Sonunda Luther, kilisenin yüksek temsilcisinin önünde, kilisenin acı verici durumundan söz edebildi.
Cayetanus’un çevresinde görkemli ve meraklı İtalyan refakatçiler vardı. Luther’in yanında ise, keşişler ve Elektor’un adamlarından oluşan beş kişilik bir kurul bulunuyordu. Luther kardinalin önünde yere kadar eğildi. İlk kalk buyruğu verildiği zaman, ancak diz üstünde durdu. İkinci kalk buyruğunda ise, ayağa kalktı. Zamanın töreleri böyle buyuruyordu. Resmî selamlardan sonra, Papa’nın elçisi Luther’le tartışmak istemediğini, iyi niyetle ve baba gibi öğüt vererek Luther’in yanlış düşüncelerinden vazgeçmesini istediğini söyledi. Ama Luther, öğrettiklerinin yanlış olduğu kanıtlanıncaya kadar onlardan vazgeçmeyeceği yanıtını verince, Cayetanus tartışmaya girmek zorunda kaldı. Bu tartışmada Cayetanus başarısız kaldı. Çok kızdı ve kendini kaybederek, “Ben tartışmaya değil, buyurmaya geldim” diye bağırdı. Ama hemen sonra yine tartışmaya girdi. Luther, gerekli olduğundan sert yazdığını kabul etti, ama insanın sadece iman aracılığıyla kurtulacağı ve Papa’nın da yanlış yapabileceği yönündeki düşüncelerinden vazgeçmeyeceğini bildirdi.
Staupitz de tartışmaya katılıyor ve gizli olarak Luther’in yanını tutuyordu. Cayetanus ondan Luther’in düşüncelerinden vazgeçmesini istediği zaman Staupitz bunu yapamayacağını, çünkü öğrenimde ve ruhsal bilgilerinde Luther’le boy ölçüşemeyeceğini söyledi. “Luther’in düşüncelerini ancak papalık elçisi değiştirebilir” diye de ekledi. Daha sonra Cayetanus için Elektor’a şöyle yazıyordu: “Roma’nın elçisi, Allah korusun, ama Roma’dakiler gibi davranıyor. Bol bol güzel, ama boş ve yararsız sözler söylüyor. İnadı ancak Luther’in düşüncelerinden vazgeçmesiyle yatışır. Bu suçsuz kişiyi ezmek ve düşüncelerinden döndürmek için her şeyi yapıyor.” Luther de bir mektubunda elçiyi şöyle eleştirdi: “Kardinal herhalde Thomas’ın düşüncelerini iyi bilir, ama bir Hristiyan düşünürü değildir. Bu nedenle, bir eşek ne denli arp çalmayı başarabilirse, o da bu işi o denli yapabilir.” Son konuşmalarında Cayetanus tümüyle mağlup olup kızgınlıkla, “Vazgeç, vazgeç” diye bağırıyordu. “Papa’dan aldığım yetkiyle seni ve koruyanlarını ve seni kabul eden herkesi aforoz edebilirim!” Luther yine yanlışlıklarının gösterilmediği takdirde davasından vazgeçemeyeceğini söyleyince, elçi şöyle bağırdı: “Ya vazgeç, ya da bir daha bana görünme.”
Luther’in arkadaşları davanın yitirildiğini düşünüyorlardı. Cayetanus, Elektor’a mektup yazarak Luther’in zorla kendisine gönderilmesini istedi. Staupitz, Luther’i bütün görevlerinden özgür kıldı ve Fransa’ya kaçmasını önerdi. Luther de böyle yapmayı tasarlıyordu. Geceleyin yarı giyimli olarak kent surlarının ufak bir kapısından kaçabildi. Yoldayken George Spalattin’in gönderdiği, Papa’nın Cayetanus’a verdiği vekâletnamenin kopyası eline geçti. Ona göre Cayetanus’un görevi, ne olursa olsun Luther’i ele geçirmekti. Luther bunu öğrenince çok kızdı. Cayetanus kendisiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
Luther’in eve gelişi, tezlerini açıklamasının yıldönümüne rastladı. Umutsuz ve karamsardı. Wittenberg’ten ayrılmaya kararlıydı. Ama bu sırada durum yine değişti. Olayların sahnesine yeni bir adam çıktı.
