XVIII. ÖTEKİLERE HİZMET (Matta 20:24-28)


Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkarı olsun-Mt.20:26

Kim büyük olmak istemez? Kim kendi beninin diğerlerinin üstünde yer almasını beklemez? Bu zaten koskocaman dünyayı paylaşamamamızda belirgin değil mi? Bu yaratılış anında “benliğin keşfi” ile vazifelendirilmiş olmamızdan kaynaklı değil mi? İşte bu durumdan ötürü sürekli olarak bir arayış içinde “benimizi bir yerlere yerleştirme çabası içinde” her günü bir günün üstüne ekleyerek devam edip duruyoruz. Ve ta ki Mesih İsa’nın kurtarışını yüreğimize indirgeyip Yaratan ışığının hazırladığı o yürekte “nefsin” haçlanışına ulaşana dek.


Bu durumda elbette oldukça zaman alan bir süreçtir. Çünkü kolay olana meyil bizi sürekli negatife yani kötü olana meylettirirken Mesihi bir düzeyin tam tersi yani “benim için almayı” reddetmek olduğu gerçeğinde olduğu sürekli bizi zorluyor. Zor olanı seçmek esasında Yaratan’ın “saran ışığını” içimize daha da almak anlamına geliyor.


ZITLIĞA ZIT OLMAK


Matta’nın anlatımına göre 18. bölümden beri talebelerin Mesih İsa ile bir düşünce, algı zorluğu yaşadıklarını görüyoruz. Çünkü talebelerin yetiştirildikleri aile, kültür ve dini çevrelerinde alıştıklarının dışında bir hayat tarzını “Yaratanı yansıtma, O’nunla form eşitliğinde verme” durumunda bir hayat tarzını algılama zorluğu çektiklerine tanık oluyoruz. Hatta kendi ailelerinin bile aynı zorluğu yaşadıklarına tanık oluyoruz.


Aslında bu doğal bir durumdur. Çünkü biz kainat üzerinde yaşarken bütün kainatın bize hizmet ettiğini pek de görmemiz mümkün değildir. Mesela kainatın havasını, suyunu kullanıyoruz.

Üzerimizdeki bir çok organizma ve bakteriler esasında bize hizmet ediyorlar. Yani bütün yaşam unsurları adeta bizler için melekler olarak hizmet içinde oluyorlar. İşte bu inanılmaz faaliyetin yaşamın temeli olduğunu bir türlü fark edemiyoruz. Çünkü “benliğimiz” yani biz öncelikle “bize endeksli” yani verileni almayı öğrenme gayreti içinde büyüyoruz.


Dolayısı ile burada talebelerinde o dönemin bütün sosyal, kültürel, dini ve siyasi hayatın etkisinde kendi üstatlarının farklı olduğunu gözlemlediklerinde kendi iç çelişkilerini yaşamaya başlamaktadırlar.


Bu bizim içinde geçerlidir. Belki birinci aşamada Mesih İsa’nın kurtarıcılığına koşmamız “büyük bir ihtimalle” kendi bencilliğimiz içindir. Yani “kendi üzerimize kurduğumuz” hayatımız içindeki yalnızlığımızın ve bir takım şeylerin ters gittiğini fark etmemiz ve esasında doğaya aykırılığımızdan ve dolayısı ile Yaratan’a aykırılığımızdan kaynaklı hep yanlışlarımızdan usandığımızdan ötürü Mesih İsa’ya kaçışı bir yol gibi görürüz. İlk bakışta “niyet” oldukça iyidir yani ve sanki “günahlarımızdan kurtulma” esas temelimizdir ve dindar bakış açısında da bunu zikretmek Mesihi bir hayata geçme gibidir. Ama durum esasında böyle değildir. Yani Efendimiz Mesih İsa’nın kurtarışında bizim tam değişimimiz, yepyeni hayata dönüşüm ve değişimimiz esası vardır. Yani burada bizim bir şeylerden kazanç sağlamamız esas mesele değildir. Esas mesele Yaratan’ın ışığının, varlığının, “sevgi ve ihsan O’lan” o bütünlük vasıflarının Mesih olarak ve Ruh’unda bizden yansıması esası vardır. Yani bu ister istemez bizim öncelikle “kendi benliğimizde” ayakta durabilme koşulunda “benliği” fark edip Yaratan “BEN’liğini” fark etme koşulunda “ötekilere” yani dışımdakilere tamamen Yaratan vasfını yansıtabilmemdir.


