72:1  Ey Tanrı, adaletini krala, Doğruluğunu kral oğluna armağan et. 2  Senin halkını doğrulukla, Mazlum kullarını adilce yargılasın! 3  Dağlar, tepeler, Halka adilce gönenç getirsin! 4  Mazlumlara hakkını versin, Yoksulların çocuklarını kurtarsın, Zalimleriyse ezsin! 5  Güneş ve ay durdukça, Kral kuşaklar boyunca yaşasın; 6  Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, Toprağı sulayan bereketli yağmurlar gibi olsun! 7  Onun günlerinde doğruluk serpilip gelişsin, Ay ışıdığı sürece esenlik artsın! 8  Egemenlik sürsün denizden denize, Fırat'tan yeryüzünün ucuna dek! 9  Çöl kabileleri diz çöksün önünde, Düşmanları toz yalasın. 10  Tarşiş'in ve kıyı ülkelerinin kralları Ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun! 11  Bütün krallar önünde yere kapansın, Bütün uluslar ona kulluk etsin! 12  Çünkü yardım isteyen yoksulu, Dayanağı olmayan düşkünü o kurtarır. 13  Yoksula, düşküne acır, Düşkünlerin canını kurtarır. 14  Baskıdan, zorbalıktan özgür kılar onları, Çünkü onun gözünde onların kanı değerlidir. 15  Yaşasın kral! Ona Saba altını versinler; Durmadan dua etsinler onun için, Gün boyu onu övsünler! 16  Ülkede bol buğday olsun, Dağ başlarında dalgalansın! Başakları Lübnan gibi verimli olsun, Kent halkı ot gibi serpilip çoğalsın! 17  Kralın adı sonsuza dek yaşasın, Güneş durdukça adı var olsun, Onun aracılığıyla insanlar kutsansın, Bütün uluslar ‹‹Ne mutlu ona›› desin! 18  RAB Tanrı'ya, İsrail'in Tanrısı'na övgüler olsun, Harikalar yaratan yalnız O'dur. 19  Yüce adına sonsuza dek övgüler olsun, Bütün yeryüzü O'nun yüceliğiyle dolsun! Amin! Amin! 20  İşay oğlu Davut'un duaları burada bitiyor.

AÇIKLAMA: Okuduğumuz bu mezmurlarda yazar Tanrı’nın doğruluğuna ve adaletine başvuruyor. İlk mezmur büyük olasılıkla Kral Davut tarafından yazıldı çünkü özellikle ilk sözleri 31. mezmura benziyor. İkinci mezmur ise oğlu Süleyman tarafından yazıldı. Her ikisinde imanlı bir kralın en büyük dileğini okuyoruz. Davut çok güçlü bir savaşçı olmasına rağmen hep Tanrı’ya dayandığını belirtiyor. Aslında başarının ve gücünün sırrı da tam buydu. Kendi gücüne bel bağlasaydı hiç bu kadar önemli bir yere varmazdı. Davut daha çok gençken Tanrı’ya güvenmenin önemini keşfetti. Kutsal Kitap tarihinde Davut’la daha gencecik bir çoban iken tanışıyoruz. Günün birinde yaklaşık 3 metre boyunda Filistlilerin kahramanı Golyat İsrail’in ordularına meydan okudu. Yahudi ordusu Golyat’ın karşısında mum gibi eriyip kaçtı. Ama o sırada ordugahı ziyaret eden Davut olup bitenleri öğrenince Kral Saul’un karşısına çıkıp şöyle dedi: ‘Beni aslanın, ayının pençesinden kurtaran RAB, bu Filistli’nin elinden de kurtaracaktır (1.Samuel 17:37).’ Sonra çoban Davut devin karşısına elinde yalnız bir sapanla çıktı. Golyat’ın onunla dalga geçmesi üzerinde Davut şöyle karşılık verdi: ‘Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun, bense meydan okuduğun İsrail ordusunun Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB’bin adıyla senin üzerine geliyorum (17:45).’ Ardından Davut çoban dağarcığından bir taş çıkartıp sapanıyla Golyat’ı kafasından vurarak yere serdi. Gördüğümüz gibi daha bu yaştaki Davut’un Tanrı’ya olan güveni o kadar güçlüydü ki aslan olsun, ayı olsun ya da dev olsun, hiç birinden korkmuyordu çünkü kendi gözünde Tanrı hepsinden daha büyüktü.

Hayatı boyunca Davut buna benzer daha pek çok düşmanla karşılaştı ama Tanrı’ya olan güveni hiç sarsılmadı. Şimdi artık yaşlanmış olsa da Davut Tanrı’nın gençliğinden beri yaptığı harikaları anlatıp duruyor. Tanrı’nın gücünü gelecek kuşağa anlatmayı borç biliyor. İşte Davut’un yazdığı onlarca mezmur da bunları dile getiriyor. Eminim ki Davut kendini hiç bir zaman büyük bir kahraman olarak görmedi, tersine her daim sağında duran Tanrı’nın gücünü ve görkemini överdi. Aynı şekilde bizler de Tanrı yardımı olmadan bir hiçiz (Yuhanna 15:5). Ama Tanrı yanımızdaysa imkânsız bir şey yoktur çünkü O ‘dilediğimiz ya da düşündüğümüz her şeyden çok daha fazlasını yapabilecek güçtedir (Efesliler 3:20).’
 

Bir sonraki mezmuru yazan Davut’un oğlu Süleyman bu dersin aynısını pek çok kez babasından duymuştu (1. Krallar 2:3). Tahta çıktıktan kısa bir süre sonra Kral Süleyman Tanrı’ya yakmalık sunular sunmak üzere Givon adında bir yere gitti. Orada RAB rüyasında ona görünüp ‘Sana ne vermemi istersin?’ diye sordu. Ne harika bir fırsat! Tanrı’dan ne dilerse kendisine verilecekti, fakat Süleyman çok ilginç bir talepte bulunur: ‘Ben henüz çocuk denecek bir yaştayım... Bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim (1.Krallar 3:9).’ Tanrı Süleyman’ın bu dileğine öyle sevindi ki onu güngörmüş en bilge kral yapmakla beraber inanılmaz bir servet ve şöhret de bağışladı. İşte yazdığı bu mezmurda Süleyman bu olayı anımsıyor. Tanrı’dan tek dileği adil ve doğru bir yürek sahibi olmaktı öyle ki kimseye haksızlık etmeden halkını doğru düzgün yönetebilsin. Aynı zamanda Tanrı’nın babasına verdiği büyük sözü de anımsatıyor. Tanrı Davut’a tahtına oturanın ardı arkası kesilmeyeceğini söyledi (2.Samuel 7). Ama Süleyman bu vaadin gerçekleşmesi için Tanrı’ya son derece sadık kalmaları gerektiğinin farkındadır, ancak o zaman Davut’un adı sonsuza dek sürecekti. Sonuç olarak hem Davut’un hem de Süleyman’ın başarısı doğrudan Tanrı’ya olan güvenlerine bağlıydı. Kendi güçlerine ya da hikmetlerine güvenmiş olsaydılar bugün kimse isimlerini anmazdı. Aynı şekilde bizler Tanrı için büyük işlere imza atmak istersek bu iki ünlü kralın dileklerini göz önünde bulundurmalıyız.

HAKSIZLIK NEREYE KADAR?

Mezmur 73

1  Tanrı gerçekten İsrail'e, Yüreği temiz olanlara karşı iyidir. 2  Ama benim ayaklarım neredeyse tökezlemiş, Adımlarım az kalsın kaymıştı. 3  Çünkü kötülerin gönencini gördükçe, Küstahları kıskanıyordum. 4  Onlar acı nedir bilmezler, Bedenleri sağlıklı ve semizdir. 5  Başkalarının derdini bilmez, Onlar gibi çile çekmezler. 6  Bu yüzden gurur onların gerdanlığı, Zorbalık onları örten bir giysi gibidir. 7  Şişmanlıktan gözleri dışarı fırlar, İçleri kötülük kazanı gibi kaynar. 8  İnsanlarla eğlenir, kötü niyetle konuşur, Tepeden bakar, baskıyla tehdit ederler. 9  Göklere karşı ağızlarını açarlar, Boş sözleri yeryüzünü dolaşır. 10  Bu yüzden halk onlardan yana döner, Sözlerini ağzı açık dinler. 11  Derler ki, ‹‹Tanrı nasıl bilir? Bilgisi var mı Yüceler Yücesi'nin?›› 12  İşte böyledir kötüler, Hep tasasız, sürekli varlıklarını artırırlar. 13  Anlaşılan boş yere yüreğimi temiz tutmuşum, Ellerimi yıkamışım suçsuzum diye. 14  Gün boyu içim içimi yiyor, Her sabah azap çekiyorum. 15  ‹‹Ben de onlar gibi konuşayım›› deseydim, Senin çocuklarına ihanet etmiş olurdum. 16  Bunu anlamak için düşündüğümde, Zor geldi bana, 17  Tanrı'nın Tapınağı'na girene dek; O zaman anladım sonlarının ne olacağını. 18  Gerçekten onları kaygan yere koyuyor, Yıkıma sürüklüyorsun. 19  Nasıl da bir anda yok oluyor, Siliniveriyorlar dehşet içinde! 20  Uyanan birisi için rüya nasılsa, Sen de uyanınca, ya Rab, Hor göreceksin onların görüntüsünü. 21  Kalbim kırıldığında, İçim acı dolduğunda, 22  Akılsız ve bilgisizdim, Karşında bir hayvan gibi. 23  Yine de sürekli seninleyim, Sağ elimden tutarsın beni. 24  Öğütlerinle yol gösterir, Beni sonunda yüceliğe eriştirirsin. 25  Senden başka kimim var göklerde? İstemem senden başkasını yeryüzünde. 26  Bedenim ve yüreğim tükenebilir, Ama Tanrı yüreğimde güç, Bana düşen paydır sonsuza dek. 27  Kuşkusuz yok olacak senden uzak duranlar, Ortadan kaldıracaksın sana vefasızlık edenleri. 28  Ama benim için en iyisi Tanrı'ya yakın olmaktır; Bütün işlerini duyurayım diye Sığınak yaptım Egemen RAB'bi kendime.

AÇIKLAMA: Dünyamızda ters giden pek çok şey var. RAB dünyayı mükemmel yaratmasına rağmen şimdiki haline baktığımızda acı, adaletsizlik ve ahlaksızlık hat safhada. Biliyoruz ki dünyamızın bu çarpık hali insanın baştan beri işlediği sayısız günahlardan kaynaklanıyor ama yine de ruhumuz sıkıldıkça Tanrı’ya haykırıyor ‘RAB, daha ne kadar müsaade edeceksin tüm bunlara?’ Bu mezmuru yazan Asaf aynı soruyu sorar ve harika bir yanıt alır. Başta tanrısızca yaşayan insanların rahatlığını anlatır. Özellikle zengin züppeler o kadar kaygısız ve dertsiz yaşıyorlar ki bazen onlara imrenmemek elde değil. Herkesin başına kötü olaylar gelirken onlara hiç bir şey dokunmuyor sanki. Hepsi manken gibi ortalıkta gezinir. Etraflarındaki insanlara hep tepeden bakarlar, işlerini görmek için de mazlumları hiç dert etmeden ezer geçerler. Sağlık sıhhatleri yerinde, en lüks yemekler hep önlerinde, en son model arabalar da altlarında, hiç eksikleri yoktur. Kendi egolarından başka hiç kimseye değer vermezler. Dahası dıştan çok güzel görünürken içleri kötülük kaynıyor. Özellikle ağızları iç dünyalarını yansıtır. Küfürbaz, övüngen, kibirli ve iftiracıdırlar. Yeri geldiğinde Tanrı’ya sövmekten de çekinmezler. Onların bu deli cesareti gören herkes onları ağzı açık dinler, cüretlerine hayret eder. İşte bu manzarayı gören imanlı bile bazen imansızlığa düşebilir. Nasıl oluyor da bu kibirli insanların yaptıkları bunca haksızlıklar karşılıksız kalıyor? Tanrı yaptıklarını görmüyor mü? Bu adaletsizlik ne zamana dek sürecek?

