2. YARGILARIN KİLİDİNİ AÇMAK (SAKLI ANAHTAR)

– Carol Arnott

Bağışlamak bir seçenek değildir.

Matta bölümünde İsa, hayatımızda başkalarını bağışlamanın bir seçene değil, hayati bir ihtiyaç olduğunu açıkça belirtmektedir. Öne sürdüğü sebep ise çok iyi bir sebep olmakla beraber, bağışladığımız insanlardan çok kendimizle ilgilidir:

Bizi yaralayanlardan bağışlanmayı esirgersek, bunu yaparken kendimizi ne kadar haklı hissetsek de, Tanrı'nın lütfunun hayatımıza akmasını engelleyen bir duvar oluşturmuş oluruz.

İsa, büyük bir borcu bağışlanan bir kölenin, kendisine daha küçük bir borca sahip başka bir köleyi bağışlamamayı seçmesini içeren bir benzetme anlattı. Bu adam, dedi İsa, 'Borcunu ödeyene dek işkencecilere teslim edildi.' Bu mümkün olmayan bir şeydi, çünkü kölenin ölçülemez miktarda borcu vardı. Ve sonra İsa bu benzetmeyi sizin ve benim için uygulamaya geçirdi:

'Eğer her biriniz kardeşinizi gönülden bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır.' (Matta 18:35)

Herkes bu basit, açık ayeti anlayabilir – yazıldığı gibi anlaşılıyor: başkalarını bağışlamamayı seçtiğimiz sürece Tanrı'nın bizim için olan lütuf ve bağışlamasını etkili bir şekilde engelliyoruz. Ancak birçok kişi sanki İsa'nın verdiği emrin '... kardeşinizi gönülden bağışlamazsa...' kısmıyla sorun yaşamakta. Onu 'aklınızla' bağışlayın veya 'onu bağışladığınızı sadece ağzınızla söyleyin, bu yeterlidir' demediğine dikkat edin. Bağışlamamız içten ve yürekten gelmelidir. Söylediklerimizi hissetmeliyiz, sadece hareketlerimizde kalmamalı!

Kutsal Yazılar'ın başka bölümlerinde benzer buyruklarla karşılaşıyoruz. İbraniler'e Mektup'un yazarı bize şunları söylüyor:

'Herkesle barış içinde yaşamaya, kutsal olmaya gayret edin. Kutsallığa sahip olmadan kimse Rab'bi göremeyecek. Dikkat edin, kimse Tanrı'nın lütfundan yoksun kalmasın. İçinizde sizi rahatsız edecek ve birçoklarını zehirleyecek acı bir kök filizlenmesin.' (İbraniler 12:1415)

Annem ile olan ilişkim

Mesih'i Kurtarıcım ve Rabbim olarak kabul ettiğimde yukarıdaki ayetler bana meydan okumuştu. İsa'nın bağışlamak ile ilgili söylediklerini duyduğumda, annemi bağışlamam gerektiği gerçeğini fark ettim. Ilımlı bir şekilde ifade etmek gerekirse, ilişkimiz iyi değildi ve biliyordum ki içimdeki 'acı köke' müdahale etmezsem bu benim imanımı boğacak ve beni Tanrı'nın lütfundan koparacaktı.

Problem şuydu, annemi sadece geçmişte yaşadığım bir veya iki talihsiz olay sonucunda incinmem, kırılmamdan dolayı affetmem gerekmiyordu. Abartmıyorum, düşünerek üzerinden geçmem gereken en azından bin farklı durum vardı, çünkü onunla olan ilişkim hayatımın büyük bir kısmında bozuk ve zordu.

Küçük bir kızken annemin hayatını şekillendirmiş olan olaylardan ve maruz kaldığı etkilerden habersizdim. Tek bildiğim, kendi açımdan baktığımda, onun kestirilemez ve değişken davranışları olduğuydu. Ne zaman öfkeden patlayacağını asla tahmin edemezdim. Aniden, tekrar ve tekrar, çoğu zaman da önemsiz sebeplerden ötürü öfkelenirdi. Bir keresinde birkaç kız arkadaşımı davet etmiştim, öğleden sonra yatak odamda oturuyor, eğleniyor ve gülüşüyorduk. Daha sonra annem 'Neden gülüyordunuz?' diye sordu. Ben de, 'Bilmiyorum anne, sebepsiz yere gülüyorduk.' diye cevap verdim. Birden öfkelendi ve bağırıp, çağırdı: 'Hayır! Bana gülüyordunuz!' Ona gülmediğimizi anlatmaya çalışarak karşı çıkmama rağmen annemin cevabı beni kayışla dövmek oldu –ki bu her zaman izlere, çürük ve kızarıklıklara sebep olurdu– bu bir tokat değildi, ağır bir dayaktı.

Annem düzenli bir şekilde, belirli bir sebep olmadan bu tür sinir krizlerine girer ve bana bu öfke ve kızgınlık ile hükmederdi. Bunu takiben ben de büyüdükçe ondan nefret etmeyi öğrendim. Bu dışa vuran bir isyan değildi, onun şiddete olan eğilimine olan korkum daha baskındı, ama yüreğimde ona karşı derin bir nefret besliyordum. Bir cephede yaşıyordum, ona iyi davranmama rağmen gizlice kaçmak istiyordum.

Ancak şimdi, bir yetişkin ve yepyeni bir imanlı olarak, yıllar boyunca biriken kırgınlık, gücenme fihristimi ele alıp, üzerinden düşünerek geçmeye başladım. Annemi bu, şu, o ve diğer durumlar için affederek listemi bitirdim. Ancak harcadığım tüm emeklere rağmen bir şey hala doğru değildi. Onu gerçekten affetmiş gibi hissetmiyordum. İşte o zaman İsa'nın '... kardeşinizi gönülden bağışlamazsa ...' sözleri beni etkiledi ve bu bağışlama yöntemini aklımla yapmayı kabul etmeme rağmen, yüreğimi buna katmadığımı farkettim. Yüreğimde annem için bir sevgi olmadığının farkına vardım. Bu halde annemi nasıl gönülden bağışlamış olabilirdim ki?

Tanrı ile bu konuyu konuştum: 'Rabbim, belki onu bağışladığımı söylerken bunu gerçekten hissederek söylemedim? Belki onu sadece bir görev olduğu için bağışladım – doğru şey olduğunu bildiğim için.' Ve işte o zaman, Tanrı'ya itaat etmek istediğim için ve doğru olanı yapmak istediğim için, o bin olayın her birinin üstünden bir kez daha geçtim ve bu sefer söylediklerimi gerçekten de yüreğimden katabildiğim ne varsa katarak yeniden ifade etmeye çalıştım.

