olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Evet, evrimsel süreç için bir insan yaşamından çok daha fazla zaman geçmesi gerektiği doğrudur; ve öyleyse gayet açık olan tek şey, evrimin asla bir varsayımdan daha fazla bir şey ifade etmeyeceğidir.

Hiçbir anlamda yaratılış yanlısı olmayan Macbeth, bunu açıkça şu şekilde ifade etmiştir: “Darvincilik, bilim değildir.”7 Birch ve Ehrlich de şu şekilde yazmışlardır: “Evrim kuramı, ‘deneysel bilimin dışındadır’, fakat bu yanlış olduğu anlamına gelmez. Hiç kimse onu test etme yollarını düşünemez.”8

Evrim kuramcılarından Harris, Yeni Darvinci evrim kuramının aksiyomlar (ne kanıt bulunabilen ne de test edilebilen düşünceler) üzerine kurulduğunu ifade ettikten sonra şu açıklamayı yapmıştır:


Yeni Darvinci kuramın aksiyomlara dayalı doğası, evrimciler ve yaratılış yanlıları arasında yeni bir açıdan tartışma başlatmıştır. Evrimciler genellikle türlerin yoktan var olması konusunda yaratılış yanlılarından deneysel kanıtlar isteyerek onlara meydan okumaktadırlar. Yaratılış yanlıları ise, evrimcilerden sık sık, rastgele mutasyonların canlılarda adaptasyona nasıl yol açabildiklerini ya da doğal seçilimin diğerlerini değil de niçin bazı canlı türlerini desteklediğini ya da zararlı oldukları açıkça belli olan organların niçin var olmaya devam ettiklerini göstermelerini isterler. Burada da görebiliriz ki, taleplerin her ikisi de haklı talepler değildir. Eğer Yeni Darvinci kuram aksiyomsa, ne yaratılışçıların aksiyomun kanıtını istemeleri, ne de evrimcilerin bir aksiyom olarak ifade edildiği sürece özel yaratılışı kanıtlanmamış olarak bir kenara atmaları geçerli değildir.9


İngiliz biyolog ve evrimcisi Matthews, Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eserinin 1971 yılı basımına yazdığı önsözde şöyle demektedir:


Evrim gerçeği, biyolojinin belkemiğini oluşturmaktadır. Bu nedenle biyoloji, kanıtları olmayan bir kuram üzerine kurulmuş bulunmaktadır –öyleyse evrim, bilim mi, yoksa inanç mıdır? Evrim kuramına inanmak demek aslında, buna paralel olarak yaratılışa da inanmak demektir– bu düşüncelere inanan kişiler, inandıkları şeylerin doğru olduğunu düşünürler; fakat bugüne kadar her iki alanda da hiçbir kanıt bulmak mümkün olamamıştır.10


Evrimciler yaşamın kökenindeki doğaüstülüğü inkar etmelerine rağmen, eğer yeterince zaman olsaydı, biz, evrim sürecinin düşünüldüğü gibi, ortaya mucizeler çıkardığını görecektik diyorlar. Buna göre,


KURBAĞA -------------------PRENS = ÇOCUK MASALI

t=bir an


KURBAĞA-----------------------------PRENS = BİLİM

t=300 milyon yıl


Ayrıca, modern sentetik evrim kuramının mimarları kuramlarını öyle bir ustalıkla yapılandırmışlardır ki, bu kuramın doğru ya da yanlış olduğunu göstermek kesinlikle mümkün değildir. Kuramları öylesine esnek bir yapıdadır ki, her şeyi açıklamaya yeter. Bu, Olson’un11 ve Wistar Enstitüsü’nde düzenlenen matematik sempozyumuna katılanların çoğunun Yeni Darvincilik konusundaki evrimsel yorumlara gösterdikleri tepkidir.12

Bir matematikçi olan Murray Eden, konuyu doğrulanabilirlik yönünden ele almaktadır:


Genel anlamındaki evrim konusunda, bu yapılamıyor. Evrimi kelime oyunu ötesine gitmeyen bir tekrarlama olarak adlandırdığımda, demek istediğim sadece buydu. Evet bu kuram her şeye bir açıklama getirebilir. Belki siz çok ustasınızdır veya kurulu halde bulunmayan bir mekanizma insanlara makul gelmeyebilir ya da bu mekanizma daha önceden keşfedilen mekanizmalarla uyumlu ve tutarlı olabilir; fakat o hâlâ çürütebilme özelliği taşımayan bir kuramdır.13


Yaratılış yanlısı bilim adamlarının yanı sıra, bugün çok sayıda bilim adamı da modern evrim kuramının önemsiz bazı değişimlerden başka şeye açıklama getirebileceği konusunda şüpheye düşmüşlerdir. Belirli bir evrimsel değişimin (modern evrimcilerin var saydığı mekanizmaya göre) olabilme olasılığı bilgisayarlarla hesaplanıp sonucun sıfır olduğu anlaşıldığında Eden, büyük hayal kırklığına uğramış ve şu açıklamayı yapmıştır: “Yeterince bilimsel bir evrim kuramı, aslında, bundan sonra keşfedilecek veya açıklanacak yeni fiziksel, fizikokimyasal ve biyolojik doğa kanunlarını beklemelidir.”14 Salisbury de olasılıksal sonuçlardan sonra içine düştüğü şüpheleri benzer şekilde dile getirmiştir.15

Kuramın modern formülasyonlarına Fransız bilim adamlarınca yapılan saldırılar yoğunlaşmıştır. Bir Fransız fikir ve edebiyat dergisi Fransızların bu durumunu şöyle dile getirmektedir:


Bu yıl ortaya çıkan ve hızla büyüyen bir tartışma, son yıllarda Science et Vie adlı bir dergide bu konuda yazılan iki sayfaya atılan “Darvin’i Yakmalı mıyız” başlığıyla doruk noktasına ulaştı. Bir bilim yazarı olan Aime Michel, yazdığı makalede, ünlü Ecole des Hautes Etudes profesörü Mrs. Andree Tetry’le, evrimle ilgili problemler konusunda dünya otoritesi olan biriyle, Profesör Rene Chauvin ve diğer adı geçen Fransız biyologlar gibi uzmanlarla yaptığı görüşmelerden ve Mrs. Tetry ve dünyaca ünlü bir biyolog olan Michael Cuenot ile yaptığı işbirliğinin bir ürünü olan 600 sayfalık bir biyolojik bilgi toplama çalışmasından bahseder. Bu çalışmaların sonunda Aime Michel’in vardığı sonuç çok anlamlıdır: “Klasik evrim kuramı tam anlamıyla geçmişte kalmıştır. Hemen hemen bütün Fransız uzmanlar, kendi fikirlerini açıkça söylememekle birlikte, doğal seçilimin bugünkü geçerliliği konusunda çok şüphelenmektedirler.”16


