Benzetmenin vurgulanan noktası, Tanrı’nın seçilmişlerinin hakkını alacağıdır, seçilmişler ise İsa Mesih’e iman etmiş kişilerdir. Bunun, zaman zaman “yeryüzünde acaba hiç adalet sağlanmayacak mı?” diye merak eden bizlere olduğu gibi kendisini dinlemekte olanlara da biraz teselli olduğunu düşünebiliyorum. Ama aynı zamanda bu sözlerin onları da bizleri içimizde yanan aynı Ne zaman?sorusuyla baş başa bıraktığını da tahmin edebiliyorum. Tanrı seçilmişlerinin haklarını ne zaman alacaktır? Adil olmayanlar ne zaman cezalandırılacaklardır? Kendilerine karşı haksız davranılmış olanların hakları ne zaman alınacaktır?

Bir Zamanlama Sorunu

İsa, sözlerinin bu vaat edilen adaletin zamanı hakkında bazı sorular sorduracağını biliyordu. Bizi o kadar iyi tanır ki yanıtına göstereceğimiz tepkiyi biliyordu. Bunun için biz itiraz edemeden topu gene bizim sahamıza atar. Der ki, “İnsanoğlu geldiğinde iman bulacak mı?”

İsa ikinci kez geldiğinde seçilmişleri için adalet olacaktır. Şüphesiz İsa’nın o gün konuştuğu kişilerin yüzlerinden sözlerini anlamayışları ve düş kırıkları belli oluyordu. İnsanoğlu geldiği zaman mı? O zaten burada!diye düşünmüş olmalılar. Yanıtı, bizim kafamızı karıştırmaktan çok düş kırıklığına uğramamıza neden neden olur, çünkü adaletin yeryüzüne gelmesi için Mesih’in gelişini beklemeyi istemeyiz. Adaleti şimdiisteriz!

Buna hayret etmemeli. Geçtiğimiz yaklaşık yirmi yıl içinde Tanrı’nın bizim için şimdi yapacakları gitgide artan bir biçimde vurgulanmıştır. Batıda bu konuda birçok kitaplar yazılmış ve birçok vaazlar verilmiştir. “Bugün inan, yarın iyileş. Bugün ver, yarın Tanrı seni bereketlesin.” Tanrı’nın yaşamlarımızda bir şeyler yapmasını arzulamamızdan resmin bütününü göremiyoruz. Tanrı’nın dünya tarihinde neler yaptığını unuttuk. Tanrı’nın laneti altında günah ve kötülük dolu bir çağda yaşadığımız gerçeğini görmüyoruz. Doğa bile özgür kılınmak için inleyerek bekliyor, (Bkz. İncil:Romalılar8:18-25).

Dünyadaki acı çekme ve adaletsizlik sorunlarının en iyi çözümü Rab İsa Mesih’in dönüşüdür. O geri döndüğünde bütün insanlar O’nun önünde durup yaptıkları şeylerin hesabını vereceklerdir. İncil:Esinleme’de havari Yuhanna bunu şöyle tanımlar:

Büyük, beyaz bir taht ve tahtın üzerinde oturanı gördüm. Yer ve gök O’nun önünden kaçtılar ve yok olup gittiler. Tahtın önünde duran büyük küçük bütün ölüleri gördüm. Sonra bazı kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler, kitaplarda yazılanlara bakılarak kendi yaptıklarına göre yargılandı. Deniz, kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri kendi yaptıklarına göre yargılandı (İncil:Esinleme20:11-13).

Yuhanna, beyaz tahtın önünde duran kişilerin yaptıkları işlere göre yargılanacaklarını çok açık bir biçimde belirtir. Havari Pavlus da,

Bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için her birimizin Mesih’in yargı kürsüsü önünde görünmesi gerekir, (İncil:II Korintliler5:10)

dediğinde aynı düşünceyi yansıtmıştı. Bu ayetlerin özellikle ilginç olmasının iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, İnanlılar’ın yargıya dahil edilmeleridir. İkincisi yaptığımız işlerin iyilik ya da kötülüğüne göre karşılığını alacağımızdır. Buna her hilekâr satıcı, her dürüst olmayan işçi ya da patron, her sadık olmayan koca vs., vs. dahildir ve liste uzar gider. O gün Tanrı’nın seçilmişleri için adalet günü olacaktır. Onların öçleri alınacaktır!

Ama Dahası Var!