İyi bir başlangıçtı ve yardımcı olmuştu, ancak üzülerek söylüyorum ki bu sürenin sonunda annemi hala sevmiyordum. Şimdi bitkin ve kızgındım. 'Rabbim,' diye dua ettim, 'Hala ters giden bir şey var, ama başka ne yapabilirim bilmiyorum. Biliyorum ki büyük ihtimalle senin beni bağışlaman gereken binlerce şey var ve hayatıma lütuf akışını engellemek de istemiyorum. Ama bu kelimeler aklımdan yüreğime nasıl geçebilir bilmiyorum.'

Kayıp anahtar

Çaresizdim. Küçük bir kızdan yetişkin bir bayan olana kadar annemden nefret etmiştim. Kendimle dürüst olmalı ve en iyi çabalarıma rağmen bu gerçeğin hala değişmediğini kabul etmeliydim. Yüreğimde ondan hala nefret ediyordum. Ancak bir Mesih inanlısı olarak bunu istemiyordum. Tanrı'nın hayatıma katmak istediği bereketini kaçırmak istemiyordum. Bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. O zaman Yasa'nın Tekrarı'nda şu ayeti okudum ve Kutsal Ruh'un bana bu ayeti açıklaması ile, bulunduğum karanlık tünelin sonunda, uzakta bir ışık belirdi:

'Tanrın RAB'bin buyruğu uyarınca annene babana saygı göster. Öyle ki, ömrün uzun olsun ve Tanrın RAB'bin sana vereceği ülkede üzerine iyilik gelsin.' (Yasa'nın Tekrarı 5:16)

Problemimin anahtarını bu ayette keşfettim. Hayatımda incinip kırıldığım, annemin davranışları karşısında yaralı ve kızgın olduğum anlarda, annemi yargıladım ve ona saygısızlık ettim. O yargılamalar orada durduğu sürece onu tümüyle yürekten bağışlamam mümkün olmazdı. Bir kişiyi lanetleyip aynı zamanda sevemezsiniz.

Tanrı bu emir ile annemizi ve babamızı yargılarsak ve onlar hakkında saygısızca konuşursak, işlerin bizim için yolunda gitmeyeceğini anlatıyor. Kendi bakış açımıza göre haklı bir öfke beslesek de, bizim yargılamalarımız ve saygısız kelimelerimiz, davranışlarımız sadece düşmana, bize karşı kullanabileceği bir silah verir. Yargılamalarımız bizi Tanrı'nın takdiri ve hoşnutluğundan mahrum bırakır.

Ebeveynlerimizi yargılamak ne demek? 'Onların yaptığı yanlıştı – bana borçlular' dememizdir. Her çocuk bilir ki bir şeyi bilerek yanlış yaptıklarında anne veya baba onları cezalandırır ve bu cezalandırma haklıdır. Ancak biz yargı kararını, ebeveynlerimizin davranışlarını haksız ve adaletsiz bulduğumuzda veriyoruz. “Bu tamamen yanlış ve haksız, sizden bunun için nefret ediyorum” diye düşünüyoruz. Ama Tanrı anne ve babamıza, onları bu şekilde yargılayıp, küçümseyerek saygısıza davranmamamız gerektiğini buyuruyor.

Bu noktada Tanrı'nın bizim, ebeveynlerden gelen istismar veya tacize dayanmamız veya tahammül etmemiz gerektiğini söylemediğini anlamamız çok önemli. Örneğin, bir kişi nasıl anne veya babasından sürekli dayak ve tacize maruz kalırsa onlara hala saygı duyabilir? Bu ayetle Tanrı, bizim ebeveynlerimizin sergilediği O'na aykırı olan davranışlara katlanmamızı ve buna karşı mücadele etmememizi istemiyor, istediği bizim onların anne ve baba olarak hayatımızdaki konumlarına davranışlarına rağmen saygı göstermemiz. Tanrı, başka bir şey yoksa bile, bizi bu dünyaya getirmekten sorumlu oldukları için, annemize ve babamıza saygı göstermemizi istiyor. Onların Tanrı'da sahip oldukları yetki pozisyonuna saygı duyuyoruz. Bu onların davranışlarını onaylamak ile aynı şey değildir – onlar kendi davranışları için Tanrı'ya karşı sorumludurlar.

Matta 7:1 de İsa şöyle diyor:

'Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.' (Matta 7:12)

Buna benzer bir şekilde Romalılar 2:1 diyor ki,

'Bu nedenle sen, ey başkasını yargılayan insan, kim olursan ol, özrün yoktur. Başkasını yargıladığın konuda kendini mahkum ediyorsun. Çünkü ey yargılayan sen, aynı şeyleri yapıyorsun.' (Romalılar 2:1)

Kendimizi ne kadar sık yapmayı sevmediğimiz bir şeyi yaparken veya başkalarının yapmasından şikayetçi olduğumuz bir şeyi yaparken buluyoruz? Onları yargılarken aslında kendimizi yargılıyoruz! Galatyalılar 6:7 bu gerçekleri şu şekilde onaylıyor:

'Aldanmayın, Tanrı alaya alınmaz. İnsan ne ekerse onu biçer.' (Galatyalılar 6:7)

Belli ki bu ayetler bizim en sevdiğimiz ayetlerin ilk onu arasında değil! Ancak dikkat etmemiz gereken önemli gerçekler içermektedirler. Doğal ortamda toprağa bir tohum ektiğimizde bunu çoğalmış bir şekilde hasat etmeyi bekliyoruz. Eğer sadece bir mısır tohumu ektikten sonra sadece bir iki mısır tohumu elde ediyorsak, bu berbat bir hasat olur! O bir tohumdan birçok çekirdek oluşmasını bekleriz. Bu Tanrı'nın çoğalma yasasıdır. Buna benzer bir şekilde ruhsal dünyada sevgi, sevinç, cömertlik, nezaket, iyilik, bağışlama ve lütuf tohumları ekersek bunları bollaşmış, bereketlenmiş bir şekilde hasat ederiz. Ancak öfke, yargı, acılık, dedikodu ve şiddet tohumları ekersek, ektiklerimizi artan bir yoğunlukta elde ederiz, bir yabani ot tarlası gibi.

Yüreğin bahçıvanı

Seneler boyunca annemin davranışlarından çok yaralanmış, incinmiş olsam da, ona karşı saygısız davranışlarım ve yargılamalarım için annemden af dilemem gerektiğini biliyordum. Kutsal Ruh bana bunun acımı çözmek, serbest bırakmak ve Tanrı'nın şifasını ve bereketini almak için gerekli bir anahtar olduğunu gösterdi. Böylece onu ziyaret etmeye gittim ve bu konuyu açmayı denedim. Kelimelerimi çok dikkatli bir şekilde seçmeye özen gösterdim, 'Anne, fark ettim ki seneler boyunca sana saygı duymayarak, seni kızgınlıkla ve acı dolu bir yürekle yargıladım. Şimdi seninle birlikte bu konulara bakıp senden beni bağışlamanı istiyorum.'

Bu kelimeleri söyler söylemez annem, 'Dur! Bundan bir kez daha söz etme. Ben artık yaşlandım, çok fazla şey oldu ve bunlarla uğraşmak istemiyorum. Bir daha asla bundan bahsetme!' dedi.

