XVI. ÜSTÜN YÜRÜYÜŞ (Luka 9:62)


Sabanı tutup da geriye bakan,

Yaratan’ın hükümranlığına layık değildir.

- Luka 9:62


Üstün bir yürüyüş kararlı bir yürüyüştür. Zaten dünyada en zor olan şey Efendimiz Mesih İsa’nın da çok net olarak buyurduğu gibi insanların yönlerini tespitte zorlanmış olmalarıdır. Elbette insanların çoğu ne yaptıklarını kendilerince bilmektedirler. Ama çoğumuzun içinde bulunduğu şekliyle yüreklerinde hissettikleri boşluk yaşam, amaç ve hedeflerinin net olmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa kainatta en büyük amaç kişinin kendi gerçeğini bulması ve kendi gerçeğinde yönünü tayin ederek yürüyüşünü tamamen o üst amaç doğrultusunda yerine getirmesidir. Bu bağlamda Efendimiz Mesih İsa’nın ağzından dökülen öğretişlerde net olarak görüldüğü gibi kendi yaşamı ile de Yaratan’ı yaşamanın tamamen kararlılık yürüyüşü olduğunu göstermektedir. Kararlı yürüyüş üstün bir yürüyüş olarak karşımıza çıkmaktadır.

Elbette böyle bir yürüyüş için her şeyden önce dünyanın en önemli sorusunun yani “yaşamımın amacı ne?” sorusunun kendime sorulması gerekmektedir. Çünkü bu soru büyük bir yüreklilikle sorulmaksızın Mesih İsa’nın bahsettiği “tövbe ve göklerin hükümranlığı” temeli üzerinde yükselen “kişiyi kaynağına yani Yaratan’a kurtaran” Mesih İsa’daki kurtuluş sunumunu tam olarak algılamak hiçbir zaman mümkün olamayacaktır. Oysa belli bir sadelik içinde Yaratan’ı edinme yürüyüşünde “sevgi ve ihsan Olan’ı” edinmişliğin sağladığı kurtuluş ve kurtarış potansiyeli bize kap olarak yaşamlarımızın hakiki manada Yaratan ışığı ile dolmasını getirmektedir. Ve bu ışıkta esas anlamda “yaşamamızın gayesini bize ifşa” eder. İşte böyle bir yürüyüşte Efendimiz Mesih İsa’nın hizmetine başlamazdan önce saran ışığın hazırladığı varlığında yani Yaratan işlevinin yani Kutsal Ruh’un hazırladığı varlığında gördüğümüz kararlılığın “Getsemani Bahçesine” kadar ne denli etkin yaşandığını görmemiz mümkündür. Bu başlı başına “kişinin tamamen kendini sunması anlamındadır.” Bunu kendi başına gerçekleştirmesi zor olan kişinin Mesih’i giyinmesinde Mesih İsa’da gerçekleştirmesi Efendimiz’in kurtarış hizmetinin ne denli önemli olduğunu bize net bir biçimde göstermektedir.


KARARLILIK


Üste yürüyüş kararlılıktır ve bu da üstün yürüyüştür. Yani “Ruh’ta ve gerçekte” ibadet ederek Yaratan’ı Yaratan’da yaşama yürüyüşü. Yaratan’ı geleneklerde, yazılı metinlerde, elimizdeki insanlar tarafından oluşturulmuş belli ilahiyat kalıplarıyla değil de gerçekten olduğu gibi, sadelik içinde yaşama yürüyüşüdür. Yaratan’ı Yaratan’da yaşama daha önce çalıştığımız gibi elbette bir “bedel” getirmektedir. Mesih talebeliği esasında bir başka deyişle Yaratan’ı Yaratan’da yaşama talebeliğidir. Ve bedeni bir alt seviyeyi bırakmaktır.

