VI. YÜREĞE YÜRÜMEK (Luka 4:24-28)


İlya... yalnız Sayda bölgesinin Sarefat Kenti’inde

bulunan dul bir kadına gönderildi.

- Luka 4:26


Mesih İsa’nın kurtarış hizmeti Yaratan’ı yani “Göklerin Hükümranlığını” aşağıya çekmiş olmasında ifade bulmaktadır. Yani Yaratan suretle tam anlamı ile bütünleştiği noktada artık Yaratan yaşanmaya başlar. Artık Yaratan Mesih’le bütünleşmiştir. Ve Mesih Yaratan’la bütünleşmiştir. Dolayısı ile dünya üzerinde bütün mana aşamalarını aşarak konuşan düzeye çekilen konuşan insanın da oluşturduğu bütünlük esasında ve artık Mesih bedenidir. Bütün bu kavramlarda artık insanların kendi kuralcılıkları ve kültürel kabuklarıyla oluşturdukları bir takım dini seviyeler bir bir yerini “ruhta ve gerçekte” olgusuyla değiştirmektedirler. Ve böyle bir Yaratan’ı edinme noktasında artık kişi Mesihleşmekte ve Mesih kişiden ifşa etmektedir. Ama bu herkes için anlık bir algı noktası değildir. Zaten Yaratan’ı yaşayana düşen, Yaratan’ı, aşılması gereken manevi seviyeleri uyandırıldığı kadarıyla aşarak bir yepyeni bir bakış açısında edinmesidir. Esasında değişen insanın iç varlığındaki arzularının üstüne çıkan yeni ve ilahi bir bakış açısı ile bakmaktan görmeye geçebilmesidir. Bakın, eğer herhangi bir mezhep öğretisi üzerinde takılıp kalındığında esasında sürekli tekrarlanan öğretiler bizi adeta “hipnoz” durumuna sokacaktır. Ve bu durumda sadece mezhebin işaret ettiği noktalara bakma gibi bir durumla yüzleşmiş olacağız. Oysa esas olan Yaratan ışığının Ruh’u ile gönüllerdeki işleyişinin farkındalığı ile Mesih’i yüreğe almak ve Mesih’le bütünleşmek dolayısı ile “sevgi ve ihsan Olan’ı” vasıflarında Mesih’te giyinmektir. Yani esas olan Yaratan’ı edinme seviyesi dediğimiz bütün kainatı “gönül gözü” ile görebilmektir. Yaratan’ın bütün her şeyi kapsayan o muhteşem düşünce yapısını her yerde idrak edebilmektir. Bu olmuyorsa o zaman olan şey sadece gören gözle maddede yoğunlaştırılmış bir algı ile sadece inancın akıl öğretileri ile irdelenmesi durumudur. Bu da dediğimiz gibi sadece görülmesi istenileni görmemizdir. Yüzeysel olarak insanların oluşturduğu kural ve kavramlar bütününü ve belli oluşturulmuş ilahileri algılamakla meşgul olmaktır. Bu sığdır. Gönül gözü Ruh’un açtığı gözeden içe sızan ışıktan mahrum olduğu için karanlıktır.


EKSİKLİK FARKINDALIĞINA HİTAP


Bu nedenle Mesih İsa’nın belli bir dini algı üzerine oturmuş ve kültürle örülmüş kendi duvarları arasındaki halkını içinde bulundukları bu durumdan kurtarma arzusu bu bölümdeki ifadelerin arasında oldukça nettir. Ve burada kabuklar arasında olmanın getirdiği sorunu oldukça net irdelemektedir İsa Mesih. Evet, hem “sen uygula” uyarısı ve hem de “reddetme” yüreği bu kabukları içinde yaşayanların genel semptomlarıdır. Diğer taraftan inançları içinde ayrıcalıklı olduklarına ve kendi inanç emniyetleri içindeki rehavetlerine göre kendi bakış açıları dışındaki bütün bakış açılarına kapalıdırlar. Aşağı görmekte, kınamakta ve reddetmektedirler. İşte bu nedenle Mesih İsa’nın iki peygamberi örnek göstererek Yaratan’ın gerekirse birçoklarını bir kenara bırakıp esas “eksikliğinin farkında olana” yöneleceğini hatırlatan sözleri onlara ağır gelmektedir. Çünkü onlar dini algılarının tamlığı içinde tamdırlar. Günümüzde “benim imanıma değil kilisenin (belli bir kilise grubu) imanına” bak zihniyeti ile kendi kendilerini Yaratan ışığında ıslah etme sorumluluğundan kaçınma adeti hala devam etmektedir. “Benim mezhebim, dinim, inancım en mükemmel” görüşü içinde olarak bu mükemmellik içinde kalmak ve hiç sorgulamamak ve o inancın görkeminde kendimi kurtulmuş addetmek adeta “eksikliğimin üstünü görmeden örtmek ve ötelemek durumudur.” Oysa Efendimiz İsa burada böyle düşünen zihniyetler o zaman bir anlamda “benim söylemim ve kurtarış Müjdem” bu zihniyetler haricinde “eksikliğini fark edenler” içindir demektedir. Bir diğer ifadesiyle de adeta “siz kendinizi din içinde emin hissediyorsunuz ama dikkat ederseniz Yüce Yaratan o sizin takdir edip saydığınız büyük peygamberlerimizi bile belli noktalarda birçoklarını bir kenara bırakarak kendi eksikliklerinin farkında olanlara gönderdi” demek istemektedir. Ve diğer taraftan da “eğer beni beklenilen Mesih olarak kabul etmezseniz siz bilirsiniz nasıl olsa ben o eksikliğin farkında olanlara geldim, kaybeden siz olursunuz” demektedir.