Onun bu tepkisi karşısında dehşete düşmüştüm. Düşündüm ki, evet, bu yoldu beni acılığımdan kurtaracak olan ve şimdi umudumu kaybetmiştim. Ben bütün bu konularla nasıl başa çıkıp, kalbimi onaracaktım? O zaman Tanrı bana dedi ki, 'Eğer bu konuda gerçekten ciddi isen, o zaman senin yüreğinin bahçesini kazmama izin ver. Sana kökleri göstermeme, sırayla ilgilenmen gereken konuları açığa çıkarmama müsaade et.'

Tabi ki Kutsal Ruh'a izin verdim. Böylece O'nun zamanında ve O'nun önderliğinde olacak şekilde, karşıma sorun ardından başka sorun çıkarmasına izin vererek, birlikte üstesinden gelerek özgürlüğe doğru giden bu üç buçuk yıllık süreç başladı. Çoğu zaman Tanrı günde beş veya on defa geçmişteki bir durumu hatırlatıp bana onun hakkında konuşurdu ve anında bununla ne demek istediğini ve neyin peşinde olduğunu anlardım. Bazıları çok küçük olaylardı, yıllarca aklıma gelmemiş olan önemsiz şeyler, ama bazıları büyük sorunlardı. Her seferinde bana, 'Bu durumda saygı gösterdin mi, göstermedin mi?' diye sorardı. Doğal olarak genellikle o durumlarda anneme saygı göstermemiştim, bu nedenle önce kendi yargılamalarımla işlediğim günahımın farkına varırdım ve o belirli an, belirli olay için annemi bağışladığımı ifade ederdim. Her bir durum için ona bağışlama armağanını veriyor, 'Anne, bu durum için bana hiçbir borcun yok. Bunların hepsini çarmıhın dibine yerleştiriyorum' diyordum.

Tüm bunları düşünerek geçtiğim süreç içerisinde annem ile olan ilişkim hala deneniyordu. Her kızın annesine yaptığı gibi onu telefonla arar, 'Merhaba anne, bugün nasılsın?' diye sorardım ve annem her zamanki gibi hükmedici ve kendi çıkarlarına göre davranırdı. Bir keresinde, 'Kiminle görüşüyorum?' diye cevap verdi.

'Ben Carol, anne' dedim.

'Carol kim?'

Annemin sadece bir kızı var – ben! Aslında sadece bir çocuğu var! Onu iki veya üç gün aramadığım için bana gücenmişti. Bana sanki ilişkimiz hep bozuk olacak ve ben hep onun nasıl tepki vereceğinden korkar bir şekilde, kelimeleri tarafından hükmedilecekmişim gibi geliyordu.

İkiyönlü bağışlama

Kutsal Ruh'un yardımıyla, bağışlamanın –her türlü bağışlamanın– iki taraflı bir antlaşma olmadığını anlamaya başladım. Hayatımızda birisi bize saldırdığında ve bizi incittiğinde, genellikle sadece bize karşı işlenen günah bizi endişelendiriyor. Ama aslında bunun ardında bu günaha karşı bizim kendi günahkâr tutumumuz saklı. İlgilenmediğimiz sürece bizi Tanrı'nın lütfundan çekip yeniden adalet seviyesine getiren günah, bize karşı işlenen günah karşısında taşıdığımız bizim günahımızdır (bu kitabın ilk bölümünde açıklandığı gibi).

Tanrı'nın lütfunun özgürlüğünde yaşamak yerine, adalet seviyesinde yaşamaya çalışıyorsak, düşman yasanın bize karşı olan ekme biçme gücünü tümüyle bize karşı kullanma yetkisine sahip olur. Bunun gerçek anlamı ne? Bizi burada belirteceğim senaryoya benzer korkunç bir döngüye sokar. Bir kişi arkamızdan konuşarak, bizi yargılayarak bize karşı günah işliyor. Biz bunu işitiyoruz ve bu sözler karşısında kendimize göre haklı olarak inciniyor ve yaralanıyoruz. Kötü bir şekilde tepki vererek onlar hakkında yargılayıcı ve onları kınayarak konuşuyoruz – 'Onlar kim ki beni eleştirir? Ya onların hataları? ...' Daha sonra kendimizi kötü hissediyoruz ve 'doğru' şey olduğu için onları bağışlamaya karar veriyoruz. Tanrı'ya birkaç kelime söyleyerek her şeyin düzeldiğini varsayıyoruz, ama aslında kendi günahımız, kendi yargılamalarımız ile ilgilenmeyi ihmal ediyoruz.

Şimdi yargı ve eleştiri ile ektiğimiz için bize geri dönen de yine aynısı oluyor. Bir başka kişi bizi eleştiriyor ve yargılıyor ve bütün bunların tekrar yaşandığına inanamıyoruz. 'Ne? Şimdi bu kişi mi bana saldırıyor? Bunlar neden oluyor?' Çoğu zaman bu bitmek bilmeyen hırçın döngüye sıkışıp kalmamızın sebebinin aslında kendi günah dolu tepkimiz olduğunu göremiyoruz.

Tanrı bunları anlamamı sağladıkça annemin bana karşı, kızına karşı olan davranışları hakkında daha çok düşünmeye başladım. Onun davranışının tamamen işlev bozukluğu olan bir insanın davranışları değil, kendi hayatında yaşadıklarının ve bunlara karşı seçtiği tepkinin ürünü olduğu sonucuna varabildim sadece. Bu sonuca vardığımda sorular sormaya başladım. Annemi, onu tanıdığım bu kişiliğe şekillendiren olayların, durumların köküne inmek istiyordum. Tabii ki annem bu konuyu tartışmak konusunda tamamen isteksizdi, ona gidemezdim. Bu yüzden teyzelerime sorular sormaya başladım. Onlara annelerinin nasıl olduğunu sordum. Babaları nasıldı? Adım adım parçaları birleştirmeye başlayıp bir resim oluşturdum. Elde ettiğim şuydu...

Annem çok zor bir dönemde, ekonomik depresyon ortamında büyüdü. Aile bir çiftlikte yaşıyordu ve yedi kardeşin sonuncusuydu. İki abisi ve dört ablası vardı. Altıncı çocuk doğduktan sonra annesi aslında bir daha hamile kalmak istemiyordu, kocasının yanında tarlalarda çalışması gerektiğini düşünüyordu. Ancak yedinci kez hamile kalınca ve durumu artık kabullenince bir erkek çocuk doğurmaya kararlıydı. Küçük bir kız daha istemiyordu, çiftlikte yardım edebilecek, çalışacak bir oğlan çocuğu istiyordu. Yani annem aslında iki şekilde istenmemişti.

