III. Galatyalılar 1:1-2:21



Metnin Teması

Müjde Lütfa Dayalıdır.

Metnin Kitaptaki Konumu

Mektubun bu ilk parçasında Pavlus duyurduğu Müjde’nin kaynağını açıklamakta ve kısaca da olsa kendi Elçilik yetkisine değinmektedir. Böylece Pavlus’un bildirdiği Müjde’nin gerçekliğine Rab İsa’nın ve diğer Elçilerin tanıklık ettiğini görmekteyiz. Dolayısıyla bildirilen bu Müjde’ye aykırı olan diğer bildirilerin sahte olduğu ortaya çıkmaktadır. Mektubu yazan Elçi, bildirisinin ve yetkisinin kanıtlarını sunduğunda daha sonraki bölümlerde Müjde’nin içeriğine ilişkin vereceği öğretiler açısından bir zemin hazırlamış olmaktadır. Galatyalılar kilisede hem öğretilerde hem de topluluk içindeki yaşamda karşılaşılan sorunlar konusunda mektupta yapılan uyarıları göz önüne almalıdır. Çünkü bu uyarıları yapan kişi, “İsa Mesih ve O’nu ölümden dirilten Baba Tanrı aracılığıyla Elçi atanan”, bildirisini İsa’dan “vahiy yoluyla” alan, Elçilerle arasında “paydaşlık” olan Elçi Pavlus’tur.

A. Galatyalılar 1:1-5

Metnin Teması

Selamlar ve kutsama.

Metnin Kitaptaki Konumu

Yeni Antlaşma’daki diğer bütün mektuplarında yaptığı gibi Pavlus, mektubun alıcılarını selamlayarak başlıyor. Bu “Selam Parçası”nın niteliği Pavlus’un yazdığı bütün mektuplarda olduğu gibi, mektubun içeriği, havasına ilişkin bize önemli önbilgiler vermektedir. Pavlus burada Elçiliğinin kaynağını bildirmekte ve Müjde’nin gelecek çağla ilgili yanını vurgulamaktadır. Her iki konu da sonraki ayetlerde daha derin bir biçimde ele alınacaktır. Alışılana aykırı olarak burada mektubun alıcısı olan kiliselerden övgüyle söz edilmemesi ya da onlar nedeniyle şükredilmemesi mektubun ciddi sorunlar nedeniyle yazıldığının bir işareti olarak algılanmaktadır.

Ayetlerin İncelenmesi

1:1-2 Elçi “bir görevle gönderilmiş olan kişi”dir. Pavlus hemen daha ilk sözcüklerde Elçi olarak gönderilmesinde, yani atanmasında hiçbir insanın ya da kurulun rolünün olmadığını açıklamaktadır. Pavlus’u Elçi olarak atayan da, Mesih’in Müjdesini iletme göreviyle onu gönderen de Müjde’nin sahibi İsa Mesih’tir.

Pavlus’un bu durumu hemen ilk başta vurgulamasının nedeni Galatya kiliselerinde sahte öğretişler yayanların onun yetkisini sorguluyor olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Sahte öğretmenlerin asıl hedefi Pavlus’un duyurduğu Müjde’dir.

Pavlus her ne kadar hizmeti sırasında İsa ile birlikte olmadıysa da Şam yolculuğunda dirilmiş İsa’yı görmüştü (Elç. 9:1-19). Bu nedenle Pavlus kendisini göreve seçen ve atayanın kilisenin kurucusu olan dirilmiş İsa Mesih ve ölümden dirilişi sağlayan Baba Tanrı olduğunu açıklamaktadır.

Pavlus diğer mektuplarında yanındaki kişilerin de selamını iletir. Bunlar genellikle Pavlus’un yolculukları sırasında onunla birlikte söz konusu bölgeleri ziyarete gidenler ya da mektup yazıldığı sırada Pavlus’la birlikte olan kişilerdir. Ancak Pavlus bu mektupta kimsenin adını anmaz yalnızca “benimle birlikte olan bütün kardeşlerden” selam söyler. Tartışma konusu olan Pavlus’un yetkisi ve duyurduğu Müjde’nin içeriği olduğu için birilerinin adını anarak kendisine destek sağlıyormuş görüntüsü vermek istememiş olabilir. Pavlus için İsa ve Baba Tanrı’dan gelen destek yeterlidir. Yine de bu sözlerden mektubu yazdığında yalnız olmadığı anlaşılır. Her ne kadar adları anılmasa da Pavlus’un hem fiziksel hem de düşünsel açıdan yalnız olmadığı açıkça görülmektedir. Flp. 4:21’de de aynı ifade olmasına karşın yanında olan kişilerden (Timoteos ve Epafroditos’tan) daha önce söz etmiştir.

Galatya’daki kiliselere” sözü mektubun bir kiliseye değil bütün bir bölgede yer alan kiliselere gönderildiğini anlatır. (Daha fazla açıklama için bir önceki bölümde yer alan “Mektubun Alıcıları” başlıklı yazıya bakılabilir.)

1:3 Burada Pavlus’un mektuplarında genellikle kullandığı ve selamlaşma olarak da anlamlı bir ifadeyle karşılaşıyoruz. Dönemin selamlaşma geleneğinde Yahudiler ve Grekler benzer sözcükleri kullansa da Pavlus’un her mektubunda bu sözcükleri kullanıyor olması ilettiği selamla birlikte imanlılara Tanrıbilimsel bir gerçeği de anımsatır: İmanlıların ilişkisinin Tanrıbilimsel bir temeli vardır. “Lütuf ve esenlik” her Hıristiyan’ın yaşamının olmazsa olmaz unsurlarıdır. Her ikisinin de kaynağı Babamız Tanrı ve Rab İsa Mesih’tir. Dolayısıyla bu lütuf ve esenlik yalnız Hıristiyanlar’da bulunur.

Yine de mektubun genel içeriğiyle birlikte düşünüldüğünde lütuf ve esenlik sözleri çarpıcıdır. Çünkü sahte öğretmenler lütuf yerine “yasaya dayanan işleri” temel alan bir bildiri iletmekteydiler. Yasadan kaynaklanan işlere dayalı her inanç sistemi, yani din “Tanrı’yı tatmin etme” çabasına yol açacağı için insanın Tanrı ile olan ilişkisinin arasına girecek ve onu esenlikten yoksun kılacaktır.

1:4 Kurtuluş doğrudan “Tanrı’nın isteği”dir (Rom. 9:16; 2Ko. 5:18; İbr. 10:10; krş Yunus 2:9). Mesih’in, Tanrı’nın isteğine uyarak kendisini feda etmesi sonucunda, O’na iman edenler günahlarından kurtarılmaktadır. Yine de günaha tutsak dünyada yaşamlarını sürdüren imanlıların kurtuluşu bu kötü çağın sona erdirileceği gün tamamlanacaktır.

Mektubun içeriği açısından “şimdiki kötü çağdan kurtarılmış olmak” ve “Mesih’in bizim yerimize ölmesi” gerçekleri önemlidir. Çünkü sahte öğretmenler Yasa’nın yerini lütfun almasıyla insanların daha kolay günah işlemeye yöneleceği vurgusunu yapmaktaydılar. Oysa Mesih, günahın ve sonuçlarının imanlılar üzerindeki yetkisini yok etmek için onlar yerine ölmüştür ve imanlıları günahın egemenliği altındaki bu dünyadan kurtarmıştır. Bu kurtuluş gelecekte tam olarak sağlanacaktır.

1:5 Bütün yüceliği almaya layık olan Tanrı’dır. Çünkü kurtarışı isteğine uygun olarak tasarlayan ve İsa Mesih’i ölümden dirilten O’dur. Müjde bütünüyle O’na ve yaptıklarına dayanmaktadır.

B. Galatyalılar 1:6-10

Metnin Teması

Mesih’in Müjdesi dışında müjde yoktur.

Metnin Kitaptaki Konumu

Mektubun ana konusu hemen bu paragrafta ele alınmaya başlıyor ve ikinci bölümün sonuna dek açıklanıyor. Yahudi Yasası’nın uygulanması gerektiğini öğreten kişiler Pavlus’un Galatya’da kurduğu topluluklarla (Elç. 13:1-14:22) ilişki kurmuşlardı. Bir kişinin tam anlamıyla Hıristiyan olabilmesi, ya da Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın seçtiği yeni halkına katılabilmesi için sünnet edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Sünnet, Kutsal Yasa bildirilmeden çok önce İbrahim’le yapılan antlaşmada bu antlaşmayı benimsenin işareti olarak buyrulmuştu. (Yar. 17:9-14). Yahudiliği vurgulayan sahte öğretmenler sünnet işaretinin bir devamlılık getirdiğini ve insanların Eski Antlaşma buyruklarına bağlı kaldıkları sürece o antlaşmada verilen vaatlere kavuşabileceklerini söylüyorlardı. Pavlus vaatlerin tam olarak lütuf yoluyla alındığını vurguladı.

Bu paragrafta (1:6-10) Pavlus’un sözleri yine eleştirel bir üsluptadır. Galatyalılar’ın en azından bir bölümü sahte öğretmenlerin görüşlerini benimsemiştir. Pavlus için bu tutumun anlamı yalnızca müjdenin terk edilmesi değil, aynı zamanda Mesih’ten de uzaklaşılmasıdır. Pavlus kendi bildirdiği ve Galatyalılar’ın daha önce benimseyip bağlandıkları Müjde’den başka bir Müjde olmadığını söyler. Müjde olarak sunulan diğer bütün öğretiler, gerçek müjdenin çarpıtmasıdır, sahtedir. Başka bir Müjde’yi bildiren kişilerin, melek bile olsalar “lanetlenmesi” çok güçlü bir ifadedir. Müjde’den başka öğretiler sunanların amaçlarının da kötü olduğu (dördüncü bölümde de inceleneceği gibi, insanların arasını açmak vb.) açıktır.

Ayetlerin İncelenmesi

1:6 Pavlus genellikle mektuplarına bir şükran sözü ile başlar. Topluluk içindeki sorunlarıyla ünlenen Korint için bile bu doğrudur (1Ko. 1:4-7). Ancak Galatyalılar’a yazdığı mektupta şükran ifadeleri yoktur. Pavlus’un mektubunu okuyan Galatyalılar, “şaşıyorum” sözünden onun üzüldüğünü ve belki de kızdığını anlamışlardır. Bu üzüntünün nedeni, onları Mesih’in lütfuyla çağıran Tanrı’yı “bırakmaları” ve geri “dönmeleri”dir. Yaptıkları sadece değişik bir Tanrıbilimsel görüşü benimsemek değil, Tanrı’dan ayrılmaktır. Tanrı lütufla onları çağırmıştı ama Galatyalılar lütfun yerine Yasa’yı seçerek Tanrı’yı reddetmiş oldular. “Değişik bir müjde” olarak söz edilen lütuf yerine Yasa’yı koyan öğretiştir.