E. C. Olson, Chicago’da düzenlenen Darvinciliğin 100. Yıl kutlamalarında konuşmacı olarak bulunması vesilesiyle şu açıklamayı yaptı:


Biyoloji ile meşgul olup bu alanda var olan düşüncenin çoğuna katılmama eğiliminde olmalarına karşın, özellikle ilgili olmadıkları için hiç konuşmayan, yazmayan, evrim hakkında tartışmanın her hangi bir özel önemi olduğunu görmeyen, ya da modern düşüncenin oluşumunda var olan bir yığın bilgi ve kuramı çürütmek gibi tarihsel bir görevi üstlenmenin beyhude olduğuna inanmayan genellikle sessiz bir öğrenci grubu daha vardır. Elbette ki bu sessiz grubun boyutu ve bileşimini tahmin etmek güçtür ama, hiç şüphe yok ki bunların sayıları düşünülemez değildir.17


Fothergill, “evrim kuramının bir bütün olarak yetersizliği”18 konusunu ele almaktadır. Erhlich ve Holm, kaygılarını aşağıdaki biçimde ifade etmişlerdir:


Sonuç olarak, önceleri ortaya atılmış olan üçüncü soruya dikkat edin. “Bazı örneklerin doğada gözlemlenebilmesinin açıklaması nedir?” Son zamanlarda pek çok kişi, modern evrim kuramına, bu örneklerin gözlemlenebilmesi konusunda, şimdiye kadar geliştirilmiş olan tüm açıklamalardan çok daha olası görünen tek açıklamayı getirebilen kuram gözüyle bakmaktadır. Bir kişinin şakalaşmak için, ufukta Öklit’e ait olmayan bir evrim kuramı görünüyor demesi gayet mantıklı ve hatta muhtemeldir. Bugün dogmalar şeklinde var olan kuramlar, gözlemlenmiş fenomenler konusunda daha tatmin edici açıklamalar getirebilecek bir ilerleme teşkil etmemektedirler.19


Bazen yorumlar, New Scientist dergisinde yer alan Danson’un mektubunda olduğu gibi, oldukça eleştireldir. Danson mektupta şöyle der:

Evrim kuramı artık geçmişte kalmıştır. Çünkü, Yeni Darvinciliğin, önemsiz değişimlerden daha fazla bir şey açıklamaya gücü yetmediği bugün iyice anlaşılmıştır. Başka güvenilir bir kuram bulamamamız yüzünden kuramsız kaldık. Sayısız zorluklarla karşı karşıya kalınmasına, fosil kaydından elde edilen kanıtlara karşı büyük bir düşmanlığın var olmasına ve kuramın güvenilir bir açıklaması olmamasına rağmen evrim kuramı devam etmektedir. Embriyonik aşamaların eski ataları göstermesi kavramına kadar mantıksal anlamda verimsiz olan bir düşüncenin, bir kurama kanıt olarak gösterildiği başka bir bilim dalı var mıdır? 20


Macbeth evrim kuramının gayet kesin ve açık bir eleştirisini yayınladı.21 Macbeth’in dikkat çektiği konu şuydu: Klasik Darvinciliği terk etmiş olsalar da, evrimcilerin, bunun yerine geçebilecek bir kuram sıfatıyla ortaya koydukları modern sentetik kuramı da, doğal seçilim sonucu ortaya çıkan ve halen var olan değişimleri açıklamakta aynı derecede yetersiz kalmıştır. Onlar doğal seçilimin ne olduğunu tanımlayabilmek için, hâlâ pek çok terimi gereksiz yere evirip çevirmektedirler. Macbeth’e göre onlar, bugünkü kuramın yetersiz kalması ve fosil kaydının kuramın tahminlerini desteklememesi, kuramı, makro evrimi ve mikro evrimi bile derin sırlar olarak bırakmaktadır. Kuramsız kalmanın, var olan kuramı savunmaktan daha iyi olabileceğini söylemektedir.

İyi tanınan bir Fransız bilim adamı Pierre Grassé, yayınladığı bir kitabında,22 modern evrim kuramını şiddetle eleştirmiştir. Dobzhansky, bu kitap hakkında yazdığı eleştiride23 şöyle der:


Pierre P. Grassé’nin kitabı, tüm Darvinci görüşlere karşı yapılmış bir saldırı niteliği taşımaktadır. Kitabın amacı, “evrimin anlaşılan, açıklanabilen basit bir fenomen olduğuna ilişkin efsaneyi yok etmek” ve hakkında az bilinen, belki de öğrenemeyeceğimiz bir sır olduğunu göstermektir. Bazıları Grassé ile aynı fikirde olmayabilir ancak hiç kimse onu küçümseyemez. Des Sciences Akademisi’nin eski başkanı, sayısız araştırma kitabının yazarı, 28 ciltlik Traite de Zoologie serisinin editörü ve en iyi Fransız zoologu olan Grassé, canlı dünyası hakkında ansiklopedik bilgi birikimine sahiptir.


Grassé kitabını şu cümleyle sona erdirir. “Bu aciz biyoloji ile her şeyi metafiziğin ellerine bırakmak mümkündür.”


Kenneth Hsu, henüz bir yaratılışçı değilken, Journal of Sedimentary Petrology adlı dergiye yazdığı makalede şu yorumu yapmıştır:


Pek azımız okuma fırsatına sahip olmasına rağmen, hepimiz Türlerin Kökeni adlı kitabı duymuşuzdur. Bundan iki yıl öncesine kadar bu kitabın bir kopyasını almamıştım. Fakat bu klasik eseri gözden geçirirken, Paul Feyerabend’in müthiş öfkesinin nedenini gayet iyi anladım (1975). Feyerabend, bilimi bir ideoloji olarak görür ve şöyle der: “Tüm ideolojistlere şu açıdan bakılmalıdır: kitapları bir sürü ilginç, fakat aşağılık yalanlarla dolu şeyi içinde barındıran bir peri masalı okuyormuş gibi okunmalıdır.” Kendi adımın “evrim kuramının dogmatik tanımını ders kitaplarından çıkarıp Yaratılış Kitabından alıntıları eklemeyi başaran Kaliforniya’daki birkaç aşırı muhafazakarı alkışlayanlar listesine” eklenmesini istememekle birlikte (s. 163), Darvinciliğin “aşağılık yalanlardan” ibaret olduğu konusunda Feyerabend ile aynı fikirdeyim. Evrim, gerçek kanıtlara dayanarak formülize edilmiş bir “doğa kanunu” değildir; fakat, son yüzyıla damgasını vuran sosyal felsefeyi yansıtan bir dogmadır. 24


Şunu da eklemeliyiz ki, evrim kuramını bir dogma olmaktan çıkartıp, sadece bir kuram haline getirme amacıyla Kaliforniya okullarında yapılan çalışmalar geçici de olsa bir başarı elde etmişlerdir. Fakat Kutsal Kitap’ın Yaratılış Bölümü, ne okullardaki ders kitaplarına müfredat olarak yerleştirilmiş ne de kimse bunun yapılması için bir çaba göstermiştir. Bununla beraber, Hsu, Darvinciliğin, bu kuramı savunanların ileri sürdüğü gibi, bir doğa kanunu değil, bir çeşit ideolojik dogma olduğu konusundaki görüşlerini gayet sade bir biçimde ifade etmiştir.