Tüm bunların üzerinde kafayı yoran Asaf bir yerde ‘Acaba boşuna mı kendimi temiz tutmaya çalıştım?’ diye sorar kendi kendine. İmanlı olan hepimiz günaha düşmemek için kendimizi hep dizginliyoruz, frenliyoruz ama bu küstahların yaptıkları Tanrı’nın umurunda değilse ne gerek var? diye düşünebiliriz. İşte Asaf tam bu zor meseleyi sorgularken Tanrı’nın Tapınağına girer ve RAB önünde bambaşka bir manzara canlandırır. Çünkü RAB’bin huzuruna girdiğimizde bakış açımız tümden değişir. Tanrı bir anda kötülük yolunu tutturan o insanların sonunu gösterir. Şu an için tasasız ve pek mutlu görünseler de sonları korkunç olacaktır. Hayatlarını rahat bir şekilde geçirmelerine rağmen sonuna geldiklerinde ayakları birden kayacak ve yıkıma uğrayacaklar. Bir anda tüm hayatları başlarına yıkılacak. Uykudan uyanan biri gibi bu hayatta gördükleri her şeyin geçici bir rüya olduğunu fark edecekler. Dilenci Lazar’ı hor gören zengin adam gibi bir anda kendilerini cehennemin dehşeti içinde bulacaklar ve her şey beklediklerinin tam tersi olacaktır (Luka 16:19-31) Ancak bu bir rüya değil, bu sonsuza dek süren gerçek hayatlarının başlangıcı olacak.

Bunları gören Asaf küstahlara imrenmekle ne kadar büyük akılsızlık ettiğini itiraf eder. Gerçek şu ki şimdiden olayın tümünü görmemiz mümkün değil. Şu an için haksızlık gibi görünen şeylerin arkasında ne olacağını kestiremeyiz. O yüzden en iyisi geleceği bilen göksel Babamızın eline sımsıkı tutunmak ve şimdilik anlamazsak da hikmetine her daim güvenmek. Çünkü göklerde olan RAB’bimiz her şeyi yakından takip ediyor ve eninde sonunda adaletini konuşturacaktır. O yüzden Asaf RAB’bi tek umudu olarak şöyle ikrar eder: ‘Senden başka kimim var göklerde? İstemem senden başkasını yeryüzünde.’ Bu sözlerin aynısı 18 Nisan, 2007 yılında Malatya’da Mesih uğruna katledilen Uğur kardeşimizin mezarına kazılı duruyor. O gün bunun haberini alan birçoğumuz büyük bir şok geçirdi. Necati, Tilman ve Uğur gibi mütevazi kişilerin bu kadar hunharca öldürülmesine Tanrı nasıl izin verdi? İlerleyen yıllarda mahkemelerine katılan bazımız hep adalet için dua ettik ama beş yılın sonunda kardeşlerimizi öldüren beş delikanlı yine dışarda dolaşıyorlardı. Yine Asaf gibi kendimize soruyoruz, ‘RAB bu haksızlıklar ne zamana dek sürecek?’ Ama Uğur’un mezar taşı üzerinde duran bu sözler bize şunu hatırlatır ki RAB olup biten her şeyi görüyor. Onların davasını O takip ediyor. Ve günü geldiğinde gerekeni yapacaktır. Adalet yerini bulacak, haksızlıklar sona erecektir. Bizim için en iyisi Tanrı’ya yakın olmaktır.

TANRI’NIN DAVASI

Mezmur 74

1  Ey Tanrı, neden bizi sonsuza dek reddettin? Niçin otlağının koyunlarına karşı öfken tütmekte? 2  Anımsa geçmişte sahiplendiğin topluluğu, Kendi halkın olsun diye kurtardığın oymağı Ve üzerine konut kurduğun Siyon Dağı'nı. 3  Yönelt adımlarını şu onarılmaz yıkıntılara doğru, Düşman kutsal yerdeki her şeyi yıktı. 4  Düşmanların bizimle buluştuğun yerde kükredi, Zafer simgesi olarak kendi bayraklarını dikti. 5  Gür bir ormana Baltayla dalar gibiydiler. 6  Baltayla, balyozla kırdılar, Bütün oymaları. 7  Ateşe verdiler tapınağını, Yerle bir edip kutsallığını bozdular Adının yaşadığı konutun. 8  İçlerinden, ‹‹Hepsini ezelim!›› dediler. Ülkede Tanrı'yla buluşma yerlerinin tümünü yaktılar. 9  Artık kutsal simgelerimizi görmüyoruz, Peygamberler de yok oldu, İçimizden kimse bilmiyor ne zamana dek... 10  Ey Tanrı, ne zamana dek düşman sana sövecek, Hasmın senin adını hor görecek? 11  Niçin geri çekiyorsun elini? Çıkar sağ elini bağrından, yok et onları! 12  Ama geçmişten bu yana kralım sensin, ey Tanrı, Yeryüzünde kurtuluş sağladın. 13  Gücünle denizi yardın, Canavarların kafasını sularda parçaladın. 14  Livyatan'ın başlarını ezdin, Çölde yaşayanlara onu yem ettin. 15  Kaynaklar, dereler fışkırttın, Sürekli akan ırmakları kuruttun. 16  Gün senindir, gece de senin, Ay ve güneşi sen yerleştirdin. 17  Yeryüzünün bütün sınırlarını sen saptadın, Yazı da kışı da yaratan sensin. 18  Anımsa, ya RAB, düşmanın sana nasıl sövdüğünü, Akılsız bir halkın, adını nasıl hor gördüğünü. 19  Canavara teslim etme kumrunun canını, Asla unutma düşkün kullarının yaşamını. 20  Yaptığın antlaşmayı gözönüne al, Çünkü ülkenin her karanlık köşesi Zorbaların inleriyle dolmuş. 21  Düşkünler boynu bükük geri çevrilmesin, Mazlumlar, yoksullar adına övgüler dizsin. 22  Kalk, ey Tanrı, davanı savun! Anımsa akılsızların gün boyu sana nasıl sövdüğünü! 23  Unutma hasımlarının yaygarasını, Sana başkaldıranların durmadan yükselen patırtısını!

AÇIKLAMA: Birçok insan Tanrı’nın neden İsrail ulusunu seçtiğini anlamıyor, hatta bu konuda RAB’bi yargılıyor. Asıl sorun şu ki insanlar Tanrı’nın davasını anlamıyor. Bu mezmurda acı çeken İsrail ulusu adına yazan Asaf RAB’be sitem ediyor: ‘RAB bizi nasıl terk edersin!’ İlerleyen ayetlerde RAB’bin adını taşıyan ve Siyon dağında kurulan kutsal tapınağın nasıl yıkıldığını okuyoruz. Büyük olasılıkla yazar burada Babil Kralı Nebukadnessar’ın MÖ 586 yılında Yeruşalim’in başına getirdiği büyük yıkımı kastediyor. Peygamber Yeremya da Ağıtlar kitabında o dönemde yaşanan korkunç olayları kaydetti. Babililer halkın büyük bir kısmını hunharca katlettikten sonra kalanı Babil’e sürgün olarak götürdü (2.Krallar 25). Yahudiler için Tanrı’nın kutsallığını temsil eden yüce Tapınağın yıkılışı çok büyük bir olaydı. O anda üzerlerine kapkara bir bulut geldi ve uzun bir süre kendilerine gelemediler. Aslında bu yıkımın geleceğini peygamberler pek çok defa söylediler. Çünkü İsrail ulusu Tanrı’yı tüm uluslara temsil eden kutsal bir ulus olmaları gerekiyordu. Ne var ki gerçek Tanrı’ya sadık kalmak yerine çevrelerindeki putperest ulusların ilahlarına yönelmeyi yeğleyerek başlarına bu büyük felaketi getirdiler. Daha Musa’nın döneminde RAB onları bu konuda sıkı sıkıya uyardı ama söz dinlemediler (Yasanın Tekrarı 28). Bu yüzden RAB kendi halkı olarak seçtiği İsrail’i yargılamak zorunda kaldı.

Şimdi gelelim Tanrı’nın davası konusuna. İsrail’i seçerken Tanrı’nın esas amacı neydi? Ulusların arasında kendine tek bir ulus kazandırmak mı? Hayır! Yahudiler de bazen bu konuda yanıldılar ve yüce RAB’bi bir tek kendilerine mal etmeye kalktılar. Oysa ki baştan beri Tanrı’nın amacı İblis’in oyununu bozmak ve tüm dünyayı pençelerinden kurtarmaktı. Burada, on dördüncü ayette bahsettiği ‘Livyatan’ ismindeki büyük deniz canavarı, İblis için kullanılan mecazi bir isimdir (Yeşaya 27:1). En başta atalarımızı baştan çıkartan ve Tanrı’ya ayaklandıran yılana bürünen Şeytan’dı (Yaratılış 3:1-6). Kutsal Kitap’ın sonunda da bu eski yılan yedi başlı bir canavar olarak yine karşımıza çıkar (Vahiy 12). Dünya tarihinin başından beri Tanrı’nın bütün planlarını bozmaya çalışan Şeytan özellikle ulusları yüce Yaradan’a karşı ayaklandırmak için uğraşır (Vahiy 20:3). İşte bu yüzden RAB ta baştan beri İblis’ın başını ezecek büyük bir kurtarıcı göndereceğine söz verdi (Yaratılış 3:15). Daha sonra İbrahim’den başlayarak kendine özgü bir soy yaratmak istediğini belirtti. Zamanla seçilmiş bu kutsal soy diğer tüm uluslara bereket kaynağı olacaktı (Yaratılış 12:1-3). RAB, Şeytan’a karşı davasını gütmek üzere İsrail soyunu bir araç olarak seçti. Böylece peygamberler olsun ya da kutsal yazılar olsun hepsi Yahudi soyundan aktarıldı. En önemlisi RAB onların soyundan baştan beri vaat edilen büyük kurtarıcıyı göndereceğini hep tekrarladı.

Ama İsrail bir çok defa Tanrı’nın planına sadık kalmadı. Hatta Asaf’ın da sitem ettiği gibi, RAB seçtiği kendi halkını çok ağır bir şekilde cezalandırmak zorunda kaldı. Peki Yahudiler güvenilmez çıkmışsa da Tanrı’nın planı bozuldu mu? Kesinlikle hayır! (Romalılar 3:3-4; 11:11-32). İsrail sonuçta evrensel davasını gütmek için Tanrı’nın sadece bir aracıydı. O her türlü davasını görür. En sonunda tüm isyanlarına rağmen RAB vaat edilen büyük kurtarıcı İsa Mesih’i İsrail’den getirdi. Yahudi halkı O’nu çarmıha gerdiyse de aslında farkında olmadan Tanrı’nın planını gerçekleştirmiş oldular (Elç. İşleri 2:22,23; 4:28). Böylece Mesih tüm ulusların kurbanı olarak öldü ve kendisine iman eden herkes için sonsuz yaşam umudu olarak dirildi. Böylece RAB yeryüzünün tümüne kurtuluş sağladı. Dahası İsa’yı yok etmek için uğraşan o eski yılanın başını çarmıhın dibinde ezmiş oldu. Şimdilik İblis başı kesilmiş yılan gibi kıvranıp hala Mesih imanlılarına zarar vermeye çalışsa da sonu çok yakındır. Pavlus’un da yazdığı gibi ‘Esenlik veren Tanrı çok geçmeden Şeytan’ı ayaklarınızın altında ezecektir (Romalılar 16:20).’

YAKIN OLAN TANRI

Mezmur 75, 76 ve 77

75:1  Sana şükrederiz, ey Tanrı, Şükrederiz, çünkü sen yakınsın, Harikaların bunu gösterir. 2  ‹‹Belirlediğim zaman gelince, Doğrulukla yargılayacağım›› diyor Tanrı, 3  ‹‹Yeryüzü altüst olunca üzerindekilerle, Ben pekiştireceğim onun direklerini. 4  Övünenlere, ‹Övünmeyin artık!› dedim; Kötülere, ‹Kaldırmayın başınızı! 5  Kaldırmayın başınızı! Tepeden konuşmayın!› 6  Çünkü ne doğudan, ne batıdan, Ne de çöldeki dağlardan doğar yargı. 7  Yargıç ancak Tanrı'dır, Birini alçaltır, birini yükseltir. 8  RAB elinde dolu bir kâse tutuyor, Köpüklü, baharat karıştırılmış şarap döküyor; Yeryüzünün bütün kötüleri Tortusuna dek yalayıp onu içiyor. 9  Bense sürekli duyuracağım bunu, Yakup'un Tanrısı'nı ilahilerle öveceğim: 10  ‹‹Kıracağım kötülerin bütün gücünü, Doğruların gücüyse yükseltilecek.››

76:1  Yahuda'da Tanrı bilinir, İsrail'de adı uludur; 2  Konutu Şalem'dedir, Yaşadığı yer Siyon'da. 3  Orada kırdı alevli okları, Kalkanı, kılıcı, savaş silahlarını. 4  Işıl ışıl parıldıyorsun, Avı bol dağlardan daha görkemli. 5  Yağmaya uğradı yiğitler, Uykularına daldılar, En güçlüleri bile elini kıpırdatamaz oldu. 6  Ey Yakup'un Tanrısı, sen kükreyince, Atlarla atlılar son uykularına daldılar. 7  Yalnız sensin korkulması gereken, Öfkelenince kim durabilir karşında? 8  Yargını göklerden açıkladın, Yeryüzü korkup sessizliğe büründü, 9  Ey Tanrı, sen yargılamaya, Ülkedeki mazlumları kurtarmaya kalkınca. 10  İnsanların gazabı bile sana övgüler doğuruyor, Gazabından kurtulanları çevrene topluyorsun. 11  Adaklar adayın Tanrı'nız RAB'be, Yerine getirin adaklarınızı, Armağanlar sunun korkulması gereken Tanrı'ya, Bütün çevresindekiler. 12  RAB önderlerin soluğunu keser, Korku salar yeryüzü krallarına.