Pavlus’un bu denli kızmasının nedenlerinin biri de “böylesine çarçabuk” görüş değiştirmeleridir. İman etmelerinin üzerinden çok uzun bir süre geçmemişken, sahte öğretmenlerin görüşlerini benimsemeleri Pavlus’u üzmüştür. Aslında insanları bekleyen bir sonsuzluk olduğu düşünülürse Mesih’in Müjdesi’ne ne zaman sırt çevrilirse çevrilsin “çarçabuk”tur, şaşırtıcıdır.

1:7 Aslında bu sahte öğretiş “müjde” olarak anılmaya da layık değildir. İmanlının yönelebileceği “başka bir müjde yoktur”. Kurtuluş sağlayan Müjde tektir. Sahte öğretmenler imanlıların “akıllarını karıştırmak” istemekteydiler. Bunu yapmak için kullandıkları yöntem ise “Mesih’in Müjdesi’ni çarpıtmaktır”. Bu çarpıtmanın yöntemi, daha sonraki ayetleri incelerken göreceğimiz gibi, sünnet benzeri Yahudi uygulamaları, bazı yiyeceklerden uzak durma gibi eylemlerle imanlının Eski Antlaşma vaatlerine kavuşabileceği görüşlerinin öğretilmesiydi. Hıristiyanlar, Yahudi dindarları gibi yaşamaya özendirilmekteydi.

1:8 Sorun öğretişi veren kişinin kim olduğu değildir. Sahte öğretiş veren kişi Pavlus ya da bir melek bile olsa kabul edilmemesi gerekir. Konu bir meleğin yanlış öğreti verip vermeyeceği değildir ama yine de imanlılar Şeytan’ın kendisine “ışık meleği” süsü verebileceği konusunda uyarılmışlardır. Aynı zamanda sahte öğretmenler de kendilerine “doğruluğun hizmetkarları” süsü verebilir (2Ko. 11:13-15). Herkes duyduğu vaazı, aldığı öğretişi Mesih’in Müjdesi’ne göre sınamalı ve uygun olanı benimsemelidir.

“Lanet olsun ona!” sözü okuyucuya biraz ağır gelebilir. Yine de bu söz duruma son derece uygundur. Sözcük köken anlamıyla “Tanrı’nın gazabına terk edilme”yi ya da “Tanrı’nın kullanımı için ayrılmayı” (Eski Antlaşma’da İbranice herem, Lev. 27:28-29; Yas. 13:17; Yşu. 6:17-18; 7:11-15) anlatır. Mesih’in Müjdesini çarpıtanlar yargıyla karşılaşacaklardır ve Galatyalılar bu öğretişten vazgeçmelidirler. Pavlus aynı sözcüğü hem bir sonraki ayette, hem de 1Ko. 16:22 ayetinde de kullanmıştır: “Rab’bi sevmeyene lanet olsun!” Mesih’i sevmeyenler, O’nun Müjdesi’ni çarpıtanlar Tanrı yargısının altında kalacaklardır. Bu durumun ağırlığı anlaşılmalıdır. Eski Antlaşma’da Tanrı’nın sözlerini çarpıtanların cezasının ölüm olduğu anımsanmalıdır (Yas. 13:5; 18:20)

1:9 Pavlus Galatyalılar’ın konunun ciddiyetini, ağırlığını tam olarak anladığından kuşkusu vardır. Bu nedenle “lanet” sözünü yineler. Amacı durumun önemini tekrar tekrar vurgulamaktır. Bu ayetle bir önceki kıyaslanacak olursa “size bildirdiğimiz” sözü yerine burada “kabul ettiğiniz”, “ister biz, ister .. bir melek” sözü yerine de “bir kimse” ifadesi kullanılmıştır. Böylece konunun Galatyalılar özelinde değerlendirilmesi gereğinin altı çizilmiştir.

1:10 Pavlus bu sahte öğretmenler tarafından “insanların onayını arayan”, “insanları hoşnut etmeye çalışan” biri olarak suçlanmış olmalı. Ancak Pavlus önceki ayetlerde yaptığı çıkışın ve insanlarla tartışmak pahasına Mesih’in Müjdesi’ni savunmasının bu suçlamaların tersini gösterdiğini söylemektedir. Pavlus insanları hoşnut etmeye çalışan bir politikacı değil, “Mesih’in kulu”dur. İnsanları hoşnut etmeye çalışsaydı Yasa’yı tutar, Ferisi gibi davranırdı. Aynı anda ikisi birden olmak olası değildir. Roma toplumunda bir kölenin yalnız bir efendisi olurdu. “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez” (Mat. 6:24).

UYGULAMA

1. Nasıl yaşıyorsunuz? İsa Mesih’le ilgili bildiriyi ilk duyduğunuzda O’nun sizin için özel bir anlamı vardı. Yalnızlığınızı gidermişti, günahlarınızdan kurtarmıştı, acılarınızı üstlenmişti... Birçoğumuzun Mesih’e bağlanmamızı sağlayan bir ilk neden vardır (Yalnızlığımız, herhangi bir noktadaki yoksunluğumuz, bağımlılıklarımız, vs). Peki, bu noktalarda hala Mesih’in yaptıklarını sürdürmesine izin veriyor musunuz?

2. Nasıl yaşıyorsunuz? Müjde sizin için hala aynı ölçüde önemli mi? Yoksa başka bir efendi mi buldunuz? Para, cinsellik, sevgili, eğlence günümüzde Tanrı’nın yerine geçmeye çalışan “efendiler”dir. Mesih’i kabul ettiğiniz gibi yaşayın.

3. Neler öğreniyorsunuz? Birçoğumuz çok tembeliz; dinlediğimiz dersleri, vaazları birkaç dakikada unutuyor önemsemiyoruz. Acaba onlar Kutsal Kitap’a uygun mu? Onların doğruluğunu sınamak kilise önderlerimiz kadar bizim de görevimiz. Onları sınayacak kadar Kutsal Kitap bilmek için çaba gösteriyor muyuz? Duyduğunuz hatalı öğretişleri sevgiyle ve uygun bir zamanda düzeltiyor musunuz?

4. Neler öğretiyorsunuz? Ben “sahte öğretmen değilim” güvencesi altında çalışmadan, uğraşmadan, kulaktan dolma bilgilerle ders verenlerden, vaaz edenlerden misiniz? “Sağlam öğretiye uygun olanı öğret”iyor musunuz (Tit. 2:1) yoksa emin olmadığınız konularda sallanan bir zeminde mi konuşuyorsunuz? Öğrettiklerinizi güvendiğiniz bir başkasının denetlemesini sağlayın.

C. Galatyalılar 1:11-24

Metnin Teması

Pavlus duyurduğu Müjde’yi doğrudan Mesih’ten almıştır.

Metnin Kitaptaki Konumu

Pavlus sahte öğretmenler tarafından politikacı olmakla, “Asıl Elçiler olan” On İkiler’den biri olmamakla, kendini yüceltmeye çalışmakla suçlanmaktaydı. Pavlus için Elçilik yetkisi ile duyurduğu Müjde bağlantılıdır. Bu nedenle kendini savunmak durumunda kalmaktadır.

Bu parçada Pavlus’un tanıklığını okumaktayız. Bunun birinci nedeni sahte öğretmenlerin Pavlus’un duyurduğu Müjde’nin eksik olduğunu ileri sürmesidir. Onlar için Müjde’nin kişinin yaşamında tam etkili olabilmesi için imanla birlikte başka şeyler de yapması gerekmektedir. Pavlus için ise “yalnızca iman ve yalnızca lütuf” söz konusudur. Pavlus tanıklığını aktararak kendisinin aslında Müjde’yi kabul edecek bir kökenden gelmediğini, sahte öğretmenlerin savunduğu ve Yahudilikteki bazı uygulamaları yerine getirmeye yönelik öğretişlere daha uygun bir geçmişten geldiğini anlatmıştır. Pavlus eskiden fanatik bir Yahudi’ydi ve ilk imanlılara yapılan baskıları onaylamakta, kendisi de baskı yapmaktaydı (Elç. 8:1,3; 9:1-2; 22:4-5; 26:9-11).

Tanıklığını yazmasındaki ikinci neden, diğer Elçilerle çok zaman geçirmediğini anlatmak istemesiydi. Önceleri Pavlus onlarla karşılaşamamıştı, daha sonra da onlarla birlikte uzun zaman geçirme olanağı bulamadı. Dolayısıyla duyurduğu Müjde’yi Elçilerin kurduğu bir okulda ya da verdikleri derslerde öğrenmedi. Herhangi biri anlattı diye Müjde’ye inanacak bir kişi değildi. Diri İsa’yı görmesi Pavlus’u değiştirmişti. Bu görüm Pavlus’un bütün Tanrıbilimsel görüşlerini yeniden şekillendirmiş, Eski Antlaşma vaat ve uygulamalarının diri Mesih aracılığıyla tamamlandığını anlamasına olanak tanımıştı. O görümle başlayarak Pavlus, yeni bir görevi, Elçilik görevini de almıştır.

Ayetlerin İncelenmesi

1:11 Hıristiyanlık, insan aklının ürettiği bir inanç ve yaşam biçimi değildir. İsa Mesih’in yolunu izleyen Hıristiyanlık, doğrudan Tanrı’dan kaynaklanmaktadır. Pavlus da aldığı vahyin doğrudan Tanrı’dan geldiğini ifade etmektedir.

1:12 Pavlus ilettiği bildirinin herhangi bir insandan alınmadığını, kimseden öğrenmediğini yine vurgulamaktadır. Bu bildiri doğrudan İsa Mesih tarafından “vahiy yoluyla” ona açıklanmıştır. Ayetteki ifade 1Ko.15:3-4 ayetlerini anımsatmaktadır: “Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi”. İsa’nın ölümü-dirilişi Pavlus’un ilettiği Müjde’nin odak noktasıdır.

Pavlus bu ayette Müjde’yi kimseden öğrenmediğini söylerken İsa Mesih ile ilgili bildirinin öğretilmesine karşı bir tavır içinde değildir. Hem Galatya’da, hem de diğer ziyaret ettiği yörelerde Pavlus bu Müjde’nin öğreticisi olmuştur. Ancak Pavlus’un yinelemek istediği gerçek, bu bildirinin Pavlus’a bir öğretmenden gelmediği, üstelik Müjde’nin kuramcısının da Pavlus olmadığıdır. Müjde İsa Mesih’in Müjdesidir; konusu da, kuramcısı da, kaynak öğretmeni de O’dur. Bu ifadeler günümüzde Pavlus’un Hıristiyanlık’ın kuramcısı ve mimarı olduğunu söyleyen kişilere ilk ağızdan verilen birer yanıttır. Pavlus, Tanrı’dan aldığı vahyi iletmiştir; başka bir şeyi değil.