Bugün çok yaygın olan modern Yeni Darvincilik evrim kuramından şüphelenen evrimcilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu insanlar, Darvincilik kuramının gerektirdiği kanıtlara, fosil kaydı yoluyla ulaşamayacaklarının farkındadırlar ve evrim mekanizması ile ilgili yeni fikirler tasarlama çabası içine girmişlerdir. Fakat bu girişim, Yeni Darvincilik’in eski savunanlarının bu yeni evrimcilere karşı şiddetli tepki göstermelerine neden olmuştur ve sonuç olarak evrimci toplum içinde büyük tartışmalar meydana gelmiştir. Bu gerçek, Sharon Begley’in Newsweek dergisinde yayınladığı “Science Contra Darwin” adlı makalede açıklanmıştır. Begley şöyle demektedir:


Charles Darwin’in 1859 yılında, Türlerin Kökeni Üzerine (On the Origin of Species) adıyla yayınladığı devrim yaratan bu kitabından kaynaklanan fikirler, bugün gün geçtikçe artan saldırılara maruz kalmaktadır; üstelik bu saldırıların kaynağı sadece yaratılışçılar değildir... Bu tartışmalar öyle uç noktalara ulaşmıştır ki, bir Darvinci ikinci el araba satıcılarının bile kendilerinden daha dürüst olduğunu düşündüğünü açıklamıştır.25


Michael Denton ne bir Hıristiyan, ne de bir yaratılışçıdır. İngiliz üniversitelerinden aldığı, bir Tıp Doktorasına, bir de Ph.D. unvanına sahiptir. Hiç kimse onu bir muhafazakar ya da bir kaçık olarak suçlayamaz. Bununla beraber, Michael Denton, modern evrim kuramını yıkan bir eleştiri kitabı yayınlamıştır.26 Dr. Denton’a göre evrim her bakımdan başarısızdır. Onun kitabı, evrim kuramını çürüten çok sayıdaki bilimsel kanıtı açıklayan, en etkili, iyice belgelenmiş ve kapsamlı kitaplardan biridir. 1985’te yayınlanan kitabın kapak kılıfında, aşağıdaki yorumlar yer almaktaydı:


Darwin tarafından ortaya atılan ve biyologlar tarafından “gerçek” kabul edilip genişletilen evrim kuramının başı büyük beladadır. Bir bilim adamı tarafından yazılan bu ölçülü, yetkin ve güvenilir kitap, Darvinci evriminin hemen hemen her kabulünü çürütme tehdidi taşıyarak biriken kanıtları doğru bildirmektedir. Bu kuram, göreli ikincil fenomen olan türleşme konusunda her ne kadar doğru çıktıysa da, sınıf ve takım arasındaki ilişkileri açıklayabildiği iddiasının zayıf, yaşamın kökeninin ise çok zayıf bilimsel temel üzerine dayandırıldığı görülmektedir. Paleontoloji, Darwin’in beklediği kayıp fosil halkalarını bulmada başarısız olmakla kalmamış, kuramsal evrimsel gelişimlerin yapılandırılması, örneğin kuşların sürüngenlere bağlanması, ciddi düşünceden çok bilim kurguya benzemeye başlamıştır. Halen gündemde olan “sıçramalı denge” kuramı bile, ilk hayvan ve bitki gruplarının nasıl oluştuğunu düşündüğümüzde karşı karşıya geldiğimiz çok sayıda boşluğu doldurmakta yetersiz kalmaktadır.


Her şeyden önemlisi, Michael Denton gibi moleküler biyolojiyle uğraşan kişilerin yapmış oldukları keşifler, Darwin’in iddialarını güçlendirmekten çok uzak olup, aksine, bu kuramın doğruluğu konusunda çok büyük şüpheler doğurmaktadır. Sözde akraba olan türlerin aminoasit dizilişleri, yani hücrenin kalıtımsal atalarının temel kanıtı, incelendiğinde sonuçlar Darvincilik’teki ortak atadan geçen bir doğa resmini değil, Darvincilik’in ortadan kaldırdığı birbirinden bağımsız sınıflardan oluşan doğa örneğini işaret etmektedir. Moleküler yapının temelinde şu vardır: Bir sınıfın her bir üyesi, aynı sınıfın birer temsilcisidir ve hiçbir tür, iki sınıf arası özellikler taşıyan bir “ara canlı” türü oluşturmaz. Kısacası doğa, her yönden süreksiz bir tablo çizmektedir. Ayrıca biyokimya alanında kaydedilen ilerlemeler, sözde yerküre üzerinde hayatı başlatan bir “yaşam öncesi çorba”nın varlığının, olası dışı ya da tamamen saçma olduğunu göstermektedir.

Søren Løvtrup, İsveçli ünlü bir biyologdur. Løvtrup, kendisini tamamıyla evrime vermiş birisi olmanın yanı sıra, Yeni Darvinci evrim kuramını bütünüyle inkar etmektedir. Mutasyonlar ve doğal seçilimin evrim ile ya çok az bağlantılı ya da alakasız olduğuna inanmaktadır. Evrimin mekanizmasının, evrimde büyük sıçramalara neden olan makro mutasyonlardan oluştuğu görüşünü savunmaktadır. Løvtrup, A.B.D’de ortaokul, lise ve üniversitelerin ders kitaplarında dogmatik bir şekilde öğretilen modern Yeni Darvinci evrim kuramını, “Darvin efsanesi” olarak adlandırmaktadır. Løvtrup 1987’de Darvincilik: Bir Efsanenin Çürütülmesi27adlı bir kitap yayınlamıştır. Løvtrup bu kitapta, Darvincilik’in başlangıcından günümüzde aldığı konuma kadar tüm tarihini incelemiş ve bu kurama itirazlarda bulunduğu alanları açıklayıp, evrim kuramı konusunda kendisinin sahip olduğu fikirleri dile getirmiştir. Varmış olduğu sonuçlar arasında şu ifadeleri görmekteyiz (s. 422):


Sanıyorum ki, bir bilim dalının tümünün, yanlış bir kurama bel bağlamasının ne kadar büyük bir talihsizlik olduğunu hiç kimse inkar etmez. Fakat biyolojide olan olay şudur: Uzun zamandan beri insanlar, “adaptasyon”, “seçilim baskısı”, “doğal seçilim” gibi özgün “Darvinci” kelimeleri kullanarak evrimsel problemleri tartışmakta ve doğal olayların açıklanmasına yardım ettiklerini sanmakta, aslında açıklamamaktadırlar. Bunun farkına ne kadar erken varırsak, evrimi gerçekten anlamakta o kadar çabuk ilerleriz.


