III. TUZ VE IŞIK OLMAK (Matta 5:13-16)


Yeryüzünün tuzu sizsiniz…Dünyanın ışığı sizsiniz –

Mt.5:13-16



Efendimizin ilk açılımında ifade ettiği “dönüşüm” ve “değişime” çağrı ve bu çağrının açılımı yani “göklerin hükümranlığını” aşağıya çekmek esasında büyük bir değişim çarkının işletilmesidir. Doğal olarak birinci doğamız olarak “Adem” düzeyindeki farkındalığımızda fark ettiğimiz henüz dönüşüm ve değişime uğramamış doğamız esasında “dönüşüm” ve “değişim” müjdesini aldığı anda aslında bir sürecin içine çekilmiş olmaktadır. Bu süreçte ilk önce bu çağrıya kulak kabartıp çağrıyı ciddiye almak gelmektedir. Bu ciddiyet aşamasında aslında rol oynayan itaatimizdir. Yani bu çağrının ardı sıra gitme kararlılığına sahip olmak önemli bir adımdır. Bu adım bize “tövbe” dediğimiz ve bizi değişime daha doğrusu değişimin sürekliliğine taşıyan değişime getirmektedir. Bu aslında dönüşümün olmazsa olmaz iki aşamasıdır. Çağrıya uyum yani itaat ve elbette tövbe yani kararlılık içinde fark edilen ego üstündeki birinci doğanın ikinci doğaya dönüşümüne yönelmek. İşte bu iki aşamalı girizgahtan sonra artık “göklerin egemenliğinin” aşağıya çekildiği “değişim” süreci gündeme gelmektedir. Bu süreçte de olması gereken bir üst aklın yani düzeyin bize sunulması gerekmektedir ki, bulunduğumuz seviyeden yani “Adem düzeyinden” yavaş yavaş Yaratan’ı edinme yani Mesih İsa’da biçimlenme, sunulan kurtuluşu edinme ve gönenme aşamasına hareket edelim. İşte bu noktada Efendimiz Mesih’in hayatı, öğretileri ve elbette kurtarışı devreye girmektedir. Yani bu bizlerin “dönüşümü” hakiki kılmak ve sahiden kendi “benlik” doğamızı terk ederek “ikinci doğamıza” yani Mesihi yaşama “yeni doğuşa” gelmemiz için gerekli olan üst akla tutunmamızdır. Çünkü bir üst akıl yoksa kişi nereye, ne şekilde devam edeceğini bilebilecek değildir.



DÖNÜŞÜM VE DEĞİŞİM SONUCU


Onlara Allah oğulları denecek.. Mt.5:9


Şimdi o zaman sıralama şöyledir Müjde duyurulmaya başlamış ve yani “tövbe” (dönüşüm) ve “göklerin egemenliği” (değişim) ilan edilmeye başlamıştır. Mesih İsa bu dönüşüm ve değişim için her şeyi kendi yaşamında Yaratan’ı edinmiş, O’nunla eşit formda bir kişi olarak O’nun “sevgi ve ihsan” niteliklerini tam olarak yansıtarak sunmaktadır. Yani bir mana da Mesih İsa Yaratan’ın o yüce varlığını mecazi ve manevi manada yansıtmaktadır. Bu noktadan hareketle bu çağrıya cevap yani itaat tövbeyi yani dönüşümü getirmiştir ve Mesih İsa’ya pür dikkat kesilerek çağrısına itaat edip tövbeyi gerçekleştirenler şimdi de bu dönüşüm sonrası bedenlerinin ölüm saatine dek sürecek olan “göklerin egemenliği” yani “değişim” sürecine tabi olacaklardır.


Bu değişim sürecinde “inayetin her sabahında yenilenmesi” prensibi de oldukça açıktır ve dolayısı ile “yeni doğuşta” bir hayat sürekli yenilenerek mana değerleri açısından sürekli yükselen, yani mecazen ruhun yükseldiği adeta yukarılara çekildiği bir yaşama doğum gerçekleşmiştir. Yani bu doğuşta da bir süreklilik esastır. Büyüme süreci, olgunlaşmaya yükseliş esastır. Zaten büyüme yoksa “yeni doğuştan” ya da “değişimden” bahsetmek mümkün değildir. Eğer bu gerçekleşmiyorsa o zaman “dönüşüm” de yoktur.