Durum daha da kötüleşti, annemi ablaları büyütmek zorunda kaldı. Annesi çoğu zaman onu bırakıp tarlaya çalışmaya gidiyordu. Annemin en büyük ablaları zaten birkaç küçüğü yetiştirme konusunda sorumluydular, bu nedenle bu yeni bebek onları çok mutlu etmemişti ve bunun sonucunda çoğu zaman ona zalimce davranıyorlardı. Bir keresinde annem daha üç yaşındayken ağladığı için onu birkaç saat boyunca bir dolaba kilitlemişlerdi. Annemin yönelebileceği kimsesi yoktu, yani tek kurtuluşu kalbini katılaştırmasıydı. Kendisini öfke, hükmetme, kendi çıkarı için kullanma, egemen olma aletleriyle duygusal açıdan koruma arayışındaydı.

Onun yaşadıklarını öğrenmek ve onu tanıdığım kişiye dönüştüren şeyleri önemsemek kapıları, daha önce sahip olabileceğimi düşünmediğim, Tanrı'dan gelen bir merhamet duygusuna açtı. Karşıma çıkan her bir sorun ile sırayla ve Kutsal Ruh'un yardımı ile mücadele etmeye devam ettim, bu şekilde üç sene geçti. Annem ve ben aynı şehirde yaşıyorduk ve onun tek çocuğu olarak onu sevmeye ve ona saygı göstermeye çalışıyordum. Bir gün onu ziyaret ettikten sonra kapıdan çıkarken ona sarılarak, 'Anne, seni seviyorum' dedim. Ona sevgimi, ifade edebileceğim en iyi şekilde göstermek istedim ve bu kelimeler yüreğim için yalan değildi. Ama bu üç yıllık süreçten sonra bir gün yüreğimi annem için, birden, nerden geldiğini bilmediğim inanılmaz bir sevgi doldurdu. O anda İsa'nın yüreğime tamamen şifa verdiğinden ve içinde tutsak kalmış olduğum o hırçın adalet döngüsünden beni özgür kıldığından emin oldum.

Matta 18:18'de, İsa yeryüzünde bağladığımız her şeyin göklerde de bağlandığını, yeryüzünde çözdüğümüz her şeyin ise gökte de çözüldüğünü öğretiyor. Annemi, ona karşı söylediğim korkunç yargılamalardan çözebildiğim için bir başka mucize gerçekleşti: Kutsal Ruh benimkinde olduğu gibi onun hayatında da çalışmaya başladı.

Annemin davranışlarında ani ve etkileyici bir değişim oldu. Beni şaşkın bırakan, tamamen özgür olma yoluna doğru %90 bir ilerleme göstermişti. İlişkimiz hemen düzelmeye başladı ve biraz zor olan günlerde onu hemen bağışlayabiliyordum. İlişkimizde daha ciddi bir hasar meydana gelse de ona karşı en fazla bir gün kırgındım. Aklımda hep bu vardı: 'Carol, atlat artık bunu. Onu affet. Adalete geri dönmek istemezsin. Lütuf seviyesinde kal!' Böylece anneme bağışlama armağanını verdim ve ona yüreğimde şu sözleri söyledim: 'Anne, seni affediyorum. Sen bana borçlu değilsin.' İsa Yuhanna 20:23'te 'Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.' diyor. Bu ayetin gerçeğini yaşayarak görmek beni şaşırtıyordu ve en sonunda annemin İsa Mesih'i kabul etmesi sevincini tadabildim.

Bir gün babam beni aradı. Mesane kanseri teşhisi konulmuştu ve tedavi için hastaneye sevk ediliyordu. Bu tedavi için bir süreliğine farklı bir şehre gitmesi gerekiyordu ve benden yokluğunda anneme bakmamı istedi. Birkaç yıl öncesinde geçirdiği felç nedeniyle annem düzenli bakıma muhtaçtı.

Bu olayın kendisi aslında çok garip bir şekilde gelişmişti. Felç mağdurlarının yaşadığı hipertansiyon veya bunun gibi semptomlardan hiçbirine sahip olmamasına rağmen, 55 yaşındayken ciddi bir felç geçirmişti. Ancak komşusuna öfkelenmişti. Kimsenin tam olarak bilmediği bir sebepten dolayı tartışmışlardı ve annem, babama o komşu ile konuşmasını yasaklayacak kadar öfkelenmişti. Bir gün babam bahçedeki çalı çitini kırparken komşuları ona yaklaştı, tam o sırada annem evden çıktı ve büyük bir kavgaya giriştiler. Bu olaydan sonra annem ciddi bir felç geçirdi ve sonuç olarak vücudunun sağ tarafı felç oldu.

Kendimi onların evinde anneme bakarken buldum. Bir gün en iyi arkadaşım Judy bana bir şey getirmek için eve uğradı ve annem bilmediğim bir sebepten dolayı ona çok kötü davrandı. Şaşakalmıştım. Böyle durumlar karşısındaki davranışım annemin öfke parlamalarına olan eğilimi sebebiyle onunla direk yüzleşmelerden kaçınmak olurdu ama o gün Kutsal Ruh'un benim onunla bu olanlar hakkında konuşmamı istediğini hissettim. Bu konuyu konuşmaya tam anlamıyla hazır olmak O'nun üç gün boyunca şefkatli ama ısrarcı dürtmelerini sürdürmesiyle oldu, ama sonunda annemle konuştum. 'Anne, sen şimdi Mesih inanlısısın. Geçen gün Judy'e olan davranışın çok sertti. Neden öyle davrandın?'

Annem davranışını savundu: 'Pazar günü kilisede yanımdan geçti ama bana tek bir söz bile söylemedi.' Onu kızdıran buydu.

'Ama anne' dedim, 'Bu senin ona olan davranış şeklini doğru yapmıyor.'

'O zaten hükmedici, çıkarcı bir kişi' cevabını aldım.

Bu kelimeleri söyler söylemez ona, 'Tabi anne! O zaman bana kendi anneni anlat, kız kardeşlerinin nasıl olduğunu, hayatında seni incitmiş insanların nasıl kişiler olduğunu anlat' dedim. Bu kelimeler ağzımdan çıkar çıkmaz kapak açıldı. Tahmin edin! Onlar da anneme karşı hükmedici, çıkarcı ve öfke doluydular. 89 yaşında olan annem, bu sözleri takip eden iki buçuk saat boyunca ağladı ve ağladı.

Annesini affetti, kızkardeşlerini affetti, hayatı boyunca onu kıran, yaralayan, inciten herkesi affetti – benim arkadaşım Judy dahil olmak üzere.

Daha sonra ona, 'Anne, eğer bu dua ettiklerin konusunda gerçekten ciddiysen, senin Judy'yi arayıp ondan özür dilemeni istiyorum.' Şimdi, annem hayatı boyunca hiç kimseden hiçbir zaman özür dilememişti, yani anneme yaptığım bir meydan okumaydı. O günden yaklaşık üç hafta sonra Judy aradı ve öğlen yemeği için buluşup buluşamayacağımızı sordu. Daha önce yaşanan olayı neredeyse unutmuştum. Annem ile konuşup onu birkaç saat yalnız bırakmamın sorun olmayacağından emin olduktan sonra bana 'Ne olduğunu tahmin bile edemezsin! Annen beni aradı ve benden özür diledi!' diyen Judy ile buluştum. 'Tamam, Rab!' dedim, bu benim için büyük bir mucizeydi ve çok heyecanlanmıştım.