77:1  Yüksek sesle Tanrı'ya yakarıyorum, Haykırıyorum beni duysun diye. 2  Sıkıntılı günümde Rab'be yönelir, Gece hiç durmadan ellerimi açarım, Gönlüm avunmaz bir türlü. 3  Tanrı'yı anımsayınca inlerim, Düşündükçe içim daralır. 4  Açık tutuyorsun göz kapaklarımı, Sıkıntıdan konuşamıyorum. 5  Geçmiş günleri, Yıllar öncesini düşünüyorum. 6  Gece ilahilerimi anacağım, Kendi kendimle konuşacağım, İnceden inceye soracağım: 7  ‹‹Rab sonsuza dek mi bizi reddedecek? Lütfunu bir daha göstermeyecek mi? 8  Sevgisi sonsuza dek mi yok oldu? Sözü geçerli değil mi artık? 9  Tanrı unuttu mu acımayı? Sevecenliğinin yerini öfke mi aldı?››  10  Sonra kendi kendime, ‹‹İşte benim derdim bu!›› dedim, ‹‹Yüceler Yücesi gücünü göstermiyor artık.›› 11  RAB'bin işlerini anacağım, Evet, geçmişteki harikalarını anacağım. 12  Yaptıkları üzerinde derin derin düşüneceğim, Bütün işlerinin üzerinde dikkatle duracağım. 13  Ey Tanrı, yolun kutsaldır! Hangi ilah Tanrı kadar uludur? 14  Harikalar yaratan Tanrı sensin, Halklar arasında gücünü gösterdin. 15  Güçlü bileğinle kendi halkını, Yakup ve Yusuf oğullarını kurtardın.  16  Sular seni görünce, ey Tanrı, Sular seni görünce çalkalandı, Enginler titredi. 17  Bulutlar suyunu boşalttı, Gökler gürledi, Her yanda okların uçuştu. 18  Kasırgada gürleyişin duyuldu, Şimşekler dünyayı aydınlattı, Yer titreyip sarsıldı. 19  Kendine denizde, Derin sularda yollar açtın, Ama ayak izlerin belli değildi. 20  Musa ve Harun'un eliyle Halkını bir sürü gibi güttün.

AÇIKLAMA: ‘Allah şah damarımızdan daha yakındır’ denildiğini duymuşuzdur. Aslında çok güzel ve doğru bir ifade ne yazık çoğu kişinin yaşantısı buna pek inanmadığını gösterir. Yoksa Tanrı’yı kendilerine bu kadar yakın görseler en basit olarak eşlerine ya da çocuklarına bu kadar gaddar davranmazlar, komşuları arkasında bu kadar dedikodu yapmazlar ve içten içe bu kadar kötülük tasarlamazlardı. Aslında çoğu insan Allah’ı çok uzakta görür, sanki bizimle ilgilenmiyor ancak yanlış yaptığımızda eline sopayı alır peşimize düşer. Bu portre Kutsal Kitap’ta açıklanan Tanrı’ya hiç uymuyor. Bu mezmurun en başında ‘Şükrederiz çünkü sen yakınsın’ diye yazar. Peki RAB bize olan yakınlığını nasıl gösterir? Yaratmış olduğu harika dünya bunun en büyük kanıtıdır. Çünkü RAB mükemmel bir dünya yaratmakla kalmadı, O her gün kainatın varlığını sürdürerek tüm insanlara olan sevgisini gösterir (İbraniler 1:3). Her tür insan üzerinde yağmurunu gönderir ve herkesin soluğunu elinde tutarak yaşamasını sağlar (Daniel 5:23). Tanrı aynı zamanda mazlumun hakkını arayan RAB’dir. Tepeden bakanları zamanı gelince alçaltır, çünkü o nihai yargıçtır. Yeryüzünde kötülük yapanları gazap kasesinden içirerek adaletini gösterir. İşte bu gibi binlerce yoldan RAB tüm insanlara olan yakınlığını kanıtlar.  

Bir sonraki mezmurda Asaf Yahudi ulusuna yakınlığını gösteren RAB’bi över. Tanrı özellikle İsrail’in başkenti olan Yeruşalim’de bir çok kez görkemini gösterdi. Nice kez düşman orduları Yeruşalim’in surlarına dayanıp halkını yok etmeyle tehdit ettiler ama RAB onlara sahip çıktı. Hizkiya döneminde Asur kralı Sanherib Siyon dağına çıkıp İsrail’in Tanrısına meydan okudu. Kral Hizkiya ve peygamber Yeşaya’nın dua etmesi üzerinde ise RAB Asur ordularını bir gecede darmadağın etti. RAB’bin meleği geceleyin kentin karşısında konaklanan Asur ordularına saldırıp 185,000 askerini öldürdü, böylece Asur kralı çekilmek zorunda kaldı (Yeşaya 36-37). Bu sadece bir kere olmadı, bir çok defa RAB halkının güçlü koruyucusu olduğunu gösterdi. O kükreyen aslan gibi avını parçaladı. Düşman İsrail’den sayıca ne kadar daha güçlü olursa olsun Yahudiler RAB’be sığındıkları zaman Tanrı onları hiç bir zaman yüzüstü bırakmadı. Ama günaha düşüp RAB’be ihanet ettiklerinde RAB’bin yargısı onların başında patlardı. Sonuç olarak Tanrı’nın yargısı yüzde yüz adildir. Böylece RAB insanların gazabını bile kendine övgü kazandırmak için kullandı. Önemli olan RAB’bin tarafında olmaktır.

Son mezmurda Asaf sıkıntılı günler geçirirken kendini ne kadar yalnız hissettiğini yazıyor. Gece boyunca ellerini Tanrı’ya kaldırır, düşündükçe içi daralır. Çektiği bu yalnızlığın sebebini tam belirtmiyor ama büyük olasılıkla işlediği bir günahtan dolayı kendini RAB’den uzak hissediyordur. Asaf ‘RAB, sevgini bana bir daha göstermeyecek misin?’ diye yakınır. En sonunda kendini tamamen terk edilmiş hissediyor. Ama birden aklına RAB’bin geçmişte yaptığı harikaları anmak geliyor. Tanrı’nın kendisi için yaptığı büyük işleri anımsamaya başlar. Bunların üzerinde düşündükçe RAB’bin kutsallığını hatırlar. RAB en başta Musa ve Harun’a kendini açıkladığında hep kutsallığını vurguladı. Böylece Asaf Tanrı’nın ulusu için ezelden yaptığı büyük işleri hatırlar ve yüreğinde yeniden umut doğar. Çünkü RAB günahımızdan dolayı bizi yargılasa da sevgisi ve sadakati bir gram bile eksilmez (Ağıtlar 3:21-26). Kendisine tövbekâr bir yürekle yaklaştığımızda kucağını bize açar (Yakup 4:8). Aslında RAB her zaman her birimize yakındır ama biz günah işlediğimizde kendisinden uzaklaşıyoruz.  Tanrı’nın yakınlığını yeniden hissetmek için kutsallık şarttır, çünkü ‘kutsallığa sahip olmadan kimse RAB’bi göremeyecek (İbraniler 12:14).’ Dolayısıyla RAB’be yakın olmak için kutsal sözüne uymak şarttır.

İBRETLİK ÖYKÜSÜ

Mezmur 78

1  Dinle, ey halkım, öğrettiklerimi, Kulak ver ağzımdan çıkan sözlere. 2  Özdeyişlerle söze başlayacağım, Eski sırları anlatacağım, 3  Duyduğumuzu, bildiğimizi, Atalarımızın bize anlattığını. 4  Torunlarından bunları gizlemeyeceğiz; RAB'bin övgüye değer işlerini, Gücünü, yaptığı harikaları Gelecek kuşağa duyuracağız. 5  RAB Yakup soyuna koşullar bildirdi, İsrail'e yasa koydu. Bunları çocuklarına öğretsinler diye Atalarımıza buyruk verdi. 6  Öyle ki, gelecek kuşak, yeni doğacak çocuklar bilsinler, Onlar da kendi çocuklarına anlatsınlar, 7  Tanrı'ya güven duysunlar, Tanrı'nın yaptıklarını unutmasınlar, O'nun buyruklarını yerine getirsinler; 8  Ataları gibi inatçı, başkaldırıcı, Yüreği kararsız, Tanrı'ya sadakatsiz bir kuşak olmasınlar. 9  Oklarla, yaylarla kuşanmış Efrayimoğulları Savaş günü sırtlarını döndüler. 10  Tanrı'nın antlaşmasına uymadılar, O'nun yasasına göre yaşamayı reddettiler. 11  Unuttular O'nun işlerini, Kendilerine gösterdiği harikaları. 12  Mısır'da, Soan bölgesinde Tanrı harikalar yapmıştı atalarının önünde. 13  Denizi yarıp geçirmişti onları, Bir duvar gibi ayakta tutmuştu suları. 14  Gündüz bulutla, Gece ateş ışığıyla onlara yol göstermişti. 15  Çölde kayaları yarmış, Sanki dipsiz kaynaklardan Onlara kana kana su içirmişti. 16  Kayadan akarsular fışkırtmış, Suları ırmak gibi akıtmıştı. 17  Ama onlar çölde Yüceler Yücesi'ne başkaldırarak Günah işlemeye devam ettiler. 18  Canlarının çektiği yiyeceği isteyerek İçlerinde Tanrı'yı denediler. 19  ‹‹Tanrı çölde sofra kurabilir mi?›› diyerek, Tanrı'ya karşı konuştular. 20  ‹‹Bak, kayaya vurunca sular fışkırdı, Dereler taştı. Peki, ekmek de verebilir mi, Et sağlayabilir mi halkına?›› 21  RAB bunu duyunca çok öfkelendi, Yakup'a ateş püskürdü, Öfkesi tırmandı İsrail'e karşı; 22  Çünkü Tanrı'ya inanmıyorlardı, O'nun kurtarıcılığına güvenmiyorlardı. 23  Yine de RAB buyruk verdi bulutlara, Kapaklarını açtı göklerin; 24  Man yağdırdı onları beslemek için, Göksel tahıl verdi onlara. 25  Meleklerin ekmeğini yedi her biri, Doyasıya yiyecek gönderdi onlara. 26  Doğu rüzgarını estirdi göklerde, Gücüyle güney rüzgarına yol gösterdi. 27  Toz gibi et yağdırdı başlarına, Deniz kumu kadar kuş; 28  Ordugahlarının ortasına, Konakladıkları yerin çevresine düşürdü. 29  Yediler, tıka basa doydular, İsteklerini yerine getirdi Tanrı. 30  Ancak onlar isteklerine doymadan, Daha ağızları doluyken, 31  Tanrı'nın öfkesi parladı üzerlerine. En güçlülerini öldürdü, Yere serdi İsrail yiğitlerini. 32  Yine de günah işlemeye devam ettiler, O'nun harikalarına inanmadılar. 33  Bu yüzden Tanrı onların günlerini boşluk, Yıllarını dehşet içinde bitirdi. 34  Tanrı onları öldürdükçe O'na yönelmeye, İstekle O'nu yeniden aramaya başlıyorlardı. 35  Tanrı'nın kayaları olduğunu, Yüce Tanrı'nın kurtarıcıları olduğunu anımsıyorlardı. 36  Oysa ağızlarıyla O'na yaltaklanıyor, Dilleriyle yalan söylüyorlardı. 37  O'na yürekten bağlı değillerdi, Antlaşmasına sadık kalmadılar. 38  Yine de Tanrı sevecendi, Suçlarını bağışlıyor, onları yok etmiyordu; Çok kez öfkesini tuttu, Bütün gazabını göstermedi. 39  Onların yalnızca insan olduğunu anımsadı, Geçip giden, dönmeyen bir rüzgar gibi. 40  Çölde kaç kez O'na başkaldırdılar, Issız yerlerde O'nu gücendirdiler! 41  Defalarca denediler Tanrı'yı, İncittiler İsrail'in Kutsalı'nı. 42  Anımsamadılar O'nun güçlü elini, Kendilerini düşmandan kurtardığı günü, 43  Mısır'da gösterdiği belirtileri, Soan bölgesinde yaptığı şaşılası işleri. 44  Mısır'ın kanallarını kana çevirdi, Sularını içemediler. 45  Gönderdiği at sinekleri yedi halkı, Gönderdiği kurbağalar yok etti ülkeyi. 46  Ekinlerini tırtıllara, Emeklerinin ürününü çekirgelere verdi. 47  Asmalarını doluyla, Yabanıl incir ağaçlarını iri dolu taneleriyle yok etti. 48  Büyükbaş hayvanlarını kırgına, Küçükbaş hayvanlarını yıldırıma teslim etti. 49  Üzerlerine kızgın öfkesini, Gazap, hışım, bela Ve bir alay kötülük meleği gönderdi. 50  Yol verdi öfkesine, Canlarını ölümden esirgemedi, Onları salgın hastalığın pençesine düşürdü. 51  Mısır'da bütün ilk doğanları, Ham'ın çadırlarında bütün ilk çocukları vurdu. 52  Kendi halkını davar gibi götürdü, Çölde onları bir sürü gibi güttü. 53  Onlara güvenlik içinde yol gösterdi, korkmadılar; Düşmanlarınıysa deniz yuttu. 54  Böylece onları kendi kutsal topraklarının sınırına, Sağ elinin kazandığı dağlık bölgeye getirdi. 55  Önlerinden ulusları kovdu, Mülk olarak topraklarını İsrail oymakları arasında bölüştürdü. Halkını konutlarına yerleştirdi. 56  Ama onlar yüce Tanrı'yı denediler, O'na başkaldırdılar, Koşullarına uymadılar. 57  Döneklik edip ataları gibi ihanet ettiler, Güvenilmez bir yay gibi bozuk çıktılar. 58  Puta taptıkları yerlerle O'nu kızdırdılar, Putlarıyla O'nu kıskandırdılar. 59  Tanrı bunları duyunca çok öfkelendi, İsrail'i büsbütün reddetti. 60  İnsanlar arasında kurduğu çadırı, Şilo'daki konutunu terk etti. 61  Kudretini tutsaklığa, Görkemini düşman eline teslim etti. 62  Halkını kılıç önüne sürdü, Öfkesini kendi halkından çıkardı. 63  Gençlerini ateş yuttu, Kızlarına düğün türküsü söylenmez oldu. 64  Kâhinleri kılıç altında öldü, Dul kadınları ağlayamadı. 65  O zaman Rab uykudan uyanır gibi, Şarabın rehavetinden ayılan bir yiğit gibi oldu. 66  Düşmanlarını püskürttü, Onları sonsuz utanca boğdu. 67  Tanrı Yusuf soyunu reddetti, Efrayim oymağını seçmedi; 68  Ancak Yahuda oymağını, Sevdiği Siyon Dağı'nı seçti. 69  Tapınağını doruklar gibi, Sonsuzluk için kurduğu yeryüzü gibi yaptı. 70  Kulu Davut'u seçti, Onu koyun ağılından aldı. 71  Halkı Yakup'u, kendi halkı İsrail'i gütmek için, Onu yavru kuzuların ardından getirdi. 72  Böylece Davut onlara dürüstçe çobanlık etti, Becerikli elleriyle onlara yol gösterdi.