1:13Pavlus bu ayetten başlayarak kendi kişisel tanıklığını aktarmaktadır. Böylece Müjde’yi kabul edişinin arka planını göz önüne sermektedir: Pavlus önceleri Hıristiyanlar’a baskı yapan kişilerden biriydi ve bunu Yahudi dinine bağlılık adına yapıyordu. Eskiden sürdürdüğü bu “zalim” tutum Galatyalılar tarafından da duyulmuştu. Dolayısıyla Pavlus’un tanıklığının onlar için yeni bir bilgi olmadığı anlaşılır. Onlar Pavlus’u tanıyordu.

1:14Pavlus, yaşamını inandığı Tanrı’ya bütünüyle adamıştı. Bu nedenle inandığı yolda gayretle hizmet ediyordu. Dinsel bilgi ve bildiklerini uygulama açısından yaşıtlarından ilerideydi. Adanmış bir Ferisi olarak dinsel inançlarının bütün gereklerini yerine getiriyordu. Bu gerekler arasında Ferisiler’in inanışlarına aykırı olan ve sapkın gördükleri İsa Mesih’in öğrencilerine karşı çıkmak da vardı. Pavlus bu konuda da gayretli olduğunu gizlemiyor ve Hıristiyanlar’a zulmetmeye kadar vardığını söylüyor.

1:15-16 Bu tür bir karaktere ve güçlü bir inanca sahip birinin herhangi bir kişinin tanıklığıyla kolayca inancını değiştirmesi pek beklenen bir şey değildir. Tanrı’nın bu kişinin yaşamında özel bir etkisinin olması gerekmektedir. Pavlus’un İsa’ya iman edişi sürecinde de Tanrı’nın olağanüstü müdahalesi açıkça görülmektedir. Pavlus, Tanrı Oğlu İsa’yı ona “göstermeye razı olması”ndan ve iman ettiği günlerden söz ediyor. Bu olayın Elç. 9:1-31; 22:1-21 ve Elç. 26:9-18 ayetlerinde aktarılması Luka için ne denli önemli olduğunu göstermektedir.

Tanrı Pavlus’un bütün eylemlerine karşın (1:13-14) lütfuyla onu Kendisine çağırmıştır. Bunu “daha annesinin rahmindeyken” yapmıştır. Bunları söylerken Yeremya peygamberin kendi çağrısına ilişkin aktardıkları akla gelmektedir (Yer. 1:5). Bu noktada Pavlus’un Elçilik hizmetine çağrılması söz konusu olmaktadır. Her Hıristiyan, Tanrı tarafından Kendisine çağrılmaktadır (Gal. 1:6; 1Se. 2:12; 1Pe. 2:9).

Pavlus bu çağrının “lütufla” olduğunu söylemektedir. 1:13-14 ayetlerine göre, Pavlus’un Tanrı’ya ve O’nun kilisesine karşı tavrına rağmen Tanrı sonsuz ve karşılıksız iyiliğini Pavlus’a göstermiş onu hizmetine çağırmıştır. İşte lütuf budur. Kiliseyi yok etmeye, kutsalları öldürmeye çalışan kişi Mesih’in Müjdesi’ni vaaz etmekle görevlendirilmiştir.

Pavlus’un çağrıldığı hizmet “uluslara müjdelemek”tir. Mesih’in yaşamı, ölümü ve dirilişi Yahudi olmayanlar arasında Pavlus tarafından duyurulacaktır. Yahudiler’in üstünlüğünü vurgulayan bir inanca sahip olan Pavlus İsa’ya iman edişinin sonrasında tam bir düşünce değişikliğine çağrılmakta, Yahudi olmayanların kurtuluşu için gerekirse yaşamını vereceği bir yola yöneltilmektedir (Elç. 20:24; 2Ti. 2:1-9).

Tanrı bu değişikliği yapmak için Pavlus’un deyişiyle “Oğlu’nu bana göstermeye razı oldu”. Bir başka çeviride (SGH) “Oğlu’nu bende göstermeye razı oldu” demektedir. Grekçe’de kullanılan “” sözü bağlamda hem “bana”, hem de “bende” olarak ifade edilebilir. Her ikisi de ayetin sonuçtaki anlamı açısından bir farklılık yaratmaz: Tanrı Oğlu’nu Pavlus’a göstermiştir ve Pavlus da Tanrı Oğlu’nun müjdesini uluslara kendinde göstermek ve anlatmakla yükümlü olmuştur.

Pavlus bu görevi alınca insanlara danışmamıştır. Tıpkı Müjde’yi insanlardan almadığı gibi, aldıktan sonra da onu insanların düşüncelerine sınanmak üzere sunmamıştır. Mesajı hiç kimsenin sulandırmasına olanak tanınmamıştır. Pavlus “insanlar” sözcüğü yerine Grekçe’de “ete ve kana” sözlerini kullanmaktadır. Dolayısıyla Tanrı’nın Müjdesi’nin insansal düşünüş ve yargılar, değerlendirmeler, kısacası insansal bilgelikten etkilenmeden Tanrı’ya ait olarak kaldığını vurgulamaktadır.

1:17Pavlus Müjde’yi insanların değerlendirmesine bağımlı kılmadığını açıklarken Yeruşalim’deki Elçileri de vurgulamaktadır. İsa’ya iman edişinden hemen sonra Yeruşalim’e gitmemiş, Arabistan’a yönelmiştir. Bu Arabistan yolculuğu büyük olasılıkla Elç. 9:22 ve 9:23 ayetleri arasında yer almaktadır ve Luka tarafından Elçilerin İşleri’nde bize aktarılmamıştır. Arabistan yolculuğundan sonra yine Şam’a dönmüştür.

1:18“Bundan üç yıl sonra” sözü üç tam yılı anlatmamaktadır. Yahudiler’in tarih ve zaman ifade edişlerindeki anlayışa uygun olarak (tıpkı İsa’nın üçüncü gün dirilişi gibi) “üçüncü yıl” biçiminde anlaşılabilir. Yani, birinci yılın bir bölümü, ikinci yılın tümü ve üçüncü yılın bir bölümü olabilir.

Pavlus iman edişinden üç yıl sonra, 35 yılı dolaylarında Yeruşalim’e gitmiştir. Amacı başta Petrus olmak üzere Elçilerle tanışmak ve onlara katılmaktı (Elç. 9:26).

1:19Elç. 9:27-30 ayetlerinden Pavlus’un Barnaba aracılığıyla bütün Elçilerle tanışmış olduğu izlenimi edinilmektedir. Aslında Pavlus, yalnızca Petrus ve Yakup’la tanışmıştır. Bu iki Elçi, diğerlerinin önderi konumunda olduklarından dolayı Luka, Pavlus’un “Elçilere” gittiğini yazabilmiştir. Petrus sürüye önderlik etmek üzere Mesih tarafından görevlendirilmiştir (Yu. 21:15-19). Yakup ise İsa’nın annesi Meryem’in Yusuf’tan doğan oğullarından biriydi (Mar. 6:3) ve daha sonra Yeruşalim Konseyi’nde yönetici konumdaydı (Elç. 15:1-35). Yakup ayrıca Yeni Antlaşma’da kendi adını taşıyan mektubun da yazarıdır.

1:20Pavlus Elçilerle ilişkisini anlattığı sözlerinin doğru olduğuna dair yemin etmektedir. Bu nedenle Elçilerle onun ilişkisi hakkında Galatya’da kimi suçlamalar olduğu düşünülebilir. Pavlus bu bölümlerde kendisine yönelik suçlamalara karşılık vermektedir.

1:21Pavlus bu ve sonraki ayette hizmetini değişik yerlerde sürdürdüğünü anlatmaktadır. Tarihsel sıralamaya göre önce Kilikya’ya (Elç. 9:30), sonra da Suriye’ye ( Elç. 11:25-26) gitmiştir. Pavlus’un doğduğu kent olan Tarsus o dönemlerde Kilikya olarak adlandırılan bölgede yer alıyordu. Hizmetine başlangıç olarak kendi tanındığı ve bildiği Tarsus’u seçmişti. Müjde’yi yakınlarına aktarıyordu. Bir süre sonra Antakya’da yardıma gereksinim duyan Barnaba onu bu kente getirdi.

1:22Pavlus Yahudiye’de değil, Kilikya ve Suriye’nin kuzeyinde hizmet ettiği için Yahudiyeliler tarafından kişisel olarak tanınmıyordu. Yine de Yeruşalim’de kaldığı dönemden en azından adı biliniyor olmalıydı (Elç. 9:26-31).

1:23-24Pavlus’un yaptıkları, zorbalığı geçen süreçte neredeyse bütünüyle unutulmuştu. Yalnızca eskiden zorbalık yapan adamın imanı yaydığı söyleniyordu. Pavlus kendisi ile diğer Elçiler arasında onun yaydığı Müjde’yi etkileyecek bir iletişi olmadığını belirtmektedir.

Yine de onun yaptıklarını duyanlar kızgınlık, kıskançlık ya da benzer herhangi bir duyguya kapılmıyor Tanrı’yı yüceltiyorlardı.

UYGULAMA

1.Bu parçada gördüğümüz gibi Müjde Pavlus’un yaşamının merkezindeydi. Yaşamının yol göstericisi olarak yalnızca Tanrı’nın söyledikleri ve yaptıklarını alıyordu. İnsanların söyledikleri, yaptıkları ya da yapacakları onun için önemli değildi. Peki sizin yaşamınızda Müjde’nin yeri nedir? İnsanların yaptıkları ve yapacakları ile Tanrı’nın sözü sizin yaşamınızda çatıştığı zaman imanınızdan taviz veriyor musunuz?

2.Pavlus imanlı değilken büyük bir gayretle kiliseye saldırıyordu. Hiç imanlı olmayan insanlarda kendi inançları, ideolojileri için gösterdikleri gayrete imrenerek baktınız mı? Keşke bizim kardeşlerimiz de Tanrı’nın amaçları için aynı gayreti gösterseler dediğiniz oldu mu? Siz aynı gayreti gösteriyor musunuz?

3.Pavlus eski yaşamından, eski inanışlarından ayrılarak, düşüncesini değiştirdi. Bu onun yaşamını da etkiledi. Sizin için durum nasıl? Hala eskiden inanmadığınız zamanki gibi mi yaşıyorsunuz? Yoksa düşünceniz ve eylemleriniz Mesih’e yaraşacak biçimde değişti mi?

4. Pavlus Elçilerle tanışır tanışmaz hizmet etmeye kendi yakınlarının arasında, Tarsus’ta başladı. Siz yakınlarınıza tanıklık etme olanağı buldunuz mu? Olanak yaratmaya çalışıyor musunuz?