Ancak bu, hikâyenin daha yarısıdır. Sadece kötüler yaptıklarına göre yargılanmakla kalmayacaklar, doğrular da ödüllendirileceklerdir. İsa Dağdaki Vaazinde, burada kendilerine haksız davranılanların cennette “çok büyük” ödülleri olduğunu söylemiştir (Bkz. İncil:Matta5:10). Kendilerine kötü davranılan, terk edilen, kendilerinden çalınan, kendilerinden istifade edilen seçilmişlerin hepsi çektikleri acıların karşılığında ödüllendirileceklerdir.

Eğer bir kimse haksız yere elem çektiğinde Tanrı bilinciyle acılara katlanırsa, Tanrı’yı hoşnut eder. Çünkü günah işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bunda övülecek ne var? Ama iyilik yapıp elem çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih de kendi izinden gidesiniz diye uğrunuza elem çekerek size örnek oldu. (İncil:I Petrus2:19-21)

Petrus, bize haksız davranıldığında Tanrı’nın cennetten bakıp gülümsediğini; bundan “hoşnut olduğunu” söyler. Haksız yere acı çektiğimizde heyecanlanır. Neden mi? Çünkü bizler bunun için çağırıldık. Bize haksız davranıldığında şaşırmamalıyız! Hatta, bize haksız davranılmadığında şaşırmalıyız! Mesih haksız yere acı çektiği gibi, bizler de çekmeliyiz.

Sonuç olarak hepiniz aynı düşüncede birleşin. Başkalarının duygularını paylaşın. Birbirinizi kardeşçe sevin.

Şefkatli ve alçakgönüllü olun. Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle değil, tersine kutsamayla karşılık verin. Çünkü kutsanmayı miras almak üzere çağrıldınız, (İncil:I Petrus3:8-9).

Tanrı haksız yere acı çekenlerin davalarını haklı çıkarıp onların öçlerini almakla kalmayacak, aynı zamanda onlara kutsanmayı da miras verecek. Yakup bu kutsanmaya “yaşam tacı” adını verir (Bkz. İncil:Yakup1:12). Bunun tam olarak ne olduğunu kimse bilmez. Ama ayetin ait olduğu metinden çıkarttığımız anlama göre her ne ise bizim çektiğimiz haksızlığın kat kat üstesinden gelecek bir şeydir.

En Önce En Önemli Şeyler

Şunu bir an düşünün. Adaleti şimdi isteriz. Rab’bin dönmesini beklemeyi istemeyiz. Ama Tanrı’nın Oğlu’nun öldürülmesinin öcünün bile henüz alınmadığını biliyor muydunuz? İnsanlık tarihinin en iğrenç cinayetinin mahkemesi henüz görülmemiştir. Mesih’in öldürülmesinden sorumlu olan kişiler bir yerlerde oturmaktadırlar. Cinayet uzun yıllar önce işlendiği halde henüz mahkemesi görülmemiştir. Tanrı, Oğlu’nu çarmıha gerenleri yargılamak için Mesih’in dönüşünü beklemeyi seçmiştir. Dostum, eğer Tanrı o dava için adaleti bekletmeyi seçtiyse, bizler kimiz ki bizim davamıza öncelik tanınmasını isteyelim?

Haksız yere acı çektiğimizde Tanrı bunu bilir. Tanrı bunu bilmekle kalmaz aynı zamanda da notlar tutmaktadır, çünkü Kutsal Kitapyaptığımız işlere göre yargılanacağımızı vaat eder. Eğer durum buysa, bir yerlerde birisi olup biten her şeyi bir yerlere yazmaktadır! Tanrı sizi sizden daha güçlülerin istek ve kaprislerine terk etmemiştir. Çocukları, dinsel görüşlerinden ötürü terfi ettirilmediklerinde durumu bilir. Genç hanım, ahlaksal yönden taviz vermediğin için senden daha az yetenekli birinin senden daha yüksek mevkilere getirildiğini Tanrı biliyor. Kendisini terkeden kocasının aydan aya o çeki yollayıp yollamayacağını bilmeyen o anneyi görüyor. Tanrı bütün bunları biliyor ve kaydediyor. Savcıyı, jüriyi ve yargıcı şimdiden atadı. Zaten üçü de aynı kişi — Rab İsa ve mahkeme gününde seçilmişleri için adaleti sağlayacaktır.

O Zamana Dek...