NOKTA SORUMLULUĞU


İlyas ve Elişa gibi manevi aydınlanmışlık içindeki şahsiyetler gerçekten de Kutsal Yazılar’ın ifadelerinde hep belirli “nokta sorumluluklarında” yer almaktadırlar. Diğer manevi aydınlanmışlar ve bütün mana yolcuları gibi elbette ki esas varlık sebepleri hep “Haktan aldıklarını halka takdimdir.” Yani “İnsana yürüyüştür” ama insana yürüyüş “nokta sorumluluğu” olan daha doğrusu bunu Yaratan’ın Ruh’unda ışığını yüreğine alan Yaratan’a yürüyüşü gerçekleştiren hakiki Yaratan suretine dönenler esas bir algı içinde gerçekleştirmektedirler. Yaratan’a yürüyüş insana yürüyüşü getirmektedir. Ve bu İsa Mesih’in muhteşem kurtarış Müjdesinde esas “yürekleri hedef” alan bir gönül yürüyüşü olmuştur. Çünkü peygamberler yolu tarif ederlerken Mesih İsa “yol” olmuştur. Yani eski Türkçe ifade ile “tarik” olmuştur. “Tarik” yani “dar yol” çünkü tek başına “yol” kelimesi Mesih İsa’nın öğretiş ve kurtarışını tam olarak ifade etmemektedir. Çünkü yol bir cadde olarak da algılanabilir, geniştir ve rahattır. Ama burada bizzat yolla ifade “dar kapı” gibi dar olması, zorlu bir mana yolu olmasıdır. Bu nedenle İsa Mesih “bu kapıdan geçenlerin az olacağından” bahsettiğini görüyoruz. Neden? Öğretilenlerin zorluğundan mı? Hayır, tam tersi “kişinin kendi çıkarı için alma arzusunun, kötü eğiliminin ve kötü olanın kişinin varlığında baskın olduğu gerçeğinden.” Zaten bu nedenle işte Efendimiz Mesih İsa’nın “yol, gerçek ve yaşam” öğretisi, müjdesi ve ölüm ve dirilişle tasdikli kurtarış gerçeği sonunda dört duvar kültürleri yansıtan yapılar içinde envai çeşit şekil ve türde giysi, sistem ve ayinler içinde esaslı “mana” gerçeğinden koparak “din” kalıbına dökülmüş ve öyle kala kalmıştır. Bu nedenle Mesih İsa’nın “ey küçük sürü” ifadesi hep bu kalıpların içinde ya da dışında bakmayan ama gönül gözüyle görenlerin varlığında hala ifade bulmaktadır. O zaman gerçek Mesih İsa’nın yürek kapısını çalmasıdır. O zaman Yaratan’ı yaşayan Yaratan’a yürüyüşünde aynı zamanda ışığı ile insana yürüyendir. Kutsal Ruh’un işleyişinde Mesih’le bütünleşen samimi iman edinimindeki kurtulmuş fert esasında insana yürüyüşünde doğrudan “gönlü hedeflemekte” ve elbette Mesih İsa gibi yüreğe yürümektedir. Yani insana yürürken Ruh tarafından yüreği hazırlamış o tek kişinin yüreğine yürüme gerçeği vardır. İşte İlyas ve Elişa örneği birçok manevi gerçekleri adeta bir bütün olarak ve karşıdaki kişilerin algılarına hitap edebilecek şekilde sunabilmektedir. Ve zaten görevini de tam olarak yerine getirmiştir. Bu halkın şiddetli tepki göstermesinde belirgindir.


