VII. DÜŞÜNDÜREN ÖRNEKLER (Luka 4:28)


Havrada bu şeyleri işitince hepsi

öfkeyle dolup ayağa kalktılar.

Luka 4:28

Genelde ibadet için toplanılan yerlerde ve mabetlerde kişiler sadece duymak istediklerini duymak için oradadırlar. Esasında hep beklentileri vardır. Kiminin kendisini daha rahat hissetmesi, kendi bencil günahlı durumlarından kurtuldukları hissini edinebilmeleri ve çoğu zamanda hep “kendi bencil arzularının karşılık bulması” için ordadırlar ve çoğu zaman inandıkları esasında kendi arzularının tatmini doğrultusunda kendi oluşturduklarıdır. Bazen öyle bir görüş geliştirirler ki, geliştirdikleri görüş artık inandıkları ile esas inanılması gereken arasında bir sorun bile teşkil edecek düzeydedir. Çünkü onlar esastan ziyade kendi esasları etrafında toplanmışlardır.


MABETTEKİ BU ŞEYLER!


Burada da durum aynıdır. Babil sürgünü sonrasında hala halk olarak İsrail olduğu yerde saymaktadır. İçlerinde elbette Yaratan’a yürüyen hakiki manada Tora’nın aydınlığında kurtuluşu bekleyen ve iman edinimi ile Yüceler Yücesini kendi hayatında ifşa etmek için Musa’nın öğretilerini yaşama gayreti içinde olanlar vardır muhakkak ama çoğunluk artık bir kültür inancı oluşturmuş ve beklentilerini de Roma’dan kurtuluşa bir manada politikaya bağlamışlardır. Günümüz inançlarının bazıları da ırk, kültür ve politika üçlüsü arasında esasında kendisini esas maneviyatın çok uzaklarına taşıyıp durmaktadır. Ve elbette bu kaymanın karşısına çıkan her hangi bir içten ve samimi öğretiyi duyduğu an bütün değerlerin yegane sahibi olduğunu ortaya koyarak büyük bir bencillikle bu içten ifadelere, inanca saldırma girişiminde bulunmaktadır. Burada da olan budur esasında. Halkın değer yargıları arasında sadece bir millet, bir kültür olarak var olma ve elbette bu kültür ve var olma değerlerinde bir kurtarıcı bekleme durumu içindedirler.

Esasında bu tehdit bugün geçmiş bir tehdit değildir. Efendimiz Mesih İsa’nın kurtarışı kişileri kendi firavunlarından yani “bencil alma arzularından, günahlılıklarından” kurtarmadır. Bu tamamen kişilerin yüreklerinde gelişen ve yaşamlarına intikal etmesi bir olmazsa olmaz olan bir olaydır. Oysa insanların çoğu bunu da yine bir ırk, kültür ve politika üçlüsünde değerlendirmeye başlamışlar ve bir de gelişen toplumun yükleri içinde kendilerine bir terapi yolu olarak değerlendirmeyi yeğlemişlerdir. Bu nedenle bu giriş sözü esasında önemlidir; “Havrada bu şeyleri işitince…” Peki, havrada ne işitmeleri gerekiyordu. O güne kadar duydukları ve belki de kendilerini mana yolunda yani maneviyatta hiç geliştirmeyecek olan şeyleri. Yani bir hayvan sunusunda ne yapılır, sabah kalkınca üç adım atmadan eller nasıl yıkanır, etin neresi yenir neresi yenmez. Ama bu şeylerin dışında Yaratan’la insan yani yaratılanı arasındaki o esaslı bağı algılamak için havrada olmak çoğu zaman düşünülemiyordu bile. Bugün de birçok inançlar Yaratan’dan ziyade yaratılanın kuralları arkasında koşmaktan esas varlık değerlerine ulaşamamaktadır.