İnanıyorumki, bir gün, Darvin efsanesibilim tarihindeki en büyük sahtekârlıksayılacaktır. (Vurgu yazar tarafından eklenmiştir.)


Ne hayret verici bir durum! Løvtrup, kabul edilmiş bir gerçek ve sorgulanamaz bir dogma olarak okullarımızda ve üniversitelerimizde öğretileni, aslında bilim tarihinde kabul ettirilmiş en büyük sahtekârlık olarak itham etmektedir. Yaratılışçı bilim adamları, sadece modern Darvin kuramının değil, evrim kavramının kendisinin, bilim tarihinde yer alan en büyük sahtekârlık olduğunu savunmaktadır. Bu, evrimcilerin tümünün sahtekâr oldukları anlamına gelmez ama evrimciler tamamen yanlış olana inandıklarına göre, ya aldanmışlar ya da kendi kendilerini aldatmışlardır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, önde gelen bilim adamlarının çoğunun, atomdanadama doğru giden evrim kuramının, başka hiçbir iddiaya meydan vermeksizin, sanki bir gerçekmiş gibi öğretilmesi konusunda ısrar etmesi gerçekten de inanılmazdır. Böylesine kapsamlı bir evrim, kanıtlanmamıştır ve kanıtlanamamaktadır; bu nedenle de bir gerçek olarak kabul edilemez. Evrim, gözlemleme ve tersini ispatlama gibi olağan bilimsel deney yöntemleriyle denetlenemez. Bu nedenle evrim, bilimsel bir kuram niteliği bile taşımamaktadır. Evrim, tarihsel fosil kaydını açıklama ve aralarında ilişki kurma konusunda veya gelecekte yapılacak keşifler hakkındaki tahminlerde bir model olarak kullanılabilen bir varsayımdır.

Fakat evrimciler halen, evrimin bir kuram değil, bir gerçek olduğu konusunda ısrar etmektedirler. Filozof Tom Bethell, gerçek durumu şu sözlerle ifade etmektedir:


Evrim, Amerikan’ın genelindeki felsefede, itinayla korunmuş bir dogma niteliği taşımaktadır. Evrime karşı gösterilen tüm ciddi dirençler, geçmişte sert bir tepkiyle karşılaşmıştır ve evrim, büyük bir mücadele olmadığı sürece de terk edilmeyecektir. Artık eskisi gibi banknot karşılığında bankadan altın alınmıyor (ki bu çok iyi oldu), Saygon terk edilmiştir, Anayasa da kurnazca rafa kaldırılmıştır. Fakat Darvincilik, sonuna kadar korunacaktır.28


Yaratılış, elbette ki, kanıtlanmamış ve kanıtlanamamaktadır; bu nedenle de bilimsel bir gerçek olarak kabul edilemez. Yaratılış, gözlemleme ve tersini ispatlama gibi olağan bilimsel deney yöntemleriyle denetlenemez. Bu nedenle yaratılış, bilimsel bir kuram niteliği bile taşımamaktadır. Yaratılış, tarihsel fosil kaydını açıklama ve aralarında ilişki kurma konusunda veya gelecekte yapılacak keşifler hakkındaki tahminlerde bir model olarak kullanılabilen bir varsayımdır.

Sık sık, evrim kuramını kabul etmeyen saygıdeğer bilim adamlarının var olmadığı ifade edilmektedir. Bu söylem, insanları evrim kuramına kazandırmak için kullanılan bir başka sahte tartışma konusu oluşturmaktadır. Bilim adamları içinde yaratılış yanlısı olanların sayısı, her ne kadar şu anda azınlığı oluştursalar da, çoktur ve gün geçtikçe artmaktadır. Bu bilim adamları arasında şu isimler vardır: Üç Avrupa üniversitesinden doktora almış, elliden fazla teknik yayının yazarlığını ya da ortak yazarlığını yapmış, Einegen am Thurnersee, İsviçre’den Dr. A. Wilder–Smith; dünyaca ünlü biyolog ve Kanada Milletler Topluluğu Biyolojik Denetleme Enstitüsü’nün eski müdürü Dr. W. R. Thompson; 1968’de Endüstriyel Kimya ve Mühendislik Kimyası dallarında Amerikan Kimya Derneği’nden E. G. Murphee ve Nobel Nitro ödülünü kazanmış, şu anda Salt Lake City’de Ireco Kimya firmasının yöneticisi, Dr. Melvin A. Cook; Amerika Virginia’da bulunan en büyük üniversitelerden birinde Politeknik Enstitüsü Hidrolik Mühendisliği Bölümü Profesörlüğü ve İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanlığı görevini yürütmüş, şu anda San Diego’daki Yaratılış Araştırma Enstitüsü’nde (Institute for Creation Research) müdür, Dr. Henry M. Morris; ünlü bir genetikçi ve bitki yetiştiricisi, Dr. Walter Lammerts; Andrews Üniversitesi’nde emekliliğine kadar Biyoloji Profesörlüğü yapmış, Dr. Frank Marsh; Güney Afrika’daki Orange Free State Üniversitesi’nde ölümüne kadar Zooloji Profesörlüğü yapmış, Dr. J. J. Duyvene de Wit; El Paso’daki Texas Üniversitesi’nden emekli Fizik Profesörü, Dr. Thomas G. Barnes; Yüksek Lisans Diploması’na, Felsefe ve Bilim Doktorluğu unvanına sahip, 1983’te Sovyetler Birliği’ndeki iki gelecek vaad eden genç bilim adamından biri olarak Komsolon Lenin ödülünü ve 1986’da biyokimya alanında yapmış olduğu araştırma çalışmasıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Bakanlar Kurulu ödülünü kazanmış, Dr. Dmitri Kouznetsov; ve Rusya’nın öncü genetikçilerinden biri ve Rusya Bilim Akademisi, Araştırmalı Biyoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji Dalı Bölüm Başkanı, Prof. Leonid Corochkin.