YÜREĞE YÜRÜYÜŞ ÖRNEKLERİ


Mesih’in “yüreğe yürüyüşe” yani birçoklarını bir kenara bırakıp özellikle bir kişiye yürüyüşe örnek olarak İlyas ve Elişa peygamberlerin hizmetlerinden örnek vermektedir. Ve her iki örnekte de zorlu bir an içinde olan kişilerin yaşamlarında “mana rehberlerinin” dönüşüm ve değişim dokunuşları vardır. Dolayısı ile İsa Mesih kendi kurtarış hizmetini Yaratan’ı yaşama ile en üst düzeylerde insana Yaratan sureti olma yolunu açma hizmetini bu örneklerle ifade etmeye çalışmaktadır. Çünkü Mesih’in Müjdesi sadece dıştan değişim ve dönüşüme yol açmak değil dönüşüm ve değişimi “tövbe” ve “göklerin hükümranlığı” kavramıyla kişinin kendi iç varlığına taşıyarak tamamen bu kavramlarını yaşamlarına edinmelerini sağlamaktır. İlyas’ın hizmetinde görülen şudur; dullar arasında bir dula ulaşan Yaratan’a yürüyen kişi yani İlyas, insanlara yürürken yüreği buna hazırlanmış bir yüreğe doğru yönlendirilmiş ve bu durumla Yaratan’dan kaynaklanan “nokta sorumluluğunu” yerine getirmiştir. Elişa’nın da yaptığı budur. Onun hizmetinde görülen yine aynı şeydir; birçok cüzamlılar arasında bir cüzamlıya ulaşan Yaratan’a yürüyen kişi yani Elişa, insanlara yürürken yüreği buna hazırlanmış bir yüreğe doğru yönlendirilmiş ve bu durumla Yaratan’dan kaynaklanan “nokta sorululuğunu” yerine getirmiştir. Dolayısı ile Mesih İsa’nın rolü bütün bu nokta sorumlulukları üzerinde insanı tamamen madde aleminden mana alemine taşıyacak olan çok daha kapsamlı bir rol olmakla beraber Yaratan planında yine aynı şekilde işleyen bir roldür. Ve bu en üst düzeydeki rolün anlaşılması için halkın yakından bildiği bu iki örnek gerçekten de yerli yerindedir. O gün Mesih İsa’nın hitap ettiği halka olduğu gibi esasında bu iki örnek bize de çok şeyler anlatmaktadır. Yani Mesih İsa öğretişlerinde de buyurduğu gibi Yaratan dünyayı çok sevmiş ve biricik (mecazi manada) Oğlunu, o Yaratan suretini tam olarak ifşa eden Mesihi seviyedeki Oğlunu bu dünya için göndermiştir ve bu bağlamda her bir yaratılmış insan önemli olduğu için “güneş” hepsinin üzerine doğmaktadır ve elbette her bir yüreği hazır olan insan ise binler arasında hep en önemli olandır. Yeter ki, yürekler Yaratan’ın Ruh’unda O’nun nurunu alsın ve yürekler Mesihi düzeylere hazır olarak Mesih’i gönensin.


MESİH İSA VE İLYAS


Metin üzerindeki anlatıma göre İlyas gerçekten kötü yönetilen ve manevi manada değerleri algılayamayan bir topluma “kuzey krallığına” hitap etme sorumluluğunda bir mana rehberiydi. Yaratan’dan edinimi onu böyle bir karanlığı aydınlatmaya yönlendiriyordu. Halk tapındıkları nesneleri yaşadıkları doğa olaylarıyla bağdaştırıyor ve elbette manevi derinliği ve Kainatın Efendisi’ni idrak edebilmede ve daha üst manevi değerleri görebilmede ileriye gidemiyor ve dolayısı ile “kötü eğilimlerine” ve elbette “kendi benliklerine” yeniliyorlardı. Oysa İlyas topluma kuraklık kavramında tapındıkları nesnelerin rollerini sorgulatarak onları içinde bulundukları bu dehlizlerinden yani kabuklarından çıkmalarına gayret ediyordu. Ve sonuçta elbette kabukların sertliği daha doğrusu bu “insana yürüyüş” olgusunda esas olan “yüreğe yürüyüş” bir türlü gerçekleşemiyordu. Hatta öyle ki, İlyas Efendimiz Mesih’in işaret ettiği “kutsal yalnızlığa” itilmişti. Yani “sen yaşa” ve “reddediş” dediğimiz kişilerin yüzleşme ile yüzleşememeleri konumunda Yaratan’la yüzleşen ve yüzleştirmek isteyen doğal olarak zıtlıkta yerini almıştı. Yani “benlik üstüne çıkan” ve Yaratan doğası ile uyuma geçen bir “uyum talebesi” doğal olarak “benlikte” ve Yaratan doğasına uyumsuz yaşayanlarla bir zıtlık oluşturmak durumunda olacaktır. Bu nedenle metne göre İlyas “kutsal yalnız” olarak üstten uyandırılışın bir memuru olarak yaptığı hizmette hayatını sürdürebilmek için hiç de temiz sayılmayan bir hayvanın ve dul bir hanımın yardımına muhtaç kalmıştır. Daha doğrusu böylesine manevi ihtiyaç içersinde bir toplumda en umulmayan noktada bu hizmete cevap veren bir hayvan ve dul bir bayandır.