Bırakmak kopmaktır. Kopmak kolay değildir. Alıştığımız seviyenin getirilerinin farkında olmak dahi zordur. Bu nedenle Luka’nın Efendimiz’e talebe olma yolunda bu iki kişiyi örneklemektedir. Bir tanesi tamamen kendi talebi üzerine gelendir. Yani aynen Petrus ve Andreas’ın Vaftizci Yahya’nın öğrencileri iken Mesih’i izlemeyi istemeleri gibi. Bir diğeri ise Efendimiz’in Matta’yı davet etmesi gibi davet ettiği kişi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Burada bu iki kişinin örneklenmesi boşuna bir örnekleme değildir. Aksine bu örnekleme de Kutsal Yazılar’ın her bir noktasında olduğu gibi esas verilmek istenilen, insan hayatına ışık tutulmak istenilen bir “mana yolu” gerçeği vardır. Gerek buradaki ışık tutma olsun, gerekse diğer bütün benzetmeler ve söylemler olsun esasında hep arka planda sabit, sadık ve esaslı bir temel bir kainat işletim yasası vardır. Ve bu esas doğal olandır. Ve biz her ne zaman bu doğal olanı yakalarsak işte esas o zaman Yaratan’ın doğasında, O’na uyumla Mesih’i düzeyde ve Ruh’un işlevinin hayatımızdaki netliğinde hakiki bir bol yaşama erişmiş oluruz.


NEREYE GİDERSEN GELİRİM!


Bu ilk kişinin yaklaşımında esasında bizim yaklaşımımız görülmektedir. Bu yaklaşım bazen günlük hayatımız içinde Mesihi düzeye doğru kurtulmuşluk yolculuğumuzda hep gönlümüzün istemi olarak dile gelmektedir. Yaratan’ın işlevinde “mirasçının” yani “oğlun” yollarını yollarım edinmek isterim. Oysa gönlüm çoğu zaman “aklımın” sağa ve sola sapmaları içinde sabitliğini “benliğin alma arzularına” kaptırma eğilimindedir ve böyle olunca bu kaptırma esnasında ne söylediğimin farkında olamamam gündeme gelmektedir. İşte burada Efendimiz Mesih İsa bu nedenle kişiye dediklerinin farkında olup olmadığını hatırlatmak istemektedir. Yani Mesih İsa’nın yolculuğu Yaratan’ı edinme ve O’nunla form eşitliği yolculuğudur. Yani hep “sevgi ve ihsanın” insandan yansıdığı ve insanın Yaratan suretine tam olarak dönüştüğü bir yolculuktur. Bu noktada yolu nettir, yolun itici gücü kararlılıktır ve aynı zamanda belli olan hedefte arkaya bakılma şansı yoktur. Çünkü bir aşağıya bir yukarıya bakılarak ve bir sağa ve bir sola dönülerek hedefe doğru yürümek söz konusu olacak değildir. Hele hele “görünmez olan varlığımızın” Yaratan’dan kopup gelen ve Yaratan’ı içeren bölümünün Ruh’un ışımasında açılması çok daha net bir kararlılık getirecek ve gerektirecektir.