AÇIKLAMA: Eski Antlaşma’nın çoğunda olduğu gibi bu mezmurda İsrail’in tarihi ön planda. Ama neden? Çünkü RAB İbrahim’in soyundan gelen Yahudi ulusu tüm uluslara bereket kaynağı olmak üzere seçti. Aynı zamanda İsrail Tanrı’nın insanlarla olan ilişkisinin bir emsalini oluşturdular. RAB yeryüzündeki tüm uluslardan bir numune alır gibi Yahudileri seçip ele geçirdi. Böylece İsrail’in tarihi tüm hepimiz için önem kazanıyor, tüm uluslar için büyük bir ibret oluyor. O yüzden Elçi Pavlus şunu yazar: ‘Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi (1.Korintliler 10:11).’ İlk Yahudi halkını seçtiğinden beri RAB her zaman tarihlerinin önemini vurguladı. Verdiği buyruklar olsun, yaptığın harikalar olsun, Yahudilerin başına getirdiği cezalar olsun, hepsini dikkatli bir şekilde kaydedip sonraki kuşaklara aktarılmasını buyurdu (Y.Tekrarı 11:18-20). İyi ki bunlar büyük itinayla korunmuştur bugüne kadar çünkü bunlar sadece bir ulusun başına gelen hikâyeler değil, bu olaylar tüm hepimiz için bir ibretlik öyküdür.

Bu mezmurda yazar Yahudi atalarından gelen tarihlerini ilahi makamında aktarır. Başta RAB’bin görkemli işlerini anlatacağını söyler. En başta RAB İsrail ulusuna Musa’nın eliyle kutsal buyruklarını iletti (M.Çıkış 20). O yasanın önemli bir parçası da Tanrı’nın kutsal ilkelerini çocuklarına ve torunlarına da öğretmekti (Y.Tekrarı 6). Çünkü babalar çocuklarına Tanrı’nın heybetli işlerini anlatmazlarsa yoldan çıkıp zararlı inanışlara sapabilirler. Musa’yla birlikte Mısır’dan çıkan ilk Yahudi nesli çok inatçı ve dik başlı bir kuşaktı. İlk başta Sina Dağı eteklerine gelip Tanrı’nın buyruklarını dinlediklerinde hepsine uyacaklarına söz verdiler. Ne var ki kırk gün geçmeden altın buzağı yaparak RAB’le yaptıkları antlaşmayı çiğnediler (M.Çıkış 32). Oysa ki Tanrı onları Mısır’dan çıkartırken Firavun’un halkı üzerine onlarca bela getirterek olağanüstü gücünü ve görkemini fazlasıyla kanıtlamıştı. Daha sonra Kızıl Deniz’in karşısında sıkıştıklarında RAB denizi ikiye yararak onları kara toprak üzerinde özgürlüğe kavuşturdu. Gündüz onların üzerinde bulut, geceleyin onları aydınlatan ateş vardı. Ama tüm bunlara rağmen İsrail halkı onlarca kez RAB’be başkaldırdı. Susuzluktan yakındıklarında RAB onlara kayadan su çıkarttı. Ekmek istediklerinde RAB gökten onlara man yağdırdı. Hatta Mısır’daki etlere özlem duyduklarında RAB bıldırcın sürüleri gönderdi ve hepsini fazlasıyla doyurdu. Yediler, içtiler ama yine de Tanrı’ya yakınmaktan vazgeçmediler. En sonunda Tanrı’nın bütün harikalarını yakından seyreden bu kuşak Tanrı’nın vaat ettiği topraklara girmeyi reddettiğinde RAB onların cesetlerini çöle sereceğine ant içti (Ç.Sayım 14).

Tüm bunlara rağmen RAB yine merhametini halkından esirgemedi. İsrail’in hainliğine uğramasına karşın Tanrı sevecenliğini korudu ve tüm toplumu yok etmedi. İçtiği ant uyarınca ilk nesil çölde 40 yıl gezinerek sonunda tümden yok oldu ama onların çocuklarından oluşan ikinci nesil bereketli Kenan ülkesini miras almak üzere Yeşu’nun önderliğinde vaat edilen toprağa girdi. Ne var ki fazla zaman geçmeden onların torunları yörenin putlarına yönelmeye başladılar. O yüzden RAB onları düşmanlarının ellerine teslim etti, fakat kendisine yakardıklarında onları kurtarmak için bir Hakim gönderiyordu. Bu inişli çıkışlı süreci Hakimler kitabında okuyabiliyoruz. Yıllar sonra peygamber Samuel döneminde İsrail halkı çevrelerindeki pagan uluslar gibi onları yönetecek bir kral istediler. Ama bu da felaketle sonuçlandı. Fakat RAB daha önce yaptığı gibi yine merhametini gösterdi ve halkının başına kendi yüreğine göre bir kral Davut’u verdi. Peki İsrail’in karışık tarihinden çıkartılması gereken ders nedir? Birincisi şu ki hangi ulus olursa olsun Tanrı’nın kutsal buyruklarıyla karşı karşıya kaldığında tertemiz çıkması mümkün değil. RAB’bin kutsal kriterlerine tam olarak uymamız imkânsız. Hayatımızda Tanrı’nın mucizelerini de görsek O’na sadık kalmamız mümkün değil. Ama ikinci bir husus daha var ki, biz sadık olamazsak da RAB hep sadıktır (2.Timoteos 2:13). Vaadi uyarınca RAB tüm ulusları kurtarmak için Davut’un soyundan mükemmel bir kurtarıcı gönderdi, O da İsa Mesih’tir.

RABBİN ASMASI

Mezmur 79 ve 80

79:1  Ey Tanrı, uluslar senin yurduna saldırdı, Kutsal tapınağını kirletti, Yeruşalim'i taş yığınına çevirdi. 2  Kullarının ölülerini yem olarak yırtıcı kuşlara, Sadık kullarının etini yabanıl hayvanlara verdiler. 3  Kanlarını su gibi akıttılar Yeruşalim'in çevresine, Onları gömecek kimse yok. 4  Komşularımıza yüzkarası, Çevremizdekilere eğlence ve oyuncak olduk. 5  Ne zamana dek, ya RAB? Sonsuza dek mi sürecek öfken, Alev gibi yanan kıskançlığın? 6  Öfkeni seni tanımayan ulusların, Adını anmayan ülkelerin üzerine dök. 7  Çünkü onlar Yakup soyunu yiyip bitirdiler, Yurdunu viraneye çevirdiler. 8  Atalarımızın suçlarını artık önümüze sürme, Sevecenliğini hemen göster bize, Çünkü tükendikçe tükendik. 9  Yardım et bize yüce adın uğruna, ey bizi kurtaran Tanrı, Kurtar bizi adın uğruna, bağışla günahlarımızı! 10  Niçin uluslar, ‹‹Nerede onların Tanrısı?›› diye konuşsun, Kullarının dökülen kanının öcünü alacağını bilsinler, Gözlerimizle bunu görelim! 11  Tutsakların iniltisi senin katına erişsin, Koru büyük gücünle ölüme mahkûm olanları. 12  Komşularımızın sana ettikleri hakareti Yedi kat iade et bağırlarına, ya Rab! 13  Bizler, kendi halkın, otlağının koyunları Sonsuza dek şükredeceğiz sana, Kuşaklar boyunca övgülerini dilimizden düşürmeyeceğiz.

80:1  Kulak ver, ey İsrail'in çobanı, Ey Yusuf'u bir sürü gibi güden, Keruvlar arasında taht kuran, Saç ışığını, 2  Efrayim, Benyamin, Manaşşe önünde Uyandır gücünü, Gel, kurtar bizi! 3  Bizi eski halimize kavuştur, ey Tanrı, Yüzünün ışığıyla aydınlat, kurtulalım! 4  Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı, Ne zamana dek halkının dualarına ateş püsküreceksin? 5  Onlara ekmek yerine gözyaşı verdin, Ölçekler dolusu gözyaşı içirdin. 6  Kavga nedeni ettin bizi komşularımıza, Düşmanlarımız alay ediyor bizimle. 7  Bizi eski halimize kavuştur, Ey Her Şeye Egemen Tanrı, Yüzünün ışığıyla aydınlat, kurtulalım! 8  Mısır'dan bir asma çubuğu getirdin, Ulusları kovup onu diktin. 9  Onun için toprağı hazırladın, Kök saldı, bütün ülkeye yayıldı. 10  Gölgesi dağları, Dalları koca sedir ağaçlarını kapladı. 11  Sürgünleri Akdeniz'e, Filizleri Fırat'a dek uzandı. 12  Niçin yıktın bağın duvarlarını? Yoldan geçen herkes üzümünü koparıyor, 13  Orman domuzları onu yoluyor, Yabanıl hayvanlar onunla besleniyor. 14  Ey Her Şeye Egemen Tanrı, ne olur, dön bize! Göklerden bak ve gör, İlgilen bu asmayla. 15  İlgilen sağ elinin diktiği filizle, Kendine seçtiğin oğulla! 16  Asman kesilmiş, yakılmış, Öfkeli bakışların yok etsin düşmanlarını! 17  Elin, sağ kolun olan adamın üzerinde, Kendine seçtiğin insanın üzerinde olsun! 18  O zaman senden asla ayrılmayacağız; Yaşam ver bize, adını analım! 19  Ya RAB, ey Her Şeye Egemen Tanrı, Bizi eski halimize kavuştur, Yüzünün ışığıyla aydınlat, kurtulalım!

