“Benden uzak dur,
ben günahlı bir insanım.”
- Luka 5:8
Bütün inanç sistemini taradığımızda esas inancın edinime dönüştüğü nokta inancın içselleştirilip yaşama indirgendiği noktadır. Eğer inanç sadece inanma aşamasında kalırsa hiçbir zaman “benlik” kendi doğasını inandığı değerin doğası ile buluşturabilecek değildir. Bu durumda da sadece dışsal “dahil olma” kavramı gerçekleşecek ama içsel anlamda hiçbir zaman “olma” yani dönüşerek ve değişerek inanılan değerle bütünleşme anlamında ve inanılan değeri yansıtma anlamında bir “olma” gerçekleşmeyecektir.
TALEBE OLMANIN HAYATİ NOKTASI
İşte Efendimiz bu noktanın esaslı bir dönüşüm ve değişim noktası olduğunu açıkça vurgulamaktadır. “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir” (Matta 6:33) ifadesinden bu içe yolculuğun temel prensiplerini net olarak görebiliriz. Çünkü burada özellikle bu sözlerin öncesinde Mesih İsa’nın “dışsal bir dahil olma” kavramı yerine yaşamın bütün değerleri içine indirgenmiş bir içsel yolculuğu, dönüşüm ve değişimi vurgulamaktadır. Ve bu olgu bu yolculuk yaratılmış alem içinde Yaratan’ı yaşamanın temel prensibi olarak algılanabilecek bir olgudur esasında. Çünkü bütün insanlığın, bütün ulusların hep kendi günlük kaygıları ve maddi yaşam kaygıları içindeki koşturmaları esnasında Efendimiz Mesih İsa’dan gelen o “üst akla tutunma” fikrinin doruklarındaki öğretide bütün hayatı omuzlarında taşıyabilecek olan esaslı öğretişi, esaslı mana yaşamını görebilmek mümkündür. Çünkü burada “Yaratan düşüncenin” normal olarak yaşam içinde bir insana gerekli olabilecek her şeyin hizmette olduğu vurgusu vardır. Yani işaret Yaratan düşünceyedir. İşaret eden “oğul” yani sonuçtur yani mirasçı olandır. Yani Yaratan’ı yaşayan, Yaratan’ı tamamen edinme seviyesinde, O’nun “sevgi ve ihsan” vasıfları ile donanmış “Mesih İsa” buna işaret etmektedir. Yaratan düşünce “Saran Işığı” yani “işlevi ile” yani “Ruh’u” ile madde dünyasının her ayrıntısını düşünerek bize inanılmaz bir sunumda bulunmuştur. Mesih İsa’nın işaret ettiği nokta budur. Ve bu noktada kuşku bizi günlük ve fizik kaygılara iten tek sorumlu olmaktadır. Ve kaygılar bizi sadece madde üzerinde bir yaşama zorlamaktadır. Oysa esas Yaratan’la bütünleşme yolu Mesihleşme yolu ve Ruh’un meyvelerinin görüleceği yol “mana yoludur.” O da bu kaygı dünyasının üstünde “Yaratan düşüncenin” her ayrıntıyı düşündüğü algısında “iç yolculuğa” çıkışla yani Mesih İsa’daki kurtarışı gönenmekle Ruh’un işleyişinde mananın özgürce açığa çıkarılmasında bizim edinebildiğimiz bir yoldur. Acılar yolu içinde yani dünya üzerindeki günlük doğal insan hayatı içindeki bütün noktalar bizi sadece kendi kısır döngümüzü sağlayacak olan noktalardır. Ve bu noktalar üzerinde yüzeysel inanç ve inanma eğilimleri dahi esaslı olarak Yaratan’ı edinme ve Yaratan’ı yaşama eğilimleri olmayacak ve bizi manaya değil hala madde içinde maddi çıkar algısında ve hala “ben için alma” arzusunda bir suni “mana yolu” algısı vermiş olacaktır.