Mesele mesleğinde irade sahibi, vicdan sahibi çok samimi bir hekim esasında Yaratan’ın “sevgi ve ihsanını” acil durumda can çekişen bir diğer insan kardeşine “para, pul” kaygısı olmaksızın sunabilmektedir. İşte bu tamamen “kendi yüreğindeki ışığı yansıtma arzusunun”, karşılıksız aldığını karşılıksız verebilme potansiyelinin kendiliğinden ve belli bir doğallık içinde karşıya yansımasıdır.


Bu madde dünyası içindeki insanın tersi bir yaklaşımdır. Yaratan’a zıt olan “benlikteki” insanın bunu algılaması oldukça zordur. Çünkü insan ilk yaratılışı itibari ile evet bedensel anlamda tam doğaya uyumla dünyaya gelir ama kendisinin farkındalığı için Yaratan’a zıttır. Yani Yaratan “sevgi ve ihsanı” karşılıksız sunan, yaratılan olarak insan ise bunu sürekli kendi benliği için alandır. Mesih İsa’nın kurtarışında bu durum açık bir biçimde “kalp noktası” açık olanlara gösterilmektedir. Bu zıt oluş haline zıt olmanın esas doğru olmak olduğu verilmek ve esasın bu olduğu gösterilmek istenmektedir.


UYUMA UYUM ZORLUĞU


Burada talebelerin kafasını karıştıran bu madde içinde “mana yolunu” anlama zorluğudur. Çünkü alışılmışı terk ve yeni duruma alışma oldukça zordur. Ve bu zorluk alışılmışla olması gereken arasında keskin geçişlerin olmasını zorlaştırır yani uyum zorluğunda iniş ve çıkışlar, gidiş ve gelişler vardır. Daha önceki derslerimizde bunu Petrus’un Efendimizle olan diyaloglarında açıkça görmüştük; Havari Petrus samimi bir talebe olarak Mesih İsa’nın kimliği üzerine verdiği tanıklığında Efendimizin takdirini kazanmıştı yani Yaratan’dan olan görüşü söylediğinde Efendimiz tarafından tasdik ve takdir edilmişti, oysa Efendimiz ölmesi gerekliliğini beyan ettiğinde ise yani bir önceki takdir sözlerinin hemen akabinde insani görüşünden ötürü azarlanmıştı. Bu uyum zorluğunun güzel bir göstergesidir. Bir halden bir hale geçiştir. Madde mana arasında sıkışmadır. Bu “manevi manada, ruhani seviyede gidiş-geliş, iniş-çıkış halidir”. Ve her “gidiş-geliş” ve “iniş-çıkış” halinde de Mesih İsa’nın Mesihi düzeye çeken o üst ışığı aşağıya çeken çok net öğretişlerini görmek mümkündür.


Bu durum bizim günlük hayatında samimi birer Mesih talebesi olarak, kurtuluşu gönenmiş olduğunu söyleyenler olarak hep yaşadığımız bir durumdur. Oysa Efendimiz bu zorlukların olacağını hep örneklemiş ve Yaratan’a bakmaya devamın önemini vurgulayıp durmuş ve her şeyden önemlisi ne kadar iniş çıkış yaşarsak da kendisi gibi “karşılıksız vermeye” devam etmemiz gerektiği üzerinde durarak “kendisini uğrumuza feda etmiştir”.


Bu Mesih’i hayatın esasıdır. O zaman burada da insani bütün beklentiler üzerinde tek beklentinin de Mesihin “varlığımda” yaşaması olduğu yani aynı “feda” durumunu devam ettirmesi halidir.


Efendimize “sonsuz yaşam için ne iyilik yapmalıyım?” şeklinde soru sorana –Mt.19-Efendimizin cevabı ilginçtir “iyi olan yalnız biri var, O’nun buyruklarını yap”. Bu cevapta Yaratan’a bakmak, Yaratan’la uyum içinde olma ve Yaratan’ı edinme gibi büyük bir yön veriş vardır. Yani sonsuz yaşam ve iyi bağlamında bütün kainatın bütünlüğünün yegane nedeni olan Yüce Yaratan’ı edinme, O’nun vasıflarına bürünme “sevgi ve ihsan O’lma” dolayısı ile O’nun suretinde O’nun gibi veren olma ve o noktada da Mesih’inde kurtulma esası devreye girmektedir. Çünkü Mesih İsa “karşılıksız sevgi ve ihsanı” insan bedeninde takdim eden olarak biçimlenilmesi gereken önder, peygamber, kurtarıcıdır. Yaratan’ın suretini kamil yansıtmada “Diri O’lanın (en yakın olma hasebiyle) oğludur”. Bu bir Yaratan’a yürüyenlere de sunulan en üst makamdır. Yaratan (mecazen) tahtının sağıdır. Yani burada sağ iyi olanı, pozitifi simgeler ve öyledir. Ve genç adama söylenen eğer eksiksiz olmak istiyorsan git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver, böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle-Mt.19:21 sözleridir.