Metne baktığımızda Efendimiz’in bu metne işaretinin nedeni açıkça görülmektedir. Celile oldukça zorlu bir bölgedir. Yüreklerin mana ışıklarına kapalı olduğu, Yaratan’ın sevgi ve ihsanının net olarak algılanmadığı bir bölgedir. Ve Mesih Yaratan’ı yaşayan olarak böyle bir manevi karanlık ortamı içindeki kendi halkına sevdiklerine ışık sunmak, kurtuluş bahşetmek istemektedir. Ama gerçekleri onlara düşündürerek aynı tapındıkları maddenin doğaya kaynak olduğu konusunda emin olan kuzey krallığına İlyas’ın düşündüren şahıs olması gibi Efendimiz de adeta onları “ya tapınma kaynaklarınız ellerinizin işleriyse” diye düşündürmek istemektedir. Ve onların cevaplarının olumsuzluğunun farkında olduğunu dile getirmekte ve belki de bu hizmetinin sonucunda kendisine cevap verenin bir karga ve bir dul hanım olabileceğinin bilincinde olduğunu beyan etmektedir. Ama ne olursa olsun “yüreği hazır olan” o tek kişi için hazır olduğunu da hakiki, şaşırtan, harika bir mürşit edasıyla dile getirmektedir.


YA KURAKLIK GELİRSE


“Ya manevi olarak maddede gördüğünüz kaynaklarınız ellerinizin işleriyse” yani ya dolu bildikleriniz boş çıkarsa. İşte böylesi bir durum insanlığı düşünmeye iten bir durumdur. Celile halkının da düşünmesi gereken bir durumdur. Çünkü esas varken sahte olanla gün geçirmek abestir. İşte böyle bir durumda muhakkak “insana yürüyüş” bir yolla “yüreğe yürüyecektir.” Çünkü bir hazır yürek böylesi bir Yaratan’ı yaşayanı çekecektir. Ve metin anlatımında olan da budur.

Ve böyle bir ortamda o hazır yürek yine kendisi gibi aynı tecrübeleri yaşayan birinin davetine icabet edecektir. Öyle de olmuştur. Kuraklık içinde aç ve susuz İlyas yine açlık ve susuzluk içinde kıvranan kadınla aynı tecrübe içinde o kadına yaklaşmıştır. Mesih İsa bütün insanlar için “insanoğlu” olarak insanlardan “su istemektedir.” Bu su isteme esasında “seninle aynı tecrübelerde, çöl tecrübelerindeyim” demektir. Yani “yüreğinin hazırlığı yüreğimin hazırlığında cevaplarını bulacaktır” demektir. Burada maddede görülen kuraklık manada görülen kuraklığa işarettir. Ve suya ihtiyacı vardır ve ekmeğe ihtiyacı vardır. Yani kuraklığın öncelikle sulanması ve sonrada beslenerek yeşertilmesi esastır. Kısacası kurtarılma gerektiren durumu yakinen bilen ancak kurtarandır.


YÜREĞE YÜRÜYÜŞ


Yüreğe yürüyüş yüreğin yukarıdan uyandırıldığı durumlar için mümkündür. Bu anlatımda kadın son noktaya gelmiş vahim bir durum içindedir. Yani toplumun inançları ferde indirgendiğinde kişiye kaynak oluşturamamıştır. Metindeki yağmurun tanrısı kuraklık içinde toplum içindeki bir bireye bile çözüm değildir. Ve bu durumda son noktaya gelmiş olan kadın için gerçeklik elindekileri sınırları içinde kullanmaktır. Bu anlatımla İsa Mesih toplumun geldiği noktayı da ifade etmektedir. Yani eldeki neyse onunla yetinemeyeceğinin farkında sonu da tüketecektir. Ve şimdi İlyas bunu isterken İsa Mesih’te esasında dinleyicilerinden alışkanlık haline getirdikleri ama bir türlü gerçek Yaratan’a dönemedikleri o manevi kuraklık ortamı içindeki tanrı belledikleri işlerini vermelerini istemektedir. Onlarla aynı deneyimde aynı Celile’den olan olarak.

Ve bu adımı atarken öğreti nettir: “korkma!” “ver” esasında bir üst seviyeye çıkış daha önce de çalıştığımız gibi ya “anlık dönüştürme şokları” ya “zaman içinde değişim mecburiyeti” ya da “gönül görüşü” gibi belli evrelerle gerçekleşir ve her yükselişte a) terk ediş b) “şabat” yani duruş ve c) ilerleme aşamalarını beraberinde getirmektedir. Burada da durum budur. Yani önce bulunduğun seviyeyi “terk etme” ifadesi vardır. Ve bu ifade “korkma!” emri ile desteklenmektedir. Daha sonraları Efendimiz Petrus’un o doğaüstü su deneyimini desteklerken de yine aynı sözcüğü kullanmaktadır; “korkma!” ve Yeşaya’da “korkma seninleyim” ifadesi “bayrak bir ifadedir.” Demek ki, İsa Mesih belli din kabuklarında Yaratan’ın muhteşem haz ışıklarını görebilmek ve dönüşüm değişimle Mesihi düzeye yükselişin önünde en büyük engel “korkudur.” Ve bu kadının Yaratan’ı edinme yolunda Yaratan’ı yaşayanda ışığı görmesi harikadır. Ve kadının böyle bir teklife olumlu cevabı yani elindeki son yiyeceğini Yaratan’ı yaşayanda Yaratan’ı fark edip itaati “yüreğinin hazır olduğunu” göstermektedir. Ve bu yürek hazırlığında da Yaratan’ı yaşayan artık insana yürüyüşünde Ruh’un hazırladığı bir yüreğe doğru yürüyüşe çevirmiş ve o kişiye, onun çevresine yaşam ve bereket olmuş ve o noktada ışık kaos olan yaşamı ıslahla yaşanır kılmıştır.