O’NUN EGEMENLİĞİ VE DOĞRULUĞU
İşte burada öğrencilik ve talebelik farkının bir başka ayrıntısı gözler önüne serilmiş olmaktadır. Demek ki, yüzeysel ve rahatlamak ve hatta yine “ben için alma arzusunda” yani günahlı bir şekilde inanma ve inanç gayretleri ve şekli inançları bilgilenme yoluyla edinme sadece günahlılığın devamından başka bir şey olamamaktadır. Bütün uluslar bunu yapmaktadır. Bütün inanç algıları, oluşturdukları kültürel anlayışlarındaki dinleri ve mezheplerinde uluslar zaten bunu yapmaktadırlar. Uluslar yani insanlar hep kendi durumları açısından, kendileri için alma arzularında kaygı çeker dururlar. Daha doğrusu acı çeker dururlar çünkü dinleri, inançları ve mezhepleriyle aslında hep acıların yolunda devam eder dururlar.
Oysa Efendimiz Mesih İsa’nın “bol yaşam” getirmesi söylemi ve yaşamı ile Yaratan’ı yaşama modelini sergilemesinde açıktır. Bu nedenle öncelik Yaratan’ın o muhteşem “mana” vasıflarını algılamak ve edinme yolunu kavramak esas olmalıdır. Yani “O’nun egemenliği ve doğruluğu” ardından gitmek. Yani öğrencilik biraz önce yukarda dediğimiz şekliyle suni bir mana yolunu kendi çıkarımız için oluşturma safhasından başka bir safha değildir. Belki talebeliğe geçmek için bir vesile olabilir ama ya olmazsa? İşte burada yani “O’nun egemenliği ve doğruluğu” ardından gitmek işte bu nokta esas talebeliğin en hayati noktasıdır.
Bu mümkün müdür? Bu soru Efendimiz, kurtarıcımız Mesih İsa’ya talebeleri tarafından sorulan bir sorudur. Ve cevabı nettir; “insan için mümkün olmayan Yaratan için mümkündür” (Matta 19:26). Yani yine aynı kavramda “yukarıdan verilmedikçe” mümkün değildir. Yani Yaratan işlevinin, “saran ışığının” yani Ruh’unun uyandırışı prensibinde bu mümkündür. Burada ilginç olan “Baba’nın hükümranlığının ardınca gidilmesidir.” Yani Ruh’ta uyandırılmış kişinin Mesih’i giyinmesi esasında alttan bir çalışmadır. Ve bu çalışma kişinin nefsinin haç üzerinde adeta Mesih’le birlikte ölümü ve Mesih’le birlikte yeni yaşama dirilmesiyle “üst dünyalara yükselmesidir.” Yani bu “üst dünyalarda” olmak bütün “iyi kavramları” dediğimiz Yaratan’ın yaratma prensibindeki bütün orijinal iyi olan kavramları daha yaşamda algılayabilmek, görebilmek ve yaşayabilmek demektir. Yani Ruh’la ve gerçekle yani Mesih’ini giyinmiş olarak, Mesih düzeyinde bir hakiki Yaratan sureti olarak.
