VIII. YALNIZ İKİ YOL (Matta 7:13-29)


Yıkıma götüren kapı geniştir...Yaşama götüren kapıysa dardır-Mt.7:13-14


Dünyamız globalleştikçe ve insanlar arasında bilişim ve iletişim oldukça yaygın hale geldikçe dinlerde belli akımların etkisinde dünyayı ve insanları etkileme yolunda yepyeni söylemlerle ortada olma gündemde kalma çabası içindedirler. Ve dolayısı ile bütün kaygı, bütün etkileme alanı hep gelecek yaşam ve elbette cennet kavramı olduğu için bu yola doğru işareti hemen, hemen her koşulda ve herkese oldukça ucuz ve kolay yolla takdim başlamaktadır. Adeta bir pazarlama sistemi ile cennet pazarlanmaya başlanmaktadır. Bazıları daha da ileri giderek her dinin kişiyi sonsuzluğa yönelttiği şeklinde öğretilerle ortadadırlar. Elbette burada önemli olan sonsuzluk ya da cennet kavramlarıyla bu pazarlama içindeki dinlerin ve inançların neyi kast ettikleri çok önemlidir. Ayrıca sonsuzluk dediğimiz olgu gerçekte her halükarda herkes için zaten olmak zorundadır. Yani zaten ruhların Yaratan'dan kopup gelmesi gerçeğinde yani bir anlamda ezeli sonsuzluktan gelmesi doğal olarak ebedi sonsuzluğa doğru gittiklerine de işaret etmektedir. Yani kısacası dinler söylese de söylemese de insan olgusu bir yolculuk içindedir ve bu serüvenini bir yönden bir başka yöne yönlendirmek durumundadır. Diğer tarafta bütün bu gerçekleri zaten madde içindeki geçici bir kap içinde değerlendirmektedir. Yani insanın bir tarafı sonsuz değildir. Maddi sistem içersinde madde içinde kalıcıdır. Vücudundaki bütün elementler elbette yine madde içinde bir dönüşümdedir. Eğer elementleri açısından bakarsak o da esasında bir anlamda kalıcıdır. Ama insan bedeni itibari ile süreklilik teşkil etmez.


Böyle bir girişle ifade etmek istediğimiz sonsuzluğa gitme ya da gitmeme gibi bir söylemde ne kast edildiğinin önemini belirtmektir. Demek ki, bir açıdan bütün insanlar sonsuzluk yolcularıdır. Ama dinler sonsuzlukta adeta bir sultanlık hayatının edinilip edinilmemesi kaygısı içinde orada bir takım cennetler vaat etme girişimindedirler ve bunu da her yolla elde etmek mümkün diyenler de vardır.


Yani bu ifadelere göre bazı dinlere göre sonsuzluk cennet ve cehennem olarak bize geri dönüşüm yeridir. Ve bu geri dönüşümleri elde etmek için sadece belli bir dinin ferdi olmak esastır. Bazı inançlara göre ise farklı dinlerde inançlarda yine kişinin dine ve inanca yaklaşımına göre olmak kaydı ile sonsuzlukta cennet ya da cehennem edinimi herkese açıktır. Bazı inanç ve dinlere göre ise sonsuzluk herkese açıktır hatta sadece cennet vardır. Bu listeyi ve görüşleri uzatmak mümkündür. Oysa Efendimiz İsa Mesih'in ifadesiyle konuyu irdelemeye bakarsak kişinin önünde yalnız iki seçenek vardır. Bunlardan biri "acıların yolu" dediğimiz kişinin kendi deneyimleri, ailesi, kültürü ve dini inanışı içinde kafasını vura, vura kat ettiği acıların yolu, diğeri ise "mana yoludur". Yani Mesih İsa'nın kurtarışında biçimlenerek Yaratan'a uzandığı yoldur.


Burada dikkat edersek her ikisi de esasında sonsuzluk yoludur. "Acıların yolunda" sonsuzluk bitmek tükenmek bilmez döngülerin içinde ulaşılan bir konumdur. "Mana yolunda" ise sonsuzluk "şimdi içinde" edinilmiş Yaratan'la bütünleşme, Yaratanla eşit formda olma yoludur. Dolayısı ile şimdi Mesih'i düzeyde olmak ya da olmamak bizim cennet ya da cehennemi edinimimizdir ve aynı zamanda bu edinim biraz sonra geçeceğimiz sonsuzlukla bütünleşmektedir. O zaman sonsuz bazı dinlerin ifadesi gibi bedenin terkinde başlayacak ve bir takım ceza ve ödüllerin takdim edildiği durum değildir. Dolayısı ile sonsuzluk bir dinin tekelinde ya da genel olarak dinlerin tekelinde bir durum değil insanlığın içinde bulunduğu yolculuğunun bir gerekliliğidir.