Bu örnekte Matta’nın kaydına göre bu soruyu soran kişinin bir din adamı olması da esasında önemli bir ayrıntıdır. Çünkü dindarlık düzeylerinde amaç elbette ruhani rehbere, öndere yapışması esastır. Ama bu yapışma ve daha doğrusu bu teslim olma, kararlılık hangi bakış açısından kaynaklanmaktadır? Eğer belli bir ilahiyat kalıbı içinde sadece işaret edilen “mana önderi” anlamında bir dini takip gerçekliği söz konusu olacaksa Efendimiz kendisinin bu tarife uymadığını ifade etmektedir. Çünkü aranılan ilahiyat kalıpları ve aranılan ilahiyat kalıpları içindeki belli küçük adımlar ve hedefler yani günah ve tövbe ve bağışlanma üçlüsü döngüsü içinde haç önünde kalınmış bir öğreti ve yaşam sunumu Efendimiz’in sunumunun tamamı değildir. Aksine inançlar ve mezhepler açısından bakıldığında Efendimiz’in muhteşem kurtarış yolu ve öğretisi ve talebeliğindeki Yaratan’ı edinme dinamizmi tamamen kısır bırakılmış olmaktadır. O nedenle Efendimiz Mesih İsa burada karmaşık gibi görünen ama Ruh’un “mana yolundaki” özgür esişinde bir yaşamı ifade etmektedir. Buradaki amaç ne maddenin sınırlamaları içindeki insanın sınırlı algısındaki amaçtır, ne de hedef maddenin sınırlamaları içindeki insanın sınırlı algısındaki hedeftir. Burada her şey sınırsız olanın sınırlı üzerindeki etkin ifşasıdır. Bu nedenle “tilkilerin ini, kuşların yuvası vardır, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yoktur” (Luka 9:58)şeklinde ciddi bir ifade kullanılmaktadır. Yani Mesih’e talebelik Yaratan’ı edinme yolu talebeliğidir. Burada boyun eğme kainatın doğasına uyumdur. Burada boyun eğme insan öğretilerinin sınırlamaları içinde kalmaksızın “doğru maneviyatın” o muhteşem iç boyutlarında içe doğru “insanı esas doğasına döndüren” yolculuğa çıkmak demektir. Bir dindarın alıştığı kalıplardan sıyrılıp böylesi uçsuz bucaksız bir denizde yüzmeye hazırlıklı olması esas olandır. Eğer böyle bir “seyr-i süluk’a” yani “mana yolu yolculuğuna,” Yaratan’a, insana ve gönüle yürüyüş için hazırlık varsa o zaman Petrus ve Andreas gibi sadece öğrenciliğe değil hakiki talebeliğe doğru bir yürüyüş gerçekleşmiş olacaktır. İşte Efendimiz’in çağrısı da böylesine bir kararlılık yürüyüşünedir. Bu ancak üstün bir yürüyüştür.


İZİN VER!


Elbette artık konunun içine girilmiş olmasından ötürü rahatlıkla görülebileceği gibi bu ikinci yaklaşımda da hiç kuşkusuz yine bizim kendi tavrımız yansımaktadır. Matta’nın Mesih İsa tarafından çağrısında olduğu gibi burada da yine çağrılan bir kişi örneklenmektedir. Ve Efendimiz’e talebe olmanın temel prensibi “Ardımdan gel” ifadesinde vurgulanmaktadır. Mesih İsa’nın ardından gitmek esasında Mesih’le Mesihi doruklara aynı adımlarla, aynı yoldan geçerek devam etmek ve aynı şekilde Yaratan’ı edinmektir. Matta, Efendimiz’in çağrısına büyük bir kararlılıkla cevap vermiştir. Hiç tereddüt etmeden ve beklemeden. Bakın burada bir dine, bir inançlar şablonunu kabul edip o inançlar şablonu içine dahil olma yoktur. Burada kararlılıkla bir “yola çıkma” ve bir “yola baş koyma” söz konusudur. Burada Mesih İsa’ya talebe olmak vardır. Burada Mesih İsa’da ifşa olunan Mesihi düzeyi edinmeye yola çıkmak vardır. Sonradan belli başlı gelenek, kültür ve sosyal algılarla oluşmuş belli başlı din ve inançlara mal edilmiş bir İsa Mesih takdimi yoktur. Burada bütün insanlığın yegane efendisi olan “Kainatın Efendisi’nin” kendi muhteşem işlevinde kurtuluş noktası olarak gösterdiği Mesih düzeyinin kurtarış takdimi ve bu takdime insanların cevapları vardır. Bu nedenle bu şekilde bir algı ve kabul insanlığın manevi yolculuğu için bu denli önemli bir dönüm noktası için büyük bir kararlılık esastır. Bu nedenle burada da ifade edildiği gibi bir kişinin böylesi bir mana derinliğine yolculuğa çıkması için en az Efendimiz Mesih İsa’nın kararlılılığı tarzında bir kararlılık gerektirmektedir. Ve böyle bir kararlılıkta hele hele “nereye gidersen ardın sıra gelirim” tarzında bir ifadeden sonra veyahut Efendimiz Mesih İsa’nın çok net takdiri ve daveti ardından “izin ver” gibi bir kararsızlık beyanına yer yoktur. Çünkü “manevi yolculuğa” çıkış için esasında belli bir engel söz konusu değildir. Çünkü maneviyat sınırlı insan varlığında sınırsızlığın penceresidir. Kişinin maddi hayatı için hayatiyet önem arzeden durumlarında beklemesi diye bir şey nasıl söz konusu olamazsa, böylesine varlığının sonsuzluğu ile ilgili bir durumda da kişinin beklemesi söz konusu olamaz. Çünkü Yaratan’ı edinme şimdi, şu an hemen başlayacak olan bir yaşam dinamizmidir. Bir iç denge prensibidir. İç doğasına uyma meselesidir.

