ÖNSÖZ



İnsanların söylemlerinden hayata bakış açıları hemen belli olur. Dikkat edersek bu söylemlerin ortak noktası, tüm insanların hayalinde kalan mutluluktur. Bu hedefe ulaşmak için her insanın farklı ve kendine göre yöntemleri olsa da ortak amacımız gerçek mutluluğu yaşamak ve yaşatmaktır.

Özellikle mutsuz olmak isteyen birisini hiç görmedim. Peki, herkes mutlu olmaya çalışırken, gerçek anlamıyla mutlu olabilmiş birine rastladınız mı? İnsanların hemen hepsi, birbirine bu kadar yakın bir hedef (mutluluk) belirleyip mutlu olmak istiyorlarsa, neden çok azı mutluluğu tadabiliyor? Çok ilginç değil mi, arzumuz ve düşüncemiz iyiye kucak açar ve onu isterken eylemlerimizde çok farklı bir gerçek görünür; bu gerçek arzumuz ve düşüncemizin tersini yaptığımızı gösterir ve sonunda her şey kaosa sürüklenir. Hâlbuki hedeflediklerimizi yapabilsek mutlu olacağız, ama ne yazık ki, hedeflediğimiz şeyi içimizde bize başkaldıran kendi benliğimiz engelliyor. Bir kişi şöyle demiştir:


Ne yaptığımı anlamıyorum. Çünkü istediğimi yapmıyorum; nefret ettiğim ne ise, onu yapıyorum... İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum… İç varlığımda Tanrı'nın Yasası'ndan zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde bambaşka bir yasa görüyorum. Bu da aklımın onayladığı yasaya karşı savaşıyor ve beni bedenimin üyelerindeki günah yasasına tutsak ediyor.”


Bu sözler tam olarak bizleri anlatmıyor mu? Aklımızla iyi olanı arzuluyor ve planlıyoruz ama bedenimizde farklı bir yasa, iyi olana karşı dikleniyor ve bizi yenilgiye uğratıyor. İşte bundan dolayı arzuladığımız mutluluğa erişemiyoruz.

Çoğumuz daha hayatı yeni anlamaya başladığımız o ilk yıllarda hayatımızın her alanında nasıl mutlu olacağımızı hayal edip derin derin düşündük. Mesela, evliliği düşünüp buna adım attığımızda mutlu olacağımızdan emindik. Anne ve babalarımızın evliliklerinde ve bize emsal olan başka evliliklerdeki bozuk ilişkiler gibi değil, çok farklı, saygı ve sevgi dolu bir evlilik yapacağımızı düşündük. Doğal olarak da bunun sonucunda saygılı, itaatkâr ve hürmetkâr çocuklar yetiştireceğimizi hayal ettik. Büyüklerimiz gibi ilgisiz değil, çocuklarımızla ilgili olmayı ve onlara her türlü sevgiyi ve olanağı sağlamayı hedefledik. Ama ne yazık ki ve ne hikmettir ki, biz istemesek de çocuklarımız asi ve başkaldıran bir yapıda yetişiyorlar. Peki, ne oldu bize, hayallerimize? Hani çok farklı olacaktık? Bu hayallerimiz yanlış mı? Hayır, doğrusunu arzuluyoruz. Peki, bu hayallere erişmek mümkün değil mi? Kesinlikle mümkün. Bu dünyada da mutlu olabiliriz. Ama önce bizi bu hayallerden alıkoyan engellerle yüzleşmemiz gerekir. Ardından da bizi mutluluğa taşıyacak olan gerçekle tanışmamız gerekir. En sonunda, hayatımızın mutluluğun yoluna girmesi için belirli değişiklikler yapmaya karar vermemiz gerekecektir.