AÇIKLAMA: Bu mezmurlar İsrail halkının ruhsal boşluğa düştüğünde ne kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldığını açıklar. RAB’bin seçilmiş halkı olmalarına rağmen günaha saptıklarında Tanrı onlardan adaletini esirgemedi, çünkü RAB sevdiklerini terbiye eder (S.Özdeyişleri 3:11-12). Dahası RAB’bin çifte standardı söz konusu olamaz. Diğer ulusları yaptıkları kötülük için yargılayan Tanrı kendi halkının günahına göz yummaz. Tersine, Elçi Petrus’un da belirttiği gibi, yargı Tanrı’nın ev halkından başlar (1.Petrus 4:17). Böylece RAB halkını bir çok peygamber aracılığıyla uyardıktan sonra sözünü ettiği yıkımı başlarında getirmek zorunda kaldı. Asaf’ın burada anlattığı olay büyük olasılıkla M.Ö. 586 yılında Nebukadnessar’ın saldırısı sonucunda Yeruşalim’in başına gelen büyük yıkımdır. O zaman Babilliler Yeruşalim’i ele geçirdiklerinde kutsal Tapınağı tümden kirlettiler. Kadın olsun çocuk olsun halkın büyük çoğunluğunu katlettiler. Peygamber Yeremya başlarına gelen büyük katliamı Ağıtlar kitabında kaydeder. Burada yazar Asaf ‘RAB ne zamana dek’ diye haykırır. Büyük suçlarından dolayı bunları çektiklerini biliyor ama yine de RAB’bin merhametine sığınıyor. Burada önemli bir gerçek görüyoruz ki RAB bizi günahımızdan dolayı cezalandırsa da, yine de sığınacak tek kişi yine O’dur. Çünkü adaleti ne kadar keskinse de sevgisi o kadar etkin ve güçlüdür.

RAB halkıyla olan ilişkisini anlatmak için bir çok sefer mecazi örneklere başvurur. Kimi yerde İsrail halkını sadakatsiz bir eşe benzetir (Hezekiel 16), kimi yerde onları bir yığın kuru kemiğe benzetir (Hezekiel 37). Burada onları yaramaz koyunlara benzetir. Ama hepsinde Tanrı onları ne kadar yargılamak zorunda kalsa da onlara ne kadar değer verdiğini de görüyoruz. Bu mezmurda Asaf ayrıca RAB’bin halkını seçme bir asmaya benzetir. RAB onu Mısır’dan getirip onlar için seçtiği kutsal topraklara dikti. Zamanla asma büyüdü, kimi zaman güzel meyve de verdi. Özellikle Davut ve Süleyman döneminde etkisini ta Fırat Nehrine kadar hissettirdi. Ne var ki günahlarından dolayı asma daha sonra RAB’bin gazabına uğradı ve şimdi terk edilmiş vaziyettedir. Peygamber Yeşaya aynı benzetmeyi şöyle yaptı: ‘Toprağı verimli bir tepede sevgilimin bir bağı vardı. Toprağı belleyip taşları ayıkladı, seçme asmalar dikip orta yere bir gözcü kulesi yaptı. Üzüm sıkmak için bir çukur kazdı ve bağının üzüm vermesini bekledi. Ama bağ yabanıl üzüm verdi (Yeşaya 5:1-2).’ RAB halkına kutsal buyruklarını teslim etti ama onlar hep hainlik yaparak putlara saptılar. Bundan dolayı RAB halkını düşmanlarının ellerine teslim etti. Onlar da asmanın meyvelerini koparıp yediler, yabanıl domuz sürüsü gibi onu ayak altında çiğnediler.

İlginçtir ki yıllar sonra İsa Mesih İsrail halkı için benzer bir öykü anlatır. Matta 21:33-46 ayetlerinde İsa bazı işçilere kiralanan bir bağın hikayesini anlatır. Bağbozumu zamanı gelince kiracılar meyvesini sahibine teslim etmek yerine hepsini kendilerine saklamak istediler. Daha sonra bağ sahibinin gönderdiği adamlara saldırdılar, hatta en son gönderdiği oğlunu da öldürmeye kalktılar. Tüm bunlar Mesih’in ölümünde gerçekleşti. Bir başka yerde Mesih öğrencilerine konuşurken ‘Ben gerçek asmayım’ der (Yuhanna 15). Aslında bununla Mesih İsrail halkının rolünü üstlendiğini işaretler. Yani yaramaz İsrail’in yapamadığını İsa Mesih gerçekleştirdi. Böylece kendisine inanan öğrencilerine ‘Bende kalın’ diyerek, öğretilerine bağlı kalmanın önemini vurgular. Başka türlü asmadan ayrılırsak İsrail’in başına geldiği gibi bizim de başımıza büyük bir yıkım gelebilir. Zaman zaman günaha daldığımızda RAB’bin bizi terbiye ettiğini görebiliyoruz. Kendisine karşı isyan ettiğimizde hem meyvemiz olmuyor hem de sevgisini hissedemiyoruz sanki. İşte bu yüzden İsrail’den büyük bir ders almamız gerek bu konuda. Asaf’ın dediği gibi RAB’bin her daim yüzünün ışığıyla bizi aydınlatmasını dilemeliyiz. Çünkü güneş ışığı bir asmanın büyüyüp verimli olması için ne kadar önemliyse bizim de Tanrı’nın sevgisinden her gün beslenmemiz gerek. Yoksa yüzünü bizden gizlese vay halimize!

SİZ İLAHLARSINIZ!

Mezmur 81, 82 ve 83

81:1  Sevincinizi dile getirin gücümüz olan Tanrı'ya, Sevinç çığlıkları atın Yakup'un Tanrısı'na! 2  Çalgıya başlayın, tef çalın, Tatlı sesli lir ve çenk çınlatın. 3  Yeni Ay'da, dolunayda, Boru çalın bayram günümüzde. 4  Çünkü bu İsrail için bir kuraldır, Yakup'un Tanrısı'nın ilkesidir. 5  Tanrı Mısır'a karşı yürüdüğünde, Yusuf soyuna koydu bu koşulu. Orada tanımadığım bir ses işittim: 6  ‹‹Sırtındaki yükü kaldırdım, Ellerin küfeden kurtuldu›› diyordu, 7  ‹‹Sıkıntıya düşünce seslendin, seni kurtardım, Gök gürlemesinin ardından sana yanıt verdim, Meriva sularında seni sınadım. 8  ‹‹Dinle, ey halkım, seni uyarıyorum; Ey İsrail, keşke beni dinlesen! 9  Aranızda yabancı ilah olmasın, Başka bir ilaha tapmayın! 10  Seni Mısır'dan çıkaran Tanrın RAB benim. Ağzını iyice aç, doldurayım! 11  ‹‹Ama halkım sesimi dinlemedi, İsrail bana boyun eğmek istemedi. 12  Ben de onları inatçı yürekleriyle baş başa bıraktım, Bildikleri gibi yaşasınlar diye. 13  Keşke halkım beni dinleseydi, İsrail yollarımda yürüseydi! 14  Düşmanlarını hemen yere serer, Hasımlarına el kaldırırdım! 15  Benden nefret edenler bana boyun eğerdi, Bu böyle sonsuza dek sürerdi. 16  Oysa sizleri en iyi buğdayla besler, Kayadan akan balla doyururdum.››

82:1  Tanrı yerini aldı tanrısal kurulda, Yargısını açıklıyor ilahların ortasında: 2  ‹‹Ne zamana dek haksız karar verecek, Kötüleri kayıracaksınız? 3  Zayıfın, öksüzün davasını savunun, Mazlumun, yoksulun hakkını arayın. 4  Zayıfı, düşkünü kurtarın, Onları kötülerin elinden özgür kılın.›› 5  Bilmiyor, anlamıyorlar, Karanlıkta dolaşıyorlar. Yeryüzünün temelleri sarsılıyor. 6  ‹‹ ‹Siz ilahlarsınız› diyorum, ‹Yüceler Yücesi'nin oğullarısınız hepiniz!› 7  Yine de insanlar gibi öleceksiniz, Sıradan bir önder gibi düşeceksiniz!›› 8  Kalk, ey Tanrı, yargıla yeryüzünü! Çünkü bütün uluslar senindir.

83:1  Ey Tanrı, susma, Sessiz, hareketsiz kalma! 2  Bak, düşmanların kargaşa çıkarıyor, Senden nefret edenler boy gösteriyor. 3  Halkına karşı kurnazlık peşindeler, Koruduğun insanlara dolap çeviriyorlar. 4  ‹‹Gelin, bu ulusun kökünü kazıyalım›› diyorlar, ‹‹İsrail'in adı bir daha anılmasın!›› 5  Hepsi sözbirliği etmiş, düzen kuruyor, Sana karşı anlaşmaya vardı: 6  Edomlular, İsmaililer, Moavlılar, Hacerliler, 7  Geval, Ammon, Amalek, Filist ve Sur halkı. 8  Asur da onlara katıldı, Lutoğulları'na güç verdiler.  9  Onlara Midyan'a, Kişon Vadisi'nde Sisera'ya ve Yavin'e yaptığını yap: 10  Onlar Eyn-Dor'da yok oldular, Toprak için gübreye döndüler. 11  Onların soylularına Orev ve Zeev'e yaptığını, Beylerine Zevah ve Salmunna'ya yaptığını yap. 12  Onlar: ‹‹Gelin, sahiplenelim Tanrı'nın otlaklarını›› demişlerdi. 13  Ey Tanrım, savrulan toza, Rüzgarın sürüklediği saman çöpüne çevir onları! 14  Orman yangını gibi, Dağları tutuşturan alev gibi, 15  Fırtınanla kovala, Kasırganla dehşete düşür onları! 16  Utançla kapla yüzlerini, Sana yönelsinler, ya RAB. 17  Sonsuza dek utanç ve dehşet içinde kalsınlar, Rezil olup yok olsunlar. 18  Senin adın RAB'dir, Anlasınlar yalnız senin yeryüzüne egemen en yüce Tanrı olduğunu.

AÇIKLAMA: Asaf bu mezmurda halkını RAB’bin sadakatini anımsamaya çağırır. Tanrı İsrail halkını Mısır’dan çıkarttıktan sonra onlar için bazı büyük bayram günleri belirledi. Bu günlerin en büyük amacı RAB’bin halkı için yaptıklarını anımsamaktı. İlk bayram Fısıh Bayramı Yahudiler’in Mısır’dan nasıl kurtulduklarını canlandırıyordu. O sırada İsrail Mısır’da kölelik boyunduruğu altında inliyordu. Ama RAB kulu Musa’yı göndererek onları angarya işlerinden kurtardı. Böylece herkes sırtındaki yükü olduğu yerde bıraktı ve RAB’bin halkıyla birlikte Mısır’ı terk etti. Ne var ki yola çıkar çıkmaz halk söylenmeye başladı. Daha sonra Meriva’da yine RAB’bin sabrını zorladılar (M.Çıkış 17) O kez RAB onlar için kayadan su çıkarttı ama bir süre sonra Yahudiler yine RAB’be çıkıştılar ve Tanrı onları cezalandırmak zorunda kaldı. RAB onlara açık açık ‘benden başka tanrınız olmayacak’ demesine karşın Yahudiler altın buzağı yaptırıp önünde eğildiler (M.Çıkış 32). Böylece İsrail’in bu asi nesli tekrar ve tekrar hüküm giydi. Oysa ki İsrailliler RAB’be sadık kalsaydılar sonları çok farklı olacaktı. Tanrı onlara kayadan sadece su değil bal da çıkartırdı.