YOL’A GİDEN YOLLAR
Mesih İsa’nın Müjdesi’ne doğru yükselen yollar esasında çeşitli yollardır. O döneme gelinceye dek kutsal metinlere de baktığımızda Yaratan yaratılan ilişkisi içinde birçok “mana açısından aydınlanmış üst şahsiyetlerin” çizdiği mana çizgisi üzerinde hep Ruh’un gönülleri hazırlayışını görmemiz mümkündür. İsa Mesih öncesinde ve daha önce de özellikle Musa’nın açtığı Tora yani “ışık yolu” üzerinde insanlar hep “mana yoluna” doğru çekiliyorlardı. Ama esas üst nokta her zaman Yaratan’ı edinme, O’nun “sevgi ve ihsan” vasıflarını kendi varlığımıza alma olduğu için bu üst nokta hep Mesih düzeyi olarak bütün bu çizgi hattı boyunca irdelenip durmaktaydı. Ve Mesih’in o muhteşem “kurtaran Müjde ilanı” başlamadan önce de artık böylesi binlerce mana üzerine çalışma yolları artık belli bir düzeye doğru kanalize edilmeye başlanmıştı. Vaftizci Yahya buna en güzel örnektir. O özellikle dini seviyelere tamamen saplanıp kalan ve hakiki manada Yaratan’ı edinme yolunu, Yaratan’a yürümeyi terk eden birçok dindara elinden geldiğince bu yollarından dönüp hakiki manada Yaratan’a yürüyecekleri o manevi manada iç yolculuklarını yapabilecekleri tarafa yani Yaratan’a kesin bir biçimde dönüşü vaaz ediyordu. Bu vaaz din ile “kendi çıkarları için almayı deneyimleyen” birçoklarına gittikleri yolun doğruluğunu sorgulatan bir anlık dinin, kültürün, inançların üstüne çıkma noktasıdır. Esasında Vaftizci Yahya’nın düzeyi sorgulama “acaba mı, neden olmasın?” şeklinde bir sorgu bir uyanma noktasıdır. İşte bu noktada dine sapmışlığın ötesinde bir uyandırılma vardır. Ve bu ana kadar kendilerini inancın öğrencileri olarak addedenler işte bu noktadan sonra artık duyduklarına değil hakikaten edindiklerini kabul edeceklerine dair adeta kendileriyle bir anlaşmaya girmektedirler.
İşte bu “Rab’bin yolunun hazırlandığı noktadır.” Adeta Habakkuk’un Yaratan’a sorular yöneltmesi anı gibidir. Ve o sırada artık sorular kişiyi bir noktadan bir başka noktaya doğru hareket ettirmeye başlar. Vaftizci Yahya’da da “yolların düzleştirilmesi” şeklinde bir hizmetin esaslı bir vurgusu olması bu nedenledir. Çünkü Yahya gibi birçoklarına göre çılgın bir kişi “yukarıya man yani dua kaldırmalıdır ki” manevi manada ruhunu tamamen maddeye teslim etmiş ve dini çerçeveler içinde birçok olmazı olur kılmış bir yapıdan “dönüş” sağlanarak insanın tıkanmışlığı ortadan kalksın ve Yaratan’la bütünleşmiş ve insanı kendi “benlik” hapsinden kurtarmak için “kendini tamamen ortaya koymuş” ışıl ışıl kurtaran yüreklere girebilsin ve kişi kendisini bu kurtarışla özdeşleştirip konuşan düzey dediğimiz insan seviyesinden Yaratan sureti dediğimiz o muhteşem ruhsallık boyutuna erebilsin.
HAZIRLANMIŞ YÜREK
Öğrencilik evresi esasında vaftizci Yahya’nın hizmetinin sonucunda Mesih düzeyine hazırlanmış bir yürek olma aşamasıdır. Bu aşamada tamamen bir bilgilenme, anlama, algı açma çabası söz konusudur. Ve her şeyde olduğu gibi esasında bu hazırlanmış yürek henüz sadece anlama gayreti içindedir. Bu nedenle anlamaya çalıştıkça öğrenciliğinde derinleşmekte ama bazen de farklı yerlere doğru sürüklenip gidebilmektedir. Böyle bir noktada gerek öğrencilik aşamasında gerekse öğrencilikten talebeliye geçişte bize en güzel örneği Petrus vermektedir. İncil metinlerine göre hemen hemen Efendimiz Mesih İsa’nın ilk hizmetine başladığı anda kendisine oluşturmaya çalıştığı mana grubu için yani talebe olmaları için ilk çağrılanlar arasında Petrus bulunmaktadır.