Kısacası bu durumda bütün çarklar geri işlemektedir. Burada itaat ve tövbe olmadığına göre bir üst akla tutunma ve bunun getirdiği güven ve dayanma da elbette yoktur. Bu tarz kişiler yani hayatın getirilerine, negatifliklerine dayanamayan, güvensiz ve üst bir akla hiç saygı duymayan tövbesiz ve itaatsiz bir ortamı da beraberinde getirmiş olmaktadır.




DÖNÜŞÜM VE DEĞİŞİM KARŞITLIĞI


Göklerin Hükümranlığı onlarındır..Mt.5:10


Aslında yeni doğuş bir anlamda sancı demektir. Sanki tek yönlü bir kalabalığı yarmak gibi bir ters akıntıyla karşılaşma durumu söz konusudur. Bu durumda kişi hem itaat, tövbe gibi bir doğum sancısını yaşayacaktır hem de bu acının sonucunda üst akla tutunma ve ona güvenme gibi bir doğum sonrası durumu idrak edecektir.


Bütün bu aşamaların sonucu da doğal olarak yeni yaşama, yeni doğduğu mana dünyasına dayanmayı getirecektir. Eğer bu aşamaların herhangi birinde biz zayıflık söz konusu olursa dayanma yani uzun yıllar sürecek olan değişme sürecine dayanma elbette oldukça zor olacak ve hatta yukarıda anlattığımız geri dönüşüme tabi olmayı da beraberinde getirecektir.


Bu dönüşüm ve değişim ve değişimin aşamaları doğal olarak bizi yukarıda da söylediğimiz gibi genel gidişin tersine bir durumu bize getirecektir. Bir tek yöne akıntı içinde yol almak kolay bir olay değildir. Çünkü o zaman akıntı sürekli olarak karşıdan bir baskı oluşturacaktır. Burada da olan aslında budur. Özellikle dönüşüm sonrası değişime girip, değişim aşamalarını izleyen Mesih’te biçimlenmeye başlayan insan elbette pozitifte bir ilerleme kaydederken birden bire negatiflerin arttığını görecektir.


İşte bu noktada karşı gelmelerin başlaması doğaldır. Çünkü her şeyin “ben için almak üzerine kurulduğu” maddi bir dünya algılaması içinde bir çok insanlar o taraftan hareket ederken sizin hareketiniz “saran ışığın” kalp noktanızı açması ve Mesih İsa’nın yüreğinizde kurtarıcılığı ve efendiliği ile yer alması ile artık sizler “başkalarına vermek için alma’ya” doğru hareket etmiş olacaksınız. Bu ters istikametin “kalbi” tavrı yani dindarlık değil de “hakiki bir yürek hareketi” olması halinde sizden yansıyan “Mesih” yansıması dolayısı ile “ben için alma” arzusu üzerinde yani “öbür taraf” diyebileceğimiz bir tarafta yaşam sürdürenler için oldukça terslik oluşturacaktır ve onlar farkında olsalar da olmasalar da ki çoğu zaman farkında olmadan size karşı gelmeye başlayacaklardır.


Esasında bu noktada efendimiz Mesih İsa’nın “ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere, çünkü göklerin hükümranlığı onlarındır” sözleri devreye girecektir. Çünkü bu o andır. Yani sizin esas Yaratan suretinde olarak olmanız gereken yerde olmanızdır. Bu noktada artık Yaratan suretine dönüşmüş olmak, Adem düzeyinde “benliğini algılama” düzeyinden “Yaratan’ın sevgi ve ihsan niteliğini deneyimleme” düzeyine ulaşmış olmak aslında “göklerin hükümranlığında” olmak anlamındadır.


En azından Efendimiz İsa bize bunu bu şekilde öğretmektedir. Demek ki, dönüşüm ardından değişim sürecinin başlaması ve aşamalarının takibi bir karşıtlığı beraberinde getirme durumundadır ve bu karşıtlığın olması bir üzüntü değil aslında bir sevinç unsuru olmalıdır.


