XVII. GÖNÜL BAKIŞI (Matta 9:36)

Kalabalıkları görünce onlara acıdı.

Çünkü çobansız koyunlar gibi şaşkın ve perişandılar.

- Matta 9:36


Genelde insani bakış açısı ancak kendi bakış açısından çevreyi görüp, çevreye belli bir değerlendirme sunabilecek olan bir bakış açısıdır. Hele hele bu bakış açısı kişinin alma arzusu ile üzerinde bir bakış açısı ise elbette o zaman daha çok ve hep karşıda bir “ben” yansıması görebilecek olan bir bakış açısıdır. Yaratan’la yürüyüş hattında Mesihi bakış açısı ise karşıda “sen” görebilecek bir bakış açısı olarak mevcuttur. Zaten bu noktada Yaratan’ı bütün yürekle sevmek ve dostunu kendin gibi sevmek öğretisi temel bir öğreti olarak karşımızdadır.

Bu noktada insana gidişimizde yürekle mi yoksa biz olarak mı gittiğimiz aslında yanımızda taşıdıklarımızla ifade edilebilmektedir. Efendimiz Mesih İsa bu yaklaşımda önce kendi yüreğini ortaya koymakta ve bu yürekte de kendi talebelerini yönlendirmektedir.

Mesihi bakış açısında yüreğin kararlılığı Galile’den başlayan ve Yeruşalim’e doğru uzayan ve Yeruşalim’de noktalanan tek bir hat üzerinde oldukça net olarak bize sunulmaktadır. Bu netlik içersinde Yaratan’ı yaşayan Mesih İsa, Mesihi seviyelerde “mana yolunda” yürümenin ne anlama geldiğini kendi hayatıyla bizlere açıkça öğretmektedir. Bu bakış açısı gönülden olduğu zaman aslında karşımızda hep birer güç olarak gördüğümüz insanların ne denli “yöne” muhtaç, ihtiyaç halinde insanlar olduğunu ve bir manada “bizi yansıttıklarını” görmemiz mümkündür. Ama Efendimiz bu noktada hiç de umutsuz bir bakışa sahip değildir. Çünkü hemen ifadesinde “ürünün bol olduğundan” bahsetmektedir. Bu ürün bolluğunda esas olması gerekenin “ürünü kaldıracak işçilerin” (Matta 9:37)eksikliğine dikkat çekmektedir.


GÖNLÜN GÖNLE IŞIMASI


Demek ki, gönül bakışı için esas görülmesi gereken 1) İnsanların ne denli bir yöne ve yönlendirilmeye olan ihtiyaçlarıdır; 2) ve aynı zamanda insanların yönlerini tespit ettikleri konumda olan ürün vericilikleridir ve 3) tabii onların ürün veren haline dönüştürülmesi için de gerekli olan ürünü kaldıracak kapasitede insanların var olmasıdır. 4) Bu kişiler “ben” değil “sen” olarak insanlara yürüme durumunda olmalıdırlar, 5) ve elbette böyle bir çıplak gidiş tepkileri getirecektir ve 6) esaslı korku haşmetin korkusu olursa 7) çarmıhı yüklenip Mesih’in ardından gitmek dolayısı ile talebenin Mesih’in gönül bakışında bulunması anlamındadır.

Bu yedi adımda Yaratan’ı yaşama prensiplerinden olan gönül bakışı ile görmektir. Böylesi derin bir bakış, karşıdaki Yaratan müsvettesi olan “benlikte düşmüş” kişi içindeki özü görüp esası yani Yaratan suretini dışarı çıkarmaya yön vericidir. Bir anlamda “gönül bakışı” Yaratan’ın ışığında adeta karşı gönülde işleyen ışığa bir ışık katar ve daha aydınlanmasına yol açar. O zaman Yaratan’ı yaşayan “saran ışıkta” böylesi bir gönül aydınlığında karşı tarafında gönlüne aydınlık verendir. Tekrar etmek gerekirse: 1) Yönsüzlüğü görür. 2) Yönsüzlükteki ürünü fark eder. 3) Ürünün ulaşılabilir olduğunu anlar. 4) “Sen” bakış açısını giyinir. 5) Zorlanır. 6) Haşmeti fark eder ve 7) Mesih seviyesi kendisinden yansır…

