10. “ŞÖVALYE GEORGE”

Martin Luther, 1521 yılının 18 Nisanı’nda Worms’ta dünya tarihine geçen bir iş yaptı. Yalnız Allah’a bağlı vicdanına güvenerek bütün dünyanın önde gelenlerine karşı koydu: “Burada duruyorum, başka bir şey yapamıyorum!” Ertesi günlerde ikili görüşmelerde kandırma, korkutma, rüşvet yoluyla Luther’i sözlerinden vazgeçirmek için boşuna uğraşıldı. Luther’in karşıtları, ne yapacaklarını bilemeyince, kayser de onu bir daha dinlemek istemeyince, Luther’e geri dönme izni verildi. Katolikler, Luther’in beklenen yasa dışı ilanından sonra, hemen temizlenmesini (öldürülmesini) tasarladılar. Ama dikkatli ve bilgili elektor Akıllı Frederik, Luther’i Katoliklerden kurtarmak için bir yol buldu. Luther buna isteksizce, ayrıntıları bilmeden uydu. Elektorun kendisi de bütün ayrıntıları bilmiyordu, böylece istendiğinde kaysere de dürüstçe yanıt verebilirdi.

Bir Mayıs’ta askerler Luther’e Eisenach’a dek eşlik ettiler, sonra geri döndüler. Eisenach Luther’in sevdiği, gençliğini geçirmiş olduğu kentti. Ertesi gün arkadaşları, onu vaaz etmeye zorladılar. Mayısın üçünde Luther, aralarında Worms’ta ona en çok yardım etmiş olan profesör Schuff’ın da bulunduğu arkadaşlarından ayrıldı. Doktor Amsdorf ve bir başka kişiyle birlikte Thüringen ormanları içinde bulunan Möhran köyüne, amcası Henrik Luther’i ve yaşlı büyükannesini görmeye gittiler. Belli ki, ünlü konuk övgü ve sevinçle kabul edildi. Luther, Worms’a giderken Eisenach’ta hastalandı; dünya tarihine geçen günlerde hem bedence, hem de ruhça yorgun düşmüştü. Şimdi büyükannesinin sevecen ellerinde dinlenebiliyordu. Ertesi gün köylülerin isteği üzerine, onlara açık havada vaaz etti. Öğleden sonra dönüş için arkadaşlarla arabada yola koyuldu. Altenstein şatosunun yakınına gelince Amsdorf, ormanında bir hareket sezdi. Birden arabanın çevresinde miğferlerinin önü kapalı olan beş şövalye belirdi. Arabacı karşı koymak istediyse de, bir şövalyenin yumruğu onu susturdu. Arabadakilerden biri kapıyı açıp ormanın içinde kayboldu. Şövalyelerden biri Amsdorf’u tutup üçü de Luther’i yakaladı. Bir an karşı koyduysa da, şövalyeler onu arabadan çıkararak bir atın üstüne attılar. Biraz sonra da ormanın içinde kayboldular. Şövalyeler kimse görmesin diye Luther’i ıssız yollardan götürdüler. Gece yarısı yaklaşınca, ormanlık bir tepeye tırmanarak sağlam bir şatonun açılabilen köprüsünün önünde durdular. Biraz sonra da şatonun içine girdiler. Şatonun iç avlusunda şövalyelerin önderleri miğferlerini çıkarttılar. Bunlar şövalye Stemberg ile Wartburg şatosunun komutanı Hans von Berlepsch’di. Luther’e kendisine ayrılan iki odaya yerleşmesi emredildi. Luther, şövalye giysilerini giyindi, kılıç kuşanıp boynuna altından yapılmış şövalye zincirini astı. Saçı uzayıp keşişlere özgü tıraş şekli bozuluncaya ve sakalı bir şövalye sakalı haline gelinceye dek dışarı çıkması yasaktı. Bütün gereksinmelerini soylu bir silahşor karşılıyordu. Dışarı çıktığında da yanından hiç ayrılmıyordu. Luther’in adı artık şövalye George oldu.

Thüringen dağlarının incisi olan Wartburg şatosu, Almanya’nın yüzlerce şatosu arasında en anılmaya değer olanıdır. Şato, 1080 yılında yapılmıştır. Orta Çağ’ın halk ozanları onu överlerdi. Halk ozanlarının ünlü yarışması, 1207 yılında burada yapıldı. Adil Ludvik ve ünlü eşi Aziz Elisabeth’in evi burasıydı. Sonraları şatonun tarihinde Almanların büyük bestecilerinin, romantizm ozanlarının ve ressamların, özellikle Goethe ve prens Carl Augustin’in adları geçer. On ay süreyle, 1522 yılının Mart ayının birine dek, şato büyük reformcunun eviydi.