ETKİ-TEPKİ VE SONUCU


Benim yüzümden... kötü söz söyledikleri zaman ne mutlu size!..Mt.5:11


Günümüzde bir çok insan Mesih İsa temelli bir inanç içinde olduğu için tepki gördüğünde sevinmekte hatta bunu bir gurur vesilesi yapmaktadır. Oysa bunu belli bir dine dahil olmanın ya da mezhep içinde olmanın insanlar arasındaki dini farklılıkların itişme ve kakışmasından kaynaklı bir tepki ve zülüm olarak algılamak ve bundan ödül beklemek ve hatta "benim dinim senin dininden üstün" "ben kurtuldum siz kaybettiniz" tarzında tartışmalara girmek Efendimiz İsa'nın esas vermek istediğini almamaktır. Çünkü dikkat ederseniz bu sözlerde Mesih İsa kendisine bile işaret etmeksizin insanlar önünde kendisinde biçimlenmişlerin ışığının parlaklığı ile "göklerdeki Baba'nın" yani "Yaratan Düşüncesinin" o uçsuz bucaksız, sınırsız yaratma potansiyeli ile Yaratan'ın yüceltilmesini istemektedir. Ve işaret ettiği "kişinin baştan aşağıya gidişini değiştirmesidir" ve bu değişiklikte elbette doğal olarak yani Mesih İsa'nın bu dönüşüm ve değişim öğretisini kendinde deneyimleyenlerin doğal olarak yaşadıkları ortamlarından tepkiler alacağı gerçeğidir. Eğer bu tür tepkiler varsa bunun manevi manada üst bir durum olduğunu ifade etmektedir. Yani kişinin özde dönüşüm ve değişiminin Mesih İsa'da Yaratan Ruh'u ile biçimlenmesinin bir sonucu olarak toplum içindeki dönüşüm ve değişime karşı tepkiler "sevindirici" tepkilerdir. Kişinin bir dine girmesi, bir şey olması, görüntüde dini semboller taşıması, dini hareketleri taklit etmesi, başkalarının gerçek diye Mesih adına öne sürdükleri bir takım sonradan oluşturma ilahiyatlara sahip olup bunları satmaya kalkması ve bunun sonucunda çevreden baskılar görmesi Efendimiz İsa'nın ifade ettiği ve sevinilmesi gereken, manevi ödülü olan zulüm ve baskılar değildir.

Esasında bu tarz zulüm ve baskıları esas anlamından saptırarak kişi "kendine acıma" "kendini acındırma" "kendi takımını koruma" "bir ülkü edinip bir politik gibi o görüşe sahip çıkma uğruna heyecanlı faaliyetlerde bulunma" "taraftar olma" " ötekilerden kendini" ayırma gibi bir çok psikolojik olguyu kendi üzerinde değerlendirmiş olur ve bunları da sanki Mesih İsa'nın sözlerindeki o manevi ödülü olan zulüm ve baskı durumu ile aynılar. Oysa burada bir ilizyon içindedir kişi. Çünkü Mesih İsa'nın ifade ettiği her konu, her öğretiş, her kurtarış adımı kişinin doğrudan yüreği ile alakalı, manevi hayatı ile alakalıdır. Ve bunun kurumsallıkla, dünyevi takımcılık zihniyeti ile, siyasetle, politikayla, hatta dini gelenek ve göreneklerle, kültürlerle de alakası yoktur. Tamamen kişinin Yaratanla doğrudan yürek, ruh, iç, mana bazındaki ilişkisi içsel değişimi ve bu değişimin açığa çıkardığı durumun, ışığın, enerjinin etraftaki doğal halleri içinde insanları rahatsız etmesi ile bu kişinin dönüşüm ve değişimine baskı oluşturmalarıdır.


O zaman bir diğer ifadeyle eğer bir tepki yoksa yani sizin Mesih’in Müjdesine itaat ve tövbe (dönüşüm) ile sahiplenmeniz ve hatta değişim sürecine girdiğinizi düşündüğünüz bir durumda çevreden herhangi bir negatif tepki artışı söz konusu değilse o zaman bir şeylerin yanlış olduğunu düşünmeniz gerekmektedir. Çünkü insanların tepkisinin gerekliliği Matta 5:10-12 arasındaki sözlerde açıkça ifade edilmektedir. Bir anlamda bu işin rengi bu şekilde belirgin kılınmaktadır.


