VII. BÜYÜTEÇ: KUTSAL YASA VE LÜTUF

Pavlus, Galatyalılar’a yazdığı mektupta Kutsal Yasa’dan uzun uzun söz eder. Sünnet (2:3; 5:2-6), yemek konusu (2:11-14) ve özel günler kutlama (4:10) örnekleriyle Kutsal Yasa’nın doğru olmayan kullanımı sonucunda insanlarda ortaya çıkan olumsuz yönleri ele alır:

Kutsal Yasa kurtarmaz, herkes iman aracılığıyla aklanır, kurtulur (2:16; 3:11).

Hıristiyan, Yasa’ya karşı ölmüştür (2:19), Mesih’in ölümü Yasa’yı etkisiz kılmıştır.

Eğer kurtulmak için Yasa’ya güvenirseniz, Tanrı’nın lütfunu geçersiz sayarsınız ve Mesih’in ölümünün boşuna olduğunu ileri sürmüş olursunuz (2:21).

Yasa uygulayana lanet getirir (3:10). Çünkü Yasa, buyrukla birlikte cezayı da içerir. Yasa, uygulamayan insanlar için ceza öngördüğünden, bu kişiler açısından kutsama değil lanet getirir. Oysa Mesih lanetten kurtarmıştır (3:13-14).

Yasa eğitici olması içindir (3:24); bir çocuğun dadısı tarafından eğitilmesi gibi Yasa’nın da insanları eğitmesi amaçlanmıştır. Eğitimin süresi Mesih’in gelişine kadardır. O’nun gelişiyle imanlılar oğulluk hakkını almış ve Tanrı tarafından tanınmışlardır (3:23-4:7).

Yasa yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler listeleriyle insanı köleleştirir. Çünkü insan kurallar, ilkeler ve yönergelerden oluşan sınırlar içerisinde tutsak hale gelir. Yasa, her ne kadar insanın günah işlememesini sağlamak için yazılmışsa da, günaha eğilimli insan buyruk dinlemeyerek Yasa’ya aykırı davranır. Oysa Tanrı’nın Ruhu insanı özgürleştirir (4:21-5:1).

Tanrı ile imanlı arasındaki Yeni Antlaşma ilişkisi Yasa ile değil, iman aracılığıyla kurulur (3:2). Kutsal Ruh buna tanıklık eder (3:2-5), İbrahim’in yaşamı da bu tanıklığa katılır (3:6-9).

Pavlus’un Kutsal Yasa olarak değerlendirdiği, çoğunlukla Musa’nın beş kitabında yer alan buyruklar, ilkeler, talimatlar içeren yasal metinlerdir (Çık. 19-Say. 10 arası ve Yasa’nın Tekrarı kitapçıkları). Yukarıdaki ayetlerin ışığında Kutsal Yasa’nın, İsa Mesih imanlısı açısından Tanrı ile ilişkisi bağlamında bir yararı yoktur. Hıristiyanlar, o antlaşmaya bağlı değillerdir; Yeni Antlaşma altında yaşarlar. İmanlı, yalnızca iman yoluyla aklanır ve bu kurtuluşa katkı yapabilecek hiçbir şey yoktur. Yasa insanı günah konusunda bilinçlendirerek onun günahlılığını, sınırlılığını ve eksikliğini gösterir. Bu bilgi insanı günah işlemekten kurtarıp özgürleştiremez, tersine ne kadar günahlı olduğunu göstererek, suçluluk duygusuyla köleleştirir.

Oysa lütuf tam tersi bir işlev gösterir. Galatyalılar Mektubu’nda Pavlus, kendi geçmişindeki günahları ve dindar, gelenekçi, yasacı eski kimliğini örnek göstererek (1:13-14), Tanrı’nın yine de onu lütfuyla çağırdığını belirtir (1:15-16). Çeşitli yerlerde Müjde ile Mesih’in lütfu (1:6), Tanrı’nın lütfu (2:21) arasında bağlantı kurulmuştur. Günahlı insan, iyi eylemleri (sevapları) aracılığıyla kurtulamaz. Hiç kimse kurtuluşu hak edecek kadar iyi olamaz, iyilik edemez. Tanrı’ya olan borcumuz o denli büyüktür ki yapabileceğimiz en iyi şeyler bile o borcu ödemeye yetmez. Üstelik, iyilik konusundaki standartlarımız çok düşüktür ve yaptığımız bütün iyilikler isyankar bir yürekten kaynaklanmaktadır. Oysa Tanrı’nın iyiliği o denli sınırsızdır ki, günahları ne kadar büyük ve çok olsa da iman eden herkes kurtulur. Tanrı, günahlardan aklanmayı, kurtuluşu iman eden kişilere karşılıksız olarak verir (Ef. 2:8-9). Bu karşılıksız armağana lütuf diyoruz. Bütün insanların İsa Mesih’e olan iman yoluyla kurtulabilecekleri bildirisi de Müjde, İyi Haber’dir.

Pavlus, Galatyalı imanlılara Müjde’ye ek yapılamayacağını açıklamaktadır. Hem lütufla kurtulduğunuzu söyleyip hem de Yasa’nın gerektirdiklerini yapmaya mecbur olduğunuzu düşünmek Mesih’in Müjdesi’ni küçümsemektir. Müjde’ye ek yapmak, onu değiştirmek, başka bir Müjde getirmek demek olur (1:6-7).

Günümüzde sünnet konusu imanlılar için güncel bir sorun değildir. Ancak yine de Kilise çevresinde bazı imanlıların kurtuluş açısından ön koşul anlamına gelecek bazı uygulamalar getirdikleri görülmektedir. Örneğin, iman eden bir kişinin imanını kabul etmek için ondan bir ‘tövbe duası’ istemek ya da vaftiz olmamış kişiyi iman açısından yeterli saymamak, nitelik açısından sünnet arayanların yaptıklarıyla eş değer sayılabilir. Ayrıca imanlılar kendi kendilerine de gereksiz yere yasalar koyabilirler. Örneğin, belirli biçim ve zamanlarda dua etmeyi ruhsal esenlik için zorunlu saymak ve bunu yerine getirmediğinde aşırı rahatsız olmak, yasacı (şeriatçı) bir tutuma işaret edebilir. İmanlılar, yasacı bir tutum sergileyip sergilemediklerini denetlemelidir. Çünkü yasacılık, imanlıyı sınırlar ve o sınırların içinde köle haline getirebilir. Bu da Kutsal Ruh’ta sahip olmamız istenen özgürlüğün karşıtıdır.