Petrus kardeşi Andreas’la birlikte yürek hazırlama aşaması olan o aşamalarını Vaftizci Yahya’yı izleyerek yani onun öğrencileri olarak geçiriyorlardı. Ve işte tam o sırada yani öğrencilik algıları içinde devam ederlerken birden bire birisi hakkında bir başka “mana rehberi” hakkında çok güçlü bir işaret aldılar. Yahya Mesih İsa için “Tanrı kuzusu” diyordu. Yani adeta Yaratan için kendini feda eden, hatta Yaratan gibi “sevgi ve ihsanı” kendi varlığında yaşamı ile ifşa edecek olan. Bir başka manada tam anlamı ile Yaratan sureti dediğimiz esas insan-ı kamil düzeyini ifşa edecek olan. Ve bu bölüme baktığımızda bu sözlerin, bu işaretin ardından bu iki öğrencinin, öğrencilerin yapabileceği o doğal bir refleksle bu “hocayı” takibe niyetlendiklerini görüyoruz.
MANA HAYATIMIZ İÇİN EN ÖNEMLİ SORU
Yuhanna’nın metninde (Yuhanna 1:35-50) anlattığı bu hadise de Mesih İsa’nın bu farklılığın farkında olup birden bire öğrencisi olmaya kalkan bu iki öğrenciye sorduğu soru esasında hepimiz için oldukça önemli bir sorudur. Bu soru “ne arıyorsunuz?” sorusudur. Elbette o dönemde ya da bu dönemde öğrencilikte esas bilgilenme mahiyetinde bir hocadan sürekli olarak bilgi aktarmak şeklindedir. Ve günümüzde de o dönemlerde de herkes doğal olarak bilgilenme ve bir anlamda kendini, dünyasını ve hayatını ve elbette bakış açılarını biraz geliştirme arayışı içindedir. Günümüzde de birçok insanın normal eğitim ve öğretimleri dışında felsefe kursları dahil birçok konuda kendilerine öğretmenler bularak öğrencilik yaptığı oldukça açıktır. Bu elbette çok güzel bir şeydir. Ama Efendimiz’in sorusu burada dahi hepimiz için yeniden yankılanmaktadır “Ne arıyorsunuz?” Evet, Yahya’nın hazırladığı yüreklerde Yahya’nın uyandırma çığlıkları adeta Ruh’un yüreklerde bir nokta oluşturması ve Yaratan’ın ışığına yüreği hazırlaması misali hep duyulup durmaktadır. “Tövbe edin göklerin hükümranlığı yakındır” (Matta 3:1-2). Yani bütün maneviyat adına ve maddi dünya adına yapılanlarda insanın yönü doğru değildir. Yaratan doğasıyla uyum içinde bir “uyum dostluğu” yoktur. Yahya böylesi bir uyandırışın haykırışındadır. Ve bu uyandırışın gelişinin hemen ardından ise sorulan soru yine nettir: Ne arıyorsunuz? Mesih düzeyinin sorusu “neye inanıyorsunuz? Neyi kabul ediyorsunuz? Hangi inançtasınız?” şeklinde sorular değildir. Aksine çok daha düşündüren, çok daha düşünce ve işlevi bir araya getirip kişiyi sonuca taşıyabilecek olan bir sorudur “Ne arıyorsunuz?” Evet, öğrencilere sorulabilecek en büyük soru belki de bu sorudur. Çünkü ya hayat boyu öğrenci kalınıp bir türlü esas istenemeden kalınacak ve ruhun Yaratan’la bütünleşmesi olabilecek olan esas “talep etme” dile gelmeyecektir. Ya da “esas talep” dile gelecek ve gerçek bir talebelik insanlığı tam anlamıyla yaratılmışlığı gayesine taşımış olacaktır.