Yukarı dada açık açık yazdığımız gibi biz çoğu zaman bu karşıtlığı din karşıtlığı şeklinde algılarız. Genelde bu bölüme baktığımızda bir çoğumuz sanki cennete gitmemizin anahtarının farklı dinlerdeki insanların bize karşı çıkmaları ve bizim de inancımızı kahramanca savunmamız gibi algılamaya meylederiz. Oysa burada açıkça söylenilmeye çalışılan kendi iç aleminde, bütün “ego merkezli” ve “Yaratan’ın ışığından” uzak yaşam seviyelerinde belli başlı değişimlere sebep olmanın bizimle eşit düzeyde olan diğer “ego merkezli” insan kardeşlerimizle olan birlikteliğimizden kopuşun karşıtlık oluşturacağıdır. Bu durum aile fertlerinin sabah yediden aşağıya uyanmadıkları bir ortamda sizin her sabah beşte kalkmanızla size bir takım serzenişlerde bulunmaları gibi bir durumdur.


Ama eğer erken kalkmanız spor yapmak ve daha sağlıklı bir yaşam içinse elbette bu sizin için büyük bir mutluluk olacaktır. Her ne kadar sabah erken kalkmak ilk zamanlarda sizin için çok zor bile olsa ve etrafınızdaki tepkiler size büyük baskılar bile oluştursa sonunda bundan sağlık açısından karlı çıkacak olan sizsinizdir. Burada tabi bir benzetme yapılmaya ve burada esas verilmek istenilenin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olunmak istenmiştir. Teşbihte yani benzetme de hata olmaz.


Demek ki esas olan yani Müjde’ye tabi olmanın getirdiği dönüşüm ve dönüşümün bir sonucu olarak değişime tabi olmak bizi “eksiklik algımızdan tamlığa yani Yaratan’ın sevgi ve ihsan niteliğinde insan için tayin ettiği kendi benzeyişindeki tamlığa” getirecektir.


Bu sürecin maddeyi yırtan zorlayan bir süreç olması “acılar yolunun” terki ve “mana yoluna” doğru yönelme olması elbette zorlu bir direnişin de yani doğal insanlık “bende yaratılmışlığın” “önce kişinin kendi benini tanımanın” alışkanlığını aşması gerekliliğini de beraberinde getirmiş olacaktır. Burada ilginç olan “sizden önce yaşayan peygamberlere de zulmettiler” ifadesidir. Bir anlamda Müjde’ye girişle dönüşümden değişim sürecine ve aşamalarına geçen kişinin eksiklikten tamlığa seyahatine bir anlamda “peygamberlik” seyahati denmektedir. Yani bu kişiler Mesih İsa’nın ifadesi ile peygamber düzeyindedirler. Yani bütün bunları yani Efendimizin buyrukları doğrultusunda itaat, tövbe (dönüşüm) ve üst akla tutunma, güven ve dayanma (değişim) gibi büyük adımları yaşamanın birer peygamber düzeyi hayatı deneyimleme olduğu açıkça ifade edilmektedir.


MÜJDE VE YOL HARİTASI


Kalabalıkları görünce... öğrencilerine... şöyle öğretti... Mt.5:1-2


O zaman Mesih İsa’nın “dağdaki vaazında” çok net olarak Kutsal Ruh’un saran ışığında Mesih’e çağrılmış bir samimi Yaratan’ı edinme sevdalısının, yani “O’nun Sevgi ve İhsan O’lan” o temel niteliklerini üzerine çekme yoluna çıkan insanın bütün bu yolu nasıl aşacağı adım adım listelenmektedir. Esasında bu sıralamayı aynen yaşama Ruh’un rehberliğinde indirgemek koşuluyla parçadan bütüne hareket etmek mümkündür ve sonunda İsra-el yani Yaratan’a yürüyen Mesih İsa’da bütün olarak İsra-el olacak yani parçadan bütünle Yaratan’ın sureti olarak varlık alemine ışımaya başlayacaktır.


