04. Büyük Bir Şehir

Ne mutlu isyanı bağışlanan, günahı örtülen insana!

Mezmurlar 32:1

3:1-2 | RAB Yunus’a ikinci kez şöyle seslendi: “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir.”

Üçüncü bölümün girişindeki bu ayetin, birinci bölümün ilk ayeti ile olan paralelliği açıktır. Kitabın başında Ninova’ya gidip uyarı yapması istenen peygamber, aynı çağrıyı bir kez daha almıştır. Rab, deniz yolculuğu istediği gibi sonuçlanmayan Yunus’a ikinci kez seslenmiştir. Şimdi tekrar Tanrı’nın huzurunda, onun yüceliği önündedir. Tanrı, Yunus’a bir fırsat daha vermiştir. Bu, Tanrı’nın merhamet ve sevgi dolu karakterini gözler önüne sermektedir. Kutsal Kitap’ta ikinci bir fırsatı bulamamış birçok kişi bulunmaktadır. Örneğin, sahip oldukları parayı Rab’bin hizmeti için kullanma konusunda isteksiz olan ve bunun için paranın bir bölümünü kendileri için saklama kararı veren Hananya ve Safira çifti, bir anda Tanrı’nın göksel yargısına yakalanmıştır.1 Ama bu ayetlerde

Tanrı’nın Yunus’a sitem etmeden, kızmadan, yapmış olduğu hatayı yüzüne vurmadan çağrısını tekrarladığı görülmektedir. Tanrı, Yunus’a kitabın ilk ayetinde yaptığı konuşmanın benzerini tekrarlamıştır. Ona yine, “Git ve söyleyeceklerimi Ninova halkına bildir” demiştir.

Tanrı, Yunus’a yalnızca hayatını geri vermekle kalmadı, ona tekrar peygamberlik makamını ve onurunu da teslim etti.
John Calvin2

3:3 | Yunus RAB’bin sözü uyarınca kalkıp Ninova’ya gitti. Ninova öyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi.

Yunus’un daha önce düşmüş olduğu hataya tekrar düşmediği ve bu kez Tanrı’nın ondan gitmesini istediği yere, Ninova’ya gittiği görülmektedir. Balığın onu nereye kustuğu bilinmediği için, bulunduğu bölgeden Ninova’ya ne kadar yürüdüğü bilinmemektedir. Ancak balığın onu Anadolu’nun güney ya da bugünkü Suriye’nin batı kıyılarına bıraktığını varsaysak bile, yüzlerce kilometre yol yürümüş olması gerekmektedir. Bu durumda Yunus’un Ninova’ya varması birkaç hafta sürmüş olmalıdır. Kutsal Kitap bize bu yolculuk hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.

Ninova, Babil’in 400 kilometre kuzeyinde, Dicle Nehri kıyılarında kurulmuştu. Bu yerleşimin kuruluş öyküsü, Tufan’dan hemen sonra Nuh’un oğlu olan Ham’ın torunu

Nemrut’a kadar uzanmaktadır. Bu, Ninova’yı tarihteki ilk uygarlıklardan biri haline getirmektedir.

Ham’ın oğulları: Kûş, Misrayim, Pût, Kenan. Kûş’un oğulları: Seva, Havila, Savta, Raama, Savteka. Raama’nın oğulları: Şeva, Dedan. Kûş’un Nemrut adında bir oğlu oldu. Yiğitliğiyle yeryüzüne ün saldı. RAB’bin önünde yiğit bir avcıydı. “RAB’bin önünde Nemrut gibi yiğit avcı” sözü buradan gelir. İlkin Şinar topraklarında, Babil, Erek, Akat, Kalne kentlerinde krallık yaptı. Sonra Asur’a giderek Ninova, Rehovot-İr, Kalah kentlerini ve Ninova’yla önemli bir kent olan Kalah arasında Resen’i kurdu.
Yaratılış 10:6-12