D. BÜYÜTEÇ: GALATYALILAR 2:1-10 İLE ELÇİLERİN İŞLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ


Galatyalılar Mektubu söz konusu olduğunda Kutsal Kitap ilahiyatçılarının en çok tartıştıkları konulardan biri de Pavlus’un Galatyalılar 2:1-10 ayetlerinde anlattığı Yeruşalim yolculuğunun zamanlaması ile ilgilidir. Elçilerin İşleri kitapçığında Pavlus’un Yeruşalim’e yaptığı beş yolculuktan söz edilir : 9:26-28 (E1), 11:29-30 (E2), 15:1-35 (E3), 18:22 (E4) ve 21:15-16 (E5). Bunlardan son ikisi tartışmalarda önemli bir yer tutmaz. Ne var ki, Galatyalılar Mektubu’nda Yeruşalim’e yapılan iki yolculuktan söz edilir: Gal. 1:18 (G1) ve Gal. 2:1-10 (G2). Konu, diğer Elçilerle Pavlus arasındaki ilişkiyi daha açık bir biçimde anlamaya ve Pavlus’un yolculukları hakkında bir zamandizini oluşturmaya katkı sağlayacağı için önem taşımaktadır.


Konuya ilişkin çok farklı görüşler ileri sürülmesine karşın en temel olarak üç sav dile getirilmektedir. 1) E2=G2, yani Pavlus’un kıtlık nedeniyle yaptığı yolculuk sırasında Galatyalılar ikinci bölümdeki ziyarette yapılan konuşmalar gerçekleşmiştir. 2) E3=G2, yani Galatyalılar 2:1-10 görüşmeleri Yeruşalim toplantısının bir başka anlatımıdır. 3) E2=E3=G2, yani kıtlık ve Yeruşalim toplantısı yolculukları aslında aynı yolculuktur ve bu da Gal. 2:1-10’da anılır.


Her görüşün savları ve bu savlara yönelik eleştiriler şu şekilde sıralanabilir:

  1. E2=G2.

  1. Galatyalılar metninde Yeruşalim toplantısından (E3) söz edilmemesi, G2 yolculuğunun bu toplantıdan daha önceki bir tarihte yapılmış olmasını gerektirir.

  2. Pavlus’un anlattıklarının doğruluğunu çok güçlü bir biçimde vurgulamış olması (Gal. 1:20) ve sonrasında kıtlık ziyaretinden söz etmemesi düşünülemeyeceği için G2 kıtlık ziyaretiyle aynı olmalıdır. Gal. 2:10 bunu destekler.

  3. Gal. 2:1 bu yolculuğun Pavlus’un ikinci Yeruşalim yolculuğu olduğu sonucunu verir ve bu da E2=G2 savını destekler.

  4. Petrus’un hatalı davranışının E3’ten sonra olmasını açıklamak kolay değildir.

  5. G2 toplantısı yalnızca Yakup, Petrus ve Yuhanna ile yapılmıştı. E3 ise bütün kilise topluluğu önünde gerçekleşmişti.

  6. Gal. 2:11-14 anlaşmazlığı ile E3’den önceki tartışmalar birbirlerine benzemektedir. Dolayısıyla G2 daha önce olmalıdır.



Bu savlara yönelik eleştiriler arasında öne çıkanlar şunlar olabilir:

  1. E2 yolculuğu aktarılırken Elçilerle yapılan bir toplantıdan söz edilmez.

  2. E2=G2 ise ve E3 bunlardan ayrı olaylar olduğu düşünüldüğünde aynı konuda, aynı yerde, aynı kişilerle iki ayrı toplantı savı mantıklı gözükmemektedir. Bu nedenle G2=E3 olmalıdır.

  3. Petrus’un hatalı davranışını Elç. 10:1-11:18 anlatısı ışığında E3’ten önce de açıklamak zordur.

  4. E2=G2 ise kıtlık yardım parası neden Elçilere değil de ihtiyarlara verildi? Fung bu eleştiriye Elç. 6’dan sonra para işlerine ihtiyarların baktığını söyleyerek yanıt verir (sf. 21).

  5. E2 yolculuğunda Barnaba önder gibi gözükmektedir. Ancak G2’de Pavlus açıkça yetkilidir.



  1. E3=G2.

  1. Ziyaret konuları, sonuçları ve katılımcılar aynı olması nedeniyle bu sav bazı ilahiyatçılar için mantığa uygun bulunur. Çok kısa bir süre içinde birbirine benzer iki ayrı toplantı yapılması olası görülmez.

  2. Gal. 2:2 ayetinde Pavlus’un ‘vahiy uyarınca’ gittiği yazılır. Bu durum kıtlıkla değil, Müjde ile bağlantılıdır (Fee, 1992, sf. 372).

  3. Galatyalılar ile Romalılar ve Korint’e yazılan mektuplar içerik açısından birbirine benzediği için aynı dönemde, yani E3 toplantısından sonra yazılmış olmalılar.



Bu savlara yönelik eleştiriler arasında öne çıkanlar şunlar olabilir:

  1. G2’de Elçilerin toplantıda aldıkları karardan söz edilmez. E3’den sonra olsaydı, aynı konuda Elçilerin kararından söz etmesi beklenirdi.

  2. E3 ile G2’nin katılımcıları farklıdır. E3 geniş bir toplantıyken, diğeri özel bir görüşmeyi anlatır.

  3. Pavlus, G2 yolculuğunun kendi ikinci yolculuğu olduğunu ifade eder (Gal. 2:1).

  4. E3 toplantısının konusu sünnet değildir (Elç. 15:20, 28-29) oysa G2’de önemli bir konudur.





  1. E2=E3=G2.

  1. Luka, Elçilerin İşleri kitapçığında aynı olayı iki ayrı olaymış gibi anlattığı ifade edilir. Buna göre kıtlık ziyareti ile Yeruşalim toplantısı aynı zamanda olmuştur.

  2. Bu olasılık Pavlus’un mektupta kıtlıktan söz etmemesini açıklar.



Bu sava yönelik eleştiriler:

  1. Bu savın genel kabul görmemesinin başlıca nedeni Elçilerin İşleri kitapçığının tarihsel tutarlılığını gözardı ediyor olmasıdır.

  2. Üstelik bu açıklama önceki açıklamaların taşıdığı sorunların çoğunu da kendisinde barındırmaktadır.



Sonuç olarak, Luka’nın tarihsel anlatımında yanlışlık olabileceğini ifade eden üçüncü görüş dışındakilerin savları arasında seçim yapmak oldukça güçtür. Her savın güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Eğer E3=G2 ise İsa’nın göğe alınışından en az on beş yıl kadar sonra bile Petrus’un Yahudilik yanlılarını memnun etmek için yabancı kökenli imanlılara uzak davranması inanılır değildir. Daha erken bir tarih öznel olarak uygun gelse de, kesin ifadeler için elimizde yeterli kanıt yoktur.

E. Galatyalılar 2:1-10


Metnin Teması

Pavlus’un duyurduğu Müjde Elçiler tarafından onaylanmıştır.

Metnin Kitaptaki Konumu

Pavlus, duyurduğu Müjde’nin doğrudan Tanrı tarafından bildirildiğini ve hiçbir insanın görüşlerinden kaynaklanmadığını daha önce incelediğimiz parçalarda anlatmıştı. İsa’nın Elçilerinden hiçbirinin bu Müjde’yi ona öğretmediğini kanıtlamak üzere kişisel tanıklığını yazmıştır.

Pavlus inceleyeceğimiz bu bölümde de tanıklığını anlatmayı sürdürmektedir. Ancak burada anlattıkları kilise içinde bulunan ve Hıristiyan öğretisinin içinde Yahudi geleneklerinin etkisini artırmaya çalışan “Yahudilik yanlıları”na karşıdır. Galatya kiliselerinde etkili olan bu sahte öğretişi açığa çıkartmaktadır. “Müjde gerçeği sürekli sizinle kalsın diye bir an bile onlara teslim olmadık” (2:5) diyerek sahte öğretmenlerle verdiği mücadeleyi vurgulamaktadır. Grek kökenlilerin sünneti konusu bu bağlamda ele alınmaktadır. Titus, Tanrı’nın yeni antlaşma halkının bir üyesi olabilmesi için Elçiler tarafından sünnet olmaya zorlanmamıştı. Yahudi kökenli olmayan Hıristiyanlar’ın sünnet olmaya zorlanmasını, onların Mesih’te sahip oldukları özgürlüğün ellerinden alınıp Yasa’ya köle edilmeleri olarak görmektedir.

Elçilerin öğretileri de Pavlus’un duyurduğu Müjde ile paraleldir. Hıristiyan dünyasının ilk dönemdeki “ileri gelenler”i Pavlus’un duyurduğu Müjde’yi onaylamıştır. Pavlus ve Petrus aynı Müjde’yi farklı kültüre sahip dinleyicilere duyurmaktadırlar. Dolayısıyla “Yahudilik yanlıları”nın dinsel görüşlerine Elçileri dayanak göstermesi olanaksızdır.

Galatyalılar 2:1-5 ayetlerinde değinilen Yeruşalim yolcuğuna ilişkin bilim adamları arasında farklı görüşler vardır: Bu yolculuk Elç. 11:19-30 ayetleri ile mi, yoksa Elç. 15:1-41 ayetleri ile mi paralellik göstermektedir? Bu konu önceki bölümde yer alan Büyüteç’te ele alınmıştır.

Ayetlerin İncelenmesi

2:1On dört yıl aradan sonra” ifadesi 1:18 ve 1:21 ayetleri ile birlikte düşünüldüğünde Pavlus söz konusu iki yolculuk arasında geçen zamanı anlatmaktadır. “Yine” sözcüğünün varlığı Pavlus’un 1:18 ayetindeki Yeruşalim ziyaretinden sonra bu kente bir kez daha gidişini belirtir. Buradaki önemli nokta Elçileri görüş zamanları arasındaki süredir. Savunduğu Müjde’nin onların öğretişi olamayacak kadar uzun bir süre Elçileri görmemişse de, onlarla aynı öğretişe sahip olduğu anlaşılabilecek bir biçimde onlarla karşılaşmıştır.

Bu yolculukta Pavlus’un yanında Titus ve Barnaba vardır. Titus’un adı Elçilerin İşleri 15. bölümde geçmese de onun Pavlus’un hizmeti aracılığıyla iman ettiği ve yakın ilişkileri olduğunu bilinmektedir (Tit. 1:4). Barnabas ise Pavlus’u Elçilere ilk tanıştıran kişidir (Elç. 9:27) ve daha sonra imanlıları eğitmek için birlikte çalışmışlardır (Elç. 11:25-26).