Sıralamaya baktığımızda Galile bölgemizde yani yüreğimizde dini kalıplar oluşturmadığımız noktalarda, Galile misali gibi, yani Mesih İsa'nın o ilk Müjdeyi ilan ettiği on kentten oluşan Galile bölgesi gibi bizim kendi iç derinliklerimizde henüz fark etmediğimiz noktalarında Ruh'un rehberliği ile Mesih'in aydınlığı bir yolla inşa edilmek mecburiyetindedir. Kurtuluş varlığımıza böyle hakim olacaktır. Yani "on manevi kent" diyebileceğimiz Yaratan'ın henüz biz de işlemeyen o mecazi ve niteliklerinin manevi algılayış biçiminde o on muhteşem boyutunda (merhamet, güzellik gibi vasıflarında) Yaratan’ın ışığını yeniden almamız esastır. Aynen efendimiz Mesih’in ilk vaaz etmeye başladığı nokta gibi yani Yahudi olmayan diyarlarda bir küçük sinagog bularak vaaz ettiği gibi. Yüreğimizde dinlerle kabuk bağlamamış, bir takım dini geleneklerle kapanmamış arazilerde Yaratan için hakiki bir arzunun bulunduğu yürek sinagogumuzdan başlamak kaydı ile Müjde’yi içimize almamız mümkündür ve esastır. Bu noktada “dönüşüm” yani kararlı bir biçimde Yaratan’a yürümeye yola çıkmak ilk basamaktır. Bu ilk basamağa giriş dediğimiz gibi itaati gerektirecek ve hareketi getirecektir, bu hareket evet salt Yaratan’ı istiyorum hareketidir. Yani dönüşümdür. Ve bu dönüşüm hemen manevi manada iç ıslahın başlamasıdır ve bu iç ıslahta Yaratan’ın Ruh’unun açtığı yürek noktasına Mesih İsa’yı biraz daha biraz daha biçimlendirmek, yerleştirmek demektir. Bu yerleştirmede üst akıl olarak o meşhur esaslı yol haritası verilmektedir : 1. Ruh’ta fakir olmak- eksiklik farkındalığı 2.Yaslı olmak- eksikliğe üzülme 3. yumuşak huylu olmak -eksikliğin kabulü 4.doğruluğa acıkıp susamak –eksikliği tamamlama arzusu 5.merhametli olmak- eksikliğim tamlıkla yer değiştirmesi 6.yüreğin temiz olması-tam olma 7. barışı sağlama- Yaratan’ı edinmiş olma.


Bu esaslı yol haritasını izlerken de ıslah olmamış doğa yani insanın yeni doğuş öncesi bütün doğası ve doğal çevresi doğal olarak bu doğa değişimine sürekli tezat oluşturacaklar ve elbette bu durumda bir sürtüşme getirecektir. Ama bu sürtüşme hayırlı bir sürtüşmedir. Bu sürtüşme olması gereken bir sürtüşmedir. Bu sürtüşmenin olduğu noktada dönüşüm tamamlanmış ve değişimde kıvamına olması gereken yere gelmiştir. Bu değişimin artık yavaş yavaş havalanan bir uçağın uçuş seviyesine geldiği bir anlamda düz uçtuğu rahatladığı bir noktadır işte bu nokta “göklerin hükümranlığının” “bütün üst yüksek Yaratan düşüncesinden kaynaklı değerlerin yer aldığı noktadır” ve Efendimiz Mesih İsa’nın ifadelerine göre bu nokta kişinin tuz ve ışık olarak bütün kainat içinde Yaratılmış arasında yer almaya başladığı noktadır.


YOL HARİTASI İLE VARILAN NOKTA


Yeryüzünün tuzu sizsiniz... dünyanın ışığı sizsiniz...