Günümüzün modern görünümlü ve İsa’yı vaaz ettiği söyleyen birçok kurum ve kuruluş dahi bir takım kişisel, anlık ve o kültürün, o sosyal yapının beklentilerini karşılama hem de en iyi bir biçimde karşılama çalışması içinde gelişip serpilmektedir. O zaman sade, olması gerektiği gibi halk içinde, insanların günlük yaşamlarında esas manada bir kurtuluş hakiki bir Yaratan kurtuluşu sunmak, Mesih İsa’nın o her seviye ve topluma hitap edebilecek olan kurtarış vaazlarını halka indirgemek birçoğunun derdi bile değildir. Ve ilginçtir maneviyat yolu her zaman en zor yol olarak gösterilmekte ve böylelikle kişilerin “boş ver” deyip bu yoldan nasibini almasına daha başından mani olunmaktadır.




YAHUDİ OLAN DA, OLMAYAN DA


Oysa kurtarıcımız, Efendimiz’in burada yaptığı çok nettir. Bir anlamda “madem bekliyoruz diyordunuz, işte ben buradayım, biliyorum hemen algılamanız zor, çünkü beni tanıyorsunuz, bu nedenle reddedeceksiniz ama şu iki örneği hatırlayın. Birisi İsra-el’in yani Yaratan’a yürüyenlerin kaybolan koyunları için Yaratan’ın arzusu olduğuna, diğeri ise diğer ulusların yürekleri hazır olanları için arzusu olduğuna örnektir” demektedir. O zaman hem mabetlerde ibadet edenlerden samimi olanlara hem de milletlerden samimi olanlara burada bir müjde verilmektedir. En azından Efendimiz İsa Mesih bu müjdeyi bugün hala bütün dünyaya sunmaktadır. Ama işte o anda havrayı karıştıran da daha önce de açıkladığımız gibi bu açıklamalardır. Çünkü orada devreye giren “benliktir” yani “her bir Yahudi kurtulmuştur be adam sen ne diyorsun, bir de bu inanç sade bizimdir ne demek başka milletlerin de kurtarılması.” İşte sorun budur. Sorun burada esasında örneklerin onların benliklerine saldırmış olması, esasında zaten kuşkulandıkları manevi seviyelerden gerçekten kuşku duymaları gerekliliğinin onlara hatırlatılmasıdır. Ve bu noktada da işte kıyamet kopmakta ve Mesih İsa’nın da beklediği gibi kişiler reddetmektedirler hem de vahşice. Bugün aynı radikal inanç sahibi birçoklarının tavrı burada da dile gelmektedir.

Demek burada sorun esasında Mesih seviyesinin doğrudan bütün karanlıkları ayağa kaldıracak olan bir seviye ve ilahi bir seviye olmasındandır. Çünkü bu seviye daha önceki bölümlerde de dediğimiz gibi kişiye kendisini göstermektedir.


HAKİKİ AYNA OLMAK


Ama bu örneklerde gözümüzden kaçmaması gereken bir nokta vardır. Bu noktada Efendimiz Mesih İsa’nın hep kişilere bulundukları seviyeyi yansıtmadaki hassasiyetidir. Ayna olmak esasında kişinin kendini görmesini sağlamaktır. Aksi takdirde ayna olmak değil çuvaldızı başkasına batırma söz konusudur.

Birinci örnekte dikkat edilirse o manevi aydınlanmış şahsın Peygamber İlya’nın kendi açlığı içinde, ihtiyacı içinde karşı tarafa yaklaşmasıdır. Yani evet, elinde inanılmaz manevi değerler vardır. Ve paylaşmak için yürek aramaktadır ve yüreği bulana kadar da dolaşmaktadır. Ve yüreği bulduğunda da kendi insanlık vasıfları içinde kendini büyük görmeden karşıdaki ile manevi zenginliğini paylaşma içindedir.

İkinci örnekte de dikkat edilirse yine o manevi aydınlanmış şahıs yani Elişa da sadece kendi tefekkür ve peygamberlik dünyası içinde kalarak gururdan uzak bir biçimde kişiye kendisini değil de ne yapması gerektiğini göstermiştir. Bu her iki örnekte de verilen mesajda esas “sevgi ve ihsan yolunda” olan ve Mesih’teki kurtuluşu gönenerek Mesihi düzeyde hayatlarında “nokta sorumluluklarını” yerine getirmek durumunda olan hepimiz için çok güzel örnekler vardır. Yani bizler anlaşılmadığımız için dertlenip durmak yerine ve bunu bahane etmek yerine ve kendi dünyamızı karartmak yerine ve her zaman birbirimize bunları şikayet etmek yerine bu örneklerde olduğu gibi ve hele hele Efendimiz İsa Mesih’in bunun farkında olduğunu bilerek ve bize Luka 4. bölümdeki hayatının kesitinde verildiği şekliyle bu ve benzeri durumlarda daha gayretle “insana ve esaslı manada yüreklere yürümeye devam etmemiz” gerekmektedir.


