5. Çok boyutlu bir Vahiy

Artık Tanrı’nın açıklama tasarısına daha geniş bir açıdan bakabilecek durumdayız.

Tanrı’nın, hem yazılı, hem de canlı vahiy vermesi, çok eskilere dayalı bir gerçektir. Bu nedenle Kutsal Kitap’ta; a) Tanrı’nın sözlerininyanı sıra, b) tarihsel olayların anlatımına ve c) peygamberlerin ya da havarilerin verdikleri öğretişlerede rastlıyoruz. Tanrı Kendi sözlerinde olduğu gibi, insanlarla ilgilenirken tarihte ve Kutsal Ruh’un esinlendirdiği öğretişlerde de vahiy veriyor (kendini ve isteğini açıklıyor). Yine de bazı kimseler, İslamiyet’teki vahiy anlayışını göz önüne alarak, Tanrı Sözü diye kabul edebileceğimiz tek şeyin, Tanrı’nın birinci şahıs olarak konuştuğu ayetler olabileceğini ileri sürerler. Bu doğrultuda peygamberlerin veya havarilerin öğretişlerine “hadis”, kaydedilen tarihsel olaylara da “rivayet” derler26.

Fakat Tanrı Sözü’nden bahsederken, kastedilen sadece O’nun doğrudan doğruya söylediği sözler ya da Kendisinin birinci şahıs olarak konuştuğu yazılar değil, Kutsal Ruh’un denetiminde ortaya çıkan tam bir iletişim sistemidir. Muhakkak ki, peygamberler kelimesi kelimesine vahiyler almışlar. Aynı şekilde, Tanrı da sesini duyurmuş ve O’nu duyanlar yüceliğine tanık olmuş oldular.

Fakat O’nun ‘yaptıkları’, ‘konuştukları’ kadar önemlidir. İnsanlar bile sözleri kadar davranışlarından tanınmıyor mu? Bu yüzden Kutsal Kitap, halkının iyiliği için çalışan bir Tanrı gösteriyor. Halkı için yaptıkları, en azından sözleri kadar etkili iletişiminin araçlarıdır. Onları düşmanlarından kurtardı. Günahları yüzünden cezalandırdı. Mucizeler yarattı. Bu şekilde O’na iman edenler sadece teorik değil, pratik bir eğitim görmüş oldular. Dolayısıyla Kutsal Kitap bunları dikkatlice kaydediyor. Hz. Musa’ya gelen Tanrı’nın buyruğuna bakın:

  1. Rab de Musa’ya dedi: ‘Bu SÖZLERİ yaz’… (Tevrat’tan:Çıkış 34:27).

  2. Rab de Musa’ya dedi: ‘Bunları (yani geçen OLAYLARI) anılma olarak kitaba yaz’ (Çıkış 17:14).

Tanrı a) hem Kendi sözlerini kelimesi kelimesine yazdırıyor, b) hem de Musa’nın tanık olduğu olayları kendi sözleriyle yazmasını istiyor! Bunu emreden Tanrı’nın ta Kendisidir!

Bununla birlikte gerek peygamberler, gerekse on iki elçi, bazen sırf Tanrı’nın sözlerini ya da davranışını kaydetmekle kalmıyor, yeni durumlara, yeni sorunlara, Kutsal Ruh’un esinlendirdiği açıklamalar getiriyor, uyarılarda bulunuyorlar… Bu bölümde, şu noktaya kadar gördüklerimizi biraz toparlayıp sırayla bakacağız. Gelişen vahiy yolları üzerine düşünerek Tanrı’nın bize olan yakınlığını keşfedeceğiz. Tanrı insana kolayca öğrenebileceği şekilde yönelir. Anlayış kapasitesine en uygun yoldan yaklaşır. Ve bunu tarihte çeşitli aşamalarla gerçekleştirmiştir. Burada birbirini geçersiz kılan dönemlerden söz etmiyorum. Söz konusu olan, Tanrı’nın kullanmayı ve geliştirmeyi uygun gördüğü, birbirini doğrulayarak bütünleyen ve gelişen çeşitli açıklama (vahiy) yollarıdır.