2:2Pavlus Yeruşalim yolculuğuna “vahiy uyarınca” gittiğini yazmıştır. Elç. 15:2-3 ayetleri ile birlikte okunduğunda bu ifadeden Antakya kilisesinin dua edip, düşünüp, Tanrı’nın isteğini algılayıp Pavlus ve diğerlerini gönderdikleri anlaşılmaktadır. Benzer bir durum Elç. 13:2 ayetinde de aktarılmıştır. Pavlus Kutsal Ruh’un kilisedeki bu etkinliğinin yanı sıra bireysel olarak da Tanrı’dan yönlendiriş almış olmalıdır.

İleri gelenler” olarak tanımlanan kişiler Yeruşalim kilisesinin önderleridir. Gal. 2:6 ayetinde de aynı kişilere gönderme yapılmaktadır. Pavlus Yahudi kökenli olmayan kişilerle paylaştığı Müjde’yi bu önderlerle “özel olarak”, yani kilise toplantısı dışında özel bir toplantıda görüşmüştür. Pavlus “boşa koşup koşmadığını” anlamak amacıyla, duyurduğu Müjde’nin diğer Elçiler tarafından benimsenip benimsenmeyeceğini görmek istemiştir. Böylece Pavlus aracılığıyla Müjde’yi duyan ve iman eden kişilerin diğer Hıristiyanlar gibi sağlam ve gerçek yolunda yürüyen kişiler olduğu başta “ileri gelenler” olmak üzere herkes tarafından kabul edilmiş olacaktır. Pavlus uzun bir süredir Yahudi olmayan uluslar arasında Müjde’yi paylaşıyordu, dolayısıyla yöntemi oturmuştu ve birçok kişi onun hizmeti aracılığıyla imanlı olmuştu.

Koşmak” Pavlus için önemli bir sözdür; onun hizmet anlayışını ve biçimini tanımlar. Doğru yaşayan imanlılardan “iyi koşuyordunuz” diye söz eder (Gal. 5:7). İman yaşamını sık sık bir koşu yarışına benzetir (1Ko. 9:24-27; Flp. 2:16; 3:12-14; 2Ti. 4:7).

2:3Bu görüşmenin sonucu ise Titus’un sünnet edilmeye zorlanmamasından belli olmaktadır. Grek kökenli olan Titus Yahudi kökenli imanlılar gibi çocukluğunda sünnet edilmiş değildi. Pavlus insanların kurtuluşa kavuşmaları için sünnet gibi Yahudilik ile bağlantılı eylemlerin gerekli olmadığını duyuruyordu. “Yahudilik yanlıları”nın dinsel bir zorunluluk olarak dayattığı sünnetin Titus’a uygulanmaması Pavlus’un müjde anlayışının kabul edildiğinin bir kanıtıdır.

Burada temel sorun Tanrı halkının bir parçası olabilmek için insanları iman etmeye ek olarak Yasa’nın gereklerinden biri ya da birkaçını (burada sünneti) yerine getirmeye zorlamanın bütünüyle lütfa dayanan müjdeyi ve kurtuluş öğretisini geçersiz kılmasıdır (Gal. 3:10-14; 25-26; 5:1-6). Temel bir öğretiş söz konusu olmasa, yani konu Müjde ile bağlantılı olmasa Pavlus sünnet olunmasını önemsemeyebilir ya da onaylayabilirdi. Annesi Yahudi olan Timoteos’u Yahudiler’in arasında çalışmaya götürdüğünde sünnet ettirmekte bir sakınca görmedi (Elç. 16:1-5). Çünkü Timoteos’un sünnet olması müjde açısından bir sorun durumuna getirilmemişti ve sünnet olması ona Yahudiler arasında daha rahat çalışma olanağı verecekti. Kısacası, sünnet kültürel ve gönüllü bir eylem olarak algılanır ve uygulanırsa Pavlus buna itiraz etmezdi.

2:4Sünnet olunmasının zorunluluğunu savunan “Yahudilik yanlıları” ile Pavlus arasında bir seçim yapmak durumunda kalan Elçiler, seçimlerini yapmış ve Yasa’ya uymanın Tanrı halkına katılmanın koşulu olmadığını kabul ederek Müjde anlayışlarının Pavlus’la paralel olduğunu bildirmişlerdir. “Sahip olduğumuz özgürlük” ifadesi Pavlus’un Yahudi kökenli olmayan imanlıların bakış açısıyla durumu değerlendirdiğini bildirmektedir. Tanrı’nın önünde aklanma sünnete ya da Yasa’dan kaynaklanan herhangi bir uygulamaya bağlı değildir. Aklanmak doğrudan İsa’nın günahları bağışlatan kurban oluşuna ve ölümden dirilişine bağlıdır (Rom. 3:21-31; 4:25). Yasa’dan özgürlüğü sağlayan İsa’dır.

Yahudilik yanlıları”nın ayette “el altından öğrenmek” ve “gizlice aramıza sızan” ifadeleriyle betimlenmeleri onların Pavlus ve öğretilerine karşı ciddi bir savaşımda olduğunu göstermektedir. Bunlar kardeş gibi görünmelerine karşın “sahte kardeşler”di ve Yasa’ya uygun davranma zorunluluğu getirmek isteyerek imanlıları “köleleştirmek” çabası içindeydiler.

2:5Bütün bu savaşım sürecinde Pavlus bu sahte öğretmenlere “teslim olmamıştı”. Pavlus’un bu kadar kararlı bir biçimde direnmesinin nedeni ise kendi kişisel çıkarından değil, Tanrı’nın vahyettiği gerçek Müjde’yi Yahudi kökenli olmayanlara saf ve eksiksiz olarak iletme arzusundan kaynaklanmaktaydı.

2:6Pavlus Yeruşalim topluluğunu ileri gelenleri olan Yakup, Kefas (Petrus) ve Yuhanna’dan tekrar “ileri gelenler” olarak söz etmektedir. Bu ifadeyi açıklamak için eklediği, “ne oldukları bence önemli değil” sözü onları küçümsemek için kullanılan bir ifade olarak değil, “Yahudilik yanlıları”nın bu üç önderin adını kullanma biçimine alaycı bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir (bkz. Fung, sf. 95).

Gerçekten de “Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz”. Söz konusu Elçiler önemli kişiler olmalarına karşın hata yapabilirler (bkz. Gal. 2:11-15) ve üstelik Pavlus da onlar gibi doğrudan İsa tarafından görevlendirilmişti. Dolayısıyla Müjde’nin içeriği her şeyden ve herkesten daha önemlidir (bkz. Gal. 1:6-9; Flp. 1:12-18). Üstelik söz konusu Elçiler de Pavlus’un duyurduğu Müjde’ye “bir şey katmadılar”, buna gerek duymadılar.

2:7Tanrı’nın Petrus’u Yahudiler’e Mesih’in Müjdesi’ni duyurmakla görevlendirdiği herkes tarafından kabul edilen bir gerçekti. Yeruşalim’de yaşayan Elçiler Pavlus’un da Yahudi olmayanlara (“sünnetsizlere”) Müjde’yi duyurmak üzere aynı şekilde görevlendirildiğini “gördüler”. “Gördüler” sözü Elçilerin önceleri Pavlus’un öğrettikleri konusunda ya kararsız kaldıklarını ya da bilgileri olmadığını anlatır; dolayısıyla Elçilerin görüşlerinde bir değişiklik olmuştur.

Bu bölümde Petrus’tan birçok yerde Kefas olarak söz edilmektedir. Aramice Kefas ile Grekçe Petrus adları “Kaya” anlamına gelmektedir. İsa ilk karşılaştıkları zaman Simun’a Aramice Kefas adını takmıştı (Yu. 1:42; bkz. Mat. 16:18).

2:8Bir önceki ayetle birlikte okunduğu zaman ilk bakışta Yahudi kökenli olanlara ve olmayanlara yönelik iki farklı Müjde varmış gibi gözükse de Petrus ve Pavlus’un vaaz ettikleri Müjde Tanrı’dan kaynaklanmaktadır. Onların bu farklı topluluklara gitmeleri için “etkin olan” da Tanrı’dır. Burada tartışılan, Mesih’in Müjdesi’ni kabul edip Tanrı halkının bir parçası olmaları için Yahudilik’ten gelmeyen imanlıların Müjde’ye ek olarak bir şey yapmaları (örneğin sünnet olmak) gerekip gerekmediğidir. Bir tane Müjde vardır (Gal. 1:7) ve Pavlus da ilk imanlılarla aynı öğretiyi duyuruyordu (Gal. 1:23). Petrus daha Pavlus’un yeni iman ettiği günlerde Tanrı’dan Yahudi olmayanların Müjde’yi işitmeleriyle ilgili öğretişi alıyordu (Elç. 10:1-48).

2:9Yeruşalim topluluğunun “direkleri sayılan” Yakup, Petrus ve Yuhanna’dan söz ediliş sırası onların topluluktaki konumlarını da ima etmektedir. Her ne kadar Petrus ve Yuhanna İsa’nın Elçileri olarak önemli bir konuma sahip olsalar ve Petrus önemli bir müjdeci sayılsa da, Yeruşalim Toplantısı’na başkanlık eden Yakup (Elç. 15; bkz. Elç. 21:17-26) topluluktaki konumu açısından adı geçenlerden daha önde gelmektedir.

Pavlus’a “bağışlanan lütfu sezince” sözü, Pavlus’un doğrudan İsa’dan aldığı Elçilik yetkisini Elçilerin de algılayıp kabul ettiklerini bildirir. Farklı görüşlerle başlayan konuşma süreci bir anlaşmayla sonuçlanmıştır ve bu anlaşmanın işareti olarak Elçiler Pavlus “ve Barnaba’ya sağ ellerini uzattılar”.

Yahudiler’e Petrus ve diğerlerinin, Yahudi olmayanlara Pavlus ve Barnaba’nın gitmesinin uygun görülmesi ise ne coğrafi ne de etnik bir paylaşımı ifade etmektedir. İlgili kişilerin uzmanlıklarının ve Müjde’yi paylaşma konusundaki yeterliliklerinin kabul edildiğini anlatır. Petrus daha sonraki hizmetinde Yahudiler yanı sıra Yahudi olmayanlarla da ilgilenmiştir (1Pe. 1:1; 2:10); Pavlus da hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlara Müjde’yi duyurmuştur (Elç. 17:1-4; 1Ko. 9:20).

2:10Pavlus’a kısıtlama ya da koşul getirmeyen Elçilerin ondan bir tek beklentileri vardı: Yoksulların anımsanması. Bu alandaki hizmet Elç. 11:27-30 ayetlerinde anlatılan Yeruşalim’deki kıtlık sürecinde başlamıştı ve Pavlus’un sonraki yaşamanın en önemli temalarından biri haline gelmiştir. Yeruşalim’e yardım götürülmesi Pavlus’un yaşamında bir tek kez gerçekleşmiş olsa da, ondalıklar ve bağışlar onun öğretilerinde sıkça karşılaşılan bir temadır (Elç. 20:35; 24:17; Rom. 15:25-27; 1Ko. 16:1-6; 2Ko. 8-9).