Bu isimlere başka yeni isimler de eklenebilir: Ünlü İngiliz astronom, Sir Fred Hoyle; College, Cardiff, Wales Üniversitelerinde Astronomi ve Uygulamalı Matematik Bölümleri’nde Başkan ve Profesör, Dr. Chandra Wickramasinghe. Ne Sir Fred Hoyle ne de Prof. Wickramasinghe evrenin yaratılmış olduğunu kabul etmemekte, fakat evrende hayat her nerede başlamışsa bunun mutlaka yaratılış sonucu gerçekleşmiş olduğunu iddia etmekte ve böylece Darwin evrimini reddetmektedirler.

Yaratılış Araştırma Derneği, yaratılışı kabul etmiş, kendilerini tamamıyla işlerine adayarak iyi dereceler elde etmiş, sayıları yaklaşık 600’ü bulan Hıristiyan erkek ve kadın bilimcilerin kurduğu bir çeşit organizasyondur.29 Evrim kuramını kabul etmeyen çok daha fazla sayıda bilim adamı vardır; fakat çeşitli nedenlerden dolayı susmayı tercih etmektedirler.

Niçin pek çok bilim adamı evrim kuramını kabul etmiştir? Bulunan kanıtlar gerçekten de o derece ikna edici midir? Bu, tam anlamıyla karışık görünüyor. Diğer yandan tüm bu bilim adamlarının yanılmış olması olasılığı var mı? Bu soruya verilecek yanıt, kesinlikle “EVET”‘tir. Bir an için bazı tarihsel örnekleri göz önüne alalım: Tüm gezegenlerin Dünya’nın etrafında döndüğü, yüzyıllar boyunca kabul görmüş bir bilimsel görüştü. Bu görüş, Batlamyus’un, yerkürenin evrendeki her şeyin merkezi olduğunu iddia ettiği kuramdır. Uzun süren şiddetli tartışmalar, Galileo, Copernicus gibi bilim adamlarının, Batlamyus sisteminin yanlış olduğu konusunda bilim dünyasını ikna etme çabalarını başarılı kıldı. Copernicus, güneş sistemindeki gezegenlerin, Dünya’nın değil, Güneş’in çevresinde döndükleri görüşünde haklıydı.

Tarihin bir diğer döneminde, bilimsel çalışmalarda bulunan pek çok insan, yaratılışı reddedip, yaşamın kendiliğinden, yoktan var olduğunu bir gerçek olarak kabul etmişlerdir. Nitekim, kurbağaların, sineklerin bıraktıkları maddelerin çürümesi sonucu bataklıklarda, sıçanların ise birikmiş döküntü parçalar arasında kendiliğinden oluştukları düşünülmekteydi. Kendiliğinden oluşum kuramını sona erdirebilmek için Pasteur, Spallanzani ve Redi’nin 200 yıl boyunca, dikkatlice tasarlanmış ve organize edilmiş bir dizi çalışma yapmaları gerekti.

Yakın zaman önce, atomik partiküllerin zayıf hareketlerini konu alan bir kuram ortaya çıktı. Bu kuram, hem fizikçiler tarafından çok yaygınca kabul edilen bir kuram halini aldı, hem de kanun statüsünü kazandı; Parity Kanunu. 1950’li yıllarda, biri Amerikanlı, biri Çinli iki parlak bilim adamı, bu ‘Kanun’u çürütüp, tahtından indiren bir dizi çalışma yaptılar.

Tüm bu örnekler ışığında, bilim adamlarının büyük çoğunluğunun yanıldıkları ve azınlığı oluşturan çok az kısmının doğruyu buldukları görülmektedir. Hiç şüphe yok ki, bilim adamlarının, Dünya’nın evrendeki her şeyin merkezi olması ve yaşamın, yoktan, kendiliğinden var olması gibi kuramları terk etme konusunda oldukça isteksiz olmalarının asıl nedenleri, ortaya atılan fikirleri, üzerlerinde fazla düşünmeksizin, peşin hükümlerle kabul etmeleri ve önyargılı olmalarıdır.

Önyargıların yarattığı etkiler ve fikirlerin peşin hükümlerle kabul edilişi, evrim kuramının kabul görmesi konusunda çok büyük bir öneme sahiptir. Pek çok bilim adamının bu kuramı kabul ediş nedeni, yapacak başka bir şeyin olmayışıdır. Bazı bilim adamlarının kabul ediş nedeni ise, kendilerinin imanlı olmamaları ve iman etmemeleridir. Materyalistik düşüncelere sahip olanlara, şu an yaşayan her şeyin kökeni konusunda yapılan doğal ve materyalistik açıklamalar çok daha cazip gelmektedir. Örneğin Watson, evrim kuramını, “evrensel anlamda kabul gören bir kuram” olarak nitelendirmiş ve bu kabul görmenin nedenini “bunun nedeni, kuramın mantığa uygun kanıtlarla ispatlanmış olması değil, yaşamın kökeni konusundaki tek alternatif olan yaratılış kuramının inanılmaz olmasıdır” sözleriyle ifade etmiştir.30 Bu, Dobzhansky gibi pek çok biyolog tarafından da inanılan felsefedir. Dobzhansky, Monod’un yazdığı “Chance and Necessity” adlı kitap hakkında yazdığı yorumda şöyle der: “Yazar, bugün biyolojik bilimler alanında ortaya çıkarılan pek çok ‘sunum’da olduğu gibi, mekanik materyalist bir felsefe kullanmış ve takdir edilecek açıklıkta bir söz sanatı ortaya koymuştur.31

Thomas Huxley’in torunu ve iyi bir İngiliz evrimcisi olan Sir Julian Huxley, Darvin’in en güçlü destekleyicilerinden biridir. Kendi kuramını yayınladığı kitapta şu sözleri kullanmıştır: “Tanrılar, evrimin ortaya çıkardığı yüzeysel fenomenlerdir.”32 Huxley’in anlatmak istediği şey, nasıl ki insan daha basit organizmalardan türemişse, Tanrı fikrinin de evrimden türediğidir. Huxley, temelleri evrime dayanan bir hümanistik din kurmayı ümit etmiştir. Hümanizm şu şekilde tanımlanabilir: “İnsanların kendi kaderlerini kendilerinin çizdiği inancı, yapısal bir felsefe, tanrısız bir din, bir yaşam biçimi.”33 Huxley de kitabında aynen bu düşünceleri aktarmaktadır:


Ben “Hümanist” kelimesini, insanın, bir bitki veya hayvan kadar doğal bir fenomen olduğuna inanan kişiler için kullanırım. İnsan bedeni, aklı ve ruhu, doğaüstü yollarla yaratılmamış, insan, evrim sonucu ortaya çıkmıştır ve bu olay, hiçbir doğaüstü güç veya güçlerin kontrolü altında değildir; insan, kendine ve kendi gücüne inanmalıdır.