Burada kısaca değerlendirme yapmak gerekirse bakış açısı insanların verdikleri görüntünün arkasındaki esas hallerini algılamamızda bizim esas halimizin varlığı aslında büyük bir önem taşımaktadır. Yani Yaratan’ı yaşamak Mesihi seviyede Ruh’un rehberliğinde bir yaşam sürmekse bu seviyelerde için ıslahında dönüşüm ve değişimdeki yüreğin kendi çevresine bakışını da değiştirmiş olması anlamındadır. İşte bu bakış açısında Matta’nın yazdığı ya da Luka’nın kaleme aldığı Efendimiz’in hayatı ve öğretişlerinin bütününde bize konuşan Yaratan ışığının içimizdeki işleme halleri bize adeta belli bir düzeni tarif etmektedir. Yani içteki ışık dıştaki ışığı da fark edebilecek bir konumda için ıslahındaki aydınlığı dışa sunarken ıslah ıslahı, sulh sulhu ve selamette selameti çekmektedir.


IŞIKTA HAREKETLİLİK VE SONRASI

Bu bakış açısında bir durağanlık söz konusu değildir. Çünkü Matta’nın yazıları sıralamasında Mesih İsa’nın görünenin arkasını görme hadisesinde sürekli hareketliliği bir öncelik oluşturmaktadır. Üç aşamalı bir hareket halindedir Efendimiz Mesih İsa. Bu aşamaların ilki sürekli talim vermesidir. Yani kendi doluluğundaki ışığı karşı tarafa sürekli olarak aktarmasıdır. Ve mana yoluna hazır olabilecek yüreklere hitap için özellikle manevi seviyeleri arayanlar arasında bu talimi vermektedir. Ve taliminin temel konusu hep Yaratan’ın hükümranlığıdır. Yani “kişinin kendi çıkarı için sürekli alma konumunda” sevgi ve ihsan Olan’ı fark ederek Yaratan sureti olan sevgi ve ihsan vasıflarını doğası edinmesi haline dönüşüm ve değişimini vaaz etmesidir. Talim ve temel öğretiş aynı zamanda anında bir iyileşmeyi de beraberinde getirmektedir. Çünkü “atomu parçalayan” formül esasında tek bir formüldür. Formül bulunmuşsa talimi ve temel formülün ifşası elbette atomu parçalamayı yani uygulamayı getirecektir.

Kısacası bu yerinde hareketlilik yani YOL üzerinde Yaratan’a doğru hareketlilik hakiki farkındalığı getireceği için bu hareketlilik kişiyi dönüştüren ve değiştirenken aynı dairesel konumu ile birlikte kişinin bakış mesafesindeki kendi çevresini, atmosferini de dönüştürüp değiştirmeye başlayacaktır. Esasında burada olan budur. Ama bunun olması için bu hareketlilik yani Yaratan ışığında açılmış gönül gözlerinin olması ve bu gönül gözlerinin Mesih bakışı ile yavaş yavaş bakmaktan görmeye geçmesi esastır.


BAKMAKTAN GÖRMEYE YEDİ ADIM


1) Bu noktadan sonra ikinci aşama yani karşı tarafı tamamen hissedebilme gelmektedir. Aslında insanların “yönsüz” olmalarını görebilmek karşı tarafı “sen” bakış açısında değerlendirebilmek ve karşı ile empati kurabilmekle alakalı bir durumdur. Kişinin bu konuma gelmesi esasında artık cansız, bitkisel, hayvani düzeyleri aşmış bir ruh haletinin insanı ışıması anlamındadır. Çünkü bu seviye “konuşan” seviyedir. Yani artık Yaratan suretine dönüşüm aşamasıdır.

2) İşte bu aşamada bu yönsüz kişileri aynı zamanda “ürün” yani bir değer olarak da görmenin “görme” farkını vurguladığını da unutmamamız gerekir. Zaten böyle bir “değer” bakışı söz konusu değilse o zaman “gönül bakışının” bir diğer deyişle “gönlün gönle ışımasının da” bir anlamı olmayacaktır. O zaman Efendimiz Mesih İsa’nın “ürün bol” demesinde bütün bu yönsüz kişileri, şaşkın kişileri birer değer olarak gördüğüne güzel bir işarettir. Evet, kainat denizi içinde her bir yaratılmış Yaratan’dan ötürü büyük bir değerdir. Bu değer için Mesih İsa kendini feda edecek derecede “sevgi ve ihsanı” kendi varlığında ifşa etme yoluna baş koymuştur.

