Pentatuk tamamlanmamış bir öyküdür. Bu nedenle bu bölümde, Pentatuk’un içeriğine odaklandıktan sonra bu bölümde, Kutsal Kitap’ın bu ilk beş bölümünün Kutsal Yazıların geriye kalan kısmı için nasıl gerekli bir giriş oluşturduğunu kısaca açıklayacağım. Kuşbakışı bir şekilde Pentatuk’un Yaratılış’tan Vahiy’e kadar uzanan Kutsal Kitap’ın ana anlatısının temelini nasıl oluşturduğunu gözlemleyeceğiz.
Tanrı’nın insanlıkla ve tüm yaratılışla barışma görevinin öyküsü şüphesiz ki Kutsal Kitap’ı oluşturan tüm bölümleri birleştiren öyküdür.1 Birbiriyle çatışan ana anlatıların karşısında Kutsal Kitap kökten farklı bir anlatı sunar, bu anlatının öne çıkardığı yetki Tanrı’dadır, bütün öykü O’nun varlığını varsayıyor.
Göklerin ve yerin ilk defa yaratılmasından yeni göklerin ve yeni yerin yaratılacağı geleceğe kadar, Yaratılış’tan başlayıp Vahiy’e dek süren Kutsal Kitap bölümleri çok çeşitli ama dikkate değer derecede tutarlı bir öykü sunar. Bu öykünün kalbinde Tanrı’nın lütfu kaynaklı kurtarış eylemleri vardır. Tanrı kendisi ile tüm insanlık arasındaki bozulmuş ilişkiyi onarmaya ve böylece tüm yaratılışı yenilemeye odaklanmıştır. Bunun temelinde Tanrı’nın biricik Oğlu İsa Mesih’in beden alma süreci vardır. Bu sürecin doruk noktası ise onun kurban olarak ölümü, bedensel dirilişi, Tanrı’nın sağında yükselişi ve ve son yargıyı getirmek için gelecekte geri dönmesidir. Mesih’in dünyaya Tanrı-insan olarak ilk gelişi Tanrı’nın görevinin başarısının merkezidir. Ancak Kutsal Yazıların tamamı Mesih’in beden alışını hazırlayan ve bunu takip edecek daha geniş Tanrısal işleyişe tanıklık etmektedir.
Kutsal Kitap’ın ana anlatısı Tanrı’nın yaratışının iki işlevi çerçevesinde gelişir. Yaratılış başlangıçta Tanrı’nın gökleri ve yeri nasıl yarattığını kısaca anlatarak başlar. Kutsal Kitap’ın diğer ucundaki Vahiy ise yeni yerin ve yeni göğün Tanrı tarafından yeniden yaratılacağını bildirerek sona erer. Başlangıç (protoloji) ve son (eskatoloji) açıkça birbirini andırsa da ilk yaratılış ile gelecekteki yeni yaratılış arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Yaratılış’ın ilk bölümleri içinde iki insan yaşayan bir bahçede geçerken, Vahiy’in son bölümleri devasa büyüklükteki ve nüfustaki bir şehri tasvir eder. Yaratılış’ın ilk bölümlerindeki birçok unsur Vahiy 21-22’de tarif edilen gelecekteki yeni Yeruşalim şehrinin, Tanrı’nın yeryüzünü ilk defa yarattığında niyet ettiği planın başarıya ulaşmasını temsil ettiğini gösterir.
Aden Bahçesi’nden Yeni Yeruşalim’e olan yolculuk Kutsal Yazıların tamamının altında yatmaktadır. En önemlisi de Kutsal Kitap’ın ana anlatısı bu kentin Tanrı’nın yaşaması ve insanlarla paylaşması için tasarlandığını onaylamaktadır. Eski Antlaşma’da buluşma çadırı ve Yeruşalim tapınağı tüm yeryüzünün Tanrı’nın görkemiyle dolacağı bir zamana işaret etmektedir. Yeryüzünün ya da mikroevrenin bir modeli olarak buluşma çadırı ve tapınak Tanrı’nın kutsal varlığının tüm dünyayı doldurmak istediğini gösterir. Yeruşalim’in (ya da Siyon’un) bir tapınak-şehri olarak kuruluşu Tanrı’nın yeryüzü ile ilgili planının önemli bir adımıdır. Yeruşalim sonunda orada yaşayan günahlı insanların sebep olduğu ruhsal kirlilik nedeniyle Tanrı tarafından terk edilecektir. Bu nedenle, Eski Antlaşma peygamberleri yeni ve kusursuz Yeruşalim’in gelecekteki yaratılışını öngörmüş ve tasvir etmiştir.