Seksen ikinci mezmur oldukça ilginç bir sahne canlandırıyor. Bir takım yargıcın bulunduğu konseyin başına RAB’bin kendisi oturuyor ve onları yaptıkları adaletsizliklerden dolayı azarlamaya başlar. Şimdi bu grup kimleri temsil ediyor? Mezmurda bu yargıçlara ‘ilahlar’ (İbranice: elohim) diye hitap edilir. Şimdi Tanrı’dan başka, ya da O’na eşit başka ilahların söz konusu olmadığını kesin olarak biliyoruz. Çünkü RAB’bin sözü bu konuda çok net ve açık: ‘Tanrı benim başkası yok, Tanrı benim benzerim yok (Yeşaya 46:9).’ Öncellikle şunu anlamalıyız ki ‘elohim’ kelimesi Kutsal Kitapta çoğu zaman tek Tanrı’yı kastederek kullanılıyorsa da bazı yerlerde aynı kelime pagan ilahları için de kullanılırdı (Yaratılış 35:2). Aynı zamanda bu kelime Tanrı’nın yetkisini kullanan insanlar için de kullanılırdı. İlginçtir ki Musa’nın Yasası'’nda yargıçlık yapan kimselere ‘elohim’ ismi verilirdi (M.Çıkış 21:6, 22:8-9). Nedeni şuydu ki onlar tek Tanrı adında adalet uyguluyorlardı. Normal şartlarda adalet Tanrı’ya mahsustur. Ne var ki uluslar arasında düzen sağlamak için RAB yetkililere kendi mutlak yetkisini paylaşır. İşte bu yüzden Pavlus olsun Petrus olsun ‘yetkili kılınmış’ her kuruma boyun eğmemizi buyurur (Romanlılar 13:1-7, 1.Petrus 2:13-14). Mezmura dönecek olursak burada RAB İsrail halkı üzerinde yetkili kılınmış yargıçlarına hitap ederken onların ‘elohim’ yetkisiyle hareket ettiklerini hatırlatır. Bu yüzden adil olmaları şarttır yoksa sıradan insanlar gibi Tanrı’nın gazabı altında kalacaklar çünkü nihai Yargıç  O’dur. İncil’e gelince Mesih kendi ilahi kimliğini savunmak için aynı ayete başvurur (Yuhanna 10:34). Bu önemli bir bağlantıdır çünkü son günlerde tüm ulusları yargılamak üzere atanan nihai Yargıç İsa Mesih’tir (Yuhanna 5:27, E.İşleri 17:31).

Son mezmurda Asaf Tanrı’nın adaletine başvurur. Ezelden beri bir çok ulus İsrail’in kökünü kazımak için plan kurdular. Tabi mezmurcunun belirttiği gibi bu planlar sadece Yahudi ulusuna karşı değil, esas onların başındaki Tanrı’ya karşıydı. Çünkü eskiden beri her ulus ait olduğu ilahıyla anılırdı. Dolayısıyla bir ulusun yenilmesi demek, tanrılarının yenilgiye uğraması demekti. O yüzden tüm vefasızlıklarına rağmen her defasında RAB halkına sahip çıktı. Bu mezmurda özellikle Hakimler kitabında sık sık İsrail’in başına toplanan düşmanlarını sıralar. Bunlar Yahudilere saldırdıklarında esas ‘Yahve’ adıyla anılan İsrail’in Tanrısına saldırıyorlardı. O yüzden İsrail halkı bir çok defa RAB’bin kendi ismine sahip çıkmasını rica ederlerdi (Daniel 9:17). Kaldı ki bugün de bir çok ulus İsrail’in haritadan silinmesi için uğraş veriyor. Ancak unutuyorlar ki Yahve’nin İsrail ulusu üzerinde vaatleri vardır ve bunlar tam tamına gerçekleşmeden Tanrı’nın halkından vazgeçmesi mümkün değil. Yakında bir gün RAB bir şekilde onları tövbeye getirecektir ve böylece görkemini tüm uluslara gösterecektir. Aynı zamanda RAB Mesih'e iman eden tüm herkesi 'oğulları' olarak kabul eder (Yuhanna 1:12) Bu açıdan hepimiz doğru ve adil birer temsilcisi olmaya çağırılmışızdır.    

RABBİN AVLULARI

Mezmur 84

1  Ey Her Şeye Egemen RAB, Ne kadar severim konutunu! 2  Canım senin avlularını özlüyor, İçim çekiyor, Yüreğim, bütün varlığım Sana, yaşayan Tanrı'ya sevinçle haykırıyor. 3  Kuşlar bile bir yuva, Kırlangıç, yavrularını koyacak bir yer buldu Senin sunaklarının yanında, Ey Her Şeye Egemen RAB, Kralım ve Tanrım! 4  Ne mutlu senin evinde oturanlara, Seni sürekli överler! 5  Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon'u ziyaret etmekte. 6  Baka Vadisi'nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar. 7  Gittikçe güçlenir, Siyon'da Tanrı'nın huzuruna çıkarlar. 8  Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı, duamı dinle, Kulak ver, ey Yakup'un Tanrısı! 9  Ey Tanrı, kalkanımıza bak, Meshettiğin krala lütfet! 10  Senin avlularında bir gün, Başka yerdeki bin günden iyidir; Kötülerin çadırında yaşamaktansa, Tanrım'ın evinin eşiğinde durmayı yeğlerim. 11  Çünkü RAB Tanrı bir güneş, bir kalkandır. Lütuf ve yücelik sağlar; Dürüstçe yaşayanlardan hiçbir iyiliği esirgemez. 12  Ey Her Şeye Egemen RAB, Ne mutlu sana güvenen insana!

AÇIKLAMA: Tanrı halkı için Yeruşalim’de bulunan Tapınak çok büyük önem taşıyordu. Kral Süleyman tarafından inşa edilen Tapınağın eşsiz mimarisi ve görkemli görünüşü gelen herkesi büyülüyordu. O yüzden daha bugün antik dünyanın yedi harikalarından biri olarak geçiyor. Ama Yahudilerin gözünde bu binayı kıymetli kılan ihtişamlı görünüşü ya da içinde bulunan altın eşyaları değildi, onlar için bu bina Tanrı’nın yeryüzündeki varlığını temsil ediyordu. Çok eskiden RAB Musa ile görüştüğünde İsrail halkı arasında yaşamak istediğini belirtti. Bunun için kendi mabedi olarak kutsal bir çadır yapmasını buyurdu (M.Çıkış 25). RAB bu yapının en ince ayrıntısına kadar bütün talimatlarını Sina Dağı’nın başında Musa’ya verdi. Buluşma Çadırı tamamlandığında RAB kutsal huzurunu temsil eden bulutla çadırı doldurdu, böylece halkının ortasında yaşayacağını gösterdi. Yaklaşık 450 sene sonra Davut tahta çıkınca Buluşma Çadırında Tanrı’nın tahtını temsil eden Antlaşma Sandığı için görkemli bir tapınak yapmak istedi. RAB bu onuru oğlu Süleyman’a verdi ve böylece harika bir tapınak yapıldı. İlerleyen yıllarda Yahudiler her yıl belirli bayram günlerinde Yeruşalim’e akın edip Tapınak’ta düzenlenen şenlik ve törelere katılırlardı. İşte zamanla bu bayramlara katılmak Yahudi halkının en büyük hasreti oldu.

Okuduğumuz mezmurda yazar Tanrı’nın konutunu temsil eden Tapınağa duyduğu sevgi ve özlemi dile getirir. Özellikle Yeruşalim’de yaşamayan kırdan gelen Yahudiler için yıldan yıla Yeruşalim’e varıp Tapınak’ta bulunmak çok büyük bir olaydı. Çünkü orada yaşanan bayram şenliği boyunca halk büyük bir sevinçle ilahiler söyleyerek Tanrı’ya birlikte tapınırdı. Tabi dışardan gelen kişiler özellikle Tapınak’ta görev yapan Levilileri kıskanırlardı. Aslında RAB başta tüm İsraillileri kahin olarak seçti ama sonra kendisine karşı gelmeleri üzerine bu onuru yalnızca Levi oymağından olanlara verdi (M.Çıkış 32). Bundan böyle Tapınak’ın günlük işleri yapmak olsun, kurbanları sunmak olsun hepsine Levililer bakıyordu. Tabi RAB’bin konutunda kutsallık çok önemliydi, dolayısıyla kahinler ve görevliler hep beyazlara bürünmüş pırıl pırıl dolaşırlardı. İşte bu manzarayı izleyen mezmurcu derin bir hasret çekerek şöyle der: ‘Senin avlularında bir gün, başka yerdeki bin günden iyidir.’ Yani bir yıl boyunca çekilen tüm dertler Tapınak’a gelinince unutuluyordu. Dünyada yaşanan tüm sorunlar RAB’bin huzuru karşısında eriyip gidiyordu. Bu şekilde RAB’bin halkı Tanrı’nın kutsallığını anarak dünyasal şeylerden arınıyorlardı. Tapınak’ta Tanrı’nın lütfunu ve gücünü andıkça ruhları tazeleniyordu.

İlginçtir ki Yeni Antlaşma’ya gelince Mesih de hep Tapınak’a geldi ve halka konuştu. Ne var ki halkın önderleri onu reddetmesi üzerinde RAB Tapınak’ın yıkım kararını bildirmek zorunda kaldı (Luka 19:41-44). Daha sonra Yahudiler tarafından dışlanan ilk Kilise topluluğu gittikçe kendini ruhsal bir tapınak olarak görmeye başladı. Elçi Petrus şöyle yazar: ‘O sizi diri taşlar olarak ruhsal bir tapınağın yapımında kullansın. Böylelikle, İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın beğenisini kazanan ruhsal kurbanlar sunmak üzere kutsal bir kahinler topluluğu olursunuz (1.Petrus 2:5).’ Pavlus benzer şekilde Tanrı’nın yeni bir tapınak inşa ettiğini yazar (Efesliler 2:20-22). Ayrıca Tanrı’nın Ruhu vasıtasıyla bu diri tapınakta ikamet ettiğini belirtir (1.Korintliler 3:16-17). Anlaşılan şu ki Tanrı’nın yeni bir tapınağı var, o da kendisine iman eden hepimizden oluşan canlı bir meskendir. Dahası bu tapınakta sadece belirli görevliler değil, iman eden herkes RAB’bin hizmetine katılıyor (Vahiy 1:6). Her birimiz ruhsal bir kahin olarak RAB’bin huzuruna girip övgülerimizi sunabiliyor (İbraniler 13:15; 1 Petrus 2:9). Böylece artık kimseye imrenmeye gerek yok, RAB’bin içimize koyduğu Kutsal Ruh vasıtasıyla bireysel olarak ve toplumsal olarak devamlı Tanrı’mızın huzuruna cesaretle çıkabiliriz (İbraniler 4:14-16; 10:19-25).

RABBİN YOLU

Mezmur 85 ve 86

85:1  Ya RAB, ülkenden hoşnut kaldın, Yakup soyunu eski gönencine kavuşturdun. 2  Halkının suçlarını bağışladın, Bütün günahlarını yok saydın. 3  Bütün gazabını bir yana koydun, Kızgın öfkenden vazgeçtin. 4  Ey bizi kurtaran Tanrı, bizi eski halimize getir, Bize karşı öfkeni dindir! 5  Sonsuza dek mi öfkeleneceksin bize? Kuşaktan kuşağa mı sürdüreceksin öfkeni? 6  Halkın sende sevinç bulsun diye Bize yeniden yaşam vermeyecek misin? 7  Ya RAB, sevgini göster bize, Kurtarışını bağışla! 8  Kulak vereceğim RAB Tanrı'nın ne diyeceğine; Halkına, sadık kullarına esenlik sözü verecek, Yeter ki, bir daha akılsızlık etmesinler. 9  Evet, O kendisinden korkanları kurtarmak üzeredir, Görkemi ülkemizde yaşasın diye. 10  Sevgiyle sadakat buluşacak, Doğrulukla esenlik öpüşecek. 11  Sadakat yerden bitecek, Doğruluk gökten bakacak. 12  Ve RAB iyi olan neyse, onu verecek, Toprağımızdan ürün fışkıracak. 13  Doğruluk önüsıra yürüyecek, Adımları için yol yapacak.