İnsanın aklı, günaha ilk düştüğü andan itibaren ruhsal gerçeklere karşı bütün duyarlığını yitirmiştir. Kutsal Kitap der ki: “Onların zihinleri körleşmiştir.”(Romalılar 1:21; Korintliler 2:14; 4:3-4; Efesliler 4:18;…). Bu nedenle Tanrı Kendisini açıklamıyorsa akıl gücüyle O’nu anlamamız veya öğrenmemiz mümkün değildir:

Doğal haliyle kişi, Tanrı’nın Ruhuyla ilgili şeyleri… anlayamaz”(1.Korintliler 2:14).

Vimgahiy olmadan karanlıkta kalırız. Bunun için…

a) Tanrı en başta herkesin yanılmadan danışabileceği güvenilir bir kaynak olsun istedi. İlk önce, insan en kolayca anladığı sözlü ifadeyi kullanıyor. Sözlerini kelimesi kelimesine yazdırıyor. Yazılı sözü, herkes için geçerli ve somut bir belge olarak verdi. Bu birinci aşamadır. İşte, Hz. Musa’ya indirdiği Kutsal Yasa ya da Şeriat olarak bildiğimiz Tevrat. En basitinden başlıyor ki, kimse putperestlikte olduğu gibi Tanrı’yı bir şekle benzetmesin:

Rab size ateşin içinden seslendi. Siz sözlerin sesini işittiniz, fakat hiçbir suret görmediniz; yalnız bir ses işittiniz” (Tevrat’tan: Tensiye 4:12).

Kutsal Kitap’ta yüzlerce yerde geçen “Rab dedi ki…” ifadesi vb. bu vahiylerin yerini gösteriyor.

Bu aşamadayken girişeceği yeni aşamalardan da söz ediyor. Yani peygamberlerine göndereceği, ve en önemlisi, Mesih’ini göndereceğini ilan ediyor. Zaten alınan vahiylerin önemli bir kısmı Mesih’in gelişini önceden bildirmek için geliyor. Çünkü:

Gerçekten Rab Allah peygamberler kullarına sırrını açıklamadıkça hiçbir şey yapamaz”(Amos 3:7).

(Kutsal Ruh, yani Tanrısal doluluk Mesih’in üzerine inerken güvercin görünümü aldı. Resimlerde aynı şekilde, Tanrılığı görüntülemek için, O’nu bir güvercin ya da bir kanat olarak temsil etmeyi uygun gördüm. Bu sadece anlatımı kolaylaştırmak içindir.)

b) Bununla birlikte, ders olabilecek bazı olayları da kaydettiriyor. Halkını kurtardığı ya da cezalandırdığı zaman terbiye ediyor. İşte ikinci aşama. Yalnız konuşan bir Tanrı değil, aynı anda insanın iyiliği için çalışan bir Tanrı’yı gösteriyor. Hz. Musa’ya Tanrı’nın verdiği buyrukta görmüş olduğumuz gibi, başlangıçtan beri bu iki yolu paralel olarak kullanıyor:

Gözlerin gördüğü şeyleri (büyük kurtarışlar ve mucizeler) unutmayasın, ömrünün bütün günlerince yüreğinden ayrılmasınlar diye kendini sakın ve canını iyice koru. Bunları kendi oğullarına ve torunlarına bildir” (Tensiye 4:9).