Buluşma çadırı ve tapınak yeni yerin ve yeni göğün yaratılışını işaret eden modeller olsalar da, Yeni Antlaşma’da oldukça farklı bir tür tapınakla değiştirilir. Bu tapınak insan bedenlerinden oluşmaktadır. İsa Mesih’in beden alışının öngördüğü kilise (imanlılar topluluğu) Tanrı’nın yeni tapınağı olmakta ve Tanrı’nın yeryüzündeki varlığını genişletmektedir. Kilise hem halihazırda kullanılan bir tapınak, hem de İsa Mesih’in takipçilerinin Kutsal Ruh tarafından tapınak inşaatçıları olarak donatılmasıyla inşaat halindeki bir tapınaktır. Kilisenin yaratılışının kendisi Tanrı’nın görevsel eylemlerinin önemli bir parçası olsa da, Tanrı’nın tüm yeryüzü için olan planının tamamlanması, Mesih’in ikinci gelişinin ardından yeni Yeruşalim’in yaratılışına bağlıdır.
Aden Bahçesi’nden yeni Yeruşalim’e olan yolculuk bazı aşamalarında Tanrı’nın görkemli varlığının tüm dünyayı doldurmak üzere gelişini de içerir. Şaşırtıcı değildir ki Tanrı’nın varlığı doğrudan onun yeryüzündeki egemenliğiyle bağlantılıdır. Eski Antlaşma’da Tanrı’nın mutlak yetkisi buluşma çadırında ve tapınakta yansıtılır. Bunlar sırasıyla bir kraliyet çadırına ve bir saraya benzetilir. Yeni Antlaşma’da kilise (imanlılar topluluğu) açık bir şekilde Tanrı’nın egemenliğiyle ilişkilendirilmiştir. Bir bütün olarak ele alındığında, Kutsal Kitap’ın ana anlatısı Tanrı’nın yeryüzündeki mutlak yetkili varlığının aşama aşama genişletilmesini tasvir eder.
Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın yeryüzünde devamlı olarak genişleyen mutlak yetkisi ve varlığına neden dikkat çektiğini anlayabilmek için Yaratılış’ın ilk bölümlerine dönmemiz gereklidir. Yaratılışın Rab’bi olarak Tanrı, insanlığı kendisi adına hakimiyet kurması için yetkilendirir. İlk insan çiftine tüm hayvanlar, kuşlar ve balıklar üzerinde hüküm sürmeleri buyurulsa da, ‘yılan’ın kötü ayartısına yenik düşerek Tanrı’ya ihanet etmiştir. Yaratıcıdan başka bir varlığı dinlemiş ve onun yetkisine boyun eğmişlerdir. Bunun sonucu olarak da ‘yılan’ insanlar ve Tanrı’nın egemenliğinin altına yerleştirilen her şeye hakim olmuştur. Bu şekilde şeytan dünyanın yöneticisi olarak Tanrı’nın yetkisini gasp eder.