Luther’in burada kalması, şatonun uzun tarihinin belki en unutulmaz ve en güzel anısı oldu.

Luther’in başlangıçta iyi olan sağlığı, manastır acılarının ilk yıllarında bozuldu. Ara sıra hazımsızlık ve kabızlık çekiyordu, ara sıra da şiddetli baş ağrıları ve kulak uğuldamaları vardı. Sonra kalp ve safra hastalıklarına tutuldu. En zor ve sürekli olanı, uykusuzluk ve onun yanı sıra sinirsel bozuklukları, can sıkıntısı ve melankoliydi. Şimdi Luther’in dinlenme fırsatı vardı.Thüringen’in doğası onu çok dinlendirdi. Güzel ormandan görüntüler, şuradan buradan yükselen kömür dumanları, kuşların ötüşü, akarsuların sesi, tepe yamaçlarından topladığı yabanıl meyveler çok hoşuna gidiyordu. Şövalye olarak, uzun at gezintileri yapardı. Evlere uğradığı zaman, şövalyenin kitaplara karşı gösterdiği büyük ilgi, kimliğini açığa çıkarmasın diye silahşor Luther’i bu zevkten yoksun etti. Bir av gezisinde, hoş bir olay oldu. Köpeklerin kovaladığı bir tavşan, Luther’in şövalye giysilerinin içine saklanmaya çalışmış, ama yine de köpekler onu biraz sonra yakalamışlardı. Bunda Luther, Papa’nın kovaladığı bir insanın kaderini gördü. Luther’in Wartburg’ta zor zamanları da oldu. Sade yemeklere alıştığı için, şatonun zengin yemekleri böbreklerine dokundu. Davası için üzülüyordu, çünkü ön cepheden kaçtığını düşünüyordu. Elektorun habercileri aracılığıyla arkadaşlarıyla mektuplaşıyordu. Melanchton, Luther’in hastalıklarından üzüntü duyuyordu. Bu denli güçlü ruh neden böyle zayıf bir beden almış, diye şikâyet ediyordu. Luther ölseydi, ona daha iyi bakamadığı için kendisini bağışlamayacaktı. Luther için en zor olan, imanındaki kuşkulardı. Allah’ın kendisini bıraktığını sanıyordu. İblis’in şatonun karanlık geçitlerinde dans ettiğini işitiyordu. Ama yavaş yavaş Luther, Wartburg’ta dinlendi ve eski, olağanüstü iş gücüne kavuştu. Arkadaşları Luther’in kayboluşuna üzülüyor, onun öldüğünü sanıyorlardı. Düşmanlarıysa, sevinip yaptığı reforma karşı yazılar yazıyorlardı. Ama çok geçmeden her iki taraf da şaşkınlıkla onun sağ, ruhsal yönden eskisinden daha güçlü olduğunu gördü. Luther, ‘Patmos’ başlıklı mektuplar yazmaya başladı. Baskılar bir anda satılıp tükendi. Kimilerinde düşmanlarına karşı kükrüyor, kimilerindeyse Kutsal Kitap’tan yeni anladığı kurtuluş yolunu derin ve sade olarak açıklıyordu.

Alman halkı ve bütün Protestanlar Luther’in Wartburg’ta geçirdiği zamanı şükranla anıyorlar. Bunun başlıca nedeni, orada yazdığı Vaaz Kitabı ve İncil çevirisidir. Luther’in Vaaz Kitabı, İncil’e uygun olan vaazlarını bütün halka yayıp sevdirdi. Kitapta Allah’ın İsa Mesih’teki lütfu sade ve öz olarak açıklanıyordu. Luther’in Kutsal Kitap çevirileri –İncil 1522, bütün Kutsal Kitap 1534– yazılı Almancanın temelini oluşturuyordu. Almanya’da daha önce de Kutsal Kitap çevirileri yapılmıştı. Ama bunlar hem çok pahalı, hem de asıl metinlerden değil de Latince çevirilerden tercüme edildiği için o denli zor anlaşılıyordu ki, kimi yerlerde okunması adeta olanaksızdı. Luther bir dil ustası ve yaratıcı bir dâhiydi. Luther halk dilini dikkatle dinledi, bütün ustalığını ve iş gücünü kullanarak İncil’i üç ayda Almanca’ya çevirdi. Luther’in çevirisi o zamana göre büyük bir baskı olan beş bin adet olarak basıldı ve hemen tükendi. Elektor, danışmanı ve Luther’in iyi arkadaşı Spalattin ile kitabı şatosunda, profesörlerle öğrencileri derslerinde, varlıklı kişiler kiremit çatılı evlerinde, köylüler toprak damlı kulübelerinde okuyorlardı.