Bu küçük olay bazılarına önemsiz gelebilir ama yolu daha büyük bir mucizeye açtı. Öğle yemeğinden sonra eve döndüm ve annemin karamsar ve somurtkan olduğunu fark ettim. 'Anne sorun ne?' diye sordum. 'Judy ile birlikte öğle yemeğine çıkmamın sorun olmayacağını sanmıştım. Neyse, Judy bana onu aradığını ve ondan özür dilediğini anlattı – Anne bu muhteşem!'

Annem sert bir şekilde karşılık verdi: 'Ben ona yine kızgınım.'

'Neden?' Sebebini bilmek istiyordum.

'Çünkü geçen Pazar günü yine yanımdan tek kelime etmeden geçti.'

'Anne' dedim, 'düşmanın seni tekrar adalet seviyesine geri getirmek istediğini biliyor musun? Bundan çok uzun bir süre önce seni yargıladığım konuları seninle konuşmak istediğim zamanı hatırlıyor musun?'

'Hayır,' dedi.

'Biliyorsun!' diye yanıtladım hemen ve annem gözyaşlarına boğuldu. 'Carol,' dedi 'Çok özür dilerim. Bana yapılanların aynısını ben sana yaptım.'

İşte o zaman annemle birbirimize sarıldık ve birbirimizi gerçekten bağışladık. İnanılmaz bir andı. İlişkimiz tamamen değişti. Şimdi bana telefonda daha ben ona demeden, 'Seni seviyorum' diyor. Bana, 'Seninle gurur duyuyorum.' diyor. Bu bir mucize, çünkü Tanrı bana annemi geri verdi – daha önce sahip olmadığım sevgi dolu bir anne. Bağışlamak kesinlikle işe yarıyor!

Annem ile ona karşı yargılayıcı olduğum için yaşadığım sorunlar, sahip olduğum tek sorunlar değildi. Ne zaman eleştiri ve yargı tohumları ekersek, aynı şeyleri daha fazla biçiyoruz. Annem ile sahip olduğum bozuk ilişki yanında, kilisemizdeki hükmedici, egemen, çıkarlarına göre hareket eden bayanlardan da hasat topladım. Bazen ruhsal açıdan alnımda 'hükmedici, çıkarcı bayanlar isteniyor – gelin ve beni deneyin' yazıyormuş gibi hissediyordum.

Ruhları ayırt etme armağanı bende belirli bir ölçüde mevcut ama sanki bu alanda at gözlüklerine sahiptim. Hiçbir zaman olacakları göremiyordum. Kilisede birçok faklı bayan ile arkadaşlıklar kurmuştum, onlara kucak açar, onları severdim ama kısa bir süre sonra beni sadece bir şeylere ulaşmak için kullandıklarını fark eder ve kullanılmış, hükmedilmiş ve kırılmış, yaralanmış bir şekilde geride bırakılırdım. Bütün bunların sonucunda yüreğimin etrafında kendim dışında başka hiç kimsenin girmesine izin vermediğim bir duvar örene kadar duygularımı korumak için önlemler almaya başladım.

Bu benim John ile olan ilişkimi de etkiledi. Beni gerçekten sevdiğini ve benim için her şeyi yapacağını biliyordum, her konuda benim yanımda yer alırdı. Ama sanki bu durumlarda onun da at gözlükleri vardı. Sorunun ne olduğunu göremiyordu. Bu beni çıldırtıyordu. Pazardan pazara kiliseden sonra biri yanıma yaklaşıp son dedikodulardan bahsederek yüreğime yük eklerdi, arkadaşlığımızdan yararlanarak kimin ne yaptığını, kimlerin bunun hakkında ne söylediğini ve bunların kilisede yaşandığını bilip bilmediğimi sorardı. Ben sonra John'un yanına gidip bunları anlatırdım, ama o sanki sağırdı! Ona 'John bu gerçekten ciddi bir durum' derdim, o ise 'Oh, sanırım sen abartıyorsun' veya 'Sanırım yanlış duydun' diyerek yanıt verirdi. Bir keresinde, 'Belki sen kıskanıyorsun' bile dedi, ki bu beni kızdırdı ama onu affettim.

Bazıları belki kilisemizde normalden biraz fazla çıkarcı kişi olduğunu söyleyebilir, ama bu sadece lider olduğumuz ilk kilisede değil, o sıralarda Toronto'da kurduğumuz kilisede de yaşandı. İki kilise ile de eşit şekilde ilgileniyorduk ve durum birbirini tekrarlıyordu. Bu konuda daha ciddi bir şekilde dua etmeye başladım, çünkü endişeleniyordum. 'Tanrım, neler oluyor? Bu durumu anlamıyorum. John'un bana olan tepkisini anlamıyorum – John'un kişiliğine ters bir davranış bu.'

Neticede Tanrı bana seslendi ve sadece: 'Carol, sen babanı yargıladın' dedi. Bu ifade önce beni şaşırttı. O zaman birkaç dakika boyunca Tanrı'ya babamın ne kadar harika bir insan olduğunu ve ona ne kadar hayran olduğumu anlatmaya başladım. Ama sonra durdum ve Tanrı sessiz kaldı. Sonunda ona 'Rabbim, babamı yargıladığım bir konu var mı? Nedir, Baba?' diye sordum ve o bana dedi ki: 'Sen babanı yargıladın, çünkü seni annen karşısında korumadı.'

Bir süre boyunca bunun üzerinde derin derin düşündüğümde Tanrı'nın bana, bu yargının hayatımda beni çok seven birini –John'u– beni 'anne' kilisenin sözlerine karşı korumada bağladığını söylemeye çalıştığını hissettim. Bu ifadeyi anlaşılması zor buluyorsanız söylemem gerekiyor ki benim ilk tepkim de 'Tanrım, ama bu gerçekçi değil. Bu abartı değil mi?' idi. Hiç emin değildim, bu nedenle çok güvendiğim bir kız arkadaşım ile buluşup onunla bu konuyu konuşmaya karar verdim. 'Tanrı'nın bana söylemeye çalıştığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum,' dedim ona. 'Bana pek anlamlı gelmiyor, ama birisine karşı sorumlu olmak istiyorum. Benimle birlikte bu konuyu gözden geçirir misin?' Birlikte yapabileceğim en iyi şeyin benim dua edip bağışlamam olduğuna karar verdik. Böylece babamı affettim ve yargımın onun üzerindeki bağını çözdüm, John'u da bağışlayıp yargılarımdan çözdüm. Bu olay üzerinden zaman geçti ve unutmaya başlamıştım.