MESİH BÜTÜNLÜGÜ


Havrada bu şeyleri işitince…” sözleri gerçekten de bizim için çok önemli sözlerdir. Çünkü Yaratan’a doğru yürüyüşümüzde bizim yolumuz Mesih’i giyinme yoludur ve bu yol elbette “mana yoludur” ve asla tek başına yürünecek bir yol değildir. Çünkü bu Efendimiz’in duasında bile açıkça belirgindir; “Ey Göklerdeki Babamız” ile başlayan duada bile bizimle aynı yola çıkmış gönül yoldaşlarımızla birlikte aynı binada bir araya gelinme şartı aranmaksızın manevi bir birliktelik söz konusudur. Zaten amaç bütün insan kardeşlerimizin bu manevi yüksekliğe Mesihi düzeye ulaşmaları esası üzerinedir. Bu bir din değil, bir mezhep değil, falanca ve filancanın yolu değil, aksine Yaratan’a yürüyüşte bütün manevi aydınlanmış şahsiyetlerin o birbirinden değerli tecrübeleri ve kadim yazılarda bu tecrübelerin aktarımları üzerinde ve en sonunda da Mesih İsa’nın kendi varlığında ifade bulması ve bize manevi kurtuluşu sunması ile doruklarda bir yürüyüştür. Bu bir manevi iç keşif, iç seyahattir. Ve bu ve benzeri derinlikler ve elbette Efendimiz’in varlığındaki samimi ve hakiki kurtarış ibadethanelerde konuşulmayacaksa ve daha üst seviyeler ibadethanelerde ifşa olunmayacaksa daha nerede ifşa olacaktır. Ama halkın beklentisi artık alışılagelmiş ve yüreklere manevi derinliklere taşıyıcı bir dokunma yapamayacak okumalar ve tekrarlardan başka bir şey değildir. Çünkü bir kabuk söz konusu ise ortada hiç kimse bu kabuğu kaşıma riski almamaktadır.

Elbette bu örneklerin içindeki ayrıntılara bakarken bir başka ayrıntıyı da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Muhtemelen burada Efendimiz İsa Mesih kendisini her iki peygamberle özdeşleştirerek örneklemeye çalıştığı gibi muhtemelen burada yabancı bir halka esir düşmüş küçük hizmetçi kızın varlığında da bir özdeşleştirme yapmaktadır. İsrail halk olarak Roma’nın elinde esirdir. Ama kutsal metinde verilen örnekte bir küçük Yahudi hizmetçi yabancı bir halka esir olduğu halde bir Suriye komutanının içinde bulunduğu “cüzam sorununu” yani mecazen günah sorununu halledebilmesine yardım etmektedir. Ve bu yardımın da sonucu Yaratan’a övgüdür. O zaman yaratılış gayesi O’nu yüceltmek ve O’ndan sonsuza dek zevk almak olduğuna göre gaye hem Yahudiler hem Yahudi olmayan bütün Allah’ın yarattığı insanlar için eşittir. O zaman bu dahi bu havrada ve elbette kendi dini yapısı içinde mahkum olmuş olan ve bunun ötesini göremeyen herkes için kurtuluş vaaz etmektedir. Ve her bir Yaratan’a yürüyenin ne denli Yaratan’ın “sevgi ve ihsan vasfını” ifşada ve elbette Mesih İsa’da bu ifşanın en doruk noktada kurtuluş bahşettiğini ilan etmede mesuldür. Ama bunu yaparken yukarıda söylediğimiz gibi Mesih İsa’nın önce kendisinin yaşayarak ve sonra yaşamamızı istediği bir hayat metodu içinde yapmamız esastır.