Tanrı, sadece arada bir sözlerini bildiren bir Tanrı değildir. O’nu arayanların yaşamında etkindir. Aynı şekilde tarihte de etkin bir Tanrı’dır. Yüzyıllar boyunca ortaya çıkan peygamberler, gelen vahiyler ve Kutsal Kitap’ta anlatılan Tanrı’nın işleri bunun kanıtıdır. Kutsal Ruh’un yazarlara kaydettirdiği olaylar ve bunların anlatımlarındaki bakış açısı, hem Tanrı’nın yüreğini, hem de O’nun insanlar için neler yapmaya hazır olduğunu büyük bir açıklıkla gösteriyor. Buna ek olarak Eyüp’ü, Davut’u ve Süleyman’ı, şiirler, ilahiler ve meseller (Zebur) yazmaları için esinlendiriyor. Bu sayede hem Tanrı’nın insanlara söylediklerini, hem onlar için yaptıklarını, hem de insanın O’na hitap edebileceğini öğreniyoruz. Geçmiş zamanlarda olduğu gibi, Tanrı bu günde sizinle böyle bir dostluk ve diyalog kurmak istiyor.

Bu nedenle, Eski Ahit’te (Tevrat, Zebur ve Peygamber’lerin Yazıları’nda) birbirini tamamlayan üç yazı türüne rastlıyoruz:

Üçünü Rab yazdırdığına göre, üçü de aynı derecede Rab’bin Sözü’dür.

c) Ondan sonra “Sözü’nü” bir kitap haline getirmiyor, bir insan varlığına yüklüyor, yani Sözü’nü İsa olarak gönderiyor. Bu üçüncü aşamadır. Bununla birlikte önceki açıklama yollarını iptal etmiyor, terk etmiyor da. Daha önce gelen Kutsal Yazılar geçerliliğini yitirmiyorlar. Kesinlikle hayır! Tam aksine İsa ve ondan sonra havariler, görevleriyle ilgili olarak hep Kutsal Kitap’taki bildirilere dayandılar. Öyle ki, yazılarında eski ön-bildirilerin İsa’nın hayatında nasıl gerçekleştiğini sürekli gösteriyorlar. Eski Peygamberlerin yazılarında İsa’nın yaşamının birçok durumunu önceden belirleyen 300’ü aşkın peygamberlik sözü (ön-bildiri) mevcuttur!27

Ama Tanrı önceki açıklama yollarını daha mükemmel bir iletişim yöntemiyle bütünleştiriyor. Yine de, diğer açıklama yollarını kullanmaya devam ediyor. Eskisi gibi sözleri kadar olup bitenleri de yazdırıyor, mucizeler yaratıyor… Biz de, Tanrı’yı daha iyi kavrama olanağına sahibiz. Çünkü hem ‘kulağımıza’, hem ‘gözlerimize’, hem de ‘yüreğimize’ hitap ediyor diyebiliyoruz. Çünkü hem sözlü ifadesinin kaydı (‘kulağa’ hitaben diyebiliriz), hem işlerinin kaydı (‘göze’ hitaben), hem de İsa’nın yaşamında Tanrı’nın karakterinin kaydı(‘yüreğe’ hitaben) bize Tanrı’yı bütün yönleriyle keşfettiriyor. Ve bütün bunlar Kutsal Kitap aracılığıyla elimizde!

Söyledik ya, Tanrı insanın anlayış kapasitesine yaklaştıkça yaklaşıyor. Daha kalıcı, daha derine işleyen bir açıklama uyguluyor. Bunu da, yarattığı biz insanları sonsuz sevgiyle sevdiği için yapıyor. Başka bir neden yok. Çünkü O, Kendisini dostlar arasındaki yakınlıkla tanımamızı istiyor.