Mt.5:13-14


Burada net bir noktaya gelinmektedir artık. Yani dönüşüm yolunda değişimle her gün biraz daha Mesih'te biçimlenen İbrahim düzeyini algılayan yani merhameti yani vermeyi Yaratan'dan aldığı sevgi ve ihsanı sunmayı bilen ve İbrahim gibi parçalardan bütüne yürümeyi hayatına almış olan kişi bu yola çıkmış kişidir. Göklerin egemenliği bu yolun Musa düzeyinde "benliğinin üstüne çıkılması" sonucunda Mesih'le biçimlenmededir. Bu biçimlenmede Müjde ile başlayan ve "dağdaki vaaz'da" çizilen aşamaların aşılması ile bize her gün biraz daha dahil olan bir durumdur. Ve bu durum geliştikçe karşı çıkmalar yani bütün negatif dünyasal algılar hep üzerimizde olacaktır. Bu eğer "yalnız kendimiz için almaya işleyen benlikten" "Yaratan'ın ışığını başkalarına sunma şeklinde işleyen bir benliğe" dönüş yapılmışsa ve "sevgi ve ihsan nitelikleri" size artık doğal bir yaşam biçimi oluyorsa işte o an sevinme anıdır. O an Yaratan'ın Mesih'inde Ruh'unun rehberliğinde kurtuluşu, göklerin egemenliğini dünyada hissetme, yaşama, sevinme, kısacası salah(kurtuluş), sulh (barış), selamet (esenlik) zamanıdır.


Peygamberlerle eşit bir edinim algısında olma durumudur. Onlarda hep bu aşamalarda belki insanlara göre bedende küçülmüşler ama ruhta Yaratana Ruh'unda ve Mesih'inde büyümüşlerdir.


a) Dönüşüm-tuz bağlantısı:

Şimdi bu durum Müjde'nin yaşama alınması dönüşümü gerçekleştirip sürekli değişim yani (ruhsal yükselişi, gelişimi) getiren bir durumdur. Bu noktada kişi artık koruyucu olma durumuna dönüşmektedir. Şimdi koruyucu olma ne demektir? Tuzun esasında birinci yüzyılda önemli rolleri vardır. Hatta günümüzde bile eğer tadı damağınızda bir sele zeytini yemek istiyorsanız tuza ihtiyacınız vardır. Kaya tuzu dediğimiz tuzun küçük kırık şeker boyutundaki hali yeni toplanmış siyah zeytin sepetine konursa ve karıştırılırsa zeytin bir müddet sonra acılığını yitirecek ve taze, yenilebilir bir tatta bir hale dönüşecektir. Yani olmamış bir zeytin olacaktır. İçine ilave edilen, taneleri arasına karışan tuz sayesinde bu böyle olacaktır. Bu önemli bir örnektir. Aynı zamanda gerek o dönemde gerek bu dönemde de örneğin kurutulmuş balıklar ve turşular gibi farklı tatları edinmemizde hep tuzun önemli bir rolü vardır. Tuz bir anlamda hem bozulmayı yani mesela etin bozulmadan korunarak saklanmasını sağlar hem de olgunlaştırır hem de olgunlaşma sonucu zeytin gibi bir gıda maddesinin yenebilir hale gelmesini sağlar yani acılığını kaldırarak tat bulmasını sağlar. Yani kısacası tuz hamlığın, pişmesine ve hatta yanmasına neden olur. Yani kısacası bozulmuşluğa karşı bir koruyucu ve aynı zamanda tatsızlığa karşı bir tattır oluşturmaktadır. Hatta yemeğe az miktarda katılması ile yemeğin çok lezzetli bir hal almasını sağlar.


b) Değişim-ışık bağlantısı:

Diğer bir durumda kişinin yalnız toplum içinde koruyucu, olgunlaştırıcı, tatlandırıcı yani dönüştürücü olması değil aynı zamanda değiştiren olmasıdır da yani sürekli gelişimi sağlayan ve ruhların Yaratan'a Mesih'i giyinerek ve Ruh'unun rehberliğini alarak yükselmesini sağlayan olmasıdır. Bu değiştiren olma durumu nedir? Kişi eğer kendisi aydınlanmış bir kişi ise "karanlığa da bir mum" tutacak olandır.