Öyleyse o zamana dek ne yapmalıyız? Bu noktada İsa’nın sorusu çok büyük bir anlam taşır.

Ama İnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı? (İncil:Luka18:8)

İsa adalet geciktikçe seçilmişlerin Kendisine sadık kalıp kalmayacaklarını soruyordu. Geldiğinde seçilmişlerin olayları kendi ellerine aldıklarını mı görecek? Geldiğinde onları umutlarını yitirmiş ve imanı tamamen terketmiş olarak mı bulacak? İsa’nın bu tür sorular sorması bile bizlere O’nun bizleri gerçekten de ne kadar yakından tanıdığını gösteriyor. Bizler için beklemenin ne kadar zor olduğunu bilir. Bizden istifade edildiğini ve kullanıldığımızı anladığımızda içimizde kendimizi batıyormuş gibi hissettiğimiz o histen haberi vardır.

İsa bu soruyu sormakla bize bir görev vermiştir: Sadık kalın; adaletin yerine gelmesi için dua edin; yargıcı ümitle bekleyin. Sadık kalmak demekle söylemek istediği, yapmayı bildiğimiz her şeyi yapıp diğer bütün şeyler için Tanrı’ya güvenmektir. Bazıları için bu, paramparça olmuş bir evliliğin parçalarını alıp onu yeniden kurmaktır. Diğerleri için yepyeni bir işe başlamaktır.

Dış dünyanın ayrıntılarından öteye bakarsak, sadakat çok daha derinlere gidebilir. Bazıları için bu, Tanrı’ya karşı duydukları şüphe ve öfkeden tövbe etmektir. Belki geçmişinizde bir yerlerde duygusal ya da hatta fiziksel bir darbe yediniz. O sırada böylesine bir adaletsizliğin size içinizde yaşattığı çatışmayı, seven bir Tanrı’nın varlığı ile bağdaştıramadınız. Ve Rab’den uzaklaştınız.

Dostum, Tanrı sizi anlıyor. Bu satırları okumanız bir rastlantı değildir. Tanrı şimdi bile sizi Kendisine geri getirmeye çalışmaktadır. Sadakatin sizin için anlamı, Tanrı’ya olan inancınızı yenilemek, şüphelerinizi O’na itiraf etmek ve imanla yürümeyi yeni baştan öğrenmek olabilir.

Bırakın Gitsin

Bazıları için sadakatin anlamı yıllardır içlerinde tuttukları acılık ve öç hislerini bırakıp salıvermektir. Belki geceleri yatağınızda yatıyorsunuz ve eski karınızla düşsel konuşmalar yapıyorsunuz. Belki de patronunuzdan öç almayı hayal ediyorsunuz. Ya da size adil olmayan biçimlerde davrananları utandırmaya yollarını düşünüyorsunuz. Bu tür şeylerin devam etmesine izin vermekle Tanrı’ya, “Senin bu konuda adaleti yerine getireceğine inanmıyorum. Benim yardımıma ihtiyacın var,” dediğinizin farkında mısınız? Tanrı’nın sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur. Kötüleri yargılamak ve masumları savunmak için Mesih’i yargıç olarak atamıştır. Size acı çektirenlere karşı içinizde kin ve düşmanlık hisleri biriktirirseniz yaranız sadece daha da derinleşir. Etrafınızdakiler de bundan zarar görürler, çünkü kin bir zehir gibidir. Dokunduğu her şeye zarar verir.

Size zarar verip sizi üzmüş olan insanların size daha fazla zarar vermelerine izin vermenin size bir yararı yoktur. Öfkenizin tamamını Rab’be açın. O’na şimdi ve artık O’nu yargıcınız ve öç alıcınız olarak gördüğünüzü söyleyin. O’ndan size yaşamınızın parçalarını nasıl yeniden bir araya koyacağınızı göstermesini isteyin. Bu bir günde olacak bir şey değildir. Ancak Rab sadıktır. Sizden bütün istediği de O’nun seçilmişleri için adaleti getireceğini bilerek O’na sadık kalmanızdır!

İnsanoğlu Kendininkileri almak için geri döndüğünde

Sadıktır.

Bütün insanlığın Yargıcı tahtına oturduğunda

Hakikatlidir.

Ve ben de yaptığım ve yapmadığım şeyler için yargılanmak üzere

O’nun huzurunda özürsüz, mazeretsiz durduğumda

Dileğim beni de sadık ve hakikatli bulmasıdır!