Yunus kitabının birçok yerinde Ninova’nın görkemi vurgulanır. Kitap, kentin büyüklüğünü açıklarken üç günde dolaşılabileceğinden söz etmektedir. Bundan ne anlaşılması gerektiği konusu birçok akademisyen tarafından tartışılmış ve bu konuda bir fikir birliğine varılamamıştır. Kitapta sözü edilen üç günlük sürenin surların çevresini dolaşmayı mı, kentin görülmeye değer yerlerini görmeyi mi, yoksa vilayetlerin binek hayvanları aracılığıyla ziyaret edilmesini mi kapsadığı açık değildir. Kentin vilayetleriyle birlikte uzunluğu neredeyse 45-50 kilometreyi, genişliği ise 15 kilometreyi bulmaktadır.3 Ancak kentin surlarının çevresi 12 kilometre civarındaydı.4 Kentin önemli yerlerini görmenin ve buralarda konuşma yapmanın birkaç gün süreceği düşünülürse, Yunus’un üç günlük süreden kastının genel bir ziyaret olması muhtemeldir. Önemli olan, kentin büyüklüğünden çok Yunus’un ilettiği mesajın ne kadar yayıldığıdır.

Kentin görkeminden bahsederken surlarının kalınlığı için, üç at arabasının geçebileceği kalınlıktaydı, denilmektedir.5 Üçüncü bölüm boyunca inceleyeceğimiz bu inanılmaz korunaklı kentin, toplamda on beş kapısı vardı ve bu kapılar eski Ninova krallarına ithaf edilmişti. Mark Dever, bunlara ek olarak, şehrin kilometrelerce uzunlukta bir su kemerine, asma bahçelerine, harika yollara ve büyük bir kütüphaneye sahip olduğundan söz etmektedir.6

Dünya’nın o günlerdeki en muhteşem şehriydi.
John Wesley7

3:4 | Yunus kente girip dolaşmaya başladı. Bir gün geçince, “Kırk gün sonra Ninova yıkılacak!” diye ilan etti.

Yunus kenti dolaştıktan bir süre sonra vaazını vermeye başlamıştır. Bu vaaz, büyük ihtimalle kalabalık bir köşe başında verilmiş ve birçok insan tarafından dinlenmiştir. Yunus, Ninova halkına kötü bir mesaj iletmektedir. Böylelikle Ninovalılar, Tanrı’nın yargısının geleceğini ve kentin kırk gün sonra yok olacağını işitir. Yunus’un vaazı konusunda ayrıntılı bir bilgi bulunmasa da, içeriği kuşkusuz Kutsal Kitap’ta açıklanandan daha fazla ayrıntıya yer vermektedir. Belki Ninova’ya gelecek yargının nedeni konusunda da bilgiler içermektedir. Bölümün devamında bu yargının nedeninin Ninova halkının yaptığı kötülükler olduğu ve bu günahların Tanrı katına dek yükseldiği görülmektedir. Bununla beraber halkın kurtuluşu için Tanrı’nın bir planı olduğu unutulmamalıdır.

Peki Yunus, Tanrı sözünü bildirirken hangi dili kullanmıştır? Bu konuda pek bir bilgi yoktur. Buna rağmen, o çağda bugünün İngilizcesi gibi evrensel nitelik kazanmış bir dil olan Akkad dilini ya da İ.Ö. 8. yüzyılla birlikte yavaş yavaş yaygınlaşan Aramice’yi kullanmış olabileceği düşünülebilir.

Yunus hangi dilde vaaz etti? Akkad dilini öğrenmiş miydi, orada halk İbranice anlıyor muydu, yoksa ticaret ve siyaset dili olan Aramice’yi mi kullandı?
Eski Antlaşma’ya Genel Bakış8

3:5-6 | Ninova halkı Tanrı’ya inandı. Oruç ilan ederek büyüğünden küçüğüne hepsi çula sarındı. Ninova Kralı olanları duyunca, tahtından kalkıp kaftanını çıkardı; çula sarınarak küle oturdu.

Ninova halkı, Tanrı’nın öfkeli sözlerini ve bu sözlerin taşıdığı yargıyı ciddiye almıştır. Başlarına gelecek olan felaketten tövbe ederek kurtulacaklarını ummaktadırlar. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın bu gibi olaylarda duruma bağlı olarak farklı kararlar verebildiği görülmektedir. Günah işleyen kişinin tövbe etmesi halinde Tanrı, getireceğini söylediği felaketten vazgeçebilmektedir.