Artık size kul demem. Çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez. Size dost dedim. Çünkü Babamdan bütün işittiklerimi size bildirdim”(Yuhanna 15:15).

dimg)Bundan sonra dördüncü aşamaya geliyoruz. Tanrı, Kendi huzurunda duran İsa Mesih’in izinde yürümek isteyenlere yazılı bir kayıt bırakmak amacıyla havarileri tayin ediyor. Bunlar tanık oldukları Mesih’in her yönünü tarif ediyorlar. Yine de bu kişilerin hepsi insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle yazmıyorlar. Tanrı, Kutsal Ruh’un aracılığıyla Sözü’nü havarilerin aklına aktarıyor. Yani bu sefer getirdiği çözümü ya da yorumu ilk önce havarilerin anlamalarını sağlıyor. Onların ifade tarzından faydalanarak yazdıkları sözleri bir bir denetliyor! İşte Kutsal Ruh’un elçileri esinlendirmesi budur (Bkz. bölüm 6):

Ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettiği sözlerle bildiriyoruz”(1.Korintliler 2:13).

Bu şekilde, artık insanın anlayış kapasitesine en uygun bir biçimde ulaştı. Çünkü havarilerin anlayışını kullanarak bize hitap ediyor. Onlar İsa Mesih’te saklı Tanrı’nın sırlarını anladılarsa, biz de onlar kadar anlayamayacak mıyız? Tabii bu, aniden olacak bir şey değil. Kişinin Tanrı’ya bağlandığı derecede olur.

Değişik kanaldan getirdiği, gelişen vahiy ve açıklamaları (a, b, c, d) Kitap’a yazdırıyor ve bu şekilde Kutsal Yazılar meydana geliyor.

e) En son aşamaya geldik. Kutsal Ruh, Tanrı’nın açıkladığı diğer vahiyleri tam olarak anlayalım diye aklımızı aydınlatıyor. Yani Tanrı’nın Sözü’nü okuduğumuz zaman Tanrı’nın tam olarak neyi ifade etmek istediğini anlamamızı sağlıyor. İsa’ya ‘baktığımızda’, elçilerin (havarilerin) yazılarını okuduğumuzda ya da dua yoluyla Tanrı’yla konuştuğumuzda aynen böyle zihnimizi aydınlatıyor.

Çünkü:

Doğal haliyle kişi, Tanrı’nın Ruhuyla ilgili şeyleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir. Ruhça anlaşıldıkları için de bunları anlayamaz. İnsanın düşüncelerini, insanın içindeki olan kendi ruhundan başka kim bilir? Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini Tanrı’nın Ruhundan başkası bilemez. Tanrı’nın bize lütfettiklerini bilelim diye, Tanrı2dan gelen Ruh’u aldık(1.Korintliler 2:11-14).

Dolayısıyla, bu kitapta Tanrı’yla ilgili ve seçtiği vahiy yollarıyla ilgili açıklananların birçok çevrede saçmalık olarak, mantığa aykırı gözükmesine hiç şaşırmamalı. Çünkü Tanrı’nın, Kendisine Mesih aracılığıyla sığınan kişiye vereceği Kutsal Ruh’un aydınlatıcı etkisi olmadan bunların anlaşılmaması gayet doğaldır.

Bu yüzden, İsa’nın yeryüzüne gelişiyle Tanrı tarafından amaçlanan hedef, bütün vahiyleri getiren Kutsal Ruh’u iç varlığımızda yerleştirmekti. Bunu gerçekleştirebilmek için, İsa önce günahlarımız için öldü. Çünkü O “dünyanın günahını ortadan kaldıran. Tanrı Kuzusu”dur. İsa Mesih’e iman aracılığıyla sığınan kişiye verilen imtiyaz, günahlarının bağışlanmasıyla birlikte, Kutsal Ruh’un ta kendisidir! Kimse, ne yaparsa yapsın böyle bir ayrıcalık hak edemiyor, asla da hak edemeyecektir. Bu sadece ve sadece Tanrı’nın armağanıdır…

İsa şöyle dedi: Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. Kutsal Yazı’da dendiği gibi, bana iman edenin ‘içinden diri su ırmakları akacaktır.’ Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh’la ilgili olarak söylüyordu”(Yuhanna 7:37,38).