Bu sözler hizmetin hakiki hayat hizmetinin hakikaten “sevgi ve ihsanın” yani Yaratan vasıflarının bizden yansıtılmasının üzerimizdeki bir çok yüklerle ya da öncelik verdiklerimizle olamayacağı öğretilmek istenilmektedir. Bu zengin gencin üzülerek gitmesinin esası bu tamamen kendini boşaltma hadisesini algılayamamasında, ya da alıştığı yaşam tarzının böyle bir hayata yani esasa uyuma olan uyum zorluğundandır. Bu örnekle Matta bize “esası yani Mesihi olmanın esasını, Efendimizin kurtarışının gerçek manada ne anlama geldiğini göstermektedir”. Bu esas Yaratan’la aynı paralelde bir yürüyüş yoluna girmek demektir, bu esas anlamda “Ruh’ta ve gerçekte tapınan” olmak “doğrulardan” sayılmak demektir. Bu madde içinde hakiki manada “mana yoluna” uyum demektir. Bu Yaratan yoluna yürüme demektir. Ama bir dine girmek, bir takım uygulamaları, olmazsa olmazları yerine getirmek esasında kolaydır.


İnsanlardan beklenilen dini formatları bir bülbül gibi tekrarlamaları kolaydır. Ama o insanları, o dindarları, evlerinde, mutfaklarında, sokaklarında, cinsel hayatlarında, para kullanımlarında, nefretlerinde, dedikodularında, kıskançlıklarında, bencilliklerinde, kendini beğenmişliklerinde, hep en çoğu isteyen arsızlıklarında ve hırslarında dönüştürmek ve değiştirmek zordur. Bu nedenle Mesih İsa’yı bir din değil bir hayat, bir uyum prensibi, bir uyum prensi, hakiki kurtarıcı, hayatın prensi olarak alıp bunu bir iman ikrarı değil “inanç edinimi” yapmak ve saran ışık Allah Ruh’unun aydınlatıcılığını da bir an olsun bırakmamak esastır. Bütün bunlara ışık tutan “manevi aydınlanmışların” yaşam edinimleri, deneyimleri de “kutsal yazılardan” bize sürekli konuşmalıdır.


DEĞİŞMEYEN SÖYLEM


Bakın bu hep yanlış anlaşılan bir noktadır. Bütüne bakıldığında “zenginlik, mal sahibi olmak, hiç güzel yerlere gitmemek, eğlenmemek, yememek içmemek gibi” bir öğreti verildiği düşünülmemelidir. Ne yapılırsa yapılsın bizi mala, maddeye, benliğe bağlayan her şey Yaratan’ın sureti yani esas insan-ı kamil olmamızı engelleyecektir mahiyetinde bir öğreti söz konusudur. Yani eğer “efendimiz Mesihi” izleyerek, kurtarışını gönenmiş bir yaşam sürdüğümüzü ve Ruh’un rehberliğinde yaşadığımızı iddia ediyorsak bunun gerçekten çok samimi bir “gönül ehli” olduğumuz anlamına gelmesi gerektiği burada beyan edilmektedir. Yani aynı Yunus Emre’nin dediği gibi “dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek, derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın”. Yani bu kadara kadar insanın kendisi ile barışık olduğu, zengin dahi olsa kazancının kaybından, eksilmesinden ya da ziyade olmasından huzuru kaçmaksızın bir yaşam sürdüğü ve sürekli ayakları yere basan aklı başında bir biçimde ama hiç karşılık beklemeksizin “sevgi ve ihsanını” insanlığa sunan birisi olduğu bir iman hayatı gösterilmeye, öğretilmeye çalışılmaktadır.