ÖRNEĞİN ÖĞRETİŞİ


Ve artık bu yaşam modelidir. Mesih İsa’nın canını feda etmesinde binler manevi kurtuluşta can kazanmıştır. Yani “verme” çok günler yemek yeme ifadesindedir. Mesih İsa sanki bu küçücük örneklemeyle hatırlarda olan öykünün dinleyenlere sürekli olarak bir şeyler anlatmasını istemektedir. Belki İsa Mesih’i kovduklarından sonra eve gittiklerinde ve hatta aralarında İsa Mesih’in sözleri üzerinde düşündüklerinde bütün bu örnekler sürekli birer öğreti olarak onlara hitap edip duracak gibidir. Muhtemelen öyle de olmuştur. Ve gerek metindeki unun ve yağın en son noktada takdimi ile bereketi getirmesi ve gerekse Mesih’in ifadesi ile “kendileri ile aynı konumdaki” varlığı ile halkının kendi ellerindekini korkmadan vermelerini istemesi muhakkak onlara birlikte “bol yaşamı, bereketi getirecektir.” Ve hatta böyle bir bereket durumunun sürekliliğinde daha büyük sorunların gelmesi durumunda dahi Yaratan’ı yaşayan yaratılanı hükmü ile çoğaltandır. Kainata uygulanan ne varsa sistem işlevde bütün insanlığa uygulamaktadır. Yaratan suretinde olmak esasında “Koruma, karşılıksız verme ve bütünlük anlamlarını içinde barındıran sevgi ve bunların pratiğe indirgenmesi olan ihsan’ın” kişiden ifşasıdır, yansımasıdır ki, bu kadında bu görülmektedir. Yani verme bol yaşamı ve bereketi çekmiştir. İşte Mesih’i giyinmek bu noktadadır. İlyas bu hanıma aynı tecrübelerde bir şahıs olarak gelmeseydi bu hanımın Yaratan sureti düzeyi belki de ortaya çıkmayacaktı.


YÜREĞİN DÖNÜŞÜM VE DEĞİŞİMİ


Yüreğin kendisine gelen İlyas’ı, İlyas’ın Yaratan’ı yaşamasında gördüğü ışığa verdiği cevabı ve elinde kalan son gıdasını takdimi esasında tam anlamı ile bir dönüşü ifade etmektedir. Yürek karşısında gördüğü kişide gördüğü sistemin sahibi Yaratan düşünceye dönmekte ve O’nun vasfı olan vermeyi gerçekleştirmektedir. Ve elbette bu dönüşümün sürekliliği iniş ve çıkışlarla yüreğin yerini bulmasındadır. Ve bu bazen zorlu yaşam olgularının arasında yerini bulacaktır. İşte bu gelinen noktadaki iniş ve çıkış, düşüş ve kalkışlar seviyenin tam anlamıyla edinilmesine yol açacaktır. Burada metne göre bu hanımdan daha da ötesinin verilmesi talebi söz konusudur. Yani madde olarak sahip olduğumuz değerlerde kendi arasında bir derecelendirmeye sahiptir. Ve burada un ve yağ ile oğul elbette farklı sahip olma değerleridir. Ve edinimde ulaşılan seviye daha üst bir tecrübe ile sarsılmaktadır. Dönüşüm değişimi arayıp kendini işlevde ifşaya dönüştürecek bir konuma gelmesi esastır. İşte özellikle oğlunun ölüm derecesinde rahatsızlığı bu hanımı şimdi bu seviyelere taşımaktadır. İşte bu nedenle bu hanım terk ettiği geçmiş korkuları üzerinde yeni seviyede yaşadığı bir şabat noktasına gelmiştir. Çünkü metnin ifadesinde oğlunu yitirmek un ve yağ yitirmek gibi bir kavram değildir. Hem de Yaratan’ı bu kadar yakinen edindiğinin bilincinde ve elbette bu isyan noktasını getirecektir. Ve bu dul hanımın haykırışlarında “durma” noktası vardır. Ama Yaratan’ı yaşayan kuraklıkta yaşatan olarak daha üst kaoslarında ıslahında hükmeden ve çoğaltandır. Çünkü Yaratan suretidir. Ve Mesih İsa’nın daha sonraki o muhteşem mucizelerle topluma “tövbe” sonrası “göklerin hükümranlığını” çekmesinin işaretleri yine burada kendini göstermektedir. Yani Mesih İsa hem kişinin hayatını sürdürmesi için temel ihtiyaçları hem de kendi fiziksel varlığının ihtiyaçları için gerekli olanı sunmaya geldiğini ifade etmektedir. Çünkü burada hem hayatın devamlılığı için gerekli bir sunuma dikkat çekilmekte hem de can verme gibi ilahi bir örnek sunulmaktadır. Kısacası Mesih İsa kabuklarını kırıp Yaratan’ı yaşayanı bu İlyas’ı kabul eden hanım gibi kabul edenin hem hayatı hem de canı için gerekli olan esası edineceğini ifade etmektedir. Ve bu iniş ve çıkış, bu düşüş ve kalkış artık o üçüncü seviyeyi getirmiştir. Bu seviye terk ediş ve duruş seviyesi ardından gelen artık ilerleme seviyesidir ki, esas “nokta sorumluluğunda” Yaratan’a yürüyenin insana yürüyüşünde hazır yüreğe yönelişindeki gaye bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu noktada artık o kişi Yaratan’a yürüyüşe geçmektedir. Yani görev tamamlanmıştır. Efendimiz Mesih İsa’nın da kurtuluş bahşettiği ve bir türlü bunu göremeyen halkından esaslı talebi esasında bu hanımın söylediği bu sözlerde gizlidir: “Şimdi bildim ki, sen bir Allah adamısın ve senin ağzında RAB’bin sözü haktır” (I. Krallar 17:24).