İşte Kutsal Ruh, Tanrı’yla aramızda içli dışlı, canlı ve sıcak bir ilişki başlatır:

Ondan aldığınız Ruh sizde kalır… O’nun size her şeyi öğreten Ruhu gerçektir… Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın” (1.Yuhanna 2:27).

Kutsal Ruh Mesih’ten alıp bizlere verir (Yuhanna 16:14). Yani bizim de Tanrı’ya özgü sevgiyle yaşamamızı sağlıyor.

Kutsal Ruh (Ruhulkudüs bir melek değildir; Ruh olan Tanrı’nın Kendisidir), Tanrısal vahiyleri yayan “verici istasyonu” gibidir. Peygamberlere vahiyleri veren Kendisidir. Şimdi, Mesih sayesinde günahlarından kurtulan kişinin yüreğinde yerleşen Kutsal Ruh, yine bu vahiylerin “alıcısı” olarak Tanrı’nın bilgeliğini anlamamızı, yüreğini keşfetmemizi sağlıyor. Yani Mesih’i tam anlamıyla kavramamızı amaçlıyor. Öyle ki, Kutsal Kitap’ı okudukça, Mesih üzerine düşündükçe, O’ndan bahsettikçe, O’nunla dua aracılığıyla konuştukça, O’nun izinde yürüdükçe bizde de Mesih’in ta Kendisi iç varlığımızı doldursun, bizi yönetsin. Bu şekilde, Mesih içimizde doğup büyür sanki. İçimizde yaşayıp Kendisindeki yaşam doluluğunu bizlere vermek istiyor. Bu nedenle…

Mesih’in sözü tüm zenginliğiyle içinizde yaşasın…”, “Mesih sizde biçimleninceye dek…”, çünkü “Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi” (Koloseliler 3:16; Galatyalılar 4:19; 3:27).

İşte vahiylerin doruk noktası: Yaşayan Vahyin kendisinin, yüreğimizde yaşamasıdır. Bu sefer, bizde “alıcı” işlemini üstlenen Kutsal Ruh sayesinde, Tanrı’nın yüreğine ortak olabiliyoruz. Tanrı, Mesih aracılığıyla Kendisini artık dostumuz ilan ediyor.

Tanrı’yla direkt bir ilişkimizin olmasına engel olan tek şey günahlı (yani hatalı) halimizdir. Günah sadece cinayet, zina vs. değildir. Bizi Tanrı’dan uzaklaştıran her şeydir: bencillik, kötü düşünceler, kibir, geçinememezlik, bir başkasını kırmak vb. Tanrı’dan uzakta olduğumuzu gösteriyor: “Çünkü herkesgünah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinde yoksun kaldı(Romalılar 3:23). Bu ilişkinin yeniden kurulabilmesi, Kutsal Tanrı’nın karşısında günahın yarattığı ayrılık sorununa bir çare getirilmesini gerektiriyor. Günahın ağırlığını kabul edip İsa’nın ölümüyle günahlarımızın bedelinin ödendiğine iman etmeliyiz. Bu, din değiştirmek değildir. Bir dostun bizler için kendini feda etmesini kabul edip özverisine değer vermektir. Hele bu dost Tanrı’dan gelen kendiliğinden yaşayan Sözü’yse… İman etmek bir takım inanılması güç olayları körü körüne benimsemek de değildir. Tanrı’nın tarihte sergilediği kanıtları benimseyip, İsa Mesih’te kendini tamamen açıkladığını ve O’nun ölümü ve dirilişin tarihsel gerçekliğine inanmak demektir. Tanrı’ya döndüğümüzde birden sesler duyacağımızı, bizi alıp götürecek heyecanları yaşayacağımızı düşünmeyelim. Günahlarımızı Tanrı’ya Mesih aracılığıyla teslim ettiğimiz zaman herkesin ortak deneyimi Tanrı’yla insan arasında bir barışıklık, büyük bir güven, huzur ve esenlik bilincidir: Çünkü Tanrı artık Mesih’e sığınan kişiyi suçlamıyor! Onu dost sayıyor.