Adem ve Havva’nın Aden Bahçesi’nden çıkartılması Tanrı’nın kral naipleri olarak sahip oldukları özel statülerinin sonunu göstermektedir. Tanrı’nın varlığından sürülerek öz doğaları yozlaşmıştı ve bu nedenle insanlar Yaratıcılarından ve tüm yaratılıştan koparak üzücü sonuçlar yaşayacaktır. Yaratılış’ın ilk bölümlerinde Tanrı’nın iyi yaratılışı yakında insan vahşetiyle kirlenecektir. Başta Tanrı’nın kutsal kentini yeryüzünde inşa etmekle görevlendirilen günahkar insanlar bunun tam tersi nitelikteki bir kent kurarlar. Babil kenti insanlığın Tanrı’yı yeryüzünden ve gökyüzünden silmeye yönelik kibirli bir şehir olacaktır. Tanrı Babil projesini sonlandırmak için orada yaşayanları bütün yeryüzüne dağıtarak müdahalede bulunsa da, insanların alternatif Tanrısız bir kent inşa etme istekleri sürecektir. Krallar’da açıklandığı üzere Babil kenti gelecekte Tanrı’nın seçilmiş şehri Yeruşalim’i yağmalamak üzere tekrar kurulacak, onun tapınağını yok ederek vatandaşlarını sürgüne gönderecektir. Vahiy kitabında Babil şehri insanların Tanrı’ya başkaldırma girişimlerinin sembolü olmayı sürdürmektedir. Kutsal Kitap’ın sıkça vurguladığı üzere, insanların Tanrı’nın yeryüzündeki tapınak-şehrini inşa etmeye yönelik başkaldırıları sürecektir.
İnsanlığın Tanrı’ya olan başkaldırısı, O’nun yeryüzündeki planının tamamlanmasını tehlikeye sokarken, Tanrı insanları kendi kaderlerine terk etmemiştir. Kararlı bir şekilde tövbe eden insanları başlangıçtaki kutsal kral naibi statüsüne tekrar getirmek üzere harekete geçer. Birçok kuşak boyunca uzanan bir süreçte Tanrı günahkar insanları şeytanın günahın ve ölümün gücünden kurtarma işine girişir. Bu kurtarma işi Kutsal Kitap’ın ana anlatısının merkezini oluşturur.
Yeni Antlaşma açıkça ortaya koyduğu üzere Tanrı’nın bu işinin odağında onun biricik Oğlu İsa Mesih’in dünyaya gelmesi vardır. Mesih’in ölümü, tekrar dirilmesi ve göğe yükselmesi aracılığıyla Tanrı tövbe eden insanların –kötülüğün gücünden kurtarılması ve tekrar krallığın kâhinleri olmaları için gereken yolu sağlar. Kutsal Kitap Mesih’in rolünün önemini temsilen iki imge kullanır: ‘Aslan’ ve ‘Kuzu’ (ör: Va. 5:5-6). Bunlardan ilki Mesih’in doğasının kral yönüne odaklanırken, diğeri onun ölümünün kurban ile ilgili boyutuna dikkat çeker. Mesih’in doğasının bu iki yönünden ilk olarak Eski Antlaşma’da Mesih’in gelişine hazırlık yapılırken bahsedilir.
Mesih’in kral doğasının önemi Adem ve Havva’nın kaybettiği kral naibi rolüyle açık bir şekilde bağlantılıdır. Yaratılış’tan itibaren Eski Antlaşma Yahuda oymağından ve Davut’un soyundan özel bir kralın gelişini öngörür. Bu kral Tanrı’nın kutsayışını yeryüzündeki uluslara getirecek olan kraldır. Yeni Adem olarak gelecekte gelecek olan bu kral Tanrı’ya bütünüyle itaat edecek ve sonunda Tanrı’nın adil ve barış içindeki egemenliğini yeryüzünde kuracaktır. Bütünüyle bir insan olduğu için Mesih Tanrı’nın insanlık için planladığı buyruğu yerine getirilişini sağlamaktadır.