Bu nedenle Mesih İsa dünyaya bakışı irdeledikten sonra şimdi de sonsuzluğa bakışı değerlendirmektedir. O zaman bir anlamda Matta'nın anlatımı içeriğinde İnsanoğlu olarak nitelediği ve daha çok İsa Mesih'in fiziksel varlığını öne çıkaran yazılarında belli bir sistematik gözümüze çarpmaktadır. Bu sistematiği bir kez daha hatırlayalım şimdi; bu anlatıma göre efendimizin öğretişleri belli bir öğretiş sistemi içinde sunulmaktadır.


a) İlk önce Müjde yani dönüşüm ve değişime davet vardır.

b) Müjdede dönüşüm tuz örneği, değişim ise ışık örneği ile pekiştirilir.

c) Sonra dönüşüme yol haritası olarak "dağdaki vaazda" yedi aşama sunulur.

d) Ardından değişime yol haritası olarak "anti tezler" yedi aşama olarak takdim edilir.

e) Ve arkasından dönüşüm ve değişimde Yaratanla ilişkinin yedi aşaması verilir.

f) Bütün bunları yaparken yeni bir doğaya sahip olmanın önemi vurgulanır.

g) Sonra bütün bu içsel hareketlilik sonucu dışa bakışın nasıl olması gerektiği öğretilir

h)Ve sonunda dönüşüm ve değişimle Mesih'te biçimlenen insanın sonsuzluğa bakışı irdelenir.


Görüldüğü gibi Müjde Yaratan ışığının yani Kutsal Ruh'un kalpte açtığı noktadan başlamak kaydı ile yavaş, yavaş yürekte Mesih'in biçimlenmesi ile dışa doğru ve dıştan da daha üst dünyalara doğru değişen bir "mana yolu" olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bu nedenle Efendimiz İsa Mesih sonsuzluğu yani manevi manada üst dünyalara giden yürek yükselişi yolunu tarif ederken esasında insanın iki yolu olduğunu ifade etmektedir. İnsan ya birindedir ya da öbüründedir. Maddede "acıların yolunda" ise de yaratılış gayesi itibari ile Yaratan suretine dönüşme zorunluluğu içinde olması onu Mesih'inde kurtuluşa yani "mana yoluna" getirecektir. Bir anlamda "her diz çökecektir", "her dil diyecektir". Yaratan'a dönme gelinen kaynağa iade edilme ancak bu "dönüşüm ve değişimin" sonucundadır. Dinler ve inançlar ve mezhepler her ne olursa olsun eğer "mana yoluna" Mesih'in düzeyine kişiyi ulaştırmadıkça kimseye hakiki ruh kurtuluşu dediğimiz sonsuz bütünlüğü sağlayabilecek değillerdir. Bu nedenle insanlığın önünde esasında dinler seçimi yoktur. Dinler ya da inançlar insanların maddi dünya dışı insan bağlantılarını ve hatta madde mana bağlantılarını sorguladıkları alanlardır. Bu alanlar iyidir, çünkü insanlar biraz öncelerini ve biraz sonralarını düşünmeye başlarlar ve böylelikle ruh ve düşünce denklemlerinde vizyon ve algılarını genişletmeye başlarlar.


Sorun bu genişleme "kişisel benlikleri" üzerinde kendilerine kabuklar oluşturup kendilerini sıkıştırmaya eğilimlidir ve böylelikle dört bin yıldan beri bu sıkışmalar belli kabuklar arasında din ve inanç kümeleri oluşturmuştur. Oysa Efendimiz İsa'nın ifadelerinde esas önemli olan "yolun" fark edilmesi ve "yolun" sürekli olarak esasa yükselişidir. Gerçek yani kişinin kendi gerçeği olduğu gerçeği kişiyi özgür kılacak olandır.