Cole, “yoksullar” sözcüğünün ilk Hıristiyanlar’a takılan adlardan biri olduğunu söylemektedir (bkz. sf. 111-112).


UYGULAMA

  1. İmanlıların ve kiliselerinin arasında farklı görüşler olduğu bilinir. Bu parçada yazıldığına göre ilk Elçiler arasında da farklı görüşlerin olduğu dönemler yaşandı. Onlar farklılıklarına karşın birbirlerine saygı göstermeye devam ettiler. Peki ya siz ve aynı kiliseyi paylaştığınız kardeşler? Sizler de farklılıklarına karşın diğer imanlılara saygı gösterip birlikte davranmaya özen gösteriyor musunuz? Yoksa en iyiyi siz bilip, en doğruyu siz mi uyguluyorsunuz? Teolojik görüşleriniz yüzünden, farklı armağanlarınız yüzünden diğer kardeşleri, kiliseleri küçümsemeyin. Kardeşlere sağ elinizi uzatın!

  2. Kiliselerin birliği önemlidir ama Müjde’nin öğretisi ve Hıristiyan yaşam ölçütleri konusunda tutarlı olmak daha önemlidir. Birlik adına imanlı olmanın ölçütü sayılan temel öğretişlerden ödün verebilir misiniz? Peki ya en temel ahlaksal ilkelere uygun davranmayan kişilere karşı “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyebilir misiniz? Pavlus buna “Kesinlikle hayır!” derdi. “Müjde gerçeği sürekli sizinle kalsın diye bir an bile onlara boyun eğip teslim olmadık” (Gal. 2:5).

  3. Siz iman eden insanları sünnet olmaya zorluyor musunuz? Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkemizde böyle bir durum akla gelmiyor. Sünneti zorunlu saymıyorsak da kişinin iman ettiği halde onu imanlı saymak için başka adımlar atmasını istiyor muyuz? Örneğin, tanıklık verme ya da tövbe duası etmeleri. Benim tanıdığım bazı kardeşler, iman ettiğini söyleyen bir kişi eğer bir başkasıyla “tövbe duası” etmediyse onu imanlı saymazlardı. Sizin ‘sünnet ettiğiniz’ kişiler var mı? Siz hangi koşullara zorluyorsunuz?

  4. Pavlus iman yaşamını bir koşu yarışına benzetiyordu. Koşu yarışında başarılı olmak için kişinin bedensel ve ruhsal olarak iyi hazırlanması, koşunun nitelikleri (uzun mu kısa mı, yolu yokuş mu, hava nasıl, vs) hakkında bilgiyle donanmış olması gerekir. Tembel bir atlet koşuyu bitiremez; aslında koşmak da istemez. Siz koşu yarışına nasıl hazırlanıyorsunuz? Bedeniniz, ruhunuz hazır mı? Ya bilginiz?

  5. Yoksulları anımsa”. Hıristiyanlık kişinin tek başına yaşayabileceği bir inanç sistemi, din değildir. İnsanlar yalnızca iman yoluyla, lütufla tek başlarına kurtuluşa kavuşurlar ama sahip oldukları kurtuluş imanlıları iyi işler yapmaya, yoksulları anımsamaya yönlendirir (Ef. 2:8-10). Fırsatınız varken iman ailesinin üyelerine iyilik yapın (Gal. 6:9-10; Tit. 3:8, 14)

F. Galatyalılar 2:11-21


Metnin Teması

Lütfa dayalı Müjde’ye Yasa’ya dayanan işler eklenemez.

Metnin Kitaptaki Konumu

Bu parça Galatyalılara Mektup’un çok ilginç bir bölümüdür. Pavlus daha önce incelenen parçalarda Müjde’nin tek olduğunu bildirmiş ve Galatya’da yaşayan imanlıları Müjde’ye bağlılıkla sarılmaları, Müjde’ye aykırı sahte öğretişlere itibar etmemeleri konusunda uyarmıştı. Daha sona da kendi duyurduğu Müjde’nin özgünlüğüne ve kaynağına ilişkin açıklamalarda bulunmuştu: Pavlus’un Müjde’yi aldığı kaynak doğrudan Tanrı’ydı ve Elçilerin duyurduğu bildiri ile Pavlus’un Müjdesi’nin farklı olmadığı görülmekteydi. Yeruşalim’de yapılan toplantıda bu konuda görüş birliği bulunuyordu.

Yine de Petrus dahil bazı kişilerin bildikleri, duyurdukları Müjde ile uyumlu olmayan şekilde davrandıkları Pavlus tarafından gözlemlenmiştir. İşte bu durum söz konusu parçayı ilginç kılan özelliklerin birincisidir. Pavlus Kefas’ın hatasını örnek göstererek Müjde öğretisini vurgulamaktadır: Lütfa dayanan Müjde’ye Yasa’dan (şeriattan) kaynaklanan kurallar eklenemez.

Açıkça görülmektedir ki, Kefas (Petrus) bir hata yapmıştır ve hatasının kaynağı Tanrıbilimsel kaygılar değil, insan korkusudur. Petrus’un yiyecek-içecek ve temizlik konusundaki tutumu ile Yahudi kökenli olmayan imanlılara yönelik davranışları Mesih’e imanının sonucunda değişmiş ve özgürce davranmaya başlamıştı (Elç. 10:9-23; Gal. 2.12). Ancak Yakup’un yanından bazı kardeşler onun bulunduğu Antakya’ya geldiğinde tutumunu değiştirdi ve Yahudi Yasası’nın yemek kurallarını uygulamaya döndü. Yahudi kökenli olmayan imanlılardan uzak duruyordu. Elçiler arasında saygın bir yeri olan Petrus’un tutumundan etkilenen Barnaba bile aynı davranışları sergiliyordu. Pavlus, Petrus ve Barnaba’nın davranışlarını Yahudi olmayanları “Yahudi gibi yaşamaya zorlamak” olarak görüyordu. Pavlus’un herkesin önünde adı geçen Elçilere karşı çıkması aralarındaki tartışmanın halka mal olduğunu göstermektedir. Üstelik daha önceki parçalarda incelenen Pavlus’un yetkisi konusuna da açıklık getirmektedir. Pavlus tanınmış Elçilere açıkça karşı gelebilecek bir konumdadır.

Parçayı ilginç kılan ikinci özellik ise Müjde’nin Yasa’dan bağımsızlığının son derece açık ve net bir biçimde ifade edilmesidir. Pavlus Yahudi olmayan imanlıların da Yahudi kökenlilerle aynı konumda olduğunu vurguluyordu: Bütün ‘günahlılar’ İsa Mesih’e iman ederek aklanır. Aklanma yalnızca Mesih’e iman aracılığıyla (güvenmekle) olur. Dolayısıyla imanlıların artık Yasa ile yaşamasına, onun kurallarına bağımlı olmasına gerek yoktur. İmanlı için Yasa’dan uzak yaşamak değil, Yasa’ya yeniden dönmek günahtır (Gal. 2:18).

İncelenen parça bu içeriğiyle mektubun sonraki parçalarındaki Kutsal Yasa ve iman ilişkisi tartışmasına bir köprü olma özelliği de taşımaktadır. Aklanmanın Yasa’nın gereklerini yapmakla değil, iman aracılığıyla olduğu açıklandıktan sonra (Gal. 2:16-21) mektubun devamında yer alan parçanın (Gal. 3:1-4:7) teması “İnsanlar Yasa aracılığıyla değil, iman yoluyla aklanır” olmuştur.

Ayetlerin İncelenmesi

2:11Kefas’ın sözü edilen yolculuğunun tarihi ve amacı bilinmez. Büyük olasılıkla Yeruşalim’deki toplantıdan sonra o toplantıda konu olan bölgeleri ziyaret ediyordu.

Ancak Antakya’da tartışmalar sona ermiş değildi. Tartışma konusu daha önce olduğu gibi sünnet değildi. Tartışma daha çok yiyeceklere ilişkin sürdürülmekteydi. Konu farklı olmasına karşın, sorunun kaynağı aynıdır: Tanrı halkının kimliği ve özgürlükleri, imanlılar arasındaki ilişkinin temelinin ne olduğu, yani ilişkiler müjde ve lütfa mı dayanmalı yoksa Kutsal Yasa’nın getirdiği yükümlülükleri “Kefas Antakya’ya geldiği zaman” gibi bir ifadeyle belirtilen bir ziyaretin hem Antakyalılar, hem Galatyalılar tarafından bilinen bir ziyaret olduğu anlaşılmaktadır. Bundan metne konu olan tartışmanın da herkes tarafından o dönemde bilinen bir tartışma olduğu sonucu çıkartılabilir.

Suçlu olduğu için” sözü Kefas’ın davranışının Pavlus tarafından çok ciddi bir sorun olarak algılandığını anlatmaktadır. “Suçlu” olarak Türkçe’ye çevrilen sözcüğün Grekçe karşılığı “kategnosmenos” mahkumiyete neden olabilecek ağır bir suçluluktan çok kusurlu oluş durumunu ifade etmektedir ve KMŞti çevirisinde “kabahatli” olarak kullanılmıştır (Vine, sf. 221; Thayer sf. 330). Bu kabahati nedeniyle Pavlus “ona açıkça karşı” gelmiştir. Burada Pavlus’un karşı çıkışı düşmanca ya da saldırgan bir tutumu göstermez. Ayetten herkesin önünde açıkça Kefas’ın davranışını onaylamadığını belirttiği ve onu eleştirdiği anlaşılmaktadır. Yapılan hata herkes tarafından bilindiği ve herkesi etkilediği için Pavlus’un karşı çıkışının da herkesin önünde olmasında sorun yoktur, hatta gereklidir.

2:12Kabahatin büyüklüğü buradan açıkça görülmektedir. Kefas’ın hatası sıradan, bilmeden yapılmış bir hata değildir. Kefas Yahudi kökenli olmayan imanlılar konusunda en bilgili olması gereken biriydi. Kornelius’la görüşmeden önce aldığı görüm ve onun evindeki olaylar (Elç. 10:9-48) Kefas’ın bu konuda yeterince bilgi sahibi olmasını sağlamış olmalıydı. Üstelik Yeruşalim toplantısında Pavlus’u ve Müjde anlayışını savunmuş olması (Elç. 15:7-11) ona bu bilgiyi herkesin önünde kullanma olanağı da vermişti. Buna karşın Kefas Antakya’da bu bilgisine aykırı davranmış ve Yahudi kökenli olmayan imanlıları zor durumda bırakacak bir tutum sergilemiştir.