Bir ulusun ya da krallığın kökünden söküleceğini, yıkılıp yok edileceğini duyururum da, uyardığım ulus kötülüğünden dönerse, başına felaket getirme kararımdan vazgeçerim. Öte yandan, bir ulusun ya da krallığın kurulup dikileceğini duyururum da, o ulus sözümü dinlemeyip gözümde kötü olanı yaparsa, ona söz verdiğim iyiliği yapmaktan vazgeçerim.
Yeremya 18:7-10

Ninova halkı Yunus’un peygamberliğini kabul etmiş ve Tanrı’ya iman etmiştir. Tanrı’nın yargıyla birlikte onları hemen cezalandırmadığını görmüşler ve kendilerine verilen kırk günlük süreyi iyi bir şekilde değerlendirmek istemişlerdir. Bunun için tövbe etmeye hazır oldukları görülmektedir.

Burada bahsedilen çul ve kül örnekleri günümüz kültürlerine uzak olsa da, o çağın Orta Doğu geleneğinde görülen yaygın bir uygulamaydı. Çul,9 kaba ve sert bir kumaştır, bugünkü kahve çuvallarına benzeyen bu kumaştan yapılma giysiyi tüm halkın giymesindeki amaç, günahtan, dünyasal zevklerden ve rahatlıktan uzaklaşıp iradelerini sıkıntı ve acı ile terbiye etme arzusuyla açıklanabilir. Teslimiyet, itaat ve boyun eğmeyi betimleyen bu olay, yaptığı yanlışın bilincine varmış olan Ninova halkı arasında hızla yaygınlaşmış ve küçüğünden büyüğüne herkes çula bürünmüştür. Kül ise bitip tükenmişliği ve yok oluşu simgelediği için küle oturma

eylemi ile değersizliği, hiçliği, yok oluşu vurgulayan bir mesaj verilmektedir. Orta Doğu’da insanların küle oturması ya da başlarına kül dökmeleri, kendilerini işe yaramaz, değersiz ve önemsiz hissettiklerini dışa vurmaya yarardı. Bu durum, sanki yaşadıkları bir yası göstermekteydi. Tanrı’yı tanımadan yaşayan ve ona karşı isyankâr bir tutum sergileyen halk yaşamlarını boşa harcamış hissetmektedir.

Pek çok Doğu toplumunda yaygın olarak görülen acının dışavurumu, bizim kültürümüzde de en yaygın şekilde ağıt ile kendisini göstermektedir. Yıllar önce, uzaktan bir akrabamızın cenazesine gitmiştim. Cenaze kalabalıktı ve ölen kişinin yakınları köylerinden kalkıp cenazeye katılmak için Ankara’ya gelmişti. Hayatını kaybeden akrabamızın annesi yüreğindeki acıdan dolayı ağıt yakıyor ve kendisini yerlere atıp toprağı avuçlayarak havaya savuruyordu. Batı toplumlarında yaygın şekilde görülen bir uygulama da, cenazelere yası simgeleyen siyah kıyafetlerle katılmaktır. Bu örnekler tövbe ile ilgili olmasa da acının ve yasın dışavurumudur.

Çula sarınma ve küle oturma birbirinden farklı ve bağımsız iki eylem olmasına rağmen, duyguların bu şekilde dışavurumu genellikle Kutsal Kitap’ta yürekten bir tövbeyi açıklamak için yapılır. Ayetlere bakıldığında, bu uygulamanın yalnızca İsrail halkına özgü olmadığı, diğer toplumların da bu uygulamaya başvurduğu görülmektedir. İşlediği günahın farkına varan ve tövbe etmeye yönelen kişi, Tanrı’nın lütfu olmaksızın bir hiç olduğunun farkına varmakta ve bağışlanmak için dünyasal zevkleri bir kenara bırakarak Rab’be bakmaktadır. Ninova halkı da bu şekilde hissettiği için aynı yönteme başvurmuştur.

3:7-9 | Ardından Ninova’da şu buyruğu yayımladı: “Kral ve soyluların buyruğudur: Hiçbir insan ya da hayvan –ister sığır, ister davar olsun– ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek. Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin. Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız.”