3) Böyle bir durumda esas olan kişilerin Yaratan’ın ışığında yüreklerinin aydınlanmasıdır. Bu aydınlık içinde iç nitelik yani Yaratan’dan olan o esas Ruh’un ışığı dışarı çıkacaktır. Ama iş her içindeki ışığın farkında olanın bu ışığı ifşasında karşıyı da harekete geçirdiğinin, bir başka tabirle uyandırdığının bilincinde olmasıdır. Bu uyandırma hali yukarıdan uyandırmanın bir anlamda bir başka işleyiş türüdür. O zaman böyle bir gönle sahip oluşla ışığın ifşası “ürünü kaldırabilecek nitelikte işçilerin”(Matta 9:38) gönderilmesidir. Yani işçi burada bu işe hakikaten Yaratan’ın saran ışığında tayin olunmuş “mana yolunda” olan kişiler anlamındadır. Ve metindeki anlatım düzenine bakılırsa Mesih İsa’da Mesihi seviyeleri yansıtabilen kişiler anlamındadır. Bu demek ki, kararlılıkla Yaratan’ı edinme yolunda olan kişi, Mesih’in kurtarışını gönenenmiş Mesih seviyesine tırmanan kişi anlamındadır. Sevgi ve ihsan vasıflarını deneyimleyendir.

4) Mesih İsa’nın talebelerini gönderişinde yanlarına bir şeyler almamaları ve bir anlamda kendi hareketlilik hali olan o üç aşamalı hali tekrarlamalarındaki beklentisi Yaratan’a yürüyüşlerinde, insana ve gönle yürürken hep kendi benliklerinin üstünde karşıya yürüyüş içinde olmaları gerçeğinde sabit olabilmeleridir. Eğer yanlarına özellikle kendi benliklerinin alma arzusunda birçok değer unsurlarını alırlarsa karşıyı yani bir manada mecazen “seni” değil, hep “beni” göreceklerdir. Bu da asla “konuşan düzeye” ulaşmamak demektir. Sevgi ve ihsan Olan’ı idrak edememe hep bu sahip olduklarımızla karşıya gitme derdimizdir.

5) İnsanlığın doğalı Yaratan’a zıtlıktadır. Bu zıtlıkta aslında direnç doğmakta ve kişi kaosta karışıp ıslahı aramaktadır. Bu nedenle evvel emirde hayatın başlangıç noktası da kaos ve karanlıktır. İşte bu kaos ve karanlıkta yani zıtlıkta ıslah, sulh ve selamet “sana yürümekle” başlayacağına göre elbette bütün alışılmış istikamete ters bir istikamet oluşturacaktır. Bu istikamet Yaratan’a paralel ama insana tezattır. Şimdi Yaratan’a paralelse doğruluktur. Doğanın Yaratan suretinde değişimidir. O zaman, “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” ilkesine göre gerçekten de doğruluğu aşağıya çekmek yani Yaratan’ın Mesih’inde doğruluğu giyinmek aslında bir direnişi beraberinde getirir işte bu direniş doğruya olan gelişimin işaretidir. Olması gerekendir.

6) Kişilerin birçok konuda adım atamamalarının en büyük nedeni yine fiziki ortamlarda kısıtlı görmelerinin bir sonucudur. Yani sadece yüzde birlik insanlık alemi dediğimiz fizik içindeki algıda görülen bir alemi fark ederler. Oysa esas görünenin arka planı dehşet muhteşemlikte bir derinliktir. İşte o zaman böylesi bir Yaratan suretine dönüşüm ilerlemesinde esas olan bu haşmeti fark etmek ve bu boyuttan hayranlıktan ötürü bir korkuya kapılmaktır. Eğer bu boyut fark ediliyorsa o zaman “gizlide olup açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur” (Matta 10:26)ifadesindeki açıklığın farkında olup esas her şeyin kaynağına yönelip kaynağın haşmetinde değerlendirmek ve korkusuzca manevi derinliklerde ilerlemek gerekir. Bu bir manada Mesih’le yükseliş demektir.

7) İşte gönül bakışındaki bu bakmadan gönül gözüyle görmeye doğru yönelişteki yedi adımın son noktası “gönül bakışının” bizi taşıdığı “sevgi ve ihsan” noktasıdır. Bir anlamda bu nokta Yaratan’ı edinme noktasıdır. Bu noktada alışılmış birlikteliklerin üstünde Yaratan’daki bütünlükte insanı bir bütün içinde fark edebilme vardır. Bu da elbette manevi manada “çarmıhı yüklenmektir” ve böylesi bir yükleniş yani Mesih İsa’nın yaşamı ve öğretilerinde bizlere ulaştırılan böylesi bir yükleniş bizi Mesihi seviyeye çıkaracak olandır. Ve ancak Mesih’e layıklık bu seviyede bir layıklıktır.