Bir süre sonra kilisede yeniden kendimi içinde bulduğum bir olay meydana geldi. John'un yanına gidip onunla bu konuyu konuşmaya karar verdim: 'Tatlım, bu olay oldu ve ben gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Bence bununla ilgilenmeliyiz.' John'un tepkisi beni hayran bıraktı. Hemen 'Ne! Gerçekten mi? O kişiyi hemen şimdi çağırıyorum ve bu konu ile hemen şimdi ilgileniyoruz!' dedi. Olaya karşı olan tutumu tamamen değişmişti, sanki at gözlüğünden kurtulmuş bir şekilde her şeyi açıkça görebiliyordu.

İşte acı ve yaralı iken yapılan yargılamalar bu kadar etkili olabiliyor. Yargılamalar ve karşımızdakine saygı duymamak, Şeytan'ın bize karşı her şeyi kullanabilmesine izin veriyor. Senin de başının üzerinde ruhsal dünyada bir yazı var mı? İnsanlar her zaman üzerine basıp geçiyor mu? İnsanlar seni reddediyor mu? İnsanların senin yaptıklarını hiç fark etmediğini ve seni hiç onaylamadıklarını mı düşünüyorsun? Belki sen de benim önceden yaşadıklarımı yaşıyorsun, kullanılıp sonradan yaralanan ve istenmeyen oluyorsun?

Tanrı seni hayatında böyle bir durumun devam etmesini istemeyecek kadar çok seviyor. O senin iyileşmeni ve bu tutsaklıktan tamamen kurtulmanı istiyor. Tanrı annemden, onu duygusal açıdan sakat bırakan o bağdan kurtarmak için gereken zorlukları aldı. Annem başladı ve 89 yaşında olmasına rağmen bu süreci tamamladı. Asla çok geç değildir. Tanrı yargılamanın zayıflatan gücünün bizi sınırlandırmasını istemiyor. Tanrı, O'nun lütuf nehrinde sırılsıklam olmamızı ve bizim için hazırladığı bereketleri tatmamızı istiyor. Tanrı'nın bizim için hazırlamış olduğu şeylerin sadece bir kısmını yaşıyoruz, ama bu O'nun yüreğinden kaynaklanmıyor. Bunun sebebi bizim yüreklerimiz, lütuf nehrinin hayatımıza tümüyle akmasını engelleyen bizim duvarlarımız.

Bağışlamanın serbest bırakan gücü

Affetmek genellikle özgürlüğe giden yolun başlangıcıdır. Bugün kendini hayal edebildiğin en kötü durumda görebilirsin ve belki bağışlamanın nasıl gerçekleşebileceğini düşünemiyorsun bile, ama Tanrı sana yardım etmek istiyor ve bunu yapabilecek güce sahip. Belki oğlun öldürüldü, kızına tecavüz edildi veya hayatında başka bir dehşet verici durum yaşadın ve bunu yapanları bağışlama gücünü kendinde bulamıyorsun. Belki senin durumun bu sıralananlar kadar kötü değil ama yine de affedemiyormuş gibi hissediyorsun ve duygusal açıdan acı çekiyorsun. Umarım benim yaşadığım acılarla bağlantı kurabiliyorsun ve yine umuyorum ki durum ne kadar karamsar gözükse de Tanrımız'ın bu durumu tersine döndürebilecek gücü olduğu konusunda seni teşvik edebildim. Kutsal Ruh hayatına konuşabilir ve seni lütuf, özgürlük dolu yere getirebilir.

Tanrı'nın bağışlamanın getirdiği güçle, bitmek üzere olan birçok evliliği kurtardığını gördüm. Bir keresinde John ve ben Meksika'da bir kilise önderi ve eşi ile ilgilendik. Bayan: 'Size bunu neden söylediğimi bile bilmiyorum ama eşimi terk ediyorum' dedi.

'Neden?' diye sorduk. 'Siz kilise önderlerisiniz! Hikayenizi anlatın, ne oldu?' Bize eşinin kendisini her hafta şiddetle dövdüğünü anlattı. Her seferinde bu olduktan hemen sonra eşinin pişman olduğunu söylediğini ve bir daha yapmayacağına söz verdiğini ama yine de tüm bunların tekrarlanmaya devam ettiğini anlattı. 'Artık dayanamıyorum. Bu yüzden gidiyorum.' Bu zavallı çifte baktım ve sonra adama döndüm: 'Beyefendi, bana babanızı anlatır mısınız?' diye sordum. Sorar sormaz başını öne eğdi ve utanç dolu bir şekilde: 'Babam annemi döverdi' diye itiraf etti. 'Beyefendi, işte bu sizin sorununuz' dedim, 'Babanızı yargıladınız ve şimdi aynı şeyi siz yapıyorsunuz.' Onlarla birlikte dua ettim ve kilise önderinin benimle birlikte dua etmesini isteyerek babasına bağışlama armağanını vermesini istedim. Babası artık yaşamıyor olsa da onu affetmeliydi. Ruhsal olarak bir şeyler kırılmıştı. Bu sevgili insanlarla dua ettikten sonra yollarımız ayrıldı.

Birkaç sene sonra aynı çift karşımıza çıktı. Yanımıza koşarak geldiler ve: 'Bizi hatırlıyor musunuz?' diye sordular. Bayan: 'Eşim beni dövdüğü için ondan ayrılma kararı almıştım. Bizimle birlikte dua ettiğiniz o günden beri bana hiç el kaldırmadı.' Bağışlanma serbest bırakılmıştı, bağlar kırılmıştı, lütuf yargıya karşı zafer kazanmıştı (İbraniler 2:13).

John birkaç yıl önce bu konuyu Chicago'da bir kilisede paylaşıyordu. Toplantıdan sonra bir bayan yanına geldi ve Tanrı'nın hayatındaki birçok konuya dokunmasına izin verdi. Sonra bir huzurevinde bulunan 93 yaşındaki annesini ziyarete gitti. Annesiyle güçlü bir dua ve şifa zamanı yaşadı. Bunun sonucunda annesi bağışlanma müjdesinden o kadar etkilendi ki, yengesi ile barışmaya karar verdi. Bir aile anlaşmazlığı sonucunda 75 senedir konuşmadığı bu bayanı aradı ve özür diledi!

Şimdiye kadar bağışlamanın ve yargılarımızı çözmenin sadece bireyler arasındaki boyutundan bahsettik, ancak bağışlama prensiplerinin aileleri, kiliseleri, toplulukları, ülkeleri ve hatta tüm bir etnik grubunu etkileyen boyutu var. Dünyada gerçekleşmiş olan bazı korkunç durumlar bunun doğruluğunu kanıtlamaktadır. En son örnekler Burma, Kenya ve Zimbabwe'de yaşandı. Avrupa'nın Balkanlar bölgesinde olduğu gibi, Güney Afrika'nın da etnik anlaşmazlıklar konusunda uzun bir geçmişi var. Ancak ırksal nefret yeni bir sorun değil. Asurlular, M.Ö. 13. yüzyılda, kendi ülkelerinde barınan küçük göçmen grupları başka ülkelere gönderme politikasını takip etmişlerdi. Görüldüğü gibi etnik ayrımcılık insanlık tarihinin başlarına dayanmaktadır.