İNSAN SİSTEMİ ARAYIŞI
Böylesi bir soruya öğrencinin cevabı ise henüz bu seviyede “Mesih düzeyini yani hayatın esas gayesini, alma arzumuzdan yani günahtan kurtulmamız” şeklinde değildir. Onlar hala öğrencilik düzeyinde “Mesih İsa’nın yani böyle bir kurtarıcının” dünyevi manada yaşadığı yeri sorgulamaktadırlar. Aynı Samiriyeli kadının sorguladığı gibi. Orada da burada da esas olarak aranılan esasında oluşturulmuş, belli çerçevelere sahip bir sisteme tabi olmak o sistem içinde belli bir takım bilgilerle donanmış bir öndere tabi olup devam etmektir. Oysa Mesih İsa’nın çizdiği Mesih düzeyi çok daha “derin sulara açılınması” gereken bir tablodur. Yani “kişinin avlanan değil” avlayan olduğu bir tablo yani mesuliyeti karşısındaki inanç sisteminin çekip sürüklediği bir maneviyata değil aksine kişinin kendi çekip sürüklediği, mesuliyeti alabildiği bir maneviyata sahip olabilmek. Burada esasında kişinin belli bir yöne, bir sisteme tabi olarak kendi inanç dünyasını bina etmesinden ziyade bütün kainattaki varlık alemini içinde değerlendirebileceği ve Yaratan’la Mesih’inde bütünleşebileceği bir “sonsuz yaşam” öğretisi, buna işaret söz konusudur.
Görüldüğü gibi öğrencilik düzeyi bir arayış düzeyidir. Yürek hazırlanışı düzeyidir. Fakat asıl olan bu düzeyde kalmak değildir. Asıl olan Mesih İsa’nın “ne arıyorsunuz?” sorusuna yüreğin cevabında edinim sonrası Yaratan’a, insana ve yüreğe yürüyebilme aşamalarında “Yaratan’ı edinmek” yani “göklerin hükümranlığını” aşağıya çekebilmektir. Bu Yaratan sureti olmanın bir gerekliliğidir. Esasında Luka’da anlatılan budur.
Petrus daha önce üstadı, hocası Yahya’nın işaretinde fark ettiği kurtarıcıyı izleme konusunda cesur bir adım atmıştır. Yani bu Petrus’un öğrencilikte ilk aşamasıdır. Çünkü bir gerçeği fark etmiş, öğrenmiş ve bu konunun üzerine gitmiştir yani hemen İsa’yı öğrenme yolunu seçmiştir. Ve belki de ilk öğrendiği şey Efendimiz’in “ne arıyorsunuz?” sorusunda ona ve bize öğrettiği o en önemli noktadır. Yani yüreğin esas aradığı şeyin ne olduğunu fark etmenin ve bunu bilmenin insan hayatı için önemi. Ve belli bir süre sonra Celile kıyısında Mesih İsa’nın bu hazırlık evresinden sonra onlara çağrısı artık onlar için bir anlam kazanmış olmaktadır. Efendimiz; “Ardımdan gelin... sizi insan tutan balıkçılar yapacağım” diyordu. Ve ilk basamağı aşmış ve “ne arıyorsunuz?” sorusuna bir anlamda yeni adım atmış olan bir öğrenci olarak şimdi bu noktada adeta manevi manada büyük bir iç yangınına yani Yaratan’a yürüyüşle insana yürümeye davet ediliyordu ve sonrasında yani üçüncü adımda ise artık bu iş “dünyada olup dünyada olmama” yani maddede olup ama görünürde görünmezi yaşamaya bir davet olduğu netleşiyordu. İşte Luka 5. bölümde gelinen nokta da buydu. Ve o noktada Petrus artık yüreğe yürüyordu.