Tanrısız Hümanistik inanç ile evrim inancını birbirine bağlayan kopmaz halka gayet açıktır.

Harvard Üniversitesi’nde Omurgalı Paleontolojisi Profesörü ve dünyaca ünlü evrimcilerden biri olan Dr. George Simpson şöyle dedi: “Hıristiyan inancı, (kendi deyimiyle) “büyük batıllık” insan zekası bazında kabul edilemezdir.”34 Simpson, Life of the Past35 adlı kitabını Sir Julian Huxley’in “Evrimsel açıdan insan konusundaki muhteşem iddia”36 şeklinde değerlendirdiği şu sözlerle bitirir:


Sahip olduğu imkanlar ve anlayış kapasitesiyle, kişiliksiz, bilinçsiz bir sürecin ürünü olan insan, evrende yalnızdır. Tüm bu sahip olduğu özellikler için, kendisinden başka hiç kimseye minnettar değildir ve yalnızca kendisine karşı sorumlulukları vardır. İnsan, kontrol edilemeyen, tanımlanamayan güçler altında yaşayan bir yaratık değildir, insan, kendi kendinin yöneticisidir. Kendi kaderini kendisi belirleyip, bu yolda yürüyebilir ve yürümelidir.


Dolayısıyla Simpson’a göre, insan evrende yalnızdır, (Tanrı yoktur), kişiliksiz ve bilinçsiz bir sürecin ürünüdür, (onun geldiği kökeni hiç kimse yönetmemiş, onu hiç kimse yaratmamıştır), kendi kendisinin yöneticisidir ve kendi kaderini kendisi belirlemelidir, (insanların Rab’bi ve yöneticisi olan, onların kaderlerini belirleyen bir Tanrı yoktur). Bu, Simpson ve Huxley’e göre, evrimcilerin insan konusunda sahip oldukları görüştür.

Dr. Philip Johnson, Berkeley’deki California Üniversitesi Jefferson E. Peyser Hukuk Profesörüdür. Evrim–yaratılış tartışmalarına çok güzel eleştirel yorumlar getiren, Darwin on Trial37isimli bir kitap yayınlamıştır. Aşağıda, Johnson’un, George Gaylord Simpson’un “İnsan, akılla ilgisi olmayan, amaçsız ve doğal bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.” gibi görüşlerinden yaptığı alıntılardan oluşan bir bölüm yer almaktadır. Johnson şöyle der: (s. 114)


Bazı bilimsel sunumlar, bu görüşün, bu noktada, çok büyük karışıklıklara neden olduğu konusunda yorumlar yaptıkları için, ben burada Simpson’un görüşünün, bilim dışı, kişisel bir görüş olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum. Tam aksine, Simpson, Darvinciler’in “Evrim” ile anlatmak istedikleri şeyin aynısını işaret etmektedir. Aynı düşünce, sayısız kitap ve makalede dile getirilmiş, fakat yeterli derecede geniş açıklanmamıştır. Bu görüşte hiçbir yanlışlık yoktur. Bilimsel bir görüşün resmi ifadesi olan Darvinci görüşe göre, Tanrı’nın evrimle hiçbir alakası yoktur.


Doğacılık, Darvincilerin üzerinde deneme yapabilecekleri bir şey değildir; çünkü onların inançları bunun üzerine kurulmuştur. Görüldüğü gibi, Darvin kuramının en açık kanıtı, evrimin biyolojik yenilikler üretmesi veya yapılan biyolojik icatlarla yenilenmesidir. Darvinciler, mutasyonseçilim mekanizmasının kollar, gözler, beyinler ortaya çıkardığını bilirler. Bunu bilmelerinin nedeni, bunların, gözlemlenebilir bir mekanizma çerçevesinde gerçekleşmesi değil, onları yönlendiren felsefeye göre, bu tür bir işi yapabilecek başka bir gücün var olmamasıdır. Darvinci görüşün hareket noktası, evrende herhangi bir yaratıcının bulunmayışıdır.


Johnson’un, kitabında da gayet iyi açıklandığı gibi, modern evrimcilerin esas durumu, Darvin’de de olduğu gibi, çok kapsamlı bir Doğacılık içinde bulunmalarıdır; köken açıklamalarında daha çok mekanik ve doğal süreçlerden yararlanılması konusunda yapılan büyük ısrarlar, yaşayan her şeyi içinde barındıran ve evrenin kökeni olan doğaüstü bir tanrı olasılığını bir an için düşünmeyi bile imkansız kılmaktadır.

Hiç şüphe yok ki, bilim dünyasının büyük çoğunluğu genellikle, Simpson, Huxley, Monod gibi bilim adamlarının ve Darvincilerin mekanik, materyalistik felsefesini benimsemektedir. Bu insanların çoğu çok zekidir ve evrim kuramı ağlarını, marifetli bir ustalıkla örmüşlerdir. Evrim kuramı ile hümanistik felsefeyi birleştirdikten sonra oluşan karışımı “Bilim” terimiyle etiketlemişlerdir. “Bilim” adı altında ortaya çıkan bu oluşum, bu tanrısız inanç, bugün A.B.D.’nin pek çok okul, kolej ve üniversitesinde açıkça öğretilmektedir. Bu görüş, artık, gayri resmi bir din niteliği kazanmıştır.

Simpson ve Huxley tarafından ortaya atılan evrimci insan görüşü, Kutsal Kitap’taki insan görüşüyle tam anlamıyla bir zıtlık oluşturmaktadır. Örneğin, Mezmurlar 100, 3. ayette şöyle der: “Bilin ki RAB Tanrı’dır. Bizi yaratan O’dur, biz de O’nunuz; O’nun halkı, otlağının koyunlarıyız.” Kutsal Kitap, gerçekten yaşayan bir Tanrı olduğunu, bizi O’nun yarattığını ve hayatlarımızın O’nun ellerinde olduğunu gayet açık bir biçimde dile getirmektedir.

Ayrıca, bu evreni yaratacak ve kontrol altında tutacak kadar büyük bir güce sahip olan bir Tanrı, insana Kendisi’nden esinlemeler verecek ve bu esinlemeleri, yapılabilecek hatalara karşı koruyabilecek güce de sahiptir. O’nun esinlemeleri, insanın hatalı doğasına rağmen hatasız bir biçimde korunmuştur. Bu, Kutsal Kitap’ın Yaratılış kısmının ilk iki bölümünde gayet açık ve düzgün bir biçimde kaydedilmiştir.