TALEBELERE BAKIŞ AÇISI


Matta’nın düzenine göre bütün bu anlatım sıralaması da yine talebelerinin Müjde ve talebelik döngüsü içinde Müjde’yi başkalarına duyurmaları için sunulan bir öğreti olarak görülmektedir. Matta’nın ifadelerinde bu on iki talebesinin gönderilmesi sırasında ifade bulan öğretilerdir. Luka’da ise benzer ifadeler yetmişlerin gönderilmesi sırasında ifade bulmaktadır. Kısacası eğer gönül gözüyle görmek söz konusu değilse o zaman gerçekten Yaratan’a yürüyüşün, insana ve gönle yürüyüş kısmında büyük aksaklıklar çıkacağı kesindir. Oysa Efendimiz Mesih İsa kendi uygulamalarındaki edinimleri ile esaslı bir “yola dostun” izleyeceği yolun hedefini tayinde önemli olabilecek adımları açıkça izah etmektedir.

Luka’nın düzeninde de yetmişlerin geri dönüşünün anlatıldığı bölümün hemen arkasında Efendimiz’in o meşhur Samiriyeli meseli anlatılmaktadır. Bu meseli Meseller çalışmamızda ayrıntılı olarak incelemiştik. Şimdi bu meselin bu düzen içinde yer almasından esinlenerek yine talebenin Yaratan’la yürüyüşünün gönül bakışı ile alakalı olduğunu görmek mümkündür. Çünkü bakış açıları birbirinden oldukça farklıdır.


MESELDEKİ BAKIŞ AÇILARI


“Dövülüp yola bırakılmış olan ihtiyaç halindeki kişi için bunlardan hangisi dosttur?” şeklinde bir soruya beş adet kişi örneklemesi sunulmaktadır. Ve bu kişiler bu anlatımda bu kişiye farklı bakış açılarından yaklaşmaktadır. Mesela; ilk kişi; inancını edinmek yerine sadece inancı literal olarak almayı tercih eden dindar bir kişidir. Ve bu kişinin bakış açısına göre “böyle bir durumda kişi” bir kişiye nasıl yaklaşılabileceği bir tartışma konusudur. İkinci model ise haydutlardır ve onlar için “böyle bir durumda olan kişi” sadece soyulacak bir kişi, potansiyel bir kullanım alanıdır. Üçüncü kişi ise daha geleneksel olarak bir dine dahil olmuş bir kişidir ve “böyle bir durumda olan kişiye” yaklaşmaması kendince en doğru olandır. Ve dördüncü kişi ise burada hancıdır. Ve bu kişiye göre ise “böyle bir durumda olan kişi” ancak bir kazanç kapısıdır. Ve o dönemde birçok Yahudi için inanç açısından uzak durulması gereken Samiriyeli ise burada beşinci kişidir, “böyle bir durumda olan kişi” onun için bir insandır. Yaratan’ın vasıfları olan “sevgi ve ihsanla” ona yaklaşmak esas olmalıdır.

Bu tabloya baktığımızda beş örnekleme aynı şekilde her gün etrafımızda var olan örneklemelerdir:

1) Aşırı radikaller

2) Başkalarından geçinenler

3) Dindarlar

4) Tüccarlar ve

5) İtilmişler hep toplumumuzun yüzleri olarak karşımızdadır. Ve biz maskelerimizin altında gizlediğimiz bu beş tiplemeden birisine dahil olarak hep karşımızdaki dostumuza bakarız. Elbette Efendimiz’in burada sunduğu ve bir önceki yedi adımla birlikte bağlantılı olan nokta burada kendisi itilmiş olduğu halde Yaratan vasfının ışımasında Yaratan’ı yaşayan kişidir. Ve Mesih talebelerinden Ruh’un ışımasında beklentisi budur. Ve eğer Mesihi seviye daha net görülmek istiyor ve Mesih gerçekten izleniyorsa Samiriyelinin de ötesi Efendimiz Mesih İsa’nın Yaratan suretine dönüşüm ve değişim müjdesinde insanlığa sonsuzluğu işaret uğruna bütün bu beş tip içinde kendini feda etme gerçeğidir.