TALEBELİĞE ÜÇ AŞAMALI YÜRÜYÜŞ
Petrus’un bir öğrenci olarak Mesih’e talebeliğe doğru yürüyüşünde gördüğümüz bu üç aşamada dahi Efendimiz Mesih İsa’nın hizmet öncesi kendi hayatıyla bizlere öğrettiği talebelik prensiplerinin işlemesinden başka bir şey değildir. Yani Yuhanna’nın anlatımında Yahya’nı işareti ile Mesih İsa’yı fark ederek ona yönelen Petrus bu ilk aşamada henüz hamlık aşamasında henüz Yaratan’a doğru yürümeye başlamaktadır. Celile kıyısında Efendimiz Mesih İsa’nın davetinde ise artık pişme evresi söz konusudur. Çünkü burada da insana yürüyüş başlamaktadır. Bu ikinci evreyi de gerek Matta’nın metninin dördüncü bölümünde, gerekse Markos’un metninin birinci bölümünde görmek mümkündür. Yani Mesih İsa hizmetine başladığı anda “mana grubunu” oluşturmak istemiş ve kendisine talebeler edinmek istemiştir. Üçüncü evre ise yüreğin ışığı artık kendi benliği için değil de yansıtmak için almaya başladığı evredir. Bu da Luka’nın metni beşinci bölümünde açıktır. Bu kez Mesih İsa doğrudan yüreğe yürümektedir. Yani Mesih İsa bu anlatımda Petrus’un teknesine binmekte ve orada Yaratan’ı anlatmaktadır. Ve buradaki bütün tavır ve anlatışta esas verilmek istenilen şudur; Yaratan’la yaşamakta esas dünyanın gaileleri ile mücadelelerinin ön planda olduğu bir yaşamda “manayı öğrenmek” değil, tamamen Yaratan’ın ışığının farkındalığında yani mana hazzının ortaya çıktığı, ön planda olduğu bir yaşamda “manayı edinmektir.” Mana Yaratan’la form eşitliğidir. Mana Mesih’i yaşama alıp Mesihleşmektir. Mana olaylara birçok insanın baktığı açı ile değil Yaratan’ın açısından bakabilmektir. Mana, her şeyde iyi olanı görebilmektir. Mana, Kutsal Ruh’un rehberliğinde Mesih’in önderliğinde Yaratan’ın “sevgi ve ihsan” vasıflarını sonuna kadar edinip kullanabilmektir.
EKSİKLİĞİN TAMLIĞINI FARK ETME
Bir anlamda sanki İsa Mesih Petrus’a “Yahya’dan Müjdeyi duydun bana geldin ve sonra kayboldun sonra seni ben bir kez daha çağırdım ama yine işine gücüne daldın ve ben seni yine de bırakmadım. Bu öğrencilik arzunun farkındayım ama orada kalırsan hep günlük başarı ve başarısızlıklar peşinde koşar durursun ama önce “O’nun egemenliğinin doğruluğunun ardından git, bütün bu şeyler sana verilecek”(Matta 6:33) demek istemektedir.
Yüzde birlik insan algısı ile sınırlı bir dünyada yaşamanın getirdiği o madde içindeki sıkışmışlık bu balıkçı teknesindeki karamsar bakış açısında bize güzel bir biçimde verilmektedir. İsa Mesih’in talebeleri ile fırtınaya yakalandığı o anlatımda da esasında dünya adeta bu tekne ile örneklenmişti. Burada da bu tekne yüzde doksan dokuzu fark etme durumunda dünyanın, daha doğrusu kendi dünyamızın nasıl bereketlendiğine güzel bir örnek oluşturmaktadır. İşte bunun farkındalığı da yüreğin dönüşüm ve değişim anıdır. Bunun farkındalığı artık öğrencilik gibi bir hazırlık evresinden talebeliğe geçişin harika adımıdır. Bu adım “Eksikliğin farkındalığı” noktasıdır. Bunun ardından “ne mutlu ruhta fakir (eksikliğinin farkında) olanlara, göklerin egemenliği onlarındır” evresi gelmektedir. Bu noktada artık Yaratan’a yürüyüş esaslı bir biçimde üst akla tutunma ile çok daha hızlı evrelerle devam edecektir. Aynı Petrus’un hayatında olduğu gibi. Mesih İsa Yaratan’ı yaşarken tamamen bir edinim yaşamı yaşamakta ve sunmaktadır.
