III. EDİNİM VE SONRASI (Luka 4:1-19)


Kutsal Ruh’un gücüyle donanmış olarak

Celile’ye döndü...Ve “RAB’bin Ruh’u

üzerimdedir…” dedi ve kitabı kapattı.

- Luka 4:14-19


Vaat edilen topraklara giren İsra-el (yani Yaratan’a yürüyen), o topraklara girip orada birden bire her şeye sahip olmuş değildir. Birçok aşamalar aşıldıktan ve yakınmaların çoğunlukta olduğu bir yakarış yüreği ile gidip gelmeler yaşandıktan sonra sadıklar yani “yola uyum gösterenler” diğer bir deyişle “uyum talebeleri” o varılması gerekli olan diyara varmışlardır. Ama “uyandırılmış” olan, aşağıdan gayretle “uyanıklığını” sürdürme ve “üstü alta çekme” mecburiyetindedir. Bu nedenle “duruyorum sanan sakınsın” şeklinde bir öğretinin verildiğine tanık oluyoruz. Şimdi demek ki, çölün uyanıklık haline adaptasyon durumunda artık Yaratan’a yürüyen Yaratan’ı yaşamaya doğru çölü aşma koşuluyla kendisine yepyeni bir yer, bir yaşam edinmektedir. Efendimiz İsa Mesih’in öğreti ve yaşamının her bir noktasında esasında bize aktarılmaya çalışılan “Yaratan’ı yaşama” dediğimiz bu “yeni yaşamı” edinme ve bu edinilen yaşamda “dünya ile barışık” ama bir o kadar da zıtlık içinde yaşayabilmeyi öğrenebilmemiz ve uygulayabilmemizdir.

Elbette bütün bu aktarımlarda aranılan iyi bir teoloji öğrencisi olmak değil sağlam bir mana talebesi olarak Mesih’i giyinip Ruh’un saran ışığında Yaratan’ı edinme olgusudur. Bu zaten doğal olarak bize, kişiye Yaratan yolunda suret olma dediğimiz o “mana yolunda” yürümeyi getirmiş olacaktır. “Acılar yolu” doğal insan yaşamıdır. Bu yaşamda kişi esasında bilinçli olarak kayba terk edilmiştir. Yani Yaratan düşünce artı ve eksilerin farkındalığı için kişinin benliğine dolayısı ile günahına terkini sağlamıştır. Her şeyin başı ve sonu odur. Yani Yaratan düşüncesinin dışında hiçbir işlev olmadığına göre bütün bu işlevlerde hep Yaratan’ın düşüncesinden kaynaklıdır. Şimdi o zaman Yaratan’ı edinme yani O’nu “sevgi ve ihsan vasıflarıyla” Mesih’inde giyinme bizi esaslı bir biçimde Yaratan’ı edinmeyi dolayısı ile O’nu yaşamayı getirmektedir.


EDİNİM İÇİN ÜÇ ALAN


Efendimiz’in kendi üzerinde bize sunduğu Yaratan’ı yaşama modelinde öncelik “yukarıdan uyandırılmaya” cevap “aşağıdan gayretle” Efendimiz Mesih İsa’nın Ruh’u alması sonrası çöle yani kendi iç dünyasının insan düzeyindeki çatışmalarını yaşamaya yönelmesi ve günahlı doğanın “yani kişinin sadece kendi benliği için alma” doğasının yengisi için bize yöntem sunması için kendisinin bu durumu tecrübe edinmesidir. Bunun sonucunda İlyas Peygamber’in örneğinde bize sunulan bir üst aşamaya geçiş depresyonundan kurtulma prosedürünün bu kez burada edinim aşamasında yaşanabilecek semptomlara direnebilmenin üç yoludur. Çünkü Efendimiz’in öğretisine göre insan özellikle a. Madde b. Mana ve c. Ruhsallığı alanlarında taarruza uğramakta ve sürekli olarak bu saldırılar altında bir türlü “edinim inancına” yani “mantık üstü imana” çıkamamaktadır. Ama esas olması gereken “ben” değil “sen” olgusuna geçebilmedir. Bu haçtır. Yani “benim isteğim değil Senin isteğin olsun” olgusudur. Ve bunu özellikle yaşama indirgemek esastır. Çünkü bu Mesih’i seviyeyi aşağıya yani cansız, bitkisel ve hayvani seviyelerdeki yaşamlar arasına çekebilmek ve insan insan olmaktır. Bu Yaratan suretine dönüşmedir. Bu Efendimiz’i giyinmektir. Kurtarışını gönenmektir ve bu da dolayısı ile Mesihi düzeydir.