Bu son noktadır. Demek ki, İlyas’a işarette gaye bütün bu öykünün hatırlatılması ve bu bir türlü beklenilen Mesih gerçeğini göremeyen halkın yavaşta olsa yukarıdan uyandırılmasına ön ayak olabilecek bir hatırlatıcı noktanın kendi düşünceleri içinde sunulmasıdır. Zaten daha ilerde de sanki bütün bu kadim kitap anlatılarındaki esas söylenilmek istenilenler efendimizce özetlenmektedir. Mesela bu sözler yukarıdaki metnin içeriğini adeta bir manada güzelce ifade etmektedir:

Önce O’nun hükümranlığını ve salahını (doğruluğunu) arayın ve bütün bu şeyler size arttırılacaktır” (Matta 6:33).


MESİH İSA VE ELİŞA


Efendimiz Mesih İsa’nın ikinci işaret ettiği örnekte hiç kuşkusuz kişiler üzerinde düşündükçe Mesih’in Müjde’sine ve İsa Mesih’in kim olduğuna ilişkin düşünmelerine yol açacak bir başka iyi bilinen bir konudur. Bu metinde Suriye kralının ordu komutanı gibi üst rütbeli kişinin çok saygın olmasına karşın cüzamlı olmasından bahsedilmektedir. Yani bazen güçlü gibi görünen kişiler esasında kendi “çıkarları için alma arzuları içinde” eriyip yitmektedirler. Aslında Yaratan’a yürüyemeyen kişilerin egemen olduğu bir ortamda bu kişiler güçlü görünmektedirler. Ama “acılar yolunun” her ferdi gibi çoğu zaman maddede güçlü görünme manada güçsüzlüğün örtülme çabasından başka bir şey değildir. Hep dediğimiz ve diyeceğimiz gibi sorun “alma arzumuzdur.” Bizi bizden kurtaracak ve “mana yolunun” Mesihi seviyenin esenliğine kavuşturacak kişiye kavuşmak her zaman derinliklerimizin en ücra köşesinde durup durmaktadır. Evet, bu anlatımda Mesih İsa kendi varlığına ve yine o çok önemli “bütüne hitap eden sorumluluğuna” işaret etmektedir.

Yani birinci örnekte kendisine İsrail diyen kişilere bir mesaj verilirken, bu ikinci örnekte yine onlara bir mesaj olmakla birlikte özellikle Tora’dan yani Yaratan nurundan ve O’nun kelamından yoksun olan diğer halklar için de bir mesaj bulunmaktadır. Cesur bir yiğit ama cüzamlı bir adam. Esasında çoğumuzun tasviri Naaman’ın üzerinde görülmektedir. Her birimiz bulunduğumuz konumda oldukça cesur görünmeye ve cesur yürümeye çabalar dururuz ama çoğu zaman kendimizi kendimizden bile saklarız. Ve eksikliklerimiz elbette tamlığı arar durur. Ve bu tamlık çoğu zaman İlyas’ın beklentisinde olduğu gibi ne rüzgârdadır, ne de fırtınada. Bu beklenti umulmadık bir ince seste bize ulaşır. Ama eğer yüreklerimiz duymaya hazırlanmışsa. Bu metinde de cesaret, yiğitlik ve itibar madde içinde kendini olmayacak bir noktada zayıflığa terk etmiştir. Cüzam yani manevi dünyamızın kötüye meyli ve kötünün oyunlarına gelmesi ve her halükarda sürekli alma arzusu kişiyi karanlığa ve kaosa taşımaktadır. O mana yolunun dinginliği Yaratan’a teslim olunmuş Mesihleşmenin dinginliği elbette yoktur. Adem seviyesinin düşkünlüğü içinde sorgulama içinde “ben sadece kendi değerlerini” ortaya koyar durur ve gurur artık küçük değerlerin farkındalığını asla göremeyecek düzeydedir. Ve öyle de olmuştur.