Yeremya’da bu nedenle şu ifadeleri kullanmaktadır İşte yaşama giden yolu da ölüme giden yolu da önünüze koyuyorum-Yer.21:8. Aynen bu ifadelerde Efendimiz İsa'da burada bu bahsettiğimiz bölümde hep bu iki seçeneği önümüze koymaktadır. Çünkü insanın özgür iradesinin olduğu "tek alan" "acıların yolu" ya da "mana yolu" dediğimiz ruhsal yürüyüşünü seçme alanıdır. Bunun dışında insanın özgürlüğü ancak "yerçekiminin" ya da "zamanın" müsaade ettiği kadar bir özgür alandır. Bu bölümde Efendimiz İsa iki kapıdan(iki yoldan), iki ağaçtan (iki öğretmenden), iki tür yaklaşım (iki tür dindarlıktan), iki tür temelden (iki tür inşa edişten) bahsetmektedir. Bu ikiler arasında seçim hakkı esasında insana bırakılmıştır. Ve insanın sonsuzluk serüveni içinde bir anlamda evet her yol insanı sonsuzluğa taşır. Ama burada esas olan "özgür iradenin" nasıl kullanılacağı durumudur. Esasında insanın özgür seçimi esas anlamda yoktur. Çünkü dünya gezegenine mahkum ve üzerinde belli fiziklerin işlediği belli, kısıtlı ve sınırlı bir ortamda süren bir yaşam söz konusudur. Oysa "acılar veya mana yolu" üzerinde yapılacak seçim ise sonsuzluğun ne tür bir sonsuzluk olacağını belirlemesi açısından önem taşımaktadır. Hakikaten bu seçim sonsuzlukta cenneti ya da sonsuzlukta cehennemi belirleyen bir seçimdir.

Şimdi yapılan her şey biraz sonra için yani sürekli olarak bize çarpan sonsuzluk için iyi ya da kötü olarak karşılığını bulur. Cennettir ya da cehennemdir. Fakat eğilim itibariyle yani hep negatife olan alışkanlıklarımızdan dolayı seçimimiz "acılar yoluna" olduğu için dinler ya da inançlar içinde de olunsa insan çoğunlukla kayba, negatife, acılara dolayısı ile cehenneme meyletmektedir. Çünkü olumlu olumsuzluk rüzgarı içinde zıt bir rüzgardır.


DAR KAPI


Bu yolu bulanlar azdır-Mt.7:14


Yukarda bahsettiğimiz gibi sürekli olarak "olumsuza meyletmişlik" yani mesela örnek verecek olursak tepki sürekli olarak bizim alışık olduğumuz ve doğamızdan kaynaklı bir olgudur. Ve öfkelenmek özgür seçim değildir. Kendi doğamın doğal eğilimidir. Ve en ufak bir öfkeyi iteleyen durumda açığa çıkar ve kendi doğam gereği bu açığa çıkmış eğilim beni özgür seçimden mahrum bırakır ve mahva taşır. Oysa öfke karşısında öfkelenmemeyi seçmek eğilimimin tersine gitmektir. İsa Mesih'in öğretisi, kurtarışı, aklaması bu noktadadır. Yani nefsi inkar edip, haçı yüklenme ve Mesih'in ardı sıra gitme, ölümü ve dirilişinde sunduğu kurtuluş hep bu noktalarda kendini gösteren, tedavi eden, günaha ve ölüme yengi veren durumdur. Bu nedenle hakiki manada İsa Mesih'in buyruklarını yerine getirmek "onu çok sevme" söylemlerinden çok daha zordur. "Hayat olsun diye" geldiğini söyleyen Mesih'i giyinmek "kanında aklandım ben" demekten çok daha zordur. Bu nedenle bu seçim yani zoru giyinme seçimi "mana yolu" dar bir kapının ardındadır. Bir başka deyişle ve Anadolu’muz tabiriyle "Mesih Dergâhında el-pençe durmak" yani Mesih İsa'nın kurtarışını, öğretilerini, ölüş ve dirilişini gönenerek hazır bir vaziyette madde ve mana yaşamında Yaratan'a yürümek oldukça zordur. Ama görüldüğü gibi dinlerde, mezheplerde, bazı inançlarda sembolleri göz önüne koymak, irdelemek, hatta yavaş, yavaş sembolleri tapınış unsurları yapmak, görsele hitap etmek, müzik aletleri, tapınış biçimleri üzerinde ayrıntılara takılıp kalmak, işin ruhunu bir türlü algılayamamaktır. Bu nedenle Yaratan'a yürüyüşte O'nunla eşit formda olmak kaba tabiriyle Ruh'un ışığının, aydınlığının sarışı ve elbette yönlendirişi ile bir anlamda Mesih olmaktır. Efendimiz İsa'yı giyinmek, Mesih İsa'yı bürünmektir. Dövene elsiz, sövene dilsiz olmak demektir. Özellikle batının akılcılığı ve maddeci bakış açısı tekeline alınmış olan Mesih'in yolu esasında bugünkü gösterildiği şeklinden fersah fersah uzakta Yaratan'ın Yaratılmış alemi ile yaptığı o eşsiz antlaşmasında süreklilik arz eden bir gönül yolu, bir sonsuzluk yoludur. Dar kapı bu nedenle eğer dönüşüm ve değişimle karşılandığında içten dışa bütün kaos ıslahla yer değiştirdikçe edinilen bir cennet yoludur.