86:1  Kulak ver, ya RAB, yanıtla beni, Çünkü mazlum ve yoksulum. 2  Koru canımı, çünkü senin sadık kulunum. Ey Tanrım, kurtar sana güvenen kulunu! 3  Acı bana, ya Rab, Çünkü gün boyu sana yakarıyorum. 4  Sevindir kulunu, ya Rab, Çünkü dualarımı sana yükseltiyorum. 5  Sen iyi ve bağışlayıcısın, ya Rab, Sana yakaran herkese bol sevgi gösterirsin. 6  Kulak ver duama, ya RAB, Yalvarışlarımı dikkate al! 7  Sıkıntılı günümde sana yakarırım, Çünkü yanıtlarsın beni. 8  İlahlar arasında senin gibisi yok, ya Rab, Eşsizdir işlerin. 9  Yarattığın bütün uluslar gelip Sana tapınacaklar, ya Rab, Adını yüceltecekler. 10  Çünkü sen ulusun, harikalar yaratırsın, Tek Tanrı sensin. 11  Ya RAB, yolunu bana öğret, Senin gerçeğine göre yürüyeyim, Kararlı kıl beni, yalnız senin adından korkayım. 12  Ya Rab Tanrım, bütün yüreğimle sana şükredeceğim, Adını sonsuza dek yücelteceğim. 13  Çünkü bana sevgin büyüktür, Canımı ölüler diyarının derinliklerinden sen kurtardın. 14  Ey Tanrı, küstahlar bana saldırıyor, Zorbalar sürüsü, sana aldırmayanlar Canımı almak istiyor, 15  Oysa sen, ya Rab, Sevecen, lütfeden, tez öfkelenmeyen, Sevgisi ve sadakati bol bir Tanrı'sın. 16  Yönel bana, acı halime, Kuluna kendi gücünü ver, Kurtar hizmetçinin oğlunu. 17  İyiliğinin bir belirtisini göster bana; Benden nefret edenler görüp utansın; Çünkü sen, ya RAB, bana yardım ettin, Beni avuttun.

AÇIKLAMA: RAB’bin yolundan ilerlemek kolay değil. Aslında RAB herkesi ardından gelmeyi davet eder ancak Mesih’in yolunu tutmak göründüğü kadar basit değildir. Dünyada yaşadığı sürece niceleri İsa’ya hayranlık duyup ardından gelmek istiyordu ancak pek azı sonuna kadar sadık kalabildiler. Çünkü RAB’bin yolundan ilerlemek için imanın yanı sıra sadakat ve doğruluk da gerek. Ama güzel bir şey daha var ki Mesih’e ait olduktan sonra yolundan sapsak da O bizi yoluna döndürmek için çaba sarf eder, bizi geride bırakmaz. Bazen, gerektiğinde, bizi çok sevdiği için disiplin eder, ta ki yola gelelim ve kaldığımız yerden devam edelim. Bu mezmurda günahlarından dolayı RAB’bin gazabına uğramış ve ancak doğru yola dönen imanlıların sözlerine rastlıyoruz. İsrail ulusu pek çok defa acınacak bu duruma düştü ama ne zaman tövbe edip RAB’be döndülerse Tanrı engin lütfuyla onları bağışladı. RAB tövbe eden günahkârı hemen bağışlar ama işlenen günahın sonuçları bazen bir süre daha devam eder. Davut’un böyle bir tecrübesi oldu. Peygamber Natan karşısına çıkıp günahını gösterdiği zaman Davut ‘RAB’be karşı günah işledim’ diye itiraf etti. Hemen sonra Natan ‘RAB günahını bağışladı, ölmeyeceksin’ dedi, ama ardından bu günahın bazı acı sonuçlarını da bildirdi (2.Samuel 12:13-14). Aynı zamanda bazen günahımız bağışlansa da kendi kendimizi bağışlamakta zorlanırız. Benzer şekilde kendimizi hala Tanrı’dan kopmuş gibi hissedebiliriz. Aslında RAB’den yana bir sıkıntı yoktur, ne var ki işlediğimiz günahlar ister istemez Tanrı’yla aramızda bir kopukluk yaratıyor ve eski samimiyeti yeniden yakalamak zaman alıyor. Benzer şekilde bu mezmurda bağışlanmış bulunan imanlılar kendilerini hala RAB’den uzak hissediyor. Ancak şundan emindiler ki eninde sonunda RAB’bin sevgisi yüreklerinde yeninden alevlenecek. Bir süreliğine yürekleri boş tarla gibi görünse de er ya da geç ‘sadakat yerden bitecek, doğruluk gökten bakacak’. RAB’bin yoluna döndüğümüzde ‘doğruluk önüsıra yürüyecek’ ve O’nun yüce merhametine kavuşacağız.

Bir sonraki mezmurda Davut çok tatlı bir duasını kaydeder. Büyük içtenlikle yüreğini RAB’bin önüne döker. Sıkıntıları içinde hep RAB’be yakarabileceğini biliyordur çünkü O her zaman duyar ve yeri geldiğinde yanıtlar. Evet, RAB her duamıza yanıt verir ancak her zaman beklediğimiz gibi değil. Bazen ‘Evet’ der, bazen ‘Hayır’ der, bazen de ‘Bekle’ diye cevap verir. Bazen biz şımarık çocuklar gibi Tanrı’nın her duamıza hemen olur demesini isteriz oysa ki RAB hikmetli bir baba gibi esas neye gereksinmemiz olduğunu bilir ve bizim için en iyi olanı yapar. O yüzden RAB’bin huzuruna geldiğimizde son kararı her zaman ona teslim etmeliyiz (Luka 22:42). Duasına devam eden Davut RAB’bin hikmetine olan güvenini dile getirir. Her şeyden çok RAB’bin kendisine yolunu göstermesini rica eder. Bazen kendi istediklerimize o kadar odaklanıyoruz ki RAB’bin arzusundan tümden saptığımızı fark edemiyoruz. Peygamber Yeremya’nın dediği gibi bazen kendi yaramaz yüreğimiz bizi aldatıyor (Yeremya 17:9). Eski ilahimizde yazdığı gibi ‘Ne kadar sana borçluyum, hem her gün artar borcum. Hiç bir şey takdim edemem ancak yaramaz kalbim. Sapmaya pek meyilliyim sevdiğim RAB'den bile. Ey Allah, kalbim senindir, Ruhundan mühürlene!’ O yüzden kendi duygularımıza ya da aklımıza bile güvenemeyiz. Davut’un dua ettiği gibi ‘Ya RAB, yolunu bana öğret, senin gerçeğine göre yürüyeyim’ diye yalvarmalıyız.  

GÖKSEL MİLLET

Mezmur 87 ve 88

87:1  RAB Siyon'u kutsal dağlar üzerine kurdu. 2  Siyon'un kapılarını Yakup soyunun bütün konutlarından daha çok sever. 3  Ey Tanrı kenti, senin için ne yüce sözler söylenir: 4  ‹‹Beni tanıyanlar arasında Rahav ve Babil'i anacağım, Filist'i, Sur'u, Kûş'u da; ‹Bu da Siyon'da doğdu› diyeceğim.›› 5  Evet, Siyon için şöyle denecek: ‹‹Şu da orada doğmuş, bu da, Yüceler Yücesi onu sarsılmaz kılacak.›› 6  RAB halkları kaydederken, ‹‹Bu da Siyon'da doğmuş›› diye yazacak. 7  Okuyucular, kavalcılar, ‹‹Bütün kaynaklarım sendedir!›› diyecek.

88:1  Ya RAB, beni kurtaran Tanrı, Gece gündüz sana yakarıyorum. 2  Duam sana erişsin, Kulak ver yakarışıma. 3  Çünkü sıkıntıya doydum, Canım ölüler diyarına yaklaştı. 4  Ölüm çukuruna inenler arasında sayılıyorum, Tükenmiş gibiyim; 5  Ölüler arasına atılmış, Artık anımsamadığın, İlginden yoksun, Mezarda yatan cesetler gibiyim. 6  Beni çukurun dibine, Karanlıklara, derinliklere attın. 7  Öfken üzerime çöktü, Dalga dalga kızgınlığınla beni ezdin. 8  Yakınlarımı benden uzaklaştırdın, İğrenç kıldın beni gözlerinde. Kapalı kaldım, çıkamıyorum. 9  Üzüntüden gözlerimin feri sönüyor, Her gün sana yakarıyorum, ya RAB, Ellerimi sana açıyorum. 10  Harikalarını ölülere mi göstereceksin? Ölüler mi kalkıp seni övecek? 11  Sevgin mezarda, Sadakatin yıkım diyarında duyurulur mu? 12  Karanlıklarda harikaların, Unutulmuşluk diyarında doğruluğun bilinir mi? 13  Ama ben, ya RAB, yardıma çağırıyorum seni, Sabah duam sana varıyor. 14  Niçin beni reddediyorsun, ya RAB, Neden yüzünü benden gizliyorsun? 15  Düşkünüm, gençliğimden beri ölümle burun burunayım, Dehşetlerinin altında tükendim. 16  Şiddetli gazabın üzerimden geçti, Saçtığın dehşet beni yedi bitirdi. 17  Bütün gün su gibi kuşattılar beni, Çevremi tümüyle sardılar. 18  Eşi dostu benden uzaklaştırdın, Tek dostum karanlık kaldı.

AÇIKLAMA: İnsanın memleketiyle övünmesi doğru mu? Çoğu insan ya doğdukları kent ile ya da ait oldukları milletle gurur duyar. Ne yazık bazılarında bu milliyetçilikten öte ırkçılığa kadar gidebilir. Aslında şunu sormak lazım, belirli bir coğrafya ya da etnik kimliğiyle övünmenin nedeni nedir? Yani kendi milletimizi diğer tüm milletlerden üstün görmemizin sebebi nedir? Eğer sadece bir yerde doğup belirli bir toplum içinde büyümemizden kaynaklanıyorsa ki genellikle öyledir o zaman pek mantıklı değil, çünkü bambaşka bir yerde doğabilirdik ve çok farklı etnik bir kimlik ve milli değerlerle yetişebilirdik. Yahudilerin çoğu da tarih boyunca kendilerini bu tarz milletçiliğe kaptırdılar. Daha sonra İsa Mesih ve öğrencileri gelip RAB’bin bereketlerini diğer tüm uluslarla paylaşmak istediklerinde Yahudilerden büyük bir tepki aldılar. Tabi onların milliyetçiliği bir az farklıydı çünkü RAB çok önceden ataları İbrahim’i seçerek ondan gelen soyu kutsayacağına söz verdi. Ne var ki şunu unuttular ki RAB İbrahim’le yaptığı antlaşmada İsrail ulusunu dünyanın tüm milletlerine bereketlerini ulaştırmak için bir araç olarak kullanacağını belirtti (Yaratılış 12:1-3). Baştan beri Tanrı’nın tüm gayesi bütün ulusları kurtarmaktı çünkü Tanrı’da ayrımcılık söz konusu olamaz. Şimdi bu mezmurda yazar Siyon yani Yeruşalim kentiyle övünür. Peki bu bir tür milliyetçilik mi? Öyle düşünebiliriz en başta ama daha dikkatli baktığımızda mezmurcunun burada kendi milli değerleriyle değil Tanrı’nın vaatleriyle sevindiğini görebiliyoruz. Evet, RAB Yeruşalim kentini egemenliğinin başkenti olarak seçti ve Mesih yeryüzüne geri döndüğünde Siyon tepesinde atası Davut’un tahtında oturacaktır (Yeşaya 2). Ancak bu sadece belirli bir ulusun başkenti olmayacak, Mesih’e inanarak İbrahim’in ruhsal soyuna dahil olan tüm hepimizin başkenti olacaktır (Galatyalılar 4:26, İbraniler 12:22-24). İşte Elçi Pavlus’un bahsettiği göksel vatanımız budur ve bununla sevinebiliriz (Filipililer 3:20). Dahası Mesih’in ev halkı olan Kilise’de şimdiden artık millet ve etnik kimliğinin pek önem taşımadığını söyleyebiliriz çünkü hepimiz Tanrı’nın çocuklarıyız (Efesliler 2:11-22). Sonuç olarak mezmurun son sözlerinde geçtiği gibi belirli bir yer ya da ata ile değil kaynağımız olan RAB’le övünmeliyiz (1.Korintliler 1:31). Kendimizi belirli bir coğrafyaya ya da etnik grubuna bağlı olarak görmek yerine esas Mesih’in göksel ve ebedi değerlerine sahip sevgili çocukları olarak görmeliyiz (Koloseliler 3:1-3).    