KÜÇÜK KIZDAN BÜYÜK UMUTLAR


Şimdi bu noktada bu esir, küçük ve Yaratan’a yürüyen samimi iman edinimindeki kızın tavrına bakarsak özellikle iman ediniminde kişilere bir hayata açılma metodu sunulduğunu görmek mümkündür. Yani bu kızcağız kendi varlığındaki Yaratan’ın ışığını ve Mesihi düzeyi karşı tarafa tamamen “Yaratan’ın olumlu ve olumsuzu iyilik için var ettiği” bilincinde bir olumlamayla sunmaktadır. Cümle şöyledir; “Keşke efendim Samiriye’deki peygamberin önünde olaydı, o zaman onu cüzamında iyi ederdi” (2.Krallar 5:2). Bu görülemeyecek kadar küçük bir değer olabilir. Ama esasında hepimizin hayatını etkileyen bir değerdir. Yani insanlara daima “iyi Olan’ın” vasfında “iyi seviyesinde” yaklaşmak. Bu iyilik “işlerle kurtuluş” iyiliği şeklinde alınmamalıdır. Bu iyilik Yaratan’ın iyi olmasından kaynaklı “Mesih’te içimize ifşa olunan” seviyenin iyi olmasıdır. Orada artık Mesih Yaratan’ın Ruh’unda işlemenin sonucu olarak dünyaya “kaostan ıslah olma” yolunda ışık tutmaktadır.

Bir gece firavun iki ayrı rüya görür. İlk rüyada yedi zayıf inek yedi iri ineği yemektedir. İkinci rüyada ise yedi iyi başak yedi cılız, yanmış başak tarafından yok edildi. Ve Firavun bu rüyaların yorumu için kıvranıyordu. Sonunda Yusuf bu rüyaları yorumladı ve “akıllı ve hikmetli bir adam arasın ve onu Mısır diyarı üzerine koysun” (Yaratılış 41:33) hükmü uyarınca Yusuf’u diyarın üzerine koydu.


IŞIĞIN BEKLENTİSİZ SUNUMU


Bu Yaratılış bölümünde anlatılan kadim bir tecrübe aktarımıdır. Burada dikkat edilecek hususun Yusuf’tan istenilen yorumun ötesinde Yusuf’un bu yorumlardaki olumsuzluk üzerine olumlu olabilecek yolları da takdim etmesidir. Kendisinden istenilen sadece yorumken bu yorumlara çözüm olabilecek yolları da Yusuf gönül rahatlığı ile ve ediniminden emin bir vaziyette ifade etmektedir. Birçok insan otorite önünde sadece kendilerinden istenileni yerine getirirler, birçok ülkede ülke yönetimi için çalışanların büyük bir çoğunluğu da ekstra kendilerinden bir şeyleri hem de olumlu bir şeyleri vermeyi çoğu zaman istemezler. Dünyanın bunca sorunu içine yine birçok insan asla kendiliklerinden olumlu bir takım katkılarda bulunmak istemezler. Oysa burada aynen Naaman’ı yönlendiren ve bir ülkenin en saygın generalinin iyileşmesini sağlama yolunda en önemli rolü oynayan bu küçük kız gibi burada da bir mahkum olan Yusuf kendisinden istenilenin ötesine geçerek ciddi bir konuya pozitif olarak yaklaşmıştır. Bu inanılmaz küçücük nokta esasında dünyanın büyük problemlerine çözüm getirebilecek bir noktadır. Ama görüldüğü gibi dünya daha çok bütün basın yayın organlarıyla hep en olumsuz olan ne varsa onları hem de abarta abarta onları konuşma arzusu içinde yanıp tutuşmaktadır.

Çünkü eğilimlerimiz hep problemlere odaklıdır. Oysa diğer tarafta insanlar çoğunlukla çözüm odaklı olmayı alışkanlık haline getirmiş olsalardı bugün dünyamızın birçok sorunları çoktan çözülmüş olacaktı. Çünkü zihinlerimiz esasında bir bahçe gibidir. Oraya ne ekersek sonucu da ona göre elde ederiz. Görüldüğü gibi bu hem bir sorunun halline büyük bir çözüm yolu sunmuş hem de bu olumluyu aktarım yolu bu yolun sahibine büyük bir çözüm olmuştur. Muhtemelen bu o esir ve küçük hizmetçi kız için de böyle olmuştur. O zaman bu örneklerin ışığında Efendimiz İsa Mesih’in Yaratan’ın kurtarış planındaki o büyük kurtarış rolü esasında insan dünyasının o sorunlu manevi derinliklerine ve dolayısı ile sorun dolu yaşamlarına inanılmaz bir olumlu çözüm sunmaktadır dememiz hiç de yanlış olmaz.