İnsanlar, belirli bir etnik grubun başka bir topluluğa haksızlık ettiğini söyleyerek onları yargılayınca, düşmanın eline bu tür şiddeti tekrar ve tekrar gerçekleştirme gücünü vermiş oluyor. Ama nasıl bireyler arasında bağışlamada güç varsa, bir etnik topluluğun bağışlaması veya kendi adına bağışlanma istemesinde de güç var. Bir keresinde Almanya'da bir konferansta Kutsal Ruh'un yönlendirişiyle insanları 2. Dünya Savaşı'nın ve özellikle Yahudiler'e uygulanan soykırımın bir parçası olmuş olan ataları konusunda af dilemeleri için duada yönlendirdik. Alman oldukları için üzerlerindeki yargılamaların yarattığı etki altında acı çeken birçok kişi bu duvar yıkıldığında Tanrı'nın muhteşem özgür kılışını tattı. Atalarını bağışlamalarıyla ülkeleri ve kendi üzerlerinde taşımış oldukları utanç yok oldu ve özgürlük geldi.

Bağışlanmayı serbest kılmak ve Tanrı'ya karşı olan yargılamaların kırılması için dualar

Bu düşünce üzerinde bir süre düşünün: Kaç okur tıpatıp babasına veya tıpatıp annesine benzemek istiyor? Kesinlikle onlar gibi olmak istemediğiniz alanları düşünün ve bir kenara yazın. Şimdi bu yazdıklarınızı gözden geçirin. Onların hayatlarının o belirli alanlarında oluşturduğu kalıbı kopyalamak istememenizin sebebi, onları o konularda yargılamış olmanız ve bu konularda yüreğinizi nasırlaştırmanız, onlara gereken saygıyı göstermemiş olmanız olabilir.

Belki anneniz her zaman her konuda kaygılandığı için kendinize asla kaygılanmayacağınızı söylemiş olsanız da kaygılanma konusuyla mücadele ediyorsunuz. Büyük ihtimalle onun endişeye olan eğilimini anlamayarak, bunu belki sinirsel bir rahatsızlık olarak görerek onu yargıladınız, ona gereken saygıyı göstermediniz. Ama şimdi ektiğiniz bu yargının ürününü kendi mantıksız kaygılarınızla topluyorsunuz. Bunun çözümü, onu yargıladığınız için af dilemeniz ve onu, sizi hem şimdi hem de geçmişte etkileyen ve etkilemiş olan bu davranışlardan sorumlu tutmamanız.

Bu sadece basit bir örnek. Ama bu kitabı okurken Kutsal Ruh eminim ki yüreğinizde taşıdığınız bazı şeyleri vurguladı. O'nun size söylediği kişiyi bağışlamanız gerekiyor olabilir. Aynı zamanda geçmişte yaptığınız ve utanç duyduğunuz bazı durumlarda da kendinizi bağışlamanız gerekebilir. Bazen korkunç şeyler yapıyoruz, ancak bunlardan tövbe ederek Tanrı'nın bizi bağışladığı gibi kendimizi bağışlamayı öğrenmeliyiz. Yaptıklarımız gözümüzde ne kadar kötü olursa olsun –zina etmiş olsanız da, bebeğinizi aldırmış olsanız da– eğer gerçekten tövbe ettiyseniz Tanrı sizi bağışladı. İnsanların, 'Tanrı'nın beni affettiğinden eminim, ama ben kendimi affedemiyorum' dediklerini duydum. Tanrı'dan daha hak tanır olmayın. Eğer o memnun ise, siz kimsiniz ki buna engel olmaya çalışasınız? Bazen, eğer mümkünse geçmişte işlediğimiz günahları düzeltmemiz gerekiyor, bu bir Kutsal Kitap prensibidir. Bazen ise bu mümkün olmuyor. Ama her iki durumda da Tanrı bizi affettiyse, bizim de kendimizi affedip Tanrı'nın merhametine adım atmamız gerekiyor.

Bazen insanlar başlarından kötü olaylar geçince Tanrı'yı bile suçluyor. O durumda insanların 'Tanrı'yı bağışlamaları' gereken bir durum oluyor (Tanrı günah için sorumlu tutulamaz ve asla bir hata yapmaz olsa da). Çoğu zaman, insanlar dua ettikleri veya umut ettikleri şekilde cevap alamadıklarında Tanrı'ya kızıyorlar. Bu kesinlikle bırakmamız gereken şeylerden biridir. Aşağıda sizi bu farklı konularda yönlendirmeye yardımcı olacak dualar var. Karşılaştığımız sorunlar o kadar değişken ki, bu dualar her durumu tümüyle kapsamaya yetmeyebilir, ancak Tanrı ile hayatınızdaki bu sorunlar hakkında konuşmaya başlayabileceğiniz bir basamak görevi yapabilir. Her şeyden önemlisi şunu unutmayın: Kutsal Ruh'un gelip yüreğinizin bahçesini kazmasına izin verin. Kendi kendinizi eleştirip aslında pek önemli olmayan şeyler üzerinde yoğunlaşmak yerine, O'nun asıl önemli konuları yüzeye çıkarmasına müsaade edin. O hayatınızda bağlı bulunduğunuz her noktaya değinecektir, çünkü O'nun yüreğinde sizi tümüyle özgür olduğunuz bir konuma getirme isteği var. O sadıktır ve sizi Tanrı'nın lütuf ve merhamet nehrinde yüzebilmeniz için özgür kılmak istiyor.

Ebeveynleri bağışlama duası

Babanız için:

'Göksel Babam, sana tümüyle teslim olmak için ve şefkatli bir şekilde bana gösterdiğin, ilgilenmemi istediğin bu konuyu sana getirmek için huzuruna geldim. Tanrım, bugün babama bağışlama armağanını vermek istiyorum – benim seni Tanrı'ya aykırı bir şekilde yargılamama sebep olan ve beni yaralayan, yaptığın veya yapmadığın her şey için. (Babanızı düşünün ve bunları söyleyin) Baba, seni ... için affediyorum. (Rab'be, babanızı bağışladığınız konuları sıralayın – taciz, terk etmesi, eleştirileri ...) Sana bağışlama armağanını veriyorum. Bana hiçbir borcun yok.

Göksel babam, yüreğimde taşıdığım borç senedini yırtıp sana veriyorum. Çarmıha getiriyorum ve Rabbim, senden babama saygı göstermediğim için, yargılamalarım için, ona beslediğim nefret için, af diliyorum. Tanrım, tövbe ediyorum ve beni bağışlamanı istiyorum. Tanrım, çarmıhı ve ekmebiçme yasasını İsa ve benim arama yerleştiriyorum. Artık olumsuzluk biçmek istemiyorum.'

