Önsöz

Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek [İsa] sizi özgür kılacak.” (İncil, Yuhanna 8:32)


İnsan olarak kusurlarımızı görmemeye, örtmeye eğilimliyiz. Yalan söylememizin; kişilerden, değişik inanç gruplarından, aynı ulusal kimliği taşımadığımız insanlardan nefret etmemizin, nefretimizi düşmanlığa dönüştürmemizin kendimize göre önemli bir gerekçesi vardır. Bizler bu gerekçeyi “Haklıyız!” sözüyle özetleriz; hatalarımızı kabul etmeyip haklılık psikolojisi içinde yaşarız. Sanki ne yaparsak yapalım her zaman kendimiz haklıyızdır.

Kişilerin kendilerini değişik nedenlerden ötürü insanlar karşısında haklı görmelerini, katılmamakla birlikte, anlayabilirim. Ama aynı kişilerin kendilerini Tanrı karşısında haklı çıkarmalarını; evrenin fizik kurallarını, toplumun yasalarını kendileri koymuş gibi davranarak gururlanmalarını anlayamıyorum.

Tanrı’yla diri, yaşayan bir ilişkiyi gerçekte var olmayan tanrılara inanmakla, kendi tanrılarımızı yaratmakla ya da kişisel nedenlere bağlayarak yadsıyabiliriz. Sonuç: Gerçekte var olan tek Tanrı’dan kopuk yaşamaktır.

Tanrı’dan kopuk, O’na isyan içinde yaşamak, hem dünyadaki yaşamımızı çölleştiriyor hem de sonsuza dek Tanrı’nın sevgisinden ayrı bırakıyor. Böyle bir durumda tövbe hatalarımızı terk etmek ve diri Tanrı’ya, kurtarıcı İsa Mesih’e dönmektir.