Oysa buradaki kişi üzerinden bize verilen örnekleme de Efendimiz’in çağrısına “İzin ver” sözü bir engel teşkil etmektedir. Çünkü burada kararlılıkta bir endişe vardır. Burada manaya madde ile müdahale mevcuttur. Burada dünyanın üzerimize yüklediği sorumlulukların elle tutulurluğu bizi “görünmez olan esas kaptan köşkümüzün” ne denli önemli olduğu gerçeğini bize bir türlü göstermek istememektedir. Ve bu karmaşa içersinde yaşam koşullarımızın gerçekleri ve bu gerçeklerin de ötesinde bizi madde dünyasıyla bağlayan gerçekler bizi yolumuzdan alıkoyar durur.


PETRUS VE MATTA ÖRNEĞİ


İşte bu nedenle Petrus’un henüz kimi izlediğini fark etmeden Mesih İsa’nın ardı sıra yürümeye başlaması misali buradaki ilk kişinin Mesih İsa’yı izleme isteği ve diğer taraftan Mesih İsa’nın davetine hemen icabet eden yani tabi olan Matta’nın misali buradaki ikinci kişinin Mesih İsa tarafından daveti arasında ilginç ve güzel bir bağ bulunmaktadır.

Yolun farkındalığı ve yola çağrının algılanması yani her iki durum da esasında sunu gerektirmektedir. Yani eğer tapınak varsa kurban gerekmektedir. Yoksa kurbanın bir değeri kalmaz, eğer kurban yoksa o zaman tapınağın değeri kalmaz. Bu durumda ışık ve kap dediğimiz Yaratan’ın saran ışığının yürekte işleyişi ve Mesihi düzeye daveti yüreğin yani kabın alma alanına göre değer kazanmaktadır. O zaman bizler de böylesine muhteşem bir ışığı ve bu ışığın Mesih’teki kurtarışını algıladığımız anda yapmamız gereken Petrus’un zaman içindeki kararlılığını ve Matta’nın kararlı adımlarını atabilmek olmalıdır. Aksi takdirde bu bölümdeki bu örneklemede olduğu gibi bizim Yaratan’ı Yaratan’da yaşama yani hakikaten “sevgi ve ihsan Olan’ı” bizde varlığımızda edinmemiz mümkün değildir. Sadece “acılar yolunda” kalıp hep Yaratan’ı başkalarına göre algılamak ve doğru olmayan bir maneviyatla uğraşmış olmamız gerçeği ile karşılaşmış oluruz.


İKİ CÜMLENİN BERABERLİĞİ


Başka bir deyişle Efendimiz Mesih İsa o muhteşemliğin üstün yürüyüşünde üzerinde durduğumuz bu iki cümlenin bir arada olmasının Yaratan’ı yaşama kararlılığına aykırı olduğunu ifade etmek istemektedir. Yani eğer Mesih İsa’nın ardı sıra gidiyor ve Mesih İsa’yı bütün varlığınızla göneniyor ve kurtarıcılığını ediniyorsanız ve bu bağlamda “her nereye gidersen, senin ardından geleceğim” diyorsanız bu noktada “Senin ardından geleceğim ama bana izin ver” diyemeyiz. Çünkü bu başlamış bir işin bitirilmemesi demektir. Oysa Efendimiz’in Yaratan’ı yaşarken özellikle üstünde durduğu bir başka prensipte “sona kadar dayanan kurtulacaktır”(Matta 10:22) prensibidir.