Bu Yaratan’ı tam edinme yolunda üç alandan saldırıların ilk alanı hiç kuşkusuz ihtiyaçlar alanıdır yani MADDE alanıdır. Acaba bu alanda “ihtiyaçlarım karşılanacak mı?” sorusu, kaygısı ve hep arka planda bu soru ve etrafında oluşturulan şüphelerdir. Ve böylesi bir noktada iç çalışmada kişinin madde üstüne çıkarak Mesih’le bütünlüğünde oluşturması gereken ve geliştirmesi gereken yeni alan “insan yalnız ekmekle yaşamaz” (Luka 4:4) alanıdır. Bunu madde anlamındaki baş edemediğimiz bütün tutkularda uygulamaya başladığımızda ve yaşam gayemizin Yaratan’ı yüceltmek ve O’ndan haz almak olduğu bilincinde bizim için artık Yaratan’ı yaşamak başlamaktadır.

İkinci alanda saldırı ise genelde MANA alanında saldırıdır. Yani mana esasında görünmeyen dünyalarımızdır. Hissediş dünyalarımızdır. Bu dünyalarımızda soru nettir. Acaba “korunacak mıyım?” Bu soru ve etrafında olan kuşkular ve kaygılarda Yaratan’ı edinme ve edinmemede iman sınaması vardır. Yaratan’ın muhteşem sistemi, varlığı, kurtarışı her şey tamam da ya ben bütün bu sistem içinde “Yaratan’ın madde dünyası içindeki “hisseden varlığı” olarak koruma altında mıyım?” kuşkusu, kaygısı hep kişileri içten yiyip bitirmekte ve esas olana yani Kainatın Efendisi’nin salt varlığına, O’nun Ruh’unun işlevine ve özellikle Yaratan suretine dönüşme konusunda bize Mesih’te sunulan kurtarışına bir türlü tam olarak hisleri sunamamak ve dolayısı ile istenilen suret olma sonucuna ulaşamamak derdi vardır. İşte bu noktada esasında her şeyin olması gerektiği gibi “görünmezin görünürde işlemesi gerektiği” gibi işlediği bilincinde gereksiz sınamalarla Yaratan’ı sınamama şeklinde bir alan bize sunulmaktadır.

Üçüncü saldırı alanımız olan RUHSAL HAYAT yani psikolojimiz, en iyi tanıdığımız ve en çok hizmet etmeye meyilli olduğumuz “egonun” yani “sürekli ben için alma arzusuna” adeta köle olduğumuz alandır. Bu alanda arka planımızdaki soru hep “kontrol kimde?” sorusudur. Ve bu nedenle bu konum bir manada mecazi Mısır diyarımızdır. Bu alanda hep içimiz hırslarla, yönetme ve kontrol alanlarıyla doludur. “Her yere ve her şeye sahip olma istemidir.” Ve bu kullanılarak bize saldırılıp sadece bu istemlerin “ben için alma arzularının” önünde dur, bu arzulara dolayısı ile “kötü olana” secde et deyip duran bir alan vardır. İşte Efendimiz Mesih’in edinim için, Yaratan’ı yaşama geçiş için dayanmamız gereken bu üçüncü noktayı da net bir biçimde gözümüzün önüne koyarak bize formülü yani dayanabilme alanını ve bu alanı genişletebilmenin yollarını vermektedir. Bu yol da “yalnız O’na ibadet edeceksin” (eğileceksin) sözünde açıktır. A. İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, yani her şey sadece maddenin ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Çünkü madde daima maddeyi çekme gayreti içinde olacak ve tatminsizliği pekiştirip duracaktır. B. Yaratan’ı sınamamak esas olmalıdır. Yani bizi yöneten ve yönlendiren hislerimiz olmamalıdır. Çünkü hisler bizi hep yanıltacaktır. Yani, O’nun muhteşem işleyen sistemini iç hissedişlerimizin bütün iniş ve çıkışlarına göre değerlendirmeye kalkmak, kendi iç hislerimize ve bu hissedişlerin arzularına göre bu muhteşem işleyişi denemeye kalkmak sadece bize manevi bir hüsran getirecektir. Çünkü sistem bütün bilimselliği ile tam olarak kavranamasa da işlemesi gerektiği gibi bizim his ve algılarımızın çok ötesinde ama tamlık, bütünlük ve mükemmellik içinde işlemektedir. C. Yalnız O’na ibadet yani eğilmek ise bizi her tür hırstan, kibirden, kendini beğenmişlikten, yönetme ve kontrol etme arzularından kurtarmış olacaktır. Yani bize sadece “Sevgi ve ihsan Olan’ı” edinmiş olmak bir manada Yaratan’ı varlığımızda edinmiş olmak anlamındadır. Bu da bize inanılmaz bir ruh sağlığı ve dinginliği verecektir. Çünkü “alma” kaygıları yerine doğal olarak “kişinin yaratılmışlığını sunması” esas olacaktır. Ki bu birçok kaygıların, şüphelerin, hırsların ortadan kalkması ve çok esenlik ve huzur içinde bir hükmetme ve çoğalma yaşanılmasının kaynağıdır.