Onun bu tutumunun gerekçesini de Pavlus, “Yakup’un yanından bazı adamlar”ın gelmesine bağlamıştır. Gelen kişilerin kim oldukları tam bilinmemektedir. Ancak 2:4-5 ayetlerinde anılan “sahte kardeşler” ya da sahte öğretiler yaymaya uğraşan kişiler olmadıkları düşünülmektedir. Bunlar Yahudi inancından Mesih’e iman etmiş kişilerdir. Yahudi kökenli imanlıların taşımayı sürdürdükleri köklü Yahudi dinsel mirasının etkisiyle, diğer uluslardan kişilere karşı olumsuz bir tutum içinde olmaları anlaşılabilir bir durumdur. Bu nedenle Yeruşalim topluluğundan gelen imanlıların hem bu dinsel geçmişleri, hem de diğer uluslardan kişilerle görece olarak daha az iletişim içinde bulunmaları nedeniyle Yahudi kökeninden gelmeyenlere karşı olumsuz bir tutuma sahip olmaları beklenebilirdi. Kefas da bu nedenle Yeruşalim’den imanlılar geldikten sonra Yahudi olmayan imanlılardan uzak durmaya başladı. Ancak Kefas’ın bu davranışı ikiyüzlü bir tutum oluşturuyordu.

Yahudi olmayanlarla yemek yememe kuralı Kutsal Kitap’ın açık bir buyruğundan değil; yabancıların kirli sayılması düşüncesinden hareketle ortaya çıkmış bir uygulamadır. Bu kural dindarlar tarafından çok katı bir biçimde uygulanırdı (Elç. 11:2-3). Edersheim şöyle yazar: “Bir putperestin eliyle inekten sağılmış süt, onlar tarafından hazırlanan ekmek ya da yağ diğer yabancılara satılabilse de İsrailliler tarafından kullanılamazdı. Hiçbir dindar Yahudi diğer uluslardan bir kişiyle aynı sofraya tabii ki oturmazdı. Eğer bir putperest bir Yahudi’nin evine davet edilirse, odada yalnız bırakılmaz ve masadaki bütün yiyecek ve içecekler daha sonra kirli sayılırdı”(sf. 28).

Kefas onu eleştirecek “sünnet yanlıları” olarak tanımlanan Yahudi Yasası’nı savunan grubun tepkisiyle karşılaşmaktan korkarak “sünnetsizler” diye adlandırılan Yahudi kökenli olmayan imanlılardan uzak durmaya başlamıştır. Böylece onları yabancı (imanlı olmayan) yerine koymuş, ortak imanı önemsemeyen bir tutum sergilemiştir. Birlikte yemek yiyemeyenlerin birlikte Rab’bin Sofrası’na da katılamayacakları göz önüne alınmalıdır. Topluluk, Yahudiler ve diğerleri biçiminde ikiye bölünmüş olacaktı.

2:13Petrus sıradan biri değil, topluluğun direği sayılan Elçilerden biriydi. Onun tavrı Yahudilik’ten gelen diğer imanlıları ve hatta Barnaba’yı bile etkilemişti. Barnaba uzun bir süredir Pavlus’la birlikte çalışıyordu (bkz. Elç. 9:26-28; 11:25-30; 13:2-14:26) ve Müjde’nin diğer uluslara duyurulması için görevlendirilmiş kişilerden biriydi (Elç. 13:2). Üstelik Yahudilik yanlılarına karşı açıkça tavır alan biriydi ve onlara karşı mücadele etmişti (Elç. 15:1-3). Bu kadar bilgili olan Barnaba bile Petrus’un davranışından etkilenmişti. Büyük olasılıkla bu olay Pavlus’la Barnaba’nın arasındaki sorunların başlangıcı olmuş ve kısa bir zaman sonra bir başka nedenden ötürü yolları ayrılmıştı (Elç. 15:36-41).

2:14Pavlus’un bütün çabası imanlıların “Müjde gerçeğine uygun davranma”larıydı. Gerçek Müjde insanların eylemlerine dayanmaz. Ne yedikleri ne yemedikleri, hangi soydan geldikleri, nasıl ibadet ettikleri, hangi sevapları işledikleri, ne kadar sadaka verdikleri, nasıl özveride bulundukları, hangi dinsel kuralları uyguladıkları kişilerin Tanrı ile ilişki kurabilmeleri açısından ne önemli ne de yararlıdır. Başka bir deyişle bir rolü yoktur. Tanrı’nın halkına katılmanın tek yolu İsa Mesih’in çarmıhıdır. Tanrı lütfunu o çarmıh aracılığıyla Kendisine iman edenlere sunmaktadır.

Dolayısıyla Yahudi gibi yaşamak ya da yaşamamak önemsizdir; önemli olan Mesih’e imandır. Ancak Petrus’un tavrı bu gerçeğin üstünü örtmüştür. Diğer uluslardan gelen imanlıları Yahudi Yasası’na uymaya zorlayanlara destek sağlamıştır.

Oysa Petrus’un kendisi bu kişiler gelene dek Yahudi Yasası’ndan özgür bir davranış sergiliyordu. Bu davranışı da zaten Yahudilik yanlıları tarafından da biliniyordu. Pavlus açıkça konuşmakta bu yüzden bir sakınca görmemişti. Pavlus’un Petrus’la yaptığı konuşmada onun yüzüne söylediği sözlerden yapılan alıntı nereye dek sürmektedir? YÇ alıntıyı bu ayetten 2:21 ayetine kadar sürdürürken, SGH yalnızca 2:14’de alıntı yapıldığını ifade etmektedir. Paragrafın devamındaki eğitici üslubun 14. ayetteki tartışmacı tavırdan farklılaşması ve Pavlus’un mektuplarındaki genel üsluba dönülmesi ikinci görüşün daha doğru olduğunu düşündürmektedir.

2:15Alıntı bitmiş olsa da konu sürmektedir. “Doğuştan Yahudi olan”ların ayrıcalıkları vardır. Bu ayrıcalıklar hem Kutsal Yazılar’a sahip olmaları, hem de Yahve ile antlaşma ilişkisini anımsatan dinsel uygulamaların toplumlarında yaygın olmasıdır (Rom. 3:1-2; 9:3-5). Dolayısıyla diğer uluslardan farklı bir konumları vardır.

Öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz” sözü halk arasında yasayı yerine getirmeyenleri ve dolayısıyla diğer uluslardan olanları da ifade etmek üzere kullanılan bir söz olmalıdır (krş Lu. 18:11).

2:16 Aklanma öğretisinin özünü içeren ayet Yasa ile iman arasındaki karşıtlığı göstermektedir. Aklanma sözcüğünün Türkçe Sözlük’te (TDK-1983) iki açıklaması vardır: 1. Ak olmak, temizlenmek. 2. Bir dava sonunda temiz ve ilişkisiz çıkmak, temize çıkmak, beraat etmek. Sözcüğün ikinci anlamı bizi Tanrıbilimsel öğretiyle buluşturmaktadır. Tıpkı bir mahkeme salonunda yargıç tarafından suçlu bulunma durumunda olan kişiler gibi, bütün insanlar da günahlı ve bu nedenle de suçludur (Rom. 1:18-3:20, 23). “İsa Mesih’e iman ede”n herkes Tanrı tarafından Mesih’in doğruluğu sayesinde doğru kılınmış olarak kabul edilirler (Rom. 3:21-31, 5:18-21; 2Ko. 5:21; Flp. 3:7-11). Mesih’in çarmıhta günahkarların yerine geçerek ölümü sayesinde, Mesih’e güvenen herkes “aklanmıştır”. Aklanan herkesin günahları bağışlanmış ve suçsuz, hatta doğru sayılmıştır. İmanlılar suçsuz bir yaşam sürmek üzere Tanrı’nın halkına katılmış olur. Aklanma, gelecekteki Tanrı yargısı önünde imanlının kabul edilişinin kesinleştirir. Gelecekteki yargı söz konusu olsa da Pavlus’un anlayışında aklanma imanlının iman edişinden başlayarak geçerli olmaktadır. İmanlı şimdiden Tanrı tarafından kabul edilmiştir.

Bütün bu aklanma eylemi iman anında gerçekleştiğine göre, kişinin yaptıklarının bu açıdan bir yararı yoktur. Dünyasal mahkemelerde görülen “iyi halden ceza indirimi” Tanrı’nın karşısında geçerli olamaz; çünkü insanın suçluluğu kutsal Tanrı’nın önünde asla hoş görülemez. İnsan bütünüyle günahkardır ve günahları nedeniyle ruhsal olarak ölüdür (Ef. 2:1-3; 4:17-19). Dolayısıyla sevapların ya da “Kutsal Yasa’nın gereklerinin” insana yaşam getirme ya da günahlı durumunda bir yararı dokunma olasılığı yoktur (bkz. Yar. 6:5; Yer. 17:9; Rom. 8:5-8).

İnsanı aklayan İsa Mesih’e iman aracılığıyla Tanrı’dır. Luther bunu sola fide!(yalnızca iman!) diye bildiriyordu. İsa Mesih’e iman, Tanrı’nın İsa Mesih aracılığıyla yaptıklarına, yapacağını söylediklerine ve bunların iman eden kişinin yaşamında gerçekleşeceğine olan güvendir.

Bu nedenle kişinin önceden bu bilgiye sahip olması gerekir. “İnsanın … İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz”. Bu bilgiyle insan iman eder, Tanrı’nın İsa aracılığıyla onda yaptıklarına ve yapacaklarına güvenir.

Kutsal Yasa’nın gereklerini yerine getirmenin insana yararı dokunmadığı bilindiğine göre göre aklanmanın yolunu tutmak doğru olur. Bir tek yol vardır: “Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik”.

Kutsal Yasa ile aklanılmayacağı bilgisi Yeni Antlaşma’ya özgü bir durum değildir. İbrahim’in doğru sayılması da onun imanına bağlıydı (Yar. 15:6; ayrıca Hab. 2:4). Dolayısıyla bu fikir Yahudiler’in iman atası İbrahim’e dayanmaktaydı. Pavlus bu düşünceyi Romalılara Mektup’ta geliştirmiştir (bkz. Rom. 4: 1-25) ve Gal. 3’te daha kapsamlı bir biçimde anlatacaktır.

Ayet genel bir ifade ile başlamıştı: İnsanın. İkinci cümlede “biz” diyerek düşünceyi geliştirdi. İnsanın genel durumu ve aklanmanın koşulları bilindiğine göre; bu koşulları herkesin uygulaması, imanı kişiselleştirmesi gerekir. Üçüncü cümle evrensel bir ifade ile ayeti bitiriyor: “Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz” (Mez. 143:2; Rom. 3:20).

2:17Pavlus’un Romalılara Mektup’ta Rom. 3:4 ayetinden Rom. 11:11’e dek dokuz kez kullandığı “Kesinlikle Hayır!” kalıbı burada da yinelenir. Bu kalıp bir tartışma üslubu olarak Pavlus tarafından benimsenmiştir. Kendisine karşı çıkanların kullandıkları soruları aktardıktan sonra, bu soruların yersiz olduğunu açıklamaya başlamadan önce “Kesinlikle Hayır!” der ve görüşlerini sıralamaya başlar.

