkâr olan Kutsal Ruh’un gücüyle bu gerçeği elde edebiliriz. 

Bundan dolayı bir kişi iman eder etmez, onda mucizevi bir şekilde mükemmel bir dünya görüşü oluşuvermez. Kutsallaşmanın bir süreç olması gibi, kapsamlı, tutarlı ve mantıklı bir dünya görüşü edinme de bir süreçtir. Mesih İsa’da olan bizlerin olası değişimimiz, düşüncemizin yenilenmesiyle olur (Rom. 12:2). Bu yenilenme salt Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta bize verdiği gerçeği benimsemekle gerçekleşir. Sonuçta bize gerekli olan, yani hedeflediğimiz şey, dünyayı, insanları, kendimizi ve Tanrı'yı Tanrı’nın gördüğü biçimde görebilmektir.
 

Karakter Eleştirisi

Dünya görüşümüzde bir değişim olacaksa, özellikle bu makalenin 1. bölümünde sözünü ettiğimiz “yüreğe yerleşen” şeyleri tespit etmek zorundayız. İç varlığımızın derinliklerinde, bilinçaltımızda değişmesi gereken birçok sorun yatar. Özellikle Tanrı, kendimiz, kurtarıcımız, dünyamız ve düşmanımızla ilgili benimsemiş olduğumuz pek çok düşüncemiz vardır. İçinde yaşadığımız toplumdan birçok “ileti” gelir ve bunların büyük bir kısmı Tanrı Sözü’ne aykırı olabilir. Bunları nasıl tespit edip değiştirebiliriz?

Burada büyük bir iddiada bulunayım: dünya görüşlerimizle ilgili olan değişim sorununun temelinde karakter yatmaktadır. Bu makalenin bu bölümü ve sonraki bölümlerinde, karakterle ilgili olan şu konuları işleyeceğiz:

  1. Tanrı’nın karakteri
  2. Kendi doğal karakterimiz
  3. Mesih İsa’da olan yeni karakterimiz
  4. Dünyanın asıl karakteri
  5. Şeytan’ın karakteri ve çalışma (saldırı) tarzı

Biz bu karakterlerle ilgili gerçekleri benimsedikçe, düşünceler, değerler, bakış açısı ve tutumlarımızda değişiklikler olacaktır. Yalnız burada vurgulamak istediğim kelime “benimsedikçe”dir. Bu, etkin bir fiildir. Yakup 1:22-25’de yazılı olduğu gibi:

Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz. Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer. Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur. Oysa mükemmel yasaya, özgürlük yasasına yakından bakıp ona bağlı kalan, unutkan dinleyici değil de etkin uygulayıcı olan kişi, yaptıklarıyla mutlu olacaktır.

Burada söz edilen yasa, Musa’nın getirdiği Kutsal Yasa değildir. O Yasa, “Mesih'in gelişine dek... eğitmenimiz oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa'nın denetiminde değiliz” (Gal. 3:24-25). Artık Yasa’nın köleleri değil, Tanrı’nın oğullarıyız (Gal. 4:3-7). Oğulları olarak bizim Yasa altındaki mahkûmiyetimiz kaldırıldı; artık bizi özgür kılan yeni bir yasa vardır. Şöyle ki: “Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur. Çünkü yaşam veren Ruh'un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı.” (Rom. 8:1-2). Tanrı’nın oğulları olarak tabii ki O’nu tanıyoruz. Ama O'nu tanımak yolunda daima bir ilerleme ve gelişme söz konusu olmalıdır. Tanrımız kimdir? 

Tanrı’nın Karakteri

Tanrı’nın karakteri dipsiz bir kuyudur. Sonsuza dek bile araştırsak çalışmalarımız tükenmez, son bulmaz. Buna karşın Tanrı’nın karakterinin en önemli yönlerini, Tanrı’nın ne olduğu ve ne olmadığını, özetlemekte fayda vardır. Ayrıca ele aldığımız bağlamdan dolayı bazı öğretiler daha çarpıcı gözükebilir.[1]  Aşağıda bağlamımıza göre kısa bir liste çıkarmaya çalıştım.

