ÖNSÖZ


Mesih İnancı’nı ilk inceleyişim, bu inançla alay etmek için bir kitap yazma girişimimle başladı. Bu inancın teolojik bir ideoloji veya teolojik terimlerle ifade edilen felsefi bir inanış olduğunu düşünüyordum. Bana göre Mesih İnancı, kurucusunun öğretişlerine dayanan bir dinden öteye gitmiyordu. Her dinde olduğu gibi, bu dinde de bazı temel dini ilkeler ve insanların ayak uydurmaları gereken standartlar vardı.

Geniş bir araştırmadan sonra, Mesih İnancı’nın insan çabalarıyla Tanrı’ya ulaşılan bir din olmadığının farkına vardım. Belirli bir dini tapınış biçimiyle de Tanrı’ya ulaşılmıyordu. Mesih İnancı, Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih aracılığıyla yaşayan Tanrı’yla ilişki içinde olmaktı. Araştırmamın sonucunda bir dinle değil, bir “kişiyle” karşılaşmıştım! Bu kişi kendisi hakkında olağanüstü iddialarda bulunmasının yanı sıra, “benim yaşamım” hakkında da oldukça derin iddialarda bulunuyordu. İsa, umduğumdan tamamen farklı çıkmıştı. Diğer dini önderler kendi öğretişlerini öne çıkarırlarken, İsa Kendisini öne çıkarmakta ve aynı zamanda diğer önderler; “Benim öğretişlerime nasıl karşılık veriyorsun?” diye sorarlarken, İsa; “Benimle olan ilişkin nasıl?” sorusunu soruyordu.

Bu araştırmam sırasındaki kişisel bocalamam beni İsa Mesih’in Kendisiyle yüzyüze getirmişti. Fakat İsa gerçekten de olduğunu iddia ettiği kişi miydi?

Diğer kitaplarda da [Hüküm Gerektiren Yeni Kanıtlar (Evidence That Demands a Verdict), Marangozdan da Öte (More Than a Carpenter), Diriliş Gerçeği (The Resurrection Factor) vb.] özetlemiş olduğum, Kutsal Kitap ve tarihsel kaynaklara dayanan kanıtlar, İsa’nın Tanrı Oğlu olduğu yönünde ikna olmamı sağladı.

Yukarıda bahsetmiş olduğum kitapları yazdıktan sonra, Tanrı’nın beden alıp aramızda yaşadığını konu alan bir kitap yazma gereksinimi hissettim. Bart Larson ile beraber yapmış olduğumuz bu çalışmayı ve vardığımız sonuçları sizinle paylaşmaktan büyük sevinç duyuyoruz.


Josh McDowell