O zaman buradan şu sonuç çıkmaktadır: Edinim yaşamı yani Yaratan’ı yaşama yaşamı adeta “sihirli değnek” misali dokunduğu yere inanılmaz bir “sevgi ve ihsan” yansıması sunacak ve yaşamları değiştirene kadar ışığı yaşamlar üzerine yansıtacaktır. Petrus’un kendi eksikliğini fark ettiği an yani “benden uzak dur, ben günahlı bir adamım” dediği an Mesih İsa ile üçüncü kez karşılaştığı andır. En azından elimizdeki metinlerin ifadesinden çıkarılan sonuç budur. Yani Yaratan’ı yaşayan ve “sevgi ve ihsan” vasıflarında Yaratan’la form eşitliğinde olan Mesih İsa’nın ışığı her karşılaşmada biraz daha karşıya işlemek kaydı ile sonunda karşıdaki yüreği adeta eritmiş ve o yüreğe kendini görebilmesine bir ayna olmuştur. Ve elbette “kendini gören” yürek artık o noktada Yaratan’ı görmeye başlayan yürektir. Bu da dolayısı ile “talebeliğin” yani “mana yolunun” tam olarak başladığı noktadır.
Unutulmaması gereken Petrus’un daha önce öğrenci olduğu gerçeğidir. Yani Vaftizci Yahya’nın öğrencilerinden biriydi Petrus yani öğreniyordu, algılamaya çalışıyordu. Yaratan’ın Ruh’u onun yüreğinde uyandırma vazifesi yapıyordu ve müjde yani Yahya’nın “işte Tanrı kuzusu” (Yuhanna 1:29) dediği an geldiği anda öğrenciliğinin gereği o öğrenme, anlama, kavrayabilme gayretinde Mesih İsa’ya doğru o ilk adımı attı. Ve hala öğrenciydi. Yani aldığı ışığı hala edinmeden ziyade bilgi düzeyinde değerlendirmeye devam ediyordu. Ve günlük hayatın içinde inanç ancak belli yeri işgal ediyordu ve ikinci karşılaşmada bu kez bir “ayrılma” kavramı ile karşılaştı. Kendisinden “İbrahim” gibi bir yürüyüş bekleniyordu. Ayrılma ve yeniye doğru ilerleme. O hala öğrenci algısında devam ederken ve kendi dünya kaygıları arasında bocalarken. Mesih’in kendi teknesine gelişinde çok daha kapsamlı bir öğretiş gündeme geldi ve o an, yüreğin eksikliğini tam hissettiği an işte o an “İbrahim” gibi esas anlamda “yolun dostu” olmanın gerekliği yani “tam teslimiyetin, tam adanmışlığın” esas olduğunu ve bunun kişiyi Mesih seviyesinin “talebesi” esas yolcusu yapacağını anlamıştı Petrus.
Görüldüğü gibi bu seviye hasıl olduğunda Petrus her ne kadar “uzak dur” demiş olsa da kendisi artık uzak duramıyordu. Çünkü metne göre Mesih İsa’nın dizlerine kapanan bir Petrus’u görmüş oluyoruz. Yaratan’ı yaşayan Mesih’le bütünleşmenin Yaratan’ı yaşayan olma ile olan bağlantısı için ve bunun yaşamımıza bir örnek olması ve hatta yaşamımıza indirgeyebilmemiz için bütün bu anlatımların gerçekten de önemi oldukça büyüktür.
MANA YÜKSEKLİĞİNDE KORKUSUZLUK
Ve böyle bir kendine yolculuğa çıkma durumunda üstadımız, Efendimiz Mesih İsa’nın ifadesi birçok yerde olduğu gibi “korkma” şeklindedir. Yani “mana yoluna” çıkış her zaman maddenin görülenden ötürü olan gücü sebebiyle oldukça zorludur. Ama bütün kainatın esas bütün sistem idaresi dahil varlığı görülmeyende aşikârdır. O zaman görülenden görülmeyene çıkış her ne kadar zorsa da bir kez ve hakikaten çıkılabildiğinde ise yüzde birden yüzde doksan dokuza olan geçişin getirdiği muhteşem bir özgürlük orada mevcuttur. İşte “kuzunun” yani “sevgi ve ihsan” sunumu olan Mesih İsa’nın bizlere takdim ettiği bu alan bu özgürlükle mevcut olan alandır ve Mesih seviyesidir. Bu alana gelen kişi için artık “korku” yoktur. Bu korku kişinin kendi için alma arzusundan kaynaklı kaybetmeyle karışık bir çıkarcı korkudur. Bunun yerine artık yeni ve sağlıklı bir korku yaşama girecektir. Bu korku “Yaratan’ı Mesih’inde ve Ruh’unda edinememe korkusudur” ki, bu korku “ruhun fakirliğini hissetmesi” gibi bereketli bir korkudur.