Şimdi birbirleriyle karıştırmamak için vahiy ile ilgili bu aşamaları yine sıralayalım:

a) Sözlerinin kaydı.

b) İşlerinin kaydı.

c) İsa Mesih’in Kendisi.

d) Kutsal Ruh’un elçileri esinlendirmesi.

e) Kutsal Ruh’un aklımızı aydınlatması.

Tanrı bunları, esnasında, “Tanrı’nın Sözü” ve yaşayan açıklaması olan Mesih’i her yönüyle öncedenve sonradantanıtsınlar diye kaydettirdi.

Nimgeden? Çünkü bu şekilde bu tanıklar, geleceği önceden söylenen Mesih’in kimliğini kanıtlıyorlar. O’ndan önceki kehanetler O’nun yaşamında kelimesi kelimesine yerini buluyor. Ve bunca önbildirinin gerçekleşmesi rastlantı değildir. Ayrıca Kendi yaşam tarzı, öğretileri, mucizeleri ve en önemlisi ölüp dirilmesi de kimliğinin kanıtıdır. Üstelik Tanrı, bunu mühürlemek için,atadığı havarilerin tanıklığını, mucizelerle doğruluyor. En son, tartışılmaz ve kesin kanıt olarak bunların hepsinin sarsılmaz ve mutlak gerçek olduğuna iyice kanaat getirebilmemiz için, isteyene yüreğinde her şeyi kanıtlayan Kutsal Ruhunu verir (bkz. aşağıdaki resim).

Böylece dediğimiz gibi yaşayan Söz olan Mesih’in her yönü önceden ve sonradan aydınlansın!

Örneğin: İsa’dan önce 500 yılları civarında yaşamış Hz. Daniel peygamberin kitabında (Daniel 9:26), bize Mesih’in öleceği kesin tarih veriliyor! (bkz. s. 99). Öte yandan Havariler, İsa’nın adıyla (yetkisiyle), ölüleri ölümden diriltmek gibi, yalnız Mesih’in gerçekleştirme ayrıcalığı olan mucizelerle Mesih’in doğruluğunu ve gerçek kimliğini herkesin gözünün önünde kanıtladılar (Elçilerin İşleri 9:36-43; 20:9,10).

Böylelikle Tanrı anlayış gücümüzün en derin noktasına kadar işlemiştir. Rab’bin, Kendisine alçakgönüllülükle yönelip de O’ndan gerçeğin tümünü öğrenmek isteyen kişinin aklını aydınlatacağı kesindir. Sığınsın herkes Mesih’in sevgi dolu açık kollarına. Çünkü O merhametlidir. Kimseye sırt çevirmez. Günahlarını bağışlayıp ona yepyeni, Tanrı’ya, en Kutsal Olan’a son derece yakın bir yaşam sağlayacaktır. Bunu kim görmezlikten gelebilir ki?

Telefona ne ihtiyacımız ver? Bize teklif edilen, hatları karışmaz yüce bir bağlantıdır. Doğru numarayı çevirmekte, İsa’ya kendi şahsi kurtarıcınız olarak iman etmekle, şimdiden O’na bağlanmakla oluyor. Mesih’i keşfetmek Tanrı’yla aramızdaki bütün engelleri aşmak demektir. Bizi alıkoyan günah mıydı? Bağışlandık! Tanrı’yı kendimizden uzakta mı görüyorduk? Tanrı’nın Kendisi ziyaretimize geldi! Sesini duyamaz mıydık? İsa Tanrı’nın yüreğini bize açtı, bugün yine insanlara sesleniyor…

Beni çağır da sana cevap vereyim; bilmediğin büyük ve erişilmez şeyleri sana göstereceğim.”(Yeremya 33:3)