  1. Tanrı’nın var olması herhangi bir şarta, başka bir varlığa ya da maddeye bağlı değildir. Tanrı’nın türetilmemişliği (İng. aseity), O’nun belki de en önde gelen niteliğidir. Musa’nın sorusuna cevaben Tanrı’nın kendisini tanımladığı ad “Ben Ben’im” idi (Çık. 3:14). İsa da bir grup Yahudi'ye şöyle söyledi: "’Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” (Yu. 8:58). Ne söylemek istediğini çok iyi anladıkları için onu taşlamaya kalktılar.  
  2. Tanrı tutarlıdır, kaprisli değildir. Kendi karakterine aykırı davranamaz. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı her şeyi yapamaz. Örneğin, Tanrı haksızlık etmez (Yas. 32:4), kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz (Yak. 1:13), adaletsizlik yapmaz (İbr. 6:10) ve yalan söylemesi olanaksızdır (İbr. 6:18).
  3. Tanrı’nın karakterinin farklı yönleri her zaman dengededir. Örneğin, adaleti lütfunu çiğneyemez, sevgisi kutsallığını rafa kaldıramaz, merhameti doğruluğunu silemez, gazabı iyiliğini geçersiz kılamaz vs. (bkz. Nah. 1:2,7; Yu. 3:36 ve 1Yu. 4:7-8).
  4. Tanrı hem aşkın hem de içkindir. Yani, sınırsız ve yüce olmasına karşın Tanrı insanlık tarihine müdahale edip insanlarla ilgilenir, hatta onlar için mucizeler yapar (bkz. Yşu.3:5; 24:17; Mez. 40:1-2; 47:2; Yer. 32:17-20). Tanrı, kendi Sözü ve Ruhu aracılığıyla insanlarla iletişim kurabilir ve dolayısıyla kişisel bir şekilde tanınabilir.
  5. Tanrı’nın her şeye egemen olmasına karşın kadercilik yoktur. Her insanın  hayatı yalnızca bir alınyazısından ibaret değildir. İnsanların eylemleri ve kararları, hem zaman içinde hem de sonsuzluk boyutunda nihai olarak fark yaratır (bkz. Mez. 69:6; Yşa.3:14; 5:24; 14:22-24; Yer. 32:17-20; 2Se. 1:6-10). 
  6. Tanrı tektir ama yalnız değildir; O’nda hem birlik var hem de çokluk. İsa, Yasa’nın Tekrarı 6:4’ü alıntılayarak Markos 12:29’da dedi ki, “Tanrımız Rab tek Rab'dir.” Ayrıca, İsa'nın imanlılar topluluğuna verdiği son buyruk şöyledir:  “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin” (Mat. 28:19). Demek Kutsal Kitap ışığında, üç ezeli ve ebedi kişiliğiyle, yani kendisini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak açıklayan tek Tanrı’ya inanırız. Üçlü Birlik’te, bize örnek olan kusursuz paydaşlık, sevgi, iletişim ve işbirliği vardır (Yar. 1:26; Yu. 17:23; 2Ko. 13:14).  Hatta Mesih İsa’da olduğumuz için bu güzel ayrıcalıklara çağrımız vardır. Bundan sonraki kısımda bu düşüncenin önemini özetleyeceğiz.

 

Tanrıbilim ve Üçlü Birlik: Bazı Çarpıcı Gözlemlerin Kısa Bir Özeti

Bazı Hıristiyanlar, Üçlü Birlik’ten bahsederken sanki bu doktrinden rahatsız olup utanç duyuyor gibi görünür. “Biz bunu pek anlamıyoruz” diye kekeleyip “ama imanla kabul ediyoruz” diyerek geçiştirirler. Bir yere kadar bu doğru bir tespit olabilir, ama çoğu zaman böyle konuşanlar bu doktrinin değerini ve güzelliğini idrak etmiş değildirler.  İskoçyalı tanrıbilimci Thomas Torrance bu son derece önemli konuyu şöyle vurgular: “Üçlü Birlik doktrini, Hıristiyan tanrıbiliminin merkezi dogması, Tanrı bilgimizin temel grameridir.”[2] Aynı kaynakta yazar Darrell Johnson, Üçlü Birlik konusunda şu sonuçlara varır: 

Evrenin merkezinde bir ilişki var. Bildiğim en esas gerçek odur. 

Evrenin merkezinde bir çevre var. O ilişki içinden sen ve ben yaratıldık ve kurtulduk. Ve o ilişki için sen ve ben yaratıldık ve kurtulduk! Ve anlaşılıyor ki o ilişkinin üçlüğü vardır. Bir de o çevre bir Üçlü Birlik çıktı. Gerçekliğin merkezi Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur.

Kaçınılmaz ki, Tanrı’yı Üçlü Birlik olarak düşünmek kamçılayıcıdır. Bir de doğru yapılırsa, çok canlandırıcıdır. Ama inkâr da edilemez ki, tek Tanrı’yı üç olarak ve üçü bir olarak düşünmek gerçekten zor bir iştir.[3] (vurgu benim)

Buna karşın ümitsizliğe kapılmamalıyız. Bu işin zor olması iki gerçeği ortaya koyar: kendi sınırlılığımız ve Tanrımız’ın büyüklüğü. Alister McGrath’in keskin anlayışını irdeleyerek Üçlü Birlik’in tanrıbilimimizde kapladığı yeri ve görevi idrak etmeye çalışalım:

 

Teoloji, bizlere Tanrı'nın nitelikleri hakkında bir fikir vermektedir. Bizi öylesine etkiler ki, teolojinin işaret ettiği bu Tanrı'yı tanıyana ve O'nunla karşılaşana dek zihinlerimiz ve yüreklerimiz rahat etmez. Üçlü Birlik öğretisi, Tanrı'yı sınırlayıp sınırlamadığımızı; O'nu tüm doluluğuyla algılayıp algılamadığımızı; tapınmamızın bizi yaratan, kurtaran ve bize her zaman destek olan bu muhteşem Tanrı'ya layık olup olmadığını kendi kendimize sormaya yöneltir.

Müjdeci Hıristiyanlar için, Üçlü Birlik öğretisinin işlevlerinden birisi, bu Tanrı'yı tasvir etmek bize bir görüntüsünü sağlamak ve Tanrı'nın kendisinden değil, ama O'nu kavrayışımız konusunda bizi doyumsuz kılmaktır. Düşüncelerimizi ve yaşamlarımızı Tanrı'nın bu gerçek haline uyarlayana dek bu doyumsuzluk sürecektir. Tanrı'yı yüceltmek ve O'ndan zevk almak için, Tanrı'ya atfettiğimiz sınırlamaları bir kenara bırakmamız ve Tanrı'yı olduğu gibi tanımamız gerektiğine inanıyoruz.[4]

Tabii ki Tanrı’nın karakteri hakkında kitaplar dolusu teoloji yazılabilir, yazıldı bile. Örneğin, Hıristiyan düşünür Anselm (1033-1109), Tanrı’nın varlığı için meşhur varlıkbilimsel (ontolojik kanıt) argümanıyla Tanrı’nın karakterini şöyle özetler: “Daha yücesi kavranılamayan varlık Tanrı’dır.”[5]