Tüm evrimciler, materyalistik ateistler veya agnostikler değillerdir. Bazı evrimciler Tanrı’ya inanırlar ve hatta bazıları Kutsal Kitap’ın Tanrı Sözü olduğuna iman etmişlerdir. Bu evrimciler, evrimin, Tanrı’nın yaratma amaçlı kullandığı bir yöntem olduğuna inanırlar. Onlara göre, Tanrı moleküler süreci başlatmış ve daha sonra bu süreci kendi haline bırakmıştır. Kutsal Kitap’taki ve bilimsel kanıtlar, tanrısız evrime nasıl karşı çıkıyorlarsa, evrimin diğer herhangi bir biçimine de aynı şekilde karşı çıkmaktadırlar.

Yaratılış kısmındaki ilk iki bölüm, özdeyiş ya da şiir tarzında yazılmamıştır. Yaratılışın ana hatlarını, basit tarihsel gerçekler bazında açıklar. Bu gerçekler, evrim kuramını doğrudan doğruya yalanlamaktadır. Kutsal Kitap bize, tarihin bir döneminde, yeryüzünde tek bir insanın var olduğunu ve bu insanın da Adem isimli bir erkek olduğunu anlatır. İşte bu, evrim kuramıyla çelişen temel noktadır. Çünkü bu kurama göre, bireysel anlamda bir gelişim yoktur; bireyler, popülasyonların gelişimi sonucu evrimleşmişlerdir. Kutsal Kitap’a göre, Tanrı Adem’i topraktan yarattıktan sonra, Havva’yı yaratmak için Adem’in yanından bir parça kullandı. (Bu parça, Kral James döneminde yazılan Kutsal Kitap’ta “kaburga” olarak tercüme edilmiştir.) Tabi ki, insanın kökeni konusundaki bu açıklama, hiçbir olası evrim kuramıyla bağdaşmamaktadır.

Bu Yaratılış açıklamasını İncil yazıları da tam anlamıyla desteklemektedir. Örneğin, 1. Korintliler 11:8’de şöyle denmektedir: “Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı.” Doğal üreme sürecinde erkek daima kadından doğmuştur. Hepimizin birer annesi vardır. Kutsal Kitap’ın bu konuda yaptığı açıklamalarda, Yaratılış 2:21, 22’de yer alan, Tanrı’nın erkekten kadını yarattığı zaman olan o eşsiz tarihsel an işaret edilmektedir.

Öyle görünüyor ki, yaratılışı kabul etmek için gerekli olan en önemli unsur, imandır. Evet, yaratılışçıların bir imana sahip oldukları doğrudur ve o iman, hayati bir önem taşımaktadır. İbraniler 11:6’da şöyle der: “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır. Tanrı’ya yaklaşan, O’nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir.” Bu inanç, hem doğada hem de Kutsal Kitap’ta yer alan esinlemeler tarafından desteklenen gayet mantıklı bir inançtır.Her ne kadar bazı bilim adamlarının fikirleri ve kuramları Kutsal Kitap’la çelişse de, Kutsal Kitap ile bilimsel gerçekler arasında hiçbir çelişki yoktur.

Elbette ki, bunun yanı sıra evrim inancı da hayati önem taşıyan bir iman gerektirir. Evrenin kökeni hakkında en çok desteklenen kuramlardan birine göre, bir zamanlar evrenin tüm madde ve enerjisi, elektron, proton, nötron ve buna benzer atomik partiküllerle dolu bir plazma topunun içindeydi. (Bu partiküller o plazma topunun içine nasıl girdiler, hiç kimsenin bunu açıklayacak bir fikri yoktur.) Daha sonra bu kozmik top patladı ve biz bugün buradayız, birkaç milyar yıl sonra, on iki milyar nöron ve her bir nöronun yaklaşık on bin nöronla bağlantı içinde olduğu 1300 gram ağırlığında bir beyin taşıyan ve yeryüzünde en karmaşık madde düzenine sahip olan insanlar olarak. (Nitekim, insan beyninde 120 trilyon nöron bağlantısı bulunmaktadır.)

Eğer bu doğruysa, bizler neyiz? Sadece proton, nötron ve elektron parçalarından oluşan bizler nasıl bu hale geldik? Buna inanmak, çok büyük bir inanç gerektirir. Evrim kuramı yaratılış kuramından ne daha az dini ne de daha çok bilimseldir.

Evrimcilerin büyük çoğunluğu, Tanrı’nın evrim konusunda bir şeyler yapabileceği fikrini tamamıyla reddetmektedirler. Onlar buna gerçekten inanıyorlar. Onların inancı bu. Dr. William Provine, Cornell Üniversitesi’nde bilim ve felsefe tarihi okutur. Kökenlerin açıklanması konusunda tamamıyla doğal tanımlamalarda bulunan bir ateisttir. Ona göre, evrimin bir gerçek olduğunun saptanması, Tanrı’nın var olmadığının ispatlanması için yeterli olacaktır ve Tanrı ile evrim kuramını bağdaştırma amacıyla gerçekleştirilen her girişim, büyük bir saçmalıktır. William, Wendel Bird tarafından yazılmış olan The Origin of Species: The Theories of Evolution and Abrupt Appearance38 adlı iki ciltlik kitap hakkında yazdığı eleştiri yazısında39 şöyle der: “Onun kitabında yer alan en büyük tartışma, doğacılıkdoğaüstülük tartışmasıdır.”40 William, yazarın kabul ettiği gibi, Doğacılığın gerçekte bir inanç olduğunu kabul etmesinin yanı sıra, evrime inanmak için gerekli olan doğal nedenlerin, doğaüstü bir kökene inanmak için gerekli olan nedenlerden çok daha az olduğunu iddia eder. William makalesinde çok ilginç ifadeler kullanır. İyi bir evrimci, okullardaki ve Üniversitelerdeki öğretmenlere inansa bile, evrim kuramının yanı sıra alternatif bir tartışma konusu olan doğaüstü yaratılış fikrini de teşvik etmelidir. Bu, bilimsel ve eğitimsel kurumlarımızı idareleri ve kontrolleri altına alan evrimciler arasında tam anlamıyla bir fikir ayrılığı oluşturmaktadır. Provine şöyle diyor:


Evrimciler, evrim dışındaki alternatif kuramları, bilimsel eğitim verilen sınıfların dışında tutabilmek için büyük uğraşlar verdiler. Sanırım bu bir yöntem hatasıydı.