Bunu gururdan değil, bencillikten değil, doğasındaki aydınlığından yansıtacaktır. Mesela karamsar bir ortama giren ve doğal olarak "şen şakrak" olan insanları düşünün onlar doğal olarak bu durumu hep pozitif bir biçimde farklı bir düzeyde tutacaklardır. Yani bir mana da karamsarlığı dağıtacaklar ve oraya bir ruh esenliği getireceklerdir. Bu hakiki bir edinimle Yaratan'ı edinme aşamasını yaşamış insanların doğal durumlarıdır. Yani karanlık bir odada o odanın daha da aydınlık olması amaçlı olarak ışık hep tepededir. Yani en üste konulur. Çünkü hep aranan daha da aydınlıktır. Doğal olarak karanlık dehlizlerden geçmiş insanlar ışığı gördükleri ya da edindikleri zaman hemen ortamlarıyla paylaşma durumundadırlar. Dünya tarihine bakarsak hep ışık insanlar önceleri anlaşılmamış olmalarına hatta çok büyük eziyetlere tabi olunmuş olmalarına rağmen onların aydınlığı kendileri beden yaşamlarını terk etmiş bile olsalar, yani sonradan bile olsa toplumları aydınlatmış ve yalnız kendi toplumlarını değil dünyayı da maddi hayatta bile bir üst seviyeye taşımıştır ve bu taşımada hep süreklilik ön plandadır. Dönüşüm sonrası dönüşümün sürekliliği dahi esasında değişimin içinde ve netliğinde süreklilik kazanmaktadır


Bu bağlamda manevi dönüşümü ve değişimi edinen kişiler de edinimle Yaratan'daki yaşadıkları imanları ve ümitleri ve sevgilerini artık sözel değil, bir teoloji öğretisi olarak değil, bir propaganda planı, taktiği olarak değil ama hakiki bir yürek yaşamı olarak insanlığa akıtma durumundadırlar. Bu da bu kişinin bulunduğu her ortama "hayatın anlamını" "Yaratan düşüncesin yüceltme ve yaratılmışlığın hazzını" yansıtmayı getirecek ve her anın anlamını, tadını, öğretisini, getirisini biraz daha net algılamayı sağlayacaktır.


YARATILIŞ VE ALTI BOYUT


Bu ışığın aydınlığında "Bere-şit" yani "Yaratılış-altı" kavramı vardır. Bere-şit Tevrat'ın ilk giriş kelimesi yani "başlangıçta" kelimesinin klasik dildeki açılımıdır. Yaratılış kitabı tabirle altı boyutta kaostan düzene geçmiştir. Burada insanın da altı düzeyde kaostan düzene geçmesi "dağdaki vaazın" girişinde bahsedilen altı aşamada görülmektedir.


Efendimiz Mesih İsa dönüşüm sonrası bu altı aşamayı yukarıda saydığımız gibi saymaktadır : 1. Ruh’ta fakir olmak- eksiklik farkındalığı 2.Yaslı olmak- eksikliğe üzülme 3. yumuşak huylu olmak-eksikliğin kabulü 4.doğruluğa acıkıp susamak –eksikliği tamamlama arzusu 5.merhametli olmak- eksikliğim tamlıkla yer değiştirmesi 6.yüreğin temiz olması-tam olma.. görüldüğü gibi bütün bunlar Mesihi düzeyi getirecek adımlardır ve bu adımların tamamlanmasında iyi olan yani Şabat (yedinci boyut) 7. barışı sağlama- Yaratan’ı edinmiş olma yani Yaratan suretinde olma Mesih İsa'da kurtulmuşluğun tam gönenilmesi, onu yansıtmak ve Ruh'un ışıl ışıl sizden insanlara dokunmasını sağlamak söz konusu olacaktır.