Mesih İsa’nın vurgusunda “yüreğe yürüyüş” bütün karşı çıkmalar, bütün kabukları içine gömülmüşlerin dalga geçmeleri ve hakaretlerinde Nuh sabrında mana inşasındadır. Nuh seviyesi bizi üst noktalara taşıyan seviye olarak karşımıza çıkar. Ve bir hizmetçi yani bir hatırlatıcı bir işaret fişeği görülene dek hayatımızda Adem üstü seviyeler bize asla açılmazlar. Efendimiz’in o güzel ifadesinde olduğu gibi; “Petrus, bunu sana açan babamdır.” Ve küçük kız bu işaret fişeğidir. Ve Mesih İsa elbette müjdesi ile çok daha “yüreğe yürüyüş” uzmanı işaret fişeğidir.



YA CÜZZAM GELİRSE


Görüldüğü gibi kendi inandıkları değerler içinde Tora’dan uzak olanlar günlük başarı, itibar dolayısı ile gururlarına göre yaşarlar. Ve bütün bunlar aslında günümüz insanı içinde aynı şekilde geçerlidir. O dönemde Musa’nın yasası üzerinde din anlayışları içinde yaşayanların birçoğu da ve farklı inanç sistemlerine tabi ve gerçek Yaratan ışığından yoksun olanlar da esasında sadece madde kalıbına döktükleri bir mana algısı içinde mana yolundan çok uzaklarda yürür dururlar ta ki başlarına bir bela gelene dek. Yani İlyas döneminde İsrail krallığının yağmurun ve bereketin ilahı olarak Baal’e tapması gibi ve yağmur kesilene dek de esas Yaratan kaynağı düşünmüş değillerdir. Burada da Naaman gibi günlük başarı, itibar ve gurur ve elbet bereketin ilahi kaynağı olarak bu kalıplarda inanılanlar etkindir. Ta ki, cüzam ve mecazen günahın eziciliği üstün gelene dek. İşte bu durumda yine esirlik, kölelik zincirini yüklenmiş yani insan düzeyinde karşı tarafın yaşadıklarını yaşayan, onunla empati kuran bir kişi yani “küçük hizmetçi kız” burada öne çıkmaktadır. Aynı kuraklık acılarında eşit ortamda o dul hanıma manevi kurtuluşu uzatan İlyas gibi. Burada da kurtuluş yoluna işaret eden, “Esir edilmiş adeta günahlarla esir edilme gibi manevi bir durumu ya da cüzamla esir edilme durumunu algılayabilecek seviyede olan bir kız çocuğudur.


YÜREĞE YÜRÜYÜŞ


Muhtemelen Mesih İsa’nın bu örneğe işaret etmesinde Yahudi olmayan birisine kurtuluşu işaret eden bu küçük kızla yani kaale alınmayacak halk içinde Yusuf’un oğlu olarak bilinen birisi olarak kendisini özleştirmekte ve Yahudi olmayanlara dahi kurtuluş olmaya geldiğine de güzel bir biçimde işaret etmekteydi. Çünkü metinde Suriye kralı bile Naaman’ın hizmetçisinin Elişa’yı işaretine olumlu bakarken İsrail kralı esas iman ediniminde olması gereken birisi olarak bunu canı gönülden kabul etmesi gerekirken tam tersine böyle bir teklife tepki göstermekte ve bir manada “cüzzamdan temizlenmek için bizden başka bir yer bulamadılar mı?” şeklinde bir ifadeyle inançsızlığını dile getirmiştir. Aynen o gün Mesih’in önünde duran bazılarının isyan eden yürekleri gibi. Kısacası Celile’de de birçokları aynı durumdaydı. Yani dün ve bugün aynıydı ve bu güruhun arasında önemli olan Ruh’un hazırladığı yüreklerin olduğu gerçeğiydi. Ve bu gerçekte samimiyetle Yaratan’a yürüyen önce insanlara ve sonra da o hazır yüreklere doğru yürüyordu. Efendimiz Mesih İsa kendi baş mana rehberliğini, mürşitliğini, kurtarıcılığını, efendiliğini bütün bu ana “sevgi ve ihsan” prensipleri üzerine oturtuyordu. Varsın dinleyenler değişmesinler. O tamamen Yaratan’ı edinmeyle Yaratan’ı yaşıyor, hiç bir karşılık beklemeksizin öğretiyor ve müjdesi her ne kadar dönüşüm ve değişim müjdesiyse de katiyen kişilerin yürekleri ışığı almaya hazır olmamışsa onların değişmelerini beklemiyordu. Ve “bunu açan Göklerdeki Baba” yani Yaratan düşüncedir diyerek sonucu “Kainatın Efendisi’ne” teslim ediyordu. İşte bu bağlamda bu küçük hizmetçi de ve elbette Elişa’da özellikle Yahudi olmayanların Müjde’ye davetin işaret örneği olarak hep Mesih İsa’nın kendisini temsil ediyordu. Efendimiz bu nedenle bu iki örnekte öncelikle dinleyenlerin uzun vadede gönüllerine hitap etmek ve aynı zamanda bu muhteşem kurtarış müjdesinin sadece Yahudiler’le sınırlı olmayacağını da beyan ediyordu.