Bir sonraki mezmurda sıkıntıya düşen yazar Tanrı’ya yakarır. Ölümle burun buruna gelen yazar feryadını RAB’be yükseltir. Kendini terk edilmiş ve unutulmuş gibi hissediyor ve yalnızlığa gömülmekten korkuyor. Aslında bir çoğumuz zaman zaman böyle günler dönemler geçiriyoruz. Kendimizi Tanrı’dan ırak düşmüş gibi hissederiz.  Sanki bizi terk etmiş, unutmuş gitmiş. Aslında o anda öyle hissetsek de gerçek şu ki esas ırak düşen biziz. Çoğu zaman bilerek ya da bilmeyerek işlediğimiz günahlardan dolayı RAB’den uzaklaşmışızdır. Aslında böyle hissetmemiz de gerekli yoksa durumuzun tehlikesini başka türlü sezmemiz mümkün olmazdı. Nasıl ki parmağımızı kestiğimizde acı hissediyorsak, günah işlediğimizde vicdanımız da sızlamalı ki RAB’be şifa için başvuralım. Bu açıdan baktığımızda yaşadığımız sıkıntılar çok yararlı çünkü bizi RAB’be yakınlaştırıyor. Başka türlü her şey güllük gülistanlık giderken Tanrı’ya ihtiyaç bile hissetmiyoruz ve daha da uzaklaşabiliriz. Ancak şunu biliyoruz ki göksel Babamız bizi çok sevdiği için terbiyesini esirgemiyor. Hatta disiplinini hayatımızda hissettiğimizde şükretmeliyiz çünkü Tanrı bununla kendisine ait olduğumuzu bir kez daha vurgulamış oluyor (İbraniler 12:5-11). Sonuç olarak Tanrı’nın ev halkına dahil olmak sadece büyük sevinç değil bazen de  beraberinde derin acılar de getirir. Çünkü Tanrı adım adım bizi Oğlu Mesih’in yüce karakterine benzemek üzere içten içe değiştiriyor (2 Korintliler 3:18).

RABBİN SEVGİSİ

Mezmur 89

1  RAB'bin sevgisini sonsuza dek ezgilerle öveceğim, Sadakatini bütün kuşaklara bildireceğim. 2  Sevgin sonsuza dek ayakta kalır diyeceğim, Sadakatini gökler kadar kalıcı kıldın. 3  Dedin ki, ‹‹Seçtiğim adamla antlaşma yaptım, Kulum Davut'a şöyle ant içtim: 4  ‹Soyunu sonsuza dek sürdüreceğim, Tahtını kuşaklar boyunca sürekli kılacağım.› ›› 5  Ya RAB, gökler över harikalarını, Kutsallar topluluğunda övülür sadakatin. 6  Çünkü göklerde RAB'be kim eş koşulur? Kim benzer RAB'be ilahi varlıklar arasında? 7  Kutsallar topluluğunda Tanrı korku uyandırır, Çevresindekilerin hepsinden ulu ve müthiştir. 8  Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı, Senin gibi güçlü RAB var mı? Sadakatin çevreni sarar. 9  Sen kudurmuş denizler üzerinde egemenlik sürer, Dalgalar kabardıkça onları dindirirsin. 10  Sen Rahav'ı leş ezer gibi ezdin, Güçlü kolunla düşmanlarını dağıttın. 11  Gökler senindir, yeryüzü de senin; Dünyanın ve içindeki her şeyin temelini sen attın. 12  Kuzeyi, güneyi sen yarattın, Tavor ve Hermon dağları Sana sevincini dile getiriyor. 13  Kolun güçlüdür, Elin kudretli, sağ elin yüce. 14  Tahtın adalet ve doğruluk üzerine kurulu, Sevgi ve sadakat önünsıra gider. 15  Ne mutlu sevinç çığlıkları atmasını bilen halka, ya RAB! Yüzünün ışığında yürürler. 16  Gün boyu senin adınla sevinir, Doğruluğunla yücelirler. 17  Çünkü sen onların gücü ve yüceliğisin, Lütfun sayesinde gücümüz artar. 18  Kalkanımız RAB'be, Kralımız İsrail'in Kutsalı'na aittir. 19  Geçmişte bir görüm aracılığıyla, Sadık kullarına şöyle dedin: ‹‹Bir yiğide yardım ettim, Halkın içinden bir genci yükselttim. 20  Kulum Davut'u buldum, Kutsal yağımla onu meshettim. 21  Elim ona destek olacak, Kolum güç verecek. 22  Düşman onu haraca bağlayamayacak, Kötüler onu ezmeyecek. 23  Düşmanlarını onun önünde kıracağım, Ondan nefret edenleri vuracağım. 24  Sadakatim, sevgim ona destek olacak, Benim adımla gücü yükselecek. 25  Sağ elini denizin, Irmakların üzerine egemen kılacağım. 26  ‹Babam sensin› diye seslenecek bana, ‹Tanrım, kurtuluşumun kayası.› 27  Ben de onu ilk oğlum, Dünyadaki kralların en yücesi kılacağım. 28  Sonsuza dek ona sevgi göstereceğim, Onunla yaptığım antlaşma hiç bozulmayacak. 29  Soyunu sonsuza dek, Tahtını gökler durduğu sürece sürdüreceğim. 30  ‹‹Çocukları yasamdan ayrılır, İlkelerime göre yaşamazsa; 31  Kurallarımı bozar, Buyruklarıma uymazsa, 32  İsyanlarını sopayla, Suçlarını dayakla cezalandıracağım. 33  Ama onu sevmekten vazgeçmeyecek, Sadakatime sırt çevirmeyeceğim. 34  Antlaşmamı bozmayacak, Ağzımdan çıkan sözü değiştirmeyeceğim. 35  Bir kez kutsallığım üstüne ant içtim, Davut'a yalan söylemeyeceğim. 36  Onun soyu sonsuza dek sürecek, Tahtı karşımda güneş gibi duracak, 37  Göklerde güvenilir bir tanık olan ay gibi Sonsuza dek kalacak.››  38  Ama sen reddettin, sırt çevirdin, Çok öfkelendin meshettiğin krala. 39  Kulunla yaptığın antlaşmadan vazgeçtin, Onun tacını yere atıp kirlettin. 40  Yıktın bütün surlarını, Viran ettin kalelerini. 41  Yoldan geçen herkes onu yağmaladı, Yüzkarası oldu komşularına. 42  Hasımlarının sağ elini onun üstüne kaldırdın, Bütün düşmanlarını sevindirdin. 43  Kılıcının ağzını başka yöne çevirdin, Savaşta ona yan çıkmadın. 44  Görkemine son verdin, Tahtını yere çaldın. 45  Gençlik günlerini kısalttın, Onu utanca boğdun.  46  Ne zamana dek, ya RAB? Sonsuza dek mi gizleneceksin? Ne zamana dek öfken alev alev yanacak? 47  Anımsa ömrümün ne çabuk geçtiğini, Ne boş yaratmışsın insanoğlunu! 48  Var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, Ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran?  49  Ya Rab, nerede o eski sevgin? Davut'a göstereceğine ant içtiğin o sadık sevgin! 50-51  Anımsa, ya Rab, kullarının nasıl rezil olduğunu, Bütün halkların hakaretini bağrımda nasıl taşıdığımı, Düşmanlarının hakaretini, ya RAB, Meshettiğin kralın attığı adıma edilen hakaretleri. 52  Sonsuza dek övgüler olsun RAB'be! Amin! Amin!

AÇIKLAMA: Bu mezmur RAB’bin mükemmel sevgisini ön plana çıkarır. Sevgi deyince çoğu insanın aklında hoş bir takım duygular canlanır ama Kelam’da RAB’bin sevgisi söz konusu olunca duygusallıktan ötede çok geniş ve güçlü bir kavram var. İbranice dilinde bunun için özel bir kelime vardı: Hesed! Genellikle sevgi diye çevrilen bu sözcük özünde üç önemli gerçek barındırırdı: Sadakat, Merhamet ve Bağlılık. Yani sıradan bir sevgi değil her şeye katlanan ve sonuna kadar dayanan bir sevgi türü. Bu mezmurun ilk ayetlerine baktığımızda yazar RAB’bin sevgisini eşsiz sadakatiyle paralel olarak gösterdiğini görüyoruz. Bu sevgi RAB’bin halkına gösterdiği merhamette sergilenir aynı zamanda yaratılışta sergilediği kudrette de açıklanır. Bir yandan özellikle İsrail’in tarihine baktığımızda Tanrı’nın merhameti ve lütfunu pek çok yerde görebiliyoruz. Aynı zamanda evrenin ve dünyamızın düzenine baktığımızda RAB’bin sevgi dolu hikmeti ve kudretini sezebiliyoruz. Buna şaşırmıyoruz çünkü Kutsal Kitap’tan Tanrı’nın sevgi olduğunu öğreniyoruz, yani sevginin kaynağı O’dur (1.Yuhanna 4:7-8). Sevginin en büyük emsali de gönderdiği Oğlu Mesih’in bizim için çarmıhta canını vermesinde sergilenir (Romalılar 5:6-8). İşte tüm bunlardan dolayı tek bir kelimeyle RAB’bin harika sevgisinin anlamını vermek mümkün değil.

RAB’bin sevgisi sadece teorik bir şey değil, Tanrı sevgisini tarih içinde pek çok şekilde gösterdi ve en sonunda Mesih aracılığıyla en güçlü şekilde kanıtladı. Sevgisinin bu pratik ve dinamik yönünü vurgulamak için mezmurcu RAB’bin Kral Davut’la yaptığı kutsal antlaşmayı anımsar. Aslında Davut’tan önce RAB’bin seçtiği bir kral daha vardı, o da Saul. Ancak RAB’bin buyruklarına sadık kalmadığı için RAB onu reddetti ve yerine henüz çobanlık yapan genç Davut’u seçti. Saul tarafından pek çok sıkıntıya uğradıktan sonra Davut sonunda kral oldu. Davut mükemmel değildi ama RAB ondaki alçakgönüllülüğü seviyordu. Günün birinde Davut RAB için büyük bir ev (İbr: beyt) yani Tapınak yapmak istediğin açıkladı. Buna karşılık RAB esas Davut için büyük bir ev (beyt) yani Hanedan yapacağını söyledi. Böylece RAB Davut’a tahtına oturan oğullarının ardı arkası kesilmeyip soyunun ebediyen süreceğine söz verdi. Bu gerçekten son derece lütufkar bir vaatti. Dahası RAB Davut’un oğullarına babalık yapacağını söyledi. Hatta onun soyundan gelen birinin ‘Tanrı’nın oğlu’ olacağını da belirtti (2.Samuel 7). İşte RAB’bin verdiği bu söz sonunda Davut’un soyundan gelen İsa Mesih’in doğumu,  ölümü de dirilişinde gerçekleşti (Luka 1:31-33; Elç.İşleri 13:22-23, Romalılar 1:2-4). Tüm bunlarda RAB’bin sevgisinin ne kadar güçlü, sadık ve merhametli olduğunu görebiliyoruz.

Mezmurun sonuna doğru yazar sanki RAB’bin sevgisinden şüphelenmeye başlar. Davut’un soyundan gelen krallar yaklaşık 400 yıl hüküm sürdüler ama sonunda işledikleri günahlardan dolayı bütün halkla birlikte sürgüne gönderildiler. O dönemde yazar gibi bir çok Yahudi RAB’bin vaadi ne oldu diye merak etmeye başladılar. Acaba RAB’bin Davut’la yaptığı antlaşma iptal mı oldu? Ama Tanrı ant içerek ‘onun soyu sonsuza dek sürecek, tahtı karşımda güneş gibi duracak’ demişti. Evet, RAB’bin halkı sadık kalmadıysa da RAB sözüne sadık kaldı. Peygamberlerin sözleri uyarınca yetmiş yıllık sürgünün sonunda Tanrı İsrail halkını topraklarına geri getirdi. Davut’un soyundan bazı kişiler onlara yeniden önderlik yapmaya başladı ama eskisi gibi olmadı. Yine de RAB antlaşmasını unutmadı ve yaklaşık 500 sene sonra melek Cebrail’i genç bir kızın yanına önemli bir mesaj iletmek için gönderdi: ‘Bak gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. RAB Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir (Luka 1:31-33). Bu şekilde RAB bin sene önce Davut’a verdi vaadi sürdürmüş oldu. Bu vaadin tamamı da Mesih’in ikinci gelişinde Yeruşalim’e dönüp atası Davut’un tahtına çıktığı zaman tam olarak gerçekleşecektir (Yeşaya 9:6,7). Tüm bunlarda RAB’bin sevgisinin ne kadar güçlü ve sadık olduğunu görüyoruz. Pavlus’un da belirttiği gibi ‘Biz sadık kalmasak da, O sadık kalacak, çünkü kendi özüne aykırı davranamaz (2.Timoteos 2:13).’

RAB BARINAĞIMIZDIR