İşte Efendimiz İsa Mesih kendi çöl deneyiminde Yaratan’a yürüyen İsra-el’in çöl deneyiminde öğretilmek istenilenleri de içine almak kaydıyla çok daha geniş alanda bize Yaratan’ı yaşama seviyesini nasıl edinebileceğimizi bu seviyeye girişimize engel teşkil edecek üç alanı ve bu üç negatif alanı tamamen edinim alanına çevirme yollarını bu şekilde kendi deneyimi ile gösterip bize öğretişini sunmaktadır.


EDİNİMİN GETİRDİĞİ


Edinim Yaratan’ı kendi doğal olarak var olan varlığın yani eski tabirle tabiatın, yeni tabirle doğan ile bütünleştirmendir. Yani doğal olarak varlığının içinde Yaratan’ın vasıflarının kişiden dışarıya ifşa olması, yansımasıdır. O’nun vasıfları olan “sevgi ve ihsan” gibi iki kelimeyle çok özet bir biçimde ifade edebileceğimiz o muhteşem vasıfların bir zerre de olsa bizim kendi doğamız içinde bize ait, yani yapay değil, sahiden bizde var olan bir unsur olması halidir. Esasında Efendimiz’in sembolik ve ruhsal manada sudan geçmesinde yani bir nutfeden yeni bir beden alış misali ruhun yeniden doğuşunda bize gelen Yaratan’ın Ruh’u dediğimiz hadise Yaratan vasıflarının o muhteşem Olan’a olan samimi imanın bir manada o üst derecelerinin bizde ifşa olmasıdır. Yani O’nun karakteristik vasıflarının artık bizde var olmaya başlamasıdır. Adem’deki anlatımda “benliğimizi tanıma” yolunda “günahla” yani “kendi benliğimiz için alma arzusunun” doruklarında kaybettiğimiz o Yaratan vasıflarını yeniden ve hiç bizden gitmeyecek şekilde Yaratan suretine dönüşme misali kendi doğamıza almamızdır. İşte bu vaftizle tanımlanırken ve ruhsal ve sembolik olarak ifade edilirken, saran ışık yani Yaratan’ın o muhteşem işlevi Kutsal Ruh bizi bambaşka bir iç aydınlanmaya doğru doldurmaktadır. Ve bu dolduruş hemen bir çöl konumunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü böylesi bir “mana yolu” öncelikle MADDE’de ve sonra MANA’da ve elbette RUH’ta tam etkin olarak beden, can ve ruhtan müteşekkil insana tam olarak hükmedecek bir halde olması gerekmektedir. İşte bu üç noktada testte dayanıklı olan kişi artık Yaratan’ı yaşama seviyesinde Mesih’i giyinmiş bir manada Mesihleşme durumundadır. Artık o kişi tam olarak Suret’i ifşa pozisyonundadır. Bu muhteşem bir Yaratan’a yürüyüşün artık Yaratan’ı yaşamakla Yaratan’a kavuşma dediğimiz sonsuzluk boyutuna yükseliş durumudur. Ve bu durum olduğunda artık ışık yalnız kişinin ıslahını değil bu ıslahta muhteşem yansımayı da beraberinde getirmektedir. Ve edinim bu noktadan sonra sonrasını getirmektedir. Sonrası Yaratan’ı öncelikle yeryüzünde yaşama noktasıdır. Yani madde içinde mananın açılımı ile dingin ve Yaratan’ın Ruh’unun saran ışığında yaşamı edinilmemiş bir Ruh yaşamı.