Evrimciler daima, öğrencilerin, yaratılış fikrine evrimden daha çok inanabileceklerinden korktukları için, okullarda sadece evrim dersleri verilmesinin daha iyi olacağını düşünmüşlerdir. Evrimcilerin, yaratılış kanıtlarının, öğrenciler için evrim kanıtlarından daha zorlayıcı olduğunu, biyoloji öğretmenlerinin evrim kuramını inandırıcı bir biçimde anlatamadıklarını ve bu nedenle yaratılış kuramını baskı altında tutmanın en iyi çözüm olduğunu düşünmeleri ne kadar ilginçtir. Bence en iyi çözüm, hem yaratılışın, hem de evrimin okullarda, sınıflarda, sokakta, her yerde tartışılmasına imkan tanımaktır.41


Öğretmenler ve okul yöneticileri, eğer isterlerse, bilimsel eğitim veren okullarda doğaüstü kökenler konusunda eğitim ve öğretim yapabilirler; bu özgürlük ABD Anayasası ile kendilerine tanınmıştır.42


Ayrıca evrimciler için de bir önerim var. Eğitim verdiğiniz sınıflarda yapılan tartışmalara, doğaüstü kökenler tartışmalarını da dahil edin ve bu tartışmaların diğer okullarda da yaygınlaşmasını sağlayın. Sınıflarda sadece evrim tartışmaları yapmaktan vazgeçin. Yapmaya çalıştığınız şeye karşı gösterilen tepki size acı verebilir ve kendilerini seçkin bir sınıfmış gibi gören kişileri rahatsız edebilir. Amerika’da ve dünya çapında büyük bir çoğunluğun inandığı doğaüstü yaratılış fikriyle yüzleşmekten niçin korkuyorsunuz? Öğrencilerin, kökenler hakkındaki görüşlerini sınıfta rahatça sergileyebilmeleri için biraz teşvik edilmeleri gerekmiyor mu?43


Provine, öğrencilere, yaratılışevrim tartışması çerçevesinde, her iki görüşe ait bütün kanıtları öğrenme fırsatı verildiğinde, öğrencilerin büyük çoğunluğunun, tabi ki, evrim kuramını kabul edeceğinden emindi. Aslında doğru olan, bunun tam tersidir. Yaratılışçılar ve evrimciler, ABD’nin her yerinde ve diğer farklı ülkelerde birbirleriyle tartışmaktadırlar. (Bu yazar, bu konuda yaklaşık 300 tartışmaya katılmıştır.) Bu tartışmalarda görüşler, genellikle iki buçuk saatte açıklanır ve bunu takip eden yarım veya bir saat içinde de dinleyicilerin soruları yanıtlanır. Her iki taraf da kendi meselesini anlatabilmek için yeterli zamana sahiptir. Tartışmaların pek çoğu üniversite kampüslerinde yapılır ve her iki tarafı temsil eden kişiler de doktora yapmış bilim adamlarıdır. Evrimciler, gerçekten de hemen hemen her tartışmayı yaratılışçıların kazandıklarını kabul etmektedirler.44 San Diego State Üniversitesi’nden iki evrimci biyoloji Profesörü, üniversitelerinde verecekleri evrim–yaratılış konulu özel kurs niteliği taşıyan konferanslar sonucu, evrim görüşünün kabul edileceğinden emindiler. Yaratılış Araştırma Enstitüsü (YAE) bilim adamlarını, yirmi altı ders şeklinde düzenlenecek olan bu konferansların on üçüne katılmaları için davet ettiler. Yaklaşık üç yıl sonra YAE bilim adamları, verilecek olan bu yirmi altı konferansın sadece dokuzunun verilebildiğini açıkladılar. Daha sonraki yıl, bu konferanslar üç saatlik akşam oturumlarına dönüştürüldü ve YAE bilim adamları, verilecek olan on beş oturumdan sadece ikisinin verilebildiğini açıkladılar. Bir sonraki yıl, YAE bilim adamları bu oturumlardan “ilgi yetersizliği” nedeniyle vazgeçildiğini duyurdular. YAE bilim adamları, bu tartışmada başarılı olamayacaklarını anlayan evrimciler tarafından terk edildiler. Bu terk ediş, YAE bilim adamlarında derin ve kalıcı şüpheler bıraktı. Bu evrimci profesörler ne zamanın üçte ikisiyle ne de 1315’i ile kazanamayacaklarını anlamışlar ve sınıf kapatılmıştı.

Öğrencilerin başka hiçbir kuram hakkında hiçbir şey öğrenmelerine izin verilmeksizin yetiştirilmesi, bazen evrim inancı açısından büyük hayal kırıklıkları yaratmaktadır. Kendi sınıflarında öğrencilerine evrim prensipleri ve doğal seçilim dersleri veren Bishop ve Anderson biyolojinin önde gelen isimlerinden değillerdi. Kendi sınıflarında gözlemledikleri bazı sonuçları, yayınladıkları Journal of Research in Science45 adlı makalede ortaya koymuşlardır. Kurstan önce yapılan bir ankette, “evrim kuramının gerçek olduğuna inanıyor musunuz” sorusuna, yüzde elli dokuz evet, yüzde on bir hayır, yüzde otuz emin değil yanıtı alındı. Kurstan sonra tekrarlanan anketin sonuçları, evrime inananların sayısının yüzde elliden yüzde kırk dokuza düştüğünü, inanmayanların sayısının yüzde yirmi dörde yükseldiğini, yüzde yirmi yedi gibi bir oranın da hâlâ emin olmadığını göstermiştir. Evrimci profesörler, bu fikir değişikliklerinin önemsiz oranda olduğunu düşünebilirler. Gerçek şudur ki, okullarda hâlâ sadece evrim öğretilirken, beyinlerde gerçekleşen bu değişim, evrime inançsızlığa doğru ilerleyen bir değişimdir. Ya okullarda sadece evrim değil de kanıtlarıyla birlikte yaratılış kuramı da öğretilmiş olsaydı sonuç ne olurdu acaba?

Esas soru, inandığı şey için kimin daha fazla kanıtı olduğudur; evrimci mi, yaratılışçı mı? İlerleyen sayfalarda göreceğiniz gibi, özel yaratılış için sahip olduğumuz kanıtlar, evrim için sahip oldukları kanıtlardan çok daha kuvvetlidir. Bunun yanı sıra, kendi yaptığım çalışmalar, öğrendiklerim, evrim kuramının yanlış olduğuna olan inancım ve özel yaratılışın, kökenler konusunda çok daha tatmin edici ve açıklayıcı yorumlar sunması da var.