Mabeyinci Carl von Miltitz, büyük tarihsel olayların ortaya çıkardığı pek önemli olmayan bir adamdı. Soylu, ama parasız bir ailenin oğlu olarak Roma’da güçlü akrabalarının yanında mutluluğunu aramaya koyulmuştu. Çalışmak istemiyordu, aslında bir iş yapmanın ne olduğunu bile bilmiyordu. Hep şansına güveniyordu. O güne dek konumu ona ancak değersiz bir memurun gelirini sağlamıştı. Gelirini artırmak için kutsal emanetleri alıp satıyordu. Ama en sonunda talih kuşu başına konmuştu! Yoksul gezgin, şimdi Papa’nın özel temsilcisi olarak yurduna dönebiliyordu. Yanında da çok değerli emanetleri vardı: Elektor için ‘Altın Gül’ ve Luther’in koruyucularına karşı yetmiş adet papalık fermanı. İşlerinin yürütülmesi için kimi ayrıcalıklar da ona verilmişti; on saray ozanı atayabilecek, on kişiye doktor unvanı verebilecek, beş kişiye ev vaizinin haklarını, beş kişiye de kont unvanını verebilecekti! Yolda kaldığı hanlarda kendi görevini çok övdü. Augsburg’a gelince Cayetanus orada yoktu. Miltitz, Luther’in yarattığı sorunu kendisinin çözümleyebileceğini sanıyordu. Kafasına parlak bir düşünce geldi. Kardinalin yapamadığını kendisi yapacaktı, yani Papa, Luther ve Elektor’un aralarını düzeltecekti ve böylece Luther susup bu talihsiz olay kapatılacaktı. Luther’i saygıyla kabul etti, ona karşı çok açık yürekli davrandı. Luther’le yemekteyken, onun halk arasında kazandığı takdiri hanlarda duyduğunu anlattı. Başkalarına, Papa’nın bile Dominikenler gibi Luther’e kızmadığını söyledi.
Luther hemen Miltitz’le olan konuşmasının boş olduğunu anladı, ama kendi yurdundan kaçmak üzere olan bir adam için biraz nefes almak iyi olacaktı. Şimdilik her iki taraf da endüljans kavgasından hiç söz etmeyecekti. Luther söylediklerini geri almadı, ama bu sorunun bir Alman başpiskopos tarafından çözümlenmesini kabul etti. Miltitz sevinçten ağlayarak Luther’i öptü. Luther’e karşı olan iyi niyetini göstermek için endüljans ticaretinin başında olan Johan Tetzel’i kurban etti. Tetzel’i yanına çağırdı, ama o canından korkarak gelmeyince, Miltitz ona gitti. Birer hiç olan bu iki kişi birbirlerine karşı çok acımasızdılar. Miltitz, Tetzel’i savurgan ve ahlâksız bir yaşam sürmekle suçladı ve bunları Roma’ya bildireceğini söyleyerek onu korkuttu. Miltitz’in kendisi içkiye düşkündü. Zavallı Tetzel, tümüyle çöktü ve birkaç ay sonra öldü. Ölüm yatağındayken, kendisini avutan bir mektup aldı Luther’den. Miltitz, zaferleri üzerine Roma’ya mektup yağdırdı, siyasal oyununu sürdürdü. Elektor’un danışmanlarına müjdeli bir haber verdi. Kardinal unvanı almak için Elektor istediği adamı seçebilirdi – doğal olarak bu adam Martin Luther olacaktı! Elektor için kayser tacından bile söz etti. Ama Elektor ve danışmanları her zaman büyük oyun oynayan Miltitz’i ve onu göndereni aldattılar. Böylece zaman kazandılar. Elektor, kayser seçimindeki oyunu V. Carl lehine vereceğine karar verdi. Miltitz’in tasarladığı ve şimdi suya düşmüş olan büyük planlar halkı güldürdü.
Bu arada sahneye Luther’e karşı olan çok yetenekli bir adam çıktı. Bu adam, İngolstad Üniversitesi’nin profesörü Eck’ti ve daha önce Luther’le dostça yazışmıştı. Luther’in tezleri yüzünden şiddetli bir tartışma oldu. Eck, Luther’in öğretmen arkadaşı ve savunucusu olan Andreas Karlstad’ı Leipzig kentinde bir tartışmaya çağırdı.