Sonsuzluk hepimizin yolu olmakla birlikte buradaki sonsuzluk kavramı Yaratan'la bütünleştiren, form eşitliğine getiren, sonsuzluk içindeki suret olma hazzını yaşatan bir sonsuzluktur, dolayısı ile cennet, cennet dedikleri esasında ışığın kabı ile birleşmesi bütünlüğüdür. O en üst haz noktasıdır.


AĞAÇ VE MEYVESİ


Onları meyvelerinden tanıyacaksınız-Mt.7:16


Giriş bölümünde ifade ettiğimiz gibi aslında insanların önünde daima iki yol hep vardır ve olacaktır da. Özellikle sonsuzluğa bakış açısını irdelerken efendimiz İsa bu yolculuğun öyle din tüccarlarının pazarladıkları şekli ile kolay bir yol olmadığını ifade etmeye çalışmaktadır. Görüldüğü gibi öncelikle hakiki "mana yolu" gerçek anlamda Mesih İsa'nın kurtarışında "yeni doğuş" yani "yeni yaşam" dar bir kapının ardındadır. Bu da herkesin işaret ettiği bir "din" yolu olmadığı esasında çok aşikardır. Zaten yalnızca Efendimizin öğretişlerine dikkatlice ve bütün olarak bakılsa bunu görmek (tabi ki hakikaten görmek isteyenler) için mümkündür.


O zaman bu dar kapı tarifinden sonra öğretmenlerin iki tür olduğuna dikkatlerin çekilmesi doğaldır. Çünkü insanlar kendi yürek meyilleri doğrultusunda kolaylıkla "olumsuza" , "kötü olana", "kolay yola", "geniş kapıya" sapma meyli içindedirler. O zaman seçim burada da seçimdir. Hemen burada işte "kutsal Ruh'u dinleyince yanlış olmaz", İsa Mesih'ten bahsetmediniz "onu yüreğime alırım ancak o zaman sağa sola sapmam" şekline çok dini kalıplar kullanmak mümkündür. Ama iş böyle değildir. Bu kalıpları bile kafalara sokan, şu an inandıklarımı ya da iman olarak algıladıklarımızı dahi bize öğreten bazı kişiler vardır. Bu kişiler ehildir ya da değildir. Aslında bunu sorgulamayı bile düşünmeyiz. Televizyon vaizleri arasında ünü olduğu için dinleriz, ruhumuza hoş geldiği için izleriz, bize anlık hazlar verdiği için takip ederiz vesaire ama çok azımız hakiki yürek değişikliğini Ruh'un işleyişinde ve Mesih'te biçimlenişte gerçekleştiririz. "Günah" kelimesi bizi o kadar etkiler ki, yıllar öncesi günahlarımıza ağlar ve İsa Mesih'te bağışlanma aldığımızı düşünür, sevinir, tekrar ağlar, tekrar sevinir ve hep o günlerde kalır dururuz ve adeta "günah" kelimesi ne kadar sık geçerse o kadar dindarlık battaniyesine sarılırız.