Mesih’e iman ederek aklanmış olanlar bir kutsallaşma, kutsal kılınma sürecine girerler. Kutsal kılınma Yeni Antlaşma’da vurgulanan nesnel bir gerçektir (bkz. 1Ko. 1:20; 6:11; İbr. 10:10, 14), kişinin bütün yaşamı boyunca sürer ve imanlı bu süreçte adım adım Mesih’e benzer olmak üzere değişir (2Ko. 3:18). Bu nedenle her Hıristiyan günaha karşı mücadele ederken kimi zaman günah işleme yanlışına düşebilir (1Yu. 1:5-2:2).

Mesih’e iman ederek aklanmış olanlar günahlı olma durumundan büsbütün kurtulmadıkları için onları aklayan Mesih günaha “hizmet eden” (SGH) konumuna düşmez. Çünkü insanın günah işliyor oluşu ile aklanmış oluşu birbiriyle bağlantılı değildir. Tanrı, İsa Mesih aracılığıyla akladığı imanlıları, günah işlemeleri için değil, günahtan özgür yaşamaları için aklamıştır (Rom. 6:6-7, 12-14). “Bir kimse Mesih’teyse yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur” (2Ko. 5:17). Böylece Mesih’le özdeşleşerek, Mesih’te olanlar artık günahın egemen olduğu eski yaşamlarından özgür kılınırlar ve Mesih’in egemenliği altında özgürlüklerini uygulamaya çağrılırlar.

2:18Bu özgürlük Kutsal Yasa’nın buyurgan kurallarının dışına çıkarak yaşamı sürdürmeyi de gerektirir. Ne zaman iman yoluyla, lütufla kurtulmuş birisi geri dönüp kurtulmuş yaşamına Yasa’yı uygulamaya kalkarsa “yıktığını yeniden kur”muş ve “yasayı çiğne”miş, yani günah işlemiş olur. Kurtulduktan sonra Yasa’yı uygulamaya ya da uygulatmaya kalkmanın gerekçesi ne olursa olsun bir haklılık payı yoktur. Petrus’un yaptığı da budur.

Petrus önceleri Yasa’nın boyunduruğundan çıkmış ve onu uygulamazken, tekrar Yasa’nın boyunduruğuna dönmesi ile kendi günahlılığını göstermiş olmaktadır. Çünkü kurtulmak için Yasa’nın uygulamalarından ayrılmak suç ise, Petrus önceleri bunu yapmıştı. Oysa önceki ayetlerde incelendiği gibi Yasa’nın gereklerini yapmanın kurtuluş için bir yararı yoktur. Kurtarma gücü olmayan, yalnızca suçlu çıkaran Yasa’nın boyunduruğuna dönüş günahtan başka bir şey üretmez. Kısacası Yasa’yı bırakmak değil, Yasa’ya dönmek günahtır.

2:19Kurtuluşun amacı “Tanrı için yaşamak”tır. Yasa, dindarca işlerin yararsızlığını ortaya çıkardığı için kişiyi kurtuluş için Yasa’nın ötesinde bir yol aramaya yönlendirir. Bu nedenle Pavlus “Yasa aracılığıyla” demektedir; Yasa açıkça kendi kendisinin etkisiz olduğunu kanıtlamaktadır.

Mesih’in ölümü imanlı için Yasa’nın bütün gereklerinin tamamlanmasını sağlamıştır. İmanlı çarmıhta Mesih’le özdeşleşmektedir ve bu nedenle “Yasa karşısında öldüm” diyebilir. Ölmüş olarak Yasa’dan özgür kılınmıştır (bkz. Rom. 7:1-6). İmanlı için yeni yaşam alanı Mesih’e imandır. Böylece imanla kurtularak Tanrı için imanla yaşamak doğrudur. Yasacılığın hiçbir biçiminin benimsenmesinin bu yaşamda en küçük bir yeri olamaz (bkz. Rom. 6:13, 14; 2Ko. 3:7-11).

2:20Pavlus önceki ayette anlattıklarını daha ayrıntılı bir biçimde açıklıyor. Bütün bu süreci olanaklı kılan imanlının iman yoluyla Tanrı tarafından Mesih’le özdeşleştirilmesidir. Mesih ölmüştür, O’na güvenen kişi de Mesih’in çarmıhında Mesih’le birleşmiş, yani ölmüştür. Mesih ölümden dirilmiştir, O’na iman edenler de aynı biçimde Mesih’in dirilişiyle özdeşleşerek dirilmişlerdir (Rom. 6:1-11; Kol. 2:12; 2:20-3:4). Nasıl insanlığın bir temsilcisi olarak Adem’in yaptıkları bütün insanlığı etkilediyse, imanlıların temsilcisi olarak İsa Mesih’in yaptıkları da bütün imanlıların yaşamlarını ‘hukuksal’ olarak etkiler (bkz. Rom. 5:12-21 ve 1Ko. 15:45-49). İmanlı olarak sürdürülen yaşam bu gerçekler ışığında değerlendirilmelidir.

Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor.” İmanlının Mesih aracılığıyla günahlardan aklanmış olması yeni bir yaşam sayfasına başlanmasını olanaklı kılar. Bu olanak da Mesih’in ölüp dirilişiyle imanlının yaşamında uygulanmış olur. Aklanma iman anında gerçekleşir ve tamamlanır. Gelecekte Mesih’in yargı kürsüsünde imanlı bu aklanma temelinde yeniden yargılanacak ve aklanacaktır (1Ko 3:11-15; Va 22:12). İman ettiği anda gerçekleşen bu değişimlerden sonra imanlının yaşamında yaşamında kutsal kılınma süreci başlar. İmanlı Mesih aracılığıyla, Kutsal Ruh’un gücüyle Tanrı için bir yaşam sürdürür. Yeni bir yaratıktır artık, eski kimliği değişmiştir. Artık onda Mesih yaşamaktadır (2Ko. 5:15-17).

Elbette ruhsal yaşamdaki bu kökten değişiklikler olurken Pavlus bedensel yaşamını sürdürmekteydi. Yani fiziksel bir ölüm söz konusu değildi. Ancak ruhsal yeni yaşama yol açan iman, “bedende sürdürdüğü” yaşamda da etkisini göstermektedir. Kutsallaşma sürecinin gelişmesine yol açmakta ve aşama aşama Mesih’in benzerliğine dönüşmesine olanak sağlamaktadır (2Ko. 3:14-18). “Seven ve kendisini feda eden Tanrı Oğlu’na iman” Pavlus’un bedensel yaşamının da dönüşmesine yol açmaktadır (Ef. 4:17-24, bu dönüşümün örnekleri olarak bkz. Ef. 4:25-6:9; Kol. 3:10; 2Ko. 7:1).

2:21Pavlus anlattıklarını bir sonuç ifadesiyle bitiriyor: “Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymış değilim”.Eğer Mesih’e imanla kurtuluş öğretisine herhangi bir ek yapılırsa, bu ek Kutsal Yasa’dan bile kaynaklansa Tanrı’nın lutfu geçersiz sayılmış olur. Tanrı insanın yaptıklarına bakmadan yalnızca lütfu temelinde karşılıksız olarak kişiyi kurtarır. Ekler, sevap arama çabaları, kurtuluşa koşullar eklenmesi insanı bu lütuftan uzaklaştırır.

Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla” sağlanamaz, eğer “sağlanabilseydi Mesih boş yere ölmüş olurdu”. Tanrı insanlara “şu kuralları yerine getirin” deseydi ve Mesih’in ölmesi gerekmezdi. Ancak önceki ayetlerde incelediğimiz gibi bu söz konusu değildir.

Dolayısıyla Yahudilik yanlısı öğretmenler yanılgı içindedir. Mesih gerçekten de insanları aklamak ve kurtarmak için yeterli eylemi ölümü ve dirilişinde sergilemiştir. O’na iman ve yalnızca iman yeterlidir.

UYGULAMA

  1. Kardeşlerle uzlaşma arayışı içinde olmak gereklidir. Her durumda bedenin birliğini aramamız gerekir. Ancak birlik arayışlarının bizi doğrudan uzaklaştırmamasına da dikkat etmeliyiz. Petrus birlikte olmak için Yahudi Yasası’nı tutanlarla onlardan biri gibi davrandı ve Barnaba da ondan etkilendi. Pavlus da aynı biçimde Yahudi şeriatçılarıyla uzlaşmış olsaydı bugün kilise tarihi çok farklı yazılırdı. Kilise daha o dönemde Tanrı’nın Müjdesi’nden uzaklaşmış olurdu. Müjde’nin öğrettikleri konusunda taviz verilmez! Bu konuda uzlaşma olamaz! (Lev. 19:17; 1Ti. 1:18,19; 4:15-16; 5:20; 2Ti. 1:14; 2:8,9; 3:14-4:6; Tit. 2:7, 8) Varsın bu bizim kardeşlerle aramızı bozsun. Yine de tavrımız her zaman barışçı olmalıdır, savaşçı değil.

Sizin yaşamınız Müjde’ye uygun mu? Yani başkalarına lütufla mı davranıyorsunuz? Yoksa kendi gücünüzü, yeteneklerinizi mi ön plana çıkartıyorsunuz?

  1. Petrus’un hatalı davranışının arkasında insan korkusu yatıyordu. Bizim aldığımız kararların, davranışlarımızın arkasında yatan güdüleri kontrol etmeliyiz. Eğer insan korkusu Tanrı korkusunun yerini alıyorsa davranışlarımızı değiştirmeliyiz (1Sa. 12:24; Özd. 29:25; Yşa. 8:13; Lu. 12:5).

  2. Şeriatçı mısınız? İnsanların kurtuluşu için yalnızca imanın gerekliliğine inanabilirsiniz ama yine de bazı eylemlerin gerekliliğini düşünebilirsiz. Kurtuluş ve imanlı oluşla ilgili olarak “ama” sözcüğünü kullandığınız her yerde dikkat etmelisiniz. Acaba şeriatçı mı olmaya başlıyorsunuz? Petrus bile bu hataya düştü, biz de düşmeyelim.

  3. Müjde’yi biliyor musunuz? Yoksa bildiğinizi sanıyor musunuz? İsa’nın ölümü, dirilişi ve yücelişi ile neler yaptığını düşünün. Bu düşünme eylemini dört ruhsal kural ya da Romalılar’ın Yolu gibi Müjde’yi paylaşmakta kullanılan ve yararlı da olabilen yöntemlerin ötesine götürebiliyor musunuz? Yanıtınız hayır ise Müjde’yi öğrenmelisiniz. Birçok Hıristiyan Müjde’yi tam anlamıyla bilmiyor!