Eck, Luther’e şiddetle karşı çıkarken, Luther de Miltitz’e verdiği sözünün kendisini bağlamadığına karar verdi, tartışmaya katıldı. Eck, deneyimli, yetenekli, daima konuşmaya hazır ve yürekli bir tartışmacıydı. Ona göre önemli olan gerçek değil, zaferdi. Karlstad ise kitaplar ve not defterleri arasına gömülen ufak tefek bir adamdı. Görkemli ve bilgili dinleyiciler, onun sesini güçlükle işitebiliyorlardı. Kitaplarını alıp Leipzig’e giderken yolda bir kaza geçirdi. Arabası kullanılamaz duruma geldi ve kendisi öyle hastalandı ki tartışmada güçsüz kaldı. Bunun sonucunda Eck kolay bir zafer kazandı. Halkın çoğunluğunun düşünceleri de Luther’e karşı döndü. Öyle ki, Luther kiliseye girince, papazlar sunaktan kaçıp kutsal komünyon takımlarını sakladılar. Eck ise, kent ve üniversitesi tarafından kutlandı. Olayların çıkmasını ancak Wittenberg’ten gelen silahlı üniversite öğrencileri önledi. Luther, ünlü tartışmacının karşısına çıktığı zaman, gerginlik gözle görülür haldeydi. Orada bulunanlardan biri Luther’i şöyle anlatıyor: “Martin orta boylu, zayıf, üzüntünün ve çok çalışmanın yıpratmış olduğu bir adamdı. Öyle ki, bedeninin kemiklerini bile sayabilirsin. Ama güçsüz değildi. Sesi gür ve duruydu. İnsanlarla konuştuğu zaman neşeli ve nazikti. Gururlu ve ağır düşünceli olmayıp her zaman hoşgörülü ve sevinçli oluyordu. Karşısındakiler ağır tehditleri yağdırdığı an bile şen ve sarsılmaz tutumunu korudu.” Gerçekten, en zor durumlarda iyi olabilmesi için Luther’e Allah’ın merhameti ve huzuru yetiyordu. Bir savcı gibi davranan Eck, Luther’e karşı konuşup kendisine konuşma fırsatı vermek istemiyordu. Luther, Eck’in söz yağmurundan alınmıyor, ara sıra ona ‘bay bağıran’ diyerek ve yanında bulunan karanfili koklayarak sessizce dinliyordu. Bu davranış Eck’i küplere bindirdi. Ama tartışma Luther için de kolay değildi. Eck korkunç belleğinden kilise babalarının sözlerini aktarıyordu. Kimilerine göre, şiddetli tartışmada kendi demeçlerini de kilise babalarına mal ediyordu. Luther ise, hemen hemen ezberlemiş olduğu Kutsal Kitap’a başvuruyordu. Bunun şu önemli yararı olmuştu: Eck, Luther’i Hus’un3lanetli düşüncelerinin savunucusu olmakla suçladığı zaman, Luther söz konusu düşüncelerden kimilerinin Kutsal Kitap’a dayandığını fark ederek onları kabul ettiğini söyledi. Eck bir taraftan sevinerek Luther’i hemen din sapkını ilân etti. Luther ise, Hus’u din sapkını olarak ölümle cezalandıran kilise meclisinin yanlış yaptığını söyledi. Daha önce Cayetanus’la yapılan tartışmada Papa’nın da yanılabileceği belli olduktan sonra, Luther için yanılmayan tek yetki Kutsal Kitap’tı. Bu yüzden Luther, Eck’e Kutsal Kitap’tan kendi yanılgılarını göstermelerini, yoksa düşüncelerinden vazgeçemeyeceğini söyledi.
Leipzig tartışması böylece sonuçsuz kaldı, ama Katolikler Eck’in kazandığını ve Luther’in din sapkını olduğunun kanıtlandığını savunuyorlardı. Az sonra Eck Roma’ya çağrıldı, Luther’in aforoz edileceği kesinleşti. Ama zaman geçiyordu ve bu arada Luther halkın diliyle açık ve çarpıcı kitapları yazıp öğretilerini tüm halka yayıyordu. Sonunda papalık fermanı geldi, ama koşullu olarak. Altmış gün içinde Luther kırk bir sapık iddiasından vazgeçmeliydi. O zaman Luther geriye dönüş olanaklarını bir vuruşla kesti. Wittenberg’in kent surlarının dışında olan, vebadan ölenlerin giysilerinin yakıldığı yerde Luther papalık fermanıyla kilise yasalarını yaktı. Bu haber Roma’ya ulaştığı zaman aforoz kararı kesinlikle ilân edildi ve kayser V. Carl Luther’i hemen yakalatıp din sapkını olarak yakmak istedi.