Ama gün içinde, o güne taşıdığımız ve hiç değiştirmediğimiz kinimizi, nefretimizi, kıskançlıklarımızı, adam kayırmalarımızı, aşağılamalarımızı, dedikodularımızı hiç ama hiç düşünmeyiz. Görüldüğü gibi kimi izleriz, hangi öğretmeni takip ederiz. İşte bütün bu noktalarda Efendimiz bize "iyi meyveleri" işaret etmektedir. "İyi meyvelerde" bir misyona bağlı olmaktan ötürü, o misyonun bir takım avantajlarını kullanarak, birçok ardı arkası kesilmeyen programlarla bir insan kalabalığını İsa inanlısı diye toplamak şeklinde görülüyorsa esasında bu algıda bile Efendimiz İsa'nın esas öğretilerinin ne kadar saptırıldığını görebilmek mümkündür. Meyveler elbette Mesih İsa'nın öğretilerinde, kurtarışında, müjdesinde sürülen bir hayattır. Tanıklıklar elbette etkin olacaklardır. Elbette ki kişideki Yaratan ışığı, Ruh'u başkalarına "mana yolunu" tarif edecektir. Ama meyveler tamamen kişinin dönüşüm ve değişimi ile bağlantılıdır. Yüreğin dönüşümü değişimi, yaşamın doğal haliyle dönüşüm değişimidir.


Bu nedenle Efendimiz İsa " kuzu postuna bürünen yırtıcı kurtlar" ifadesini kullanmaktadır. Bunu samimi, dindar görünümlü öğretmenler için kullanmaktadır. Ve esas tohumlarının ne olduğuna dikkat çekmektedir. Günümüzde "kurtuluşun lütufla olduğu" sürekli vurgulanır ve "işler" hep alçaltılır. Çünkü geçmişte din sistemi içinde bunun tersi olmuştur. Yani bir reaksiyon olarak şimdi de bu ters denklem kurulmaktadır. Ama esas olan bu iki kavramın birbirinden ayrılamayacağı gerçeğidir. Kurtuluş esasında lütfün sindirilmiş olduğu ve dolayısı ile kişinin lütuf dolu bir yürekle işleriyle Yaratan'ın niteliklerini yansıttığı bir yaşam esas "meyve veren" bir yaşamdır.


İKİ TÜR YAKLAŞIM


Bana "Rab, Rab" diyen değil, göklerdeki Babam'ın isteğini yerine getiren-Mt.7:21


İnsanlığın önünde özgür iradesi ile seçebileceği iki yol olduğunu çalışırken efendimiz bu kez bize bu öğretişini pekiştirmek için iki tür yaklaşım değerlendirmesinde bulunmaktadır Bu iki tür yaklaşımdan bir tanesi sözel yaklaşımdır.


Dindar görünümle bağlantısı olan sözel yaklaşımda kişilerin farkında olmadan kendilerine has bir literatür oluşturmaları, davranış biçimleri oluşturmalar söz konusu olmaktadır. Yani artık bu kişiler tavırları ile, konuşmaları ile, bakış açıları ile kendilerini diğer bütün insan kardeşlerinden ayrı tutma eğilimindedirler ve üstelik bu eğilime girişlerinde "gurur" ve "kişilerin kendi çıkarları için alma arzularını işletmeleri de" esas olmaktadır. Dolayısı ile dillerinden "Rab, Rab" kelimesi düşmemektedir. Hatta bu kelimeyi artık her an ve her yerde kullanmanın sonucunda bir de karşılık beklemeye başlarlar. Oysa Efendimiz İsa Mesih'in buradaki öğretisinde bunların Yaratan için pek de anlam taşımadığı açıkça söylenilmektedir. Fakat böylesine bir açıklık söz konusu olmasına rağmen bu ısrarlı "dindar olunmadığının" söylenilmesine karşın "dindarlığın en ala bir biçimde" uygulanmasına bir mana verebilmek oldukça zordur. Oysa esas yaklaşımın tamamen Ruh'ta ve gerçekte bir tapınış tarzında yani dönüşüm ve değişimin yüreğin derinliklerinden dışa doğru bir yaşam tarzı olarak gelişmesi şeklinde olması öğretilmektedir. Bu zordur. Çünkü burada başkalarını değiştirme değil, kişinin kendisini Yaratan'ın Ruh'unun rehberliğinde ve elbette Mesih İsa'da Müjdenin kurtarışında gerçekleştirmesi esastır. Şimdi buradaki söylem içinde ne tür bir kişinin kabul görmediğine beraber bakalım:


a)Bu kişi Efendimizi "Efendisi" olarak kabul etmektedir.