Biz maalesef çoğu zaman “iman ilkeleri” üzerinde durup inancın savunma temelleri üzerinde bir yaşamı tercih eder dururuz ve bunu da başkalarına aktarmaya çalışırız. Ama hiç oturupta Mesih İsa’nın haçtaki ölüm ve diriliş örneklemesi üzerinde bunu hakikaten edinerek bir yaşam sürmemiz için neler yapmamız gerektiği üzerindeki öğretişlerini pek algılamak için üzerinde düşünmeye ve hayatlarımıza edinmeye meyil göstermeyiz. Çünkü bu işin zor tarafıdır. Benden geçme tarafıdır. Ve hatta aynı talebelerin yaptığı gibi ne çıkarımız var diye de düşünürüz.


Dediğimiz gibi Matta 18-20 bölümleri arasında Matta dikkatimizi bu ikircikli fikirlere çekip durmaktadır. Yani talebeler bu bölümün içinde “göklerin hükümranlığında kimin en büyük olduğunu” merak edip sormuşlardır. Ve Efendimize gelen zengin gençte bir anlamda “sonsuz yaşamı alabilmek ne tür bir iyilik yapabileceğini” sorarak yine bu ikilemi yani içinde bulunduğu madde-mana çelişkisini gündeme getirmiştir. Daha sonrada bir anne çocuklarına bir yolla bir ayrıcalık tanınmasını istemişti. Bütün bunlar durumu net olarak göstermektedir. Efendimizin kurtarış hayatı, sonsuzluk yolu, Yaratan’a yürüme, ,O’nunla Mesih’inde ve Ruh’unda bütünleşme yolu ancak “kişinin kendi çıkarı için almasını durdurması ve doğal olarak bir yaşam gereği kendisine karşılıksız sunulanı sevgi ve ihsanla, aynı Yaratanı gibi ve Efendimiz Mesih İsa ve Yaratan’ın Ruh’u gibi, bütün kainat sistemi gibi vermeden” geçmektedir.


Bütün kutsal yazıların temelinde ve Efendimiz Mesih’in kurtarışında bize sunulan hep bu tablodur. Bu sürekli tekrarlanmaktadır. Çünkü “Adem düzeyinde başlayan ruhsal tekamül serüvenimizin Mesih’i düzeye ulaşması” oldukça bizim “benliğimize” zıt, tezat bir durumdur. Ancak “yukarıdan verilenin aşağıdan karşılanması ve gayreti” ile “Baba ve Ben” biriz noktasına ulaşması mümkün olacaktır. Sonsuz hayat işte Mesih’te biçimlenmiş bu konumda Ruh’un saran ışığı ile Yaratan’la bütünleşmedir.


Bu bölümde “iman değil inanç edinimi” manevi manada “çocuk” olma kavramı ile bunun için bağdaştırılmaktadır. Çünkü normal olarak çocuk kendi o algı, anlayış, düşünce, his ve kısacası hayat ediniminde samimidir, doğaldır. Hep büyüklerine samimiyetle bağımlıdır.

O zaman “en büyük kim?”, “sonsuz yaşamı edinmek için en büyük iyilik ne?” ya da “Mesih’le birlikte olmak için ayrıcalık yolu ne?” şeklindeki bütün sorulara tek cevap “ötekine hizmet” şeklinde bir cevaptır.


ZOR OKUL


Saran ışığın aydınlattığı yüreğe Mesih’in hakimiyeti zor bir okulu da beraberinde getirmektedir. Dikkat ederseniz talebeler adeta manevi manada ilk okul çocukları gibidirler. Daha önce “göklerin hükümranlığında en büyük kim” şeklindeki soruya aldıkları cevapta “çocuk” gibi olmaları gerektiği kendilerine söylenmişti. Belki o an için bu durumu anlamışlardı. Ama bu öğretişten biraz sonra Mesih İsa’ya dua için getirilmek istenilen çocuklara mani olmaya kalktılar. Çünkü Mesih İsa ve öğretişleri ciddi şeyler olmalıydı. Yalnız büyüklerle meşgul olmalıydılar. Ve ilginçtir bu noktada talebeler yine azarlandılar.