Çünkü dünyamız kendini hep bir diğerinden ayırarak tanımlar bunun olması zaten başlangıçta böyle tayin edilmiş olmakla birlikte gaye karşı tarafı iyi tanıyabilmektir. Oysa bu yanlış bir yorumla karşı taraftan nefret ve kaçma şeklinde algılanmaktadır. Elbette senin “varlığını” yok etme gibi bir girişim karşısında karşıyı farklı değerlendirmek mümkün bile olsa yine en olumsuzda bile karşı ile bir bağ olduğu muhakkaktır. O zaman Efendimiz’in bu iki örnekte ifade ettiği bir diğer noktada “eğer sizler Mesih’in kurtarışını arzuluyorsanız o zaman hem Yahudi hem Yahudi olmayanları kurtarılmaya layık, bir bütün olarak görmeniz esastır” noktasıdır. Yukarda değindiğimiz gibi bugün olmasa bile o gün bu nokta büyük, kolay kolay aşılması mümkün olamayacak olan bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.


BÜTÜNLÜK ARAYIŞI

Kişi esasında Yusuf misali kayıp haldedir. Yani dünya içinde yönsüzdür. Babası Yusuf’u kardeşlerini bulması için göndermişti ve bir türlü kardeşlerini bulamıyordu ve bir adam Yusuf’a sordu “ne arıyorsun?” Ve Yusuf cevap verdi; “kardeşlerimi, onlar sürüyü nerede güdüyorlar lütfen bana bildir.” Dikkat ederseniz yönünü kaybetmiş bir kişi kardeş yakınlığını sorgulama durumundadır. O emniyetsizlik içinde. İşte dünyamızın o Yaratan bütünlüğünü Mesih’te yakalayamama durumunda esasında Ruh’un uyandırmasında hep bu soruyu sorar durur “kardeşlerim nerede?” Ve adamın cevabı esasında hepimizi esarete sürükleyen bir cevaptır, elbette manevi olarak ve mecazen ama adam şöyle demektedir; “bu bölgeden çoktan ayrıldılar.” Yani demek istenilen, seninle bir alakaları olsun istemiyorlar. Bakın burada dünyayı inananlar inanmayanlar diye dahi ikiye ayırmak, Yahudi ve Yahudi olmayan diye kainatı bölmek Yaratan’ın Mesih’indeki bütünlüğüne daha başından zarar getirmek demektir. Ve Yusuf’un kardeşlerini bulamamasındaki bu gerçek kardeşlerinin ondan ayrılması, onu kıskanması, onu ayrıcalıklı görmesiydi ve bu bölünmüş durum sonunda Yahudiler’in Mısır sürgününü getirdi. Bu Yaratan’a samimiyetle yürümek isteyenleri de manevi manada “kendi benliklerine esir eden bir sürgünü getirmektedir.”

Görüldüğü gibi bu iki örnek dahi Efendimiz’in sözlerinde esasında biraz manevi yüreği olanlar için çok zengin içerikler taşımakta ve büyük mesajlar vermektedir. Yani “havrada konuşulmaması gereken” birçok şeyi esasında Efendimiz Mesih İsa birkaç paragraf ve iki örnekte dile getirmiş ve sonucu da böylesine bir yüzleşme ile yüzleştiren üst aklın yani Mesih İsa’nın havradan dışarıya atılması ve hatta neredeyse canına kast edilme durumunu getirmiştir. Ama yüzleştirilmekten korktuğumuz gerçekler belki de bizim hakiki manada “mana yoluna” geçerek Yaratan’ı edinmemiz ve Ruh’unun aydınlığında Mesih’inde esas anlamda kurtulmamız demek olacaktır ve bu muhteşem dönüşüm ve değişim “hayatımın gayesi ne?” sorusuna cevap vererek sonsuzluğu içime çekecek ve geldiğim kaynakla bütünleşerek sonsuzlaşmama neden olacaktır.