b)Hatta "peygamberliklerde" bulunmakta ve "mucizeler" yapmaktadır ve Efendimiz İsa Mesih'in ismi ile bu işleri yaptıklarını İsa Mesih'te kabul etmektedir. Buna rağmen İsa Mesih kendi Müjdesinin ve kurtarışının yolunda bu kişileri bir türlü görememektedir. Bu oldukça ilginçtir. Demek ki, esas öğretmek istediği, esas kurtuluş yolu, esas "bol yaşam", "yeni doğuş" bunları ifade etmek, yerine getirmek değil Mesih'te biçimlenmek yani "kalp noktasından" hareketle tamamen yepyeni bir Yaratan sureti olmaktır. Mesih'in Yaratan Ruh'unda bizden yansımasıdır. Zaten zor olan ve sonsuzluğa esas olması gerektiği gibi taşıyan bu noktadır. Bunun için bu kadar söze ihtiyaç duyulmuş ve Matta'nın kaleme aldığı şekilde böyle bir sistematik öğretiş gerekli görülmüştür.


SAĞLAM TEMEL


Sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kurar-Mt.7:24


Sonsuzluğa bakış açısında temel en önemli noktadır. Çünkü bir elma ağacının eğer tohumu sağlam ve sağlıklıysa o elma ağacı meyve veren bir elma ağacı olacaktır. Ya da ulu bir çınar asırlarca insanlara gölgelik, sığınak olacaktır. O zaman Mesih İsa'nın "kutsal yazıları" tamamlayıcı olduğu hatırlanırsa bu tamamlama rolünde yaşamlarımızı Efendimizin hayatı ve öğretişleri üzerinde ve elbette haç üstünde ölümü ve dirilişinde inşa etmemiz temeldir. Çünkü bizi yiyip bitiren "hep kendi benliğimizin alma arzusu ardında koşmamızdır". Kendi kendimize bu durumu fark edip dışarı çıkmamız ve Yaratan gibi "ihsan ederek yani başkaları için almaya dönüşmemiz ve değişmemiz" Mesih düzeyini fark etmeden ve arada kendi benimizle bir karşılaştırma yapmadan mümkün değildir. O zaman bu karşılaştırma ve kendimizi Yaratan bakış açısından fark etme ve O'nun beni ile bütünleşmeye daha doğrusu O'nu Ruh'unda ve Mesih'inde yansıtmaya başlamak hiç kuşkusuz yaratılma gayesinin tam üzerine varlığımızı oturtmak demektir. Bu da Mesih'te kurtuluş sonsuz yaşama geçiş demektir.


Kısaca söylemek gerekirse önümüzde var olan ve yalnızca var olan iki yoldan "mana yolunu seçmek" bizi esas gitmemiz gereken yönden devamımızı sağlayacaktır. Bu Yaratan'ı edinme yoludur. Mesih'inde ve Ruh'unda Yaratan'la "sevgi ve ihsan O'lma" niteliğinde eşit forma dönüşüm ve değişim yoludur. Bu yol bir sonraki anımıza cenneti çeken, sonsuzluğu olması gerektiği gibi çeken yoldur. O zaman esas olan şudur ki, "mana yolu" gerçeği sonsuza doğru bakış, doğru yürüyüş olmakla birlikte aynı zamanda Efendimiz Mesih İsa'nın dediği gibi; az kişilerin farkında olabileceği bir yoldur. Yani bu yolun kapısı dardır. Pek dikkat çekici ya da kişilere anlık hazlar verici değildir. Bu nedenle tercih edilmemektedir. Diğer taraftan ortalıkta bir çok öğreticiler mevcuttur. Ama bu öğreticilerin sözlerine değil gerçekten kendi içsel dönüşüm ve değişimlerine dikkat etmek esastır. Bu dikkat edişte onları eleştirmek ya da onlara onur vermek için değil ama hayatlarımıza tecrübe örnekleri katabilmek içindir.

Bu örnekler bizim iç hesaplaşmalarımız için önemlidir. Ve her şeyden önemlisi "mana yolu" seçimi Mesih İsa'nın sözlerinin duyulup hakikaten uygulanması sonucu işlerliği olan bir seçim olacaktır. Bu sağlam temel bizim İsra-el yani hakiki manada ve manevi anlamda "Yaratan'a yürüyen olmamız" demektir. Bu yolda günahların aflığı Mesih İsa'nın kurtarışında "benliğin kendi için alma arzusunun, başkaların ihsan için alma arzusuna dönüşümündedir". Ve elbette böyle bir öğretiş dar kapıdan geçiş, sağlam öğretmenleri izleyiş, sağlam temeller üzerinde yükseliş demek olacaktır.