Mesih’in ‘dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı kuzusu’ (Yu. 1:29) olarak kurban rolünün kökleri Eski Antlaşma’daki Mısır’dan çıkış anlatısında bulunur. Bir kurtuluş örneği olarak İsraillilerin Tanrı tarafından Firavun’un boyunduruğundaki kölelikten kurtarılmaları, Tanrı’nın sevgisi ve merhametiyle insanları kötülüğün boyunduruğundan nasıl kurtardığını gösterir. Fısıh bayramı ile İsrailli ilk doğan çocuklar kölelikten ve ölümden kurtarılır, günahın lekesinden arınır ve kutsal olarak ayrılırlar. Fısıh’a katılarak İsrailliler kâhin-kral statülerini yeniden kazanırlar. Böylece RAB’be onların egemenliğine tabi kutsal bir ulus olurlar. Buluşma Çadırı’nın Sina Dağı’nda kurulmasıyla Tanrı İsrail halkının arasında yaşamaya başlar ve kısmen yaratılış planını gerçekleştirmiş olur. Tanrı’nın kurtarma planının Eski Antlaşma’daki ilk modeli olan Fısıh, daha sonra İsa Mesih’in kurban olarak ölmesine bağlanacak bir örnek oluşturmuş olur. Ama Mesih’in ölümü tüm ulusların yararlanabileceği bir şeydir. Kutsal Ruh’un Pentikost gününde gelmesiyle Babil karmaşası tersine dönmüş, ‘gökyüzünündeki altındaki tüm uluslar’dan insanlar kendi dillerinde Tanrı’nın güçlü işlerini duymuşlardır. Buluşma Çadırı ya da tapınak gibi yeni tapınak olan kilise (imanlılar topluluğu) Tanrı’nın varlığının görkemiyle dolmuştur.
Yaratılış 3’ten itibaren Tanrı’nın yaptıkları, açıkça görülebileceği gibi düşmüş insanlara yeniden kâhinsel ve kraliyete ait statülerini kazandırmayı amaçlamaktadır. Böylece dünyayı dolduracak olan Tanrı’nın gelecekteki tapınak-şehrinin vatandaşları olabileceklerdir. Mesih çarmıhtaki ölümü aracılığıyla zaten Şeytan’ı yenmiş olsa da, Mesih son yargıyı yapmak üzere tekrar dünyaya geldiğinde Şeytan tamamen yok olacaktır. Şu anda Tanrı sabırla tüm insanları tövbe etmeye, Mesih’i Rab ve Kurtarıcı olarak kabul etmeye çağırmaktadır. Mesih tekrar gelene kadar onu izleyenler, Yaratıcısı’na düşman olan bir dünyada gelecekte kurulacağı bildirilen bu kutsal şehrin vatandaşları olarak yaşamaya çağırılmaktadır. Ölümden kurtarılmış, günahın kirliliğinden arınmış ve kutsal kılınmış insanların, şimdi burada Tanrı’nın lütfuyla ‘Tanrı’nın kraliyetinin kâhinleri’ ve ‘kutsal bir ulus’ olarak, böylelikle de ‘karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı'nın erdemlerini duyurmak için’ yaşamaları beklenmektedir (1Pe. 2:9).
Kutsal Kitap’ın ana anlatısında açıkça belirtildiği üzere Tanrı’nın planındaki yerimizin Tanrı’nın yeryüzü için yaptığı ilk planın bağlamında anlaşılması gerekmektedir. Malesef Adem ve Havva’nın kendilerine duyulan güveni kıran ihanetleri nedeniyle, şu anki dünya ve içinde yaşayanların Tanrı’nın kurtarışına ihtiyacı vardır. Bu yüzden tüm yaratılışın başkaldırılarının sonuçlarından kurtarılması Tanrı’nın kurtarma planının kalbinde yer alır. Bu Tanrı ile başlayıp biten bir plandır ancak kurtulanlar da Tanrı’nın görevine katılmaya çağrılırlar.
Modern dünyada imanlı bir topluluk olmak, çaba gerektiren bir sorumluluktur. Kutsal Kitap boyunca bizlere açıklanan Tanrı’nın kurtarma öyküsüyle dualarımızla ve güçlü bir şekilde uğraştıkça, İsa Mesih’in öğrencileri olarak çağrıldığımız hayatı yaşamak için eksiksiz bir şekilde donatılırız. Bu nedenle Pentatuk’un Tanrı’nın kurtarışla ilgili Kutsal Kitap’ın ana anlatısında yaptığı önemli katkıyı fark etmek çok önemlidir.
1 Krş. C. J. H. Wright, The Mission of God: Unlocking the Bible’s Grand Narrative (Downers Grove: InterVarsity, 2006).