Onun için Efendimiz İsa Mesih “Korkma!” demektedir. Ve “bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.” Yani bu gerçekleri, bu ışıkları, kendi ışığı ile seni aydınlatanın bu ışık kaynağını artık başkalarına anlatacaksın. Balık beden içindi yani madde içindi insan ise Yaratan için yani mana içindir. O zaman aydınlığın bizden yansıması bizi de doğal olarak yansıttığımıza daha da yakınlaştırıp o geldiğimiz kaynakla bütünleşmemizi sağlamış olacaktır.
“Ve sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler” (Luka 5:11). İşte Mesih’in havarilerini havari yapan an yani öğrenci olmayı bir kenara bırakıp yaşamları ile Mesih’te Yaratan’ı yaşamaya kendi iç yolculuklarına çıkaran an bu andır. Çünkü burada her şeye rağmen “sevginin”, her şeye rağmen “ihsanın” yansıması artık Petrus ve diğerlerinin üzerinde etkisini göstermeye başlamıştır. Ve görüldüğü gibi bu anlatılanlar bugün 21. yüzyılda günlük hayatımızın bütün çekişmeleri içinde bizim için de esas olandır. Bu her şeyi bırakıp bir başka dünya gailesi haline dönüşmüş hatta bir başka meslek dalı olmuş misyonerliğe geçmek asla değildir. Aksine burada kaygı anlamında, korku anlamında maddenin tahakkümünü hayatımızdan çekip çıkarmak ve bizi mananın o muhteşem haz ufuklarına taşıyacak Yaratan’ı yaşamanın Mesihleşmenin Ruh’un rehberliğinin zirvelerinde işimizi, gücümüzü, okullarımızı, hangi mesleğe yöneliyorsak mesleklerimizi “Yaratan’a, insana ve yüreğe” yürüyerek sürdürme esasında devam etmemizdir. Çünkü maddede yaşam sadece bir buğudur. Oysa manada yaşam sonsuzluktur. O zaman sonsuz olanı buğu olana tercih ederek buğu olanı da var olduğu süreç içinde esaslı kalitesinde yerli yerinde tutmak esas olmalıdır. Petrus’un öğrencilikten talebeliğe ve sonrasına evreleri;
1. Hamlık evresi - İşaret edilene öylesine gidiyor.
2. Pişme evresi - Mesih İsa davet ediyor.
3. Yanma evresi - Eksikliğini fark ediyor. DÖNÜŞÜM
1. Hamlık evresi - Talebelik süreci
2. Pişme evresi - Çarmıh süreci
3. Yanma evresi - Diriliş sonrası DEĞİŞİM
MESİH’İN HAYATI İLE TALEBELİK
1. Yukarıdan uyandırılış (Müjde)
2. Aşağıdan gayret (Tövbe)
3. Edinim testi (maddi, manevi ve ruhi seviyeleri ışığa teslim)
4. Yaratan’a yürüyüş,
5. İnsana yürüyüş,
6. Yüreğe yürüyüş,
7. Bütünlük (Göklerin hükümranlığı)
PETRUS’UN HAYATI İLE TALEBELİK
1. Yukarıdan uyandırılış (Müjde) - Yahya işaret ediyor
2. Aşağıdan gayret (Tövbe) - Mesih’i arıyor.
3. Edinim testi (maddi, manevi ve ruhi seviyeleri ışığa teslim) Hayat mücadelesi.
4. Yaratan’a yürüyüş - “ardımdan gel” deyince gidiyor.
5. İnsana yürüyüş - “insan avcısı yapacağım”
6. Yüreğe yürüyüş - “kuzularımı otlat”
7. Bütünlük (Göklerin hükümranlığı)