BERE-ŞİT VE SONUCU


Yaratılışın açılması bu altı aşama ile söz konusudur. Efendimiz de bunu açıkça öğretmektedir ve bu açılımın sağlanması Yaratan'ın mirasçısı yani oğul seviyesini bize taşımaktadır ki, bu da Efendimizin kurtarışının gerekleşmesi, Mesih'in düzeyidir. Bu seviye zıtlıkları getirecektir ve bu maddi bakış açısından zulümdür ama mana da acıların yolundan kopuşun getirdiği koşul zorlamalarından başka bir şey değildir Ve sonu göklerin egemenliğidir. Bütün bunlarda doğal olarak sizden iki önemli nokta olarak çevrenize yani kendi yeni doğuşunuz ardından yeni oluşturacağınız dünyanıza zincirleme olarak yansıyacaktır. Bu yansımada sizin dönüşüm değişiminizin enerjisi, çekimi başkalarının dönüşüm ve değişimine de bir aracı, bir başlatıcı olacaktır. Bu da hepimizin çok daha rahat anlayabileceği şekliyle tuz ve ışık olma durumudur.


Kısacası Bütün bunlardan hareketle Mesih İsa'nın Müjde yani tövbe (dönüşüm) ve göklerin hükümranlığı (değişim-sürekli gelişim) vaazı ve ardından bunun nasıl olacağına ilişkin verdiği ruhların yol haritasının kişiyi göklerin hükümranlığı noktasında getirdiği iki durumu izah etmektedir. Bunlardan biri bahsettiğimiz gibi tuz olma durumudur ki, bu durumda dönüştürme vardır. Olgun olmayanı olgunlaştırma, tatsız olanı tatlandırma ve çürümeye meyilli olanın çürümesini durdurma gibi bir dönüşüm tabiridir.


Işık olma durumunda ise sürekli aydınlatma ile değiştirme yani sürekli geliştirme bu dönüşüm durumunu sürekli tutma durumu vardır. Ve ışığın azı bile karanlığa baskındır. Baskın olanı ortadan kaldıran küçücük bir huzmenin içeri girmesidir.


Esasında kalp gözünün "saran ışığın" yani "Ruh'un gücüyle açılması" yüreğin arzusunu kişinin "kendi için alma arzusunun" farkındalığının başlamasıdır. Bunun farklı bir istikamete dönüşümünün gerekliliği Ruh'un açtığı kalp noktasından içeri Mesih İsa'nın kurtarıcılığı ile girmesiyle başlayan bir olgudur. O zaman "lütuf olarak" yukarıdan kurtuluş yüreğe takdim edilmektedir. Ama bu takdim arkasından aşağıdan gayretin başlaması esas olmaktadır. Çünkü Yaratan'ın niteliklerinin edinimi, yani O'nunla form eşitliği O'nun kısaca özet halinde "Sevgi ve İhsan O'lma" niteliğinin biz de yeni bir doğa oluşturmasıdır ki, bu da Mesih'te Ruh'un saran ışığında her gün biçimlenmemiz anlamındadır. Bu doğa yeni doğuşun gerçekleşmesi ardından sürekli değişim ve elbette bizim sürekli alttan gayretimiz demektir.


LÜTUF VE SONRASI


Işığınız insanların önünde öyle parlasın ki.....insanlar "göklerdeki Babanızı" yüceltsinler. Mt.5:16


Yani lütuf sonrası boş oturma yoktur olamaz ve manevi gelişme öncelikle bizi tuz ve ışığa dönüşüp değişmemiz ve sonra bizim bu dönüşüm ve değişimimizde çevremizin bizden aldıkları enerji ile tuz ve ışığa dönüşmeleri bizim kesin katılımımızla ve sürekli "nefsi inkar edip haçı yüklenip" yüksekleri, daha iyiyi, daha güzeli arzu etmemizle bağlantılıdır. Bütün bu ruhsal ilerlemede hiç bir zaman düşünülen kişinin kendi gururu, haysiyeti, neler kazandığı, hangi ruhani güçlülüklere sahip olduğu, kimleri iyileştirebildiği, peygamberlikler edinip edinmediği, iyi bir biçimde konuşup konuşmadığı, vaaz edip etmediği, ne kadar çok dua edip etmediği değildir.

Efendimiz İsa'nın tabiriyle "ışığın insanlar önünde" inanılmaz bir biçimde ve elbette doğal olarak "cennet kavramı ile bile herhangi bir çıkar ve beklenti olmaksızın" sadece bize çarpıp yansımasıdır. Çünkü yine Efendimizin tabiri ile burada yüceltilecek olan "göklerdeki Babamız" yani sadece Yaratan düşüncedir.