Günümüzde bir çok önderlerin bir çok konu ile meşgul olmaları, üst protokol konularına vakit ayırmaları ya da çok ilahiyat çalışmalarına vakit ayırmaları bazen onları büyük bir samimiyetle Yüce Yaratan için ve Mesih’inin merhameti için, Ruh’unun rehberliği için gelenlere yüz vermemeleri gibi bir yaklaşıma meyletmelerine neden olmuştur. Ne yazık ki, bu artık dünyanın bir çok yerinde “müjdeciliği” ve hatta “Mesihi hizmeti” bile bir iş mantığı ile yapma konumuna getirmiştir. Çünkü globalleşmede inançlar arasında yarış, hatta dini kurumlar, hizmet gurupları arasında bir yarış söz konusudur. Oysa Efendimizin kaygısı öncelikle Mesihi yüreğine alanın kendi hayatıdır. Dönüşüm ve değişimidir. Önce o kişinin ıslahı ve o kişinin ıslahının çevreyi ıslah edişidir. Bu durum ve bir de madde-mana içindeki uyumsuzluklar elbette kelimeleri bile farklı algılarla değerlendirmeye bizi itmektedir.


Algı problemi ve “yeni yaşama, Mesihi bir düzeyde yaşamaya uyum zorluğu” bu üç bölümde anlatılanlara bakıldığında talebelerin kendi içlerinde, düşüncelerinde, algılarında ne denli bocaladıklarını bize göstermektedir. Çünkü yine bu bölümler içinde bu talebelerden ikisinin bu kez adeta bir çocuk gibi annelerini Üstatlarına gönderdiklerini görürüz. Sanki ilkokul çocukları annelerinin muhakkak öğretmenleriyle konuşması için yalvarmışlar ve öğretmenlerinin kendilerine bir ayrıcalık yapmasını istemişlerdir. Bu gerçekten bazen bizlerin bir talebe, Mesih İsa’da kurtuluşu gönenmek gibi bir ayrıcalıkta bile ne denli farklı algılara meylettiğimizi göstermektedir.


Bakın burada anlatılanlarda daha da ötesi vardır. Mesela, Yakupla Yuhanna’nın annelerini göndermelerine diğer talebeler büyük tepki göstermişler yani kızmışlardır. Bu da bir başka durumu daha göstermektedir. Yani sadece Yakup ve Yuhanna değil diğer talebelerde ayrıcalık istemektedirler. Kısacası o kadar zaman ve o kadar görsel olarak eğitim almalarına ve Efendimizle birlikte bir yaşamı paylaşmalarına rağmen talebeler hala madde ve mana arasında kendi eski yaşamlarının etkisinde yeni yaşamlarıyla uyum zorluğunda gidip gelip durmaktadırlar.


İşte bu nedenle “öyleyse kim kurtulabilir” şeklindeki soruya Efendimizin cevabı “insanlar için bu imkansız, ama Yaratan için her şey mümkündür” –Mt.19:25-26 demektedir. Bu çok önemli bir noktadır. Evet, görünüşte Mesih’in kurtarış mesajı “iman et, ikrar et kurtul” tarzında küçük ve bilinen formüllere bağlanmak istenmektedir. Ama “dönüşüm ve değişim” ve “yepyeni bir yaşam” ancak “yukarıdan verildikçe mümkün olandır”. İşte talebelerin bocalamalarında bize öğretilmek istenilenle hep bunlardır.



ÖYLEYSE ÖTEKİNE HİZMET


Efendimiz çok net bir öğretişle ve kendi hayatıyla, haç ölümü ve dirilişi ile ve sonsuzluğa çok manevi bir “nefs inkarı ve haçı yüklenme” formülü takdimiyle bize esası anlatmıştır. Şimdi bu sözlere bakıldığında herhangi bir açıklamaya ihtiyaç kalmaksızın her asra hitap eden eşsiz bir “yeni hayat prensibi” yeni hayat yol haritası olduğunu görmek” mümkündür.


Şöyle buyurmaktadır Efendimiz; Bilirsiniz ki, milletlerin önderleri onlara hükümran kesilir, ileri gelenleri de ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkarı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen ötekilerin kulu olsun. Nitekim insanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi-Mt.20:25-28


HİZMET YOL HARİTASI

1.Dünyada büyük olmak güç demektir.

2.Mesih talebesi güç kullanmaz

3.Büyük olmak ötekine hizmettir.

4.Birinci olmak ötekine hizmettir.

5.Mesih talebesi kendisine hizmeti beklemez

6.Mesih talebesi sadece hizmet eder.

7.Mesih talebesi kendisini hiçleyendir.