TAMAMLAMA SORUMLULUĞU


Şimdi bu noktada böylesi bir kararlılığın arkasında yaratılan dünyasının, özellikle sürekli bir gelişimle tam kamilliğe doğru ilerleyen yaratılış sisteminde Yaratan suretindeki insanın tamamlama sorumluluğu vardır. Bu nedenle Efendimiz Mesih İsa insanları kendisi önünde kul olmaya değil aksine kendi yetkinliğini edinip bu yetkinliği Mesihi düzeyde kullanmaya davet etmektedir. Bu nedenle dikkat edilirse “öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir”(Matta 10:25) sözlerini kullanmaktadır. Ayrıca yetmişleri gönderdiğinde söylediği ifadelere de bakıldığında “sizi dinleyen beni dinlemiş olur, sizi reddeden beni reddetmiş olur. Beni reddeden de beni göndereni reddetmiş olur”(Luka 9:16) gibi çok güçlü ifadeler kullanmaktadır. Ve hatta şu şekilde devam etmektedir; “düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim. Hiçbir şey size zarar vermeyecek” (Luka 10:19) ve “benim yaptığım işleri, bana iman eden de yapacak; hatta daha büyüklerini yapacaktır. Çünkü ben Baba’ya gidiyorum”(Yuhanna 14:11-12). Bütün bu ifadelere baktığımızda Efendimiz Mesih İsa’nın kendisiyle birlikte “mana yolunda” yürüyeceklerin neden bu kadar hazırlıklı ve kararlı olmaları gerektiğini görmemiz mümkündür. Çünkü burada öncelikle insanın Yaratan suretine dönüşmesi söz konusudur. Ve sadece bu dönüşüm ve değişim kişiyi Mesih seviyesine taşıyacak olandır. Mesih seviyesine gelmekse “kurt ile kuzunun bir arada olması” tarzında olmaz gibi görülenin oldurulacağı bir “göklerin hükümranlığı” yaşamının yaşama çekilmesi durumudur. Kısacası Mesih İsa’yı giyinecek kişinin elbette kendisini ve dolayısı ile çevresini ve dolayısı ile kendi merkezinde olduğu dünyasını kendi üzerindeki ışıma ile ıslah etme sorumluluğu vardır ve bu sorumluluğu gönenmek bir anlamda Efendimiz Mesih İsa olmak demektir. Esasında kurtuluş bu noktadadır. Bu nedenle Mesih İsa yalnızca “bana iman edin” dememekte “kalbin kapısında durmakta ve içeri girmek istemektedir.” Sadece bu noktada dahi bugünkü dini düzeylerde Mesih İsa’yı değerlendirmek sadece Mesih İsa’yı “iman etme” düzeyinde algılamak ve dışsal bir anlamda Mesih İsa’yı bütün olarak görmeden şahsına tapma düzeyi ile sınırlanmış bir inanç sahibi olmak şeklindedir. Oysa bütün bu değerlendirme noktalarında “Kainatın Efendisi’nin” Yaratan düşünce ve işlevi sonucunda en üst noktada Yaratan sureti seviyesinde bize sunulan Mesihi düzeyin derinliği, o insan üstü ilahi düzey boyutu tamamen pagan algılara teslim edilmektedir. Ve Efendimiz Mesih İsa daha o günlerde bu değerlendirme ve algıların farkındalığında esasında bütün öğretilerinde bu yanlışa meydan vermemek için sürekli tekrarlarla hakikatin karşısında kişinin dengeyi fark etmesi prensibini vurgulayıp durmaktadır. Denge saran ışık ile hakikat önünde doğamızın hakikate göre doğrultulmasındadır. Mesele iyi olma meselesi, iyi bir dindar olma meselesi, şu inanç akidesine bu inanç akidesine inanma meselesi değildir. Mesele “ben için alma arzuları” temelinde düşmüş doğamızı Yaratan’ın suretinde olma koşulunda esas olması gereken doğamıza dönüştürüp değiştirmektir. Böyle bir operasyon içinde “nereye gidersen gelirim” ve “izin ver” cümlelerinin yan yana gelmemesi esastır. Bu esasında Yaratan’ı edinmeye, O’nunla Ruh’unun rehberliğinde ve Mesih’inin önderliğinde “sevgi ve ihsan vasıflarını edinme düzeyine” yürüyüşte yani form eşitliğinde üste yürüyüştür, doğru maneviyatta Yaratan’a “üstün yürüyüştür.”