Ayet, tövbe eden kralın, tüm kent halkının da aynı şeyi yaptığından emin olmak istediğinden söz etmektedir. O çağlarda kralın tövbe edip inancını değiştirmesi, tüm halkın da aynı şeyi yapmak zorunda olduğu anlamına gelmekteydi. Tövbe eden kral, halkın günahlarından dönmesi için oruç tutulmasını zorunlu kılan bir buyruk yayınlamıştır. Ama kral yalnızca insanlarla yetinmemiş, hayvanların da çula sarınmasını ve oruç tutmasını şart koşmuştur. Hatta besili olması gereken sığır ve davar gibi hayvanlar da bu uygulamaya dahil edilmiştir. Bir zamanlar kendi zevk ve arzularına köle olan kralın, dünyasal zevkleri bir kenara bırakarak, yüzünü Rab’de çevirmesi beklenmedik bir davranıştır. Kral orucun içeriğini açıklarken verdiği çula sarınma, yeme ve içmeden uzak durma buyruklarına tövbeyi de eklemiştir. Kötü yoldan ve zorbalıktan vazgeçmeleri durumunda Tanrı’nın fikrini değiştirebileceğini halkına bildirmiştir. Öyle ki, tövbe bu halkın kurtuluşu için atılması gereken en önemli adımdır. Tövbe ile kral da halkı gibi, gazabını dökmesine günler kalmış olan Tanrı’nın öfkesinin yatışmasını ummaktadır.

Birinci bölümde denizcilerin, ikinci bölümde ise Yunus’un andı görülür. Bu bölümde ant kelimeleri geçmese de, Ninova Kralı’nın ve dolayısı ile tüm halkın Tanrı’nın ardı sıra gideceği konusunda söz verdiği görülmektedir.

3:10 | Tanrı Ninovalılar’ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı, yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti.

Merhametli Tanrı’nın yüreği, bu günahkar halka karşı yumuşamıştır. Ninova halkının kötü yollardan ve zorbalıktan vazgeçmesi, oruç tutup Rab’bin önünde beklemesi Ninovalılar’ın tövbesine ilişkin mükemmel bir kanıttır. Halkın tutumunu ve imanını gören Tanrı onlara getireceğini söylediği yargıdan, yapmayı planladığı kötülükten vazgeçmiştir. Burada Tanrı’nın asıl amacı görülmektedir. O yok etmek değil, merhamet etmek istemektedir.

1 Hananya adında bir adam, karısı Safira’nın onayıyla bir mülk sattı, paranın bir kısmını kendine saklayarak gerisini getirip elçilerin buyruğuna verdi. Karısının da olup bitenlerden haberi vardı. Petrus ona, “Hananya, nasıl oldu da Şeytan’a uydun, Kutsal Ruh’a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?” dedi. “Tarla satılmadan önce sana ait değil miydi? Sen onu sattıktan sonra da parayı dilediğin gibi kullanamaz mıydın? Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun? Sen insanlara değil, Tanrı’ya yalan söylemiş oldun.” Hananya bu sözleri işitince yere yıkılıp can verdi. Olanları duyan herkesi büyük bir korku sardı. Gençler kalkıp Hananya’nın ölüsünü kefenlediler ve dışarı taşıyıp gömdüler. Bundan yaklaşık üç saat sonra Hananya’nın karısı, olanlardan habersiz içeri girdi. Petrus, “Söyle bana, tarlayı bu fiyata mı sattınız?” diye sordu. “Evet, bu fiyata” dedi Safira. Petrus ona şöyle dedi: “Rab’bin Ruhu’nu sınamak için nasıl oldu da sözbirliği ettiniz? İşte, kocanı gömenlerin ayak sesleri kapıda, seni de dışarı taşıyacaklar.” Kadın o anda Petrus’un ayakları dibine yıkılıp can verdi. İçeri giren gençler onu ölmüş buldular, onu da dışarı taşıyarak kocasının yanına gömdüler. İnanlılar topluluğunun tümünü ve olayı duyanların hepsini büyük bir korku sardı. Elçilerin İşleri 5:1-11

2 Calvin, J. Commentaries on the Twelve Minor Prophets, Cilt 3, s. 92.

3 Halley, H. H. Bible Handbook, s. 291.

4 Strabo, Diodorus, Herodotus, Xenophon gibi önemli tarih ve coğrafyacılar dahi şehrin büyüklüğü konusunda hemfikir değildirler. Bu konuda ayrıntılı ve akademik bir araştırma için Charles Halton’un, “How Big was Nineveh? Literal versus Figurative Interpretation of City Size” çalışmasına bakabilirsiniz. Bkz, Kaynakçalar.

5 Smith, W. Smith’s Bible Dictionary, s. 219.

6 Dever, M. The Message of the Old Testament, s. 771.

7 Wesley, J. Explanatory Notes on the Bible.

8 LaSor, W. S., D. A. Hubbard ve F. W. Bush. Eski Antlaşma’ya Genel Bakış, s. 422.

9 Çul o dönemde genellikle keçi tüyünden yapılırdı.