ÖRNEĞİN ÖĞRETTİĞİ


Bu örnekte de dediğimiz gibi İlyas’ın teklifine ilk önce tepki gösteren dul hanım gibi Elişa da tepki göstermektedir. Ama içinde bulunduğu durumun çaresizliğinde elindekini verme yani terk etme durumundadır. Burada da Naaman itibarını, gururunu ayaklar altına alarak Elişa’nın kendisini dahi göstermeden uzaktan söylediği sözlere en sonunda imanla tabi olmaktadır. Ve bu durumda sonuca ulaşmakta yani tamamen yenilenmektedir. Yani Elişa bir anlamda Naaman’ın hem ihtiyacına bereket olmuş hem de ona yepyeni bir hayat takdim etmiştir. İlyas da dul hanımın hem ihtiyacına bereket olmuş hem de oğlunu diriltme anlatımında olduğu gibi ona yepyeni bir hayat takdim etmiştir. Dolayısı ile İsa Mesih her iki örneğe işaretle “önce sen kendini iyileştir” ve “bir peygamber kendi memleketinde kabul görmez” ifadelerinde Kendisini ve dolayısı ile kendisi gibi Yaratan’a yürüyen ve insana yürüyen talebelerini reddetmesi durumunda bile unutulmaması gerekenin başta Kendisi olmak kaydı ile bütün Yaratan’a yürüyenlerin esasında “yüreğe yürüyenler” olarak “nokta sorumluluğuna” çağrılı olduklarıdır. Ve bu “nokta sorumluluklarında” da gerçek birçokları değil birçokları arasında yürekleri hazır olanlardır.


YÜREĞİN DÖNÜŞÜM VE DEĞİŞİMİ


Ve bu noktada da İlyas’ta olduğu gibi Suriyeli komutanın o bütün itibar, gurur dolu hayat anlayışına rağmen yürekten değiştiğine tanık oluyoruz. Dolayısı ile metnin bu anlatımında da İlyas anlatımındaki dul hanımın yüreğinin dönüşüm ve değişimi gibi bir dönüşüm ve değişimi görüyoruz. Yani Yaratan’ın ışığının aksettiği yürekler eninde sonunda kendilerine yürüyenlerin dokunuşlarında aydınlanıyorlar ve “tövbe” ve “göklerin hükümranlığı” yolu yani dönüşüm ve değişim yolu bu insanların yüreklerinde yol olmaya başlıyor ve sonunda bu insanlar önce Yaratan’a yürüyüşe ve sonra insana ve sonra da İlyas ve Elişa’da görüldüğü gibi yüreğe yürümeye başlıyorlar. İşte günahlı insanın yavaş yavaş cansız seviyeden, bitkisele ve oradan hayvan seviyesine ve oradan insan seviyesine doğru yükselişinde ancak samimi bir biçimde İsa Mesih’i yüreğine kurtarıcı ve Efendisi olarak alması ile ve Mesih’le özdeşleşmesiyle böylesi bir Yaratan’ı yaşamanın söz konusu olacağı gerçeği esasında Mesih İsa’nın bütün bu anlatımlarında defalarca irdelenip durmaktadır. Esas olan yüreğin dönüşüm ve değişimi olduğu burada da açıktır ve Suriyeli Naaman’ın ifadelerinde de sonunda bunu aleni bir biçimde görmek mümkündür:

Ve işte şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail’de (Yaratan’a gerçekten yürüyenlerde) Allah vardır…” (2. Krallar 5:15) demekte ve bu sözler ardından da hemen “verme” eğilimi göstermektedir. Ve elbette bu öyküde de kainat formülünde samimi iman edinimindeki kişiye takdim edilmek istenildiği gibi dikkat edilirse Elişa da “almama” eğilimini ortaya koymaktadır. Ve Naaman kendi ülke kültürü altında bazı şeyleri yerine getiremeyeceği konusunda da dürüst ifadeler de bulunmaktadır.

Kısacası Mesih İsa, Mesihi düzeyin yegane temsilcisi ve insanlığı “mana yoluna” en etkin bir biçimde ulaştıran tek yol, gerçek ve hayat olarak kendisini ifade etmeye başladığı anda bu örneklerle ilk hizmet çağrısını tamamlamış olmaktadır. Elbette bu örneklerin hatırlatılması her ne kadar tepki uyandırmışsa da dinleyenleri gerçekten düşünmeye ve yüzleştirilme sonucunda, yüzleştirilme ile yüzleşememeleri sonucunu doğuracak kadar onları düşünmeye ittiği kesindir. Ve Yaratan’ı yaşamak ışığın o dayanılmaz aydınlığını karanlığa bırakmaktır. Ve karanlığın elimize dolanmış ve biz sarmalayıp boğmaya çalışan iplerini kesip atmaktır ve sonuç salt aydınlıktır. Kimisi için bu, gözleri kamaştırıp uyandıran bir ışıktır, kimi zaman bu, gözleri alan ve kör eden bir ışıktır. Burada ayrım ışığa bakmayı ve görmeyi bilme noktasıdır. Bu da yukarıdan Ruh’la uyandırılan yüreklerin aşağıdan da gayretindedir.