Annen için:

'Rabbim, bugün annemi affetmeyi seçiyorum. Anne, seni ... (Tanrı'ya ne için olduğunu söyle) için affediyorum. Bugün bunları bırakıyorum. Borç senedini yırtıp atıyorum Tanrım, özgür olmak istiyorum. Hepsini çarmıh önünde bırakıyorum. Tanrım beni annemi yargıladığım için, ona saygı göstermediğim için bağışla. Tanrım, günah işledim ve tövbe ediyorum.'

'Tanrım, bugün özgürlüğüme kavuşuyorum. Tanrı'nın merhametine adım atıyorum. Rabbim, başkalarına bağışlama armağanını vermek istiyorum. Ağabeylerim, erkek kardeşlerim, ablalarım, kızkardeşlerimi affediyorum. Amca, dayı, teyze, halalarımı, büyükanne ve büyükbabalarımı ve diğer aile üyelerini affediyorum. Öğretmenlerimi affediyorum. Benimle birlikte okuyan okul arkadaşlarımı affediyorum. Patronlarımı affediyorum. Eski kız/erkek arkadaşımı affediyorum. Eşimi affediyorum. Kilise önderimi ve kilisedeki kardeşlerimi affediyorum. Tanrım, beni yaralayan, inciten herkesi affediyorum ve bütün borç senetlerini yırtıyorum. Bütün bu haksızlıkları yırtıp atıyorum ve senin çarmıhının önüne bırakıyorum. Tanrım, günahlarımı, yargılayarak işlediğim günahlarımı affet. Tanrım özgür olmak istiyorum, şimdi bu özgürlüğü kabul etmek istiyorum.'

Kendinizi bağışlamak için

'Rabbim, bugün kendime kendimi bağışlama armağanını vermek istiyorum. (Kendi adını söyle). Her şeyi bırakıyorum. Seni ... (ne için olduğunu söyle) için affediyorum. Her şeyi teslim ediyorum ve kendimi affediyorum. İsa Mesih, bu konuda kendime daha fazla işkence çektirmeyeceğim, her şeyi sana teslim edeceğim. Kendi kurtarıcım olamam. Rabbim, sen benim kurtarıcımsın.'

Derin bir nefes al ve geçtiğin tüm o mücadelenin, o suçlamaların yükünü at. O egemen korkunun tamamını İsa'ya teslim et. Şimdi Göksel Baba'nın kucağına otur, O'nun huzurunu keşfet ve senin için zaten her şeyin ödenmiş olduğunu farket – senin özgürlüğünün bedelini İsa ödedi. Olanlara inanmak dışında senin yapman gereken başka hiçbir şey yok (Yuhanna 3:16). Bağışlayın, bağışlanacaksınız. Teşekkür ederim, Rabbim.

Tanrı'yı suçlama konusunda affedilmek için dua

Bir keresinde çok öfkeli bir adam bana: 'Arkadaşımın sekiz yaşındaki kızı, sarhoş bir sürücü tarafından ezilip öldürüldüğünde sevgi dolu Tanrı neredeydi?' diye sordu. Ben dedim ki: 'Beyefendi, Tanrı o adamı sarhoş olana kadar içmeye ve o halde arabasına binmeye zorladı mı? Bu Tanrı değildi, bu günahtı.' Günahın sonuçları var, Tanrı bu yüzden günahtan nefret ediyor. Ve kurban biz olduğumuzda bunun tamamen farkındayız değil mi? Suçlu biz olduğumuzda günahı küçültmeye çalışıyoruz ve Tanrı'yı, etrafımızdakileri ne kadar incittiğimizi fark etmiyoruz. Ama biz insanlar birçok kez günah işleyince Tanrı'yı suçluyoruz. Belki 'Ama O'nun her şeye gücü yetiyorsa, neden izin veriyor?' diye soruyorsun. Bunun sebebi, günah işlemene izin vermesinin arkasındaki sebep ile aynı. Tanrı bize özgür bir irade verdi, ancak davranışlarımızın sonuçları bizim sorumluluğumuz. Başkalarının günahlarının sonuçları için Tanrı'yı suçlama. Dua edelim ...

'Rab İsa, yaşadığım ve hayatımda gerçekleşen bazı durumlar için haksız yere seni suçladım (Bunun gerçekleştiği o anları açık bir şekilde ifade et). Babam, seni bunlar için suçladığım için beni bağışla. Seni suçlamıyorum ve senin merhametini ve lütfunu kabul ediyorum.'

Bizi incitenler üzerindeki yargıları ortadan kaldırmak için dua

Yuhanna 10:10, düşmanın bir hırsız gibi çalmak ve yok etmek için geldiğini ifade ediyor. Ama İsa kendi hayatını vererek bu ölüm lanetini geçersiz kıldı ve düşmanın gücünü kırdı. Aynı ayette 'Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim.' diyor. Bunun anlamı, yasanın tutsaklığıyla sınırlandırılmış bir yaşam yaşamayı bırakmak ve Tanrı'nın merhametine büyük bir adım atmaktır.

Sizi incitenler için dua ettikten, onları yargıladığınız için tövbe ettikten sonra, bu özgürlük duasını okuyun. Bir imanlı olarak sahip olduğunuz yetkinin farkında olun ve kendinizi bu durumlardan özgür kılın!

'Baba, İsa'nın adıyla kendimi, bana karşı günah işlemiş, beni duygusal veya fiziksel anlamda herhangi bir şekilde taciz etmiş kişilerle olan ruhsal, sana yaraşır olmayan bağlardan kesiyorum. Bu kutsal olmayan bağlardan İsa'nın adıyla ayrılıyorum ve kendimi o kişilerin hükmünden özgür kılıyorum.'

'Baba, ailemin geçmişinden bana gelmiş olan tüm şeytani baskıdan kendimi özgür kılıyorum. Sana, İsa'nın, Baba'nın Oğlu'nun beni büyücülük, korku, şiddet, utanç, taciz ve acıdan kurtaran kanı için şükrederim. İsa Mesih'te bulunan benim üzerimde artık hiçbir suçlama yoktur. Rabbim, bu hak ettiğim bir şey değil, ama senden bana gelen karşılıksız bir armağan. Senin oğlun, İsa, her şeyi ödedi. Teşekkür ederim Rabbim!'

'Rab İsa, adım atıp benim için kazandığın özgürlüğü kabul ediyorum. Tanrı'nın merhametini kabul ediyorum. Bu benim mirasımın bir parçası olduğu için teşekkür ederim. Tanrım, Oğlun İsa Mesih'te sahip olduğum kimliği onaylıyorum ve O'nda yeni bir yaratık olduğum için sana şükrederim. Yaşam veren Ruh'un yasası, Mesih İsa sayesinde beni, günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı. Özgürlüğümü kabul ediyorum!' (Romalılar 8:2)