EDİNİM VE DİNAMİZMİ


Bütün bu aşamaların ardında artık Efendimiz’in Yaratan’a yürüyüşü hareket içinde Yaratan’ı edinmeye döndürdüğünü görüyoruz. Bu Ruh’un yüreğimizi açması ile Mesih’in yüreğe kurtuluş vermesi ve sonrası dönüşüm ve değişiminin Efendimiz’deki yoğun ifadesi olarak karşımıza gelmektedir. Bütün bu farklı düzeye dönüşüm ve değişim aşamaları sonrasında yani her şeyden önce “mecburi dönüşüm noktası” ve “aşama aşama dönüşüm” sonrasında “zoru kucaklarcasına” yaşanan “acılar yolundan mana yoluna” geçişte kişi artık “suretsizliği” suret edinmeye başlamış olmaktadır. Ve Efendimiz Mesih bu noktada kitabı çok daha farklı bir açıdan açıklamaya girişmiştir. Daha önce de dediğimiz gibi eğer Efendimiz farklı bir seviyede olmasaydı diğer hiçbir manevi aydınlanmış rehberlerden bir farkı olmayacaktı. Çünkü aynı düşünce ve hareket insanları şu an içinde bulundukları yere getirmekten öte bir şey kazandırmamaktadır. Oysa Efendimiz adı üstünde olduğu gibi Yesua yani kurtarıcı hizmeti için mesh edilmişti. Ve Yaratan’ın ışığı ve mecaz ifadeyle eli ve elbette o muhteşem “kelamı” üzerinde olmak kaydıyla bu rolü harfiyen yerine getirme yolunda ne olması gerekiyorsa onu yapmıştı.

Kısacası “edinim” suretsizlikte Yaratan’ın bir anlamda sesi olmak, bir anlamda İlyas’ın olayında olduğu gibi “tatlı ince bir sesle” Yaratan’ı hayata taşımaktır. Efendimiz de özellikle Yeşaya Peygamber’in “Babil sürgünü” sonrasını müjdeleyen sözlerini kendi “edinimini” ifade için dile getirmektedir. Fakat bu tabloda esasında “edinim ve dinamizmi” açıkça bize sunulmaktadır.

Efendimiz İsa Mesih Yaratan’ın işlevi olan “Saran ışık” yani Allah’ın Ruh’unun sevgi ile geçtiği o zorlu “çöl tecrübesi” ardından yepyeni bir hayata “sevgi ve ihsan olma” hayatına ulaşmıştır. Bu adeta “vaat edilen topraklarda” İsra-el’in Yaratan’la yepyeni bir hayat inşası gibidir. Ama artık Mesih’i düzeyde bu adeta yeryüzünde manevi derinliklerle “suretsizlikte konuşan o Kainatın Efendisi’nin” hayatını yaşamaktır. Ve bu yaşamla hem Adem seviyesindeki insan suretinden hareketle Mesih düzeyine, yani bütün cansız, bitkisel ve hayvani seviyeleri aşarak insan-insan olma seviyesine ulaşmanın yani Yaratan sureti olmanın yolunu göstermekte hem de Yaratan’ı yaşamanın muhteşem derinliğini aksettirmektedir. Demek ki Yaratan’a yürümenin esas noktası Mesihi düzeye ulaşmak ve bu düzeyde Yaratan’ı edinerek muhteşemliğin sonsuzluğuna Ruh’unda ve Mesih’inde tam olarak adapte olmaktır. Bu aynı zamanda Yaratan’la form eşitliğidir. Bu tam kurtuluştur. Bu sonsuz hayatı almaktır. Bu daha maddede manaya ulaşmak yani yürüyüşten yükselişe geçmektir. Bu noktada Efendimiz kendi kurtarıcı olduğu unsurları ifade ederken aynı zamanda bunun Yaratan’ı edinme olan O’nun vasıflarını edinmeyle bize neler getireceğini de gözlerimizin önüne koymaktadır. Bir taraftan Mesih’te biçimlenme ile Yaratan’ı edinme ve dolayısı ile O’nu Ruh’u ve Mesih’i ile yaşama bize gelmekte ve elbette bu muhteşem ıslah ve kurtuluşta “Sevgi ve ihsan olarak dışarıya ifşa olmaktadır.” Özellikle Ruh’un sevki ile çöl tecrübesi sonrası varılan nokta artık “yeni seviyeye” adaptasyon noktası olması hasebiyle “yeni yaşamın” dinamizminin başladığı noktadır ve bu noktada artık “mana yolu” uzayıp gitmekte “Yaratan’ın ışığının hazzı” kişiyi sarmakta ve durdurulamaz bir dinamizmle insan, insan-ı kamil olmaya yani Mesihi ifşaya başlamaktadır. Bu, hayattır. Bu dönüşümün değişimle sabitlenmesidir. Işığın artık o ana yere çekilme anıdır. Ve o noktada Efendimiz’in tabiri ile “Kutsal Yazılar kapanır.” Çünkü yazılar artık edinilmiş ve bu yazılar hayata intikal etmiş, kişinin doğası olmuş ve yükseliş başlamıştır. Bu yanlış anlaşılmamalıdır. “Kitap kapanmıştır” sözü bitme anlamında değil aksine kitap “yaşamda yaşam olmaya” başlamıştır anlamında bir ifade için burada yerini almaktadır. Efendimiz “çöl tecrübesi” öncesini yaşamış, çöl tecrübesini yaşamış ve artık yazıların vaat ettiği gibi o istenilen noktaya gelmiştir. İşte bunun için o noktada “kitabı kapamıştır” yani artık “yepyeni bir düzey” başlamaktadır. Ve okunan yer de önemlidir. İsra-el’e yani Yaratan’a yürüyenler “Babil sürgününde” umutsuzdurlar ve onlara esas “sürgünden kurtuluşun” müjdesi verilmektedir. Ama bu sürgünden kurtuluş dahi yani maddi manada ya da fiziksel manada ya da güncel rahatlama mahiyetinde manevi kurtuluşların çok da tatmin edici olmadığı ifade edilmek istenircesine bu sözler dile gelmekte ve esas kurtuluşun “gönüllerin aydınlığında” Mesih’i giyinerek Mesihi düzeyde Baba ile bütünleşilen yani “Baba ve ben biriz” diyen Efendimiz’in sözlerindekini “manada edinimle” mümkündür. Yani esas tatmin Yaratan’ı edinme “Sevgi ve ihsan Olan’ı” Ruh’unun aydınlığında Mesih’i içime alarak ve Mesih’i yaşayarak edinmemledir. Bu Mesihleşme esasında Yaratan’ın Ruh’unun sonucunu tam olarak yerine getirmektir. Kulluktan Yaratan’a mecazen evlat olmaya geçiştir. İç içe olabilme anıdır. Bu seviye yani Mesih seviyesi artık “insan-ı kamil” seviyesidir. Yaratılışın esas gayesi olan “Yaratan sureti olmak ve Yaratan’ı, sevgi ve ihsan Olan’ı bende yansıtma” seviyesidir. Bu sonsuz hayattır. Çünkü artık tam yansıtmada gelinen kaynakta ruh, geri dönüşünü yapma durumundadır. Yaratılmışlığın gerekliliğinde Yaratan düşüncesi içindeki sistem gereklilik yerine gelmiştir.

İşte bu bağlamda Efendimiz İsa Mesih Yeşaya’da Babil sürgünü sonrası ile bağlantılı olarak esas Mesih’te yani “mana yolunda” esas Yaratan’ı edinme noktasında insanların ve insanlığın o Yaratan sureti mertebesinde edineceklerini dile getirmektedir. Bu noktada artık Yaratan’ı yaşama başlamaktadır. Bunu da en güzel insanlığın kurtarıcısı olma hasebiyle kendi varlığında insanlığa özetlemektedir. Yeşaya’dan okuduğu sözleri kendisiyle bağdaştırmakta ve bu noktada Yaratan’ı edinme sonucunda başlayacak olan “Yaratan’ı yaşama” aşamasının, yani Mesih düzeyinin o muhteşem aydınlığını yine yedi önemli alandaki yansıması ile ifade eder. Ve dolayısı ile Efendimiz’in kurtarışındaki kurtuluşu gönenme koşuluyla Mesih’i giyinen kişileri de ne tür bir yaşamın beklediğini tanımlamaktadır.


YARATAN’I YAŞAMAYA DOĞRU YEDİ ADIM


Artık Efendimiz bu ifadeleri kendisiyle bağdaştırdığı anda yani Yaratan’ı edindiği anda ifşa, yani yansıma, yani Yaratan suretinde esas kurtarıcılığın bütün mahiyetleri doğası olmuştur. Şimdi dikkat edersek Efendimiz talebelerinin “bilhassa kendi vasıflarından bilinmesini” istemektedir. Elbette bunu daha sonra ifade etmektedir ama Efendimiz’in öğretişleri ve hayatı ve varlığı her noktası ile bize bir yaşam modelidir. Hayata gelişi öncesinden bile insanların beklentisinde dahi Efendimiz’in etkin kurtarıcılığı hayat için kaynak oluşturmaktadır. O zaman bu noktada Yaratan’ı yaşama aşamasında Ruh’un “gönül gözünü açması” ardında “Mesih’in kurtarıcılığında” Efendimiz Mesih İsa’nın hizmet yolunun başında söylediği bu sözler hem kadim günlere hem Mesih’e hem de talebelerine “Yaratan’ı yaşama yolunu” tarif etmekte ve bu yolun hem kişiye hem de kişinin etrafına ne denli ışık saçacağı, ne denli Yaratan’ı, O’nun Ruh’unda ve Mesih’inde ifşa edeceği anlatılmaya çalışılmaktadır.

O zaman Yaratan’ı yaşama da ilk adım hiç kuşkusuz Yaratan’ın Ruh’unun “gönül gözünü açmasıdır.” Bu noktada Yaratan düşünce yani “Göklerdeki Babamız’ın” o muhteşem Ruh’u yani işlevi “saran ışık” olmadıkça kişinin bu yepyeni seviyede “mana görüşüne” sahip olması mümkün değildir. Mana görüşü “Efendimiz Mesih İsa’nın gözleri ile bakabilmek, yüreği ile hissedebilmek ve düşüncesi ile düşünebilmektir.” Yaratan’ı “sevgi ve ihsan vasıflarında” edinmiş olarak yansıtabilmek, ifade edebilmek yaşayabilmektir. Ruh’un varlığında kişi Mesihi düzeyi algılayabilmektedir ve bu düzeyde yeni yaşama adım atabilmektedir. Ve efendimiz de “kendisini sevgi ve ihsan Olan’ı” yansıtma yolunda fedaya götüren yaşama ancak “Yaratan’ın Ruh’unun sevkinde adım” atabilmektedir. Çünkü “madde içinde kısıtlı bir ruhun” ancak böylesi bir “mantık üstü edinimle” çok büyük ilahi adımlar atabilmesi ya da Yaratan’ı tamamen “benlik ve varlık” üzerine çekebilmesi mümkündür.

İkinci adım, eksikliğinin farkında olanlara hitap edecek “dönüşüm ve değişim” haberini ilan için meshedilmiş olmaktır. Yani böylesi bir “sevgi ve ihsan Olan’a” dönüşme ve değişme yolu olan yola ancak Yaratan’ın meshi ile çıkmak esastır. Ruh’u ve akabinde Yaratan’ın meshi iki önemli unsur olarak bizi Yaratan’ın vasıflarının edinildiği, Efendimiz’in giyinildiği Yaratan’ı edinme yaşamına bizi taşımaktadır.

Üçüncü adım, Ruh’un doluluğu ve Yaratan’ın meshinde kişinin kendi eksikliğinin farkında “göklerin hükümranlığına” kavuşmuş olması ve dolayısı ile aynı “dönüşüm ve değişimi” kendi ediniminden hareketle başkalarına ifşa edebilmesidir. Yaratan’ı yaşamada “eksiklik farkında hükümranlığa kavuşma yolunda” kişinin diğer eksiklik farkında olanlara “kendi doğallıklarında Müjde’yi - dönüşüm ve değişim Müjdesi’ni ifşa edebilme” ayrıcalıkları vardır. Yaratan’ı yaşarken Müjde Ruh’ta ve Yaratan meshindeki kişinin adeta üstünden dökülmektedir. Ve bu sözlerde esasında müjdelemenin sınırları da belirgindir. Eksikliğin farkındalığı alanıdır. Yani “eksikliğin farkındalığı olduğu yer” bizim için Ruh’ta ve Yaratan’ın meshinde “dönüşüm ve değişim” için ifşa yani yansıtma alanıdır. Bunun dışında insani taktikler, planlar, organizasyonlar ve kurumların esasında insani boyutlarda “Yaratan’ı yaşamaları” çok zordur. Çünkü “Yaratan’ı yaşama” tamamen “üst dünyaların” açılımıdır. “Ben için alma arzusunun üstüne çıkılan” o üst ilahi seviyelerde mümkündür.

Dördüncü adım, Yaratan’la yaşama yani Ruh’un doluluğu ve Yaratan’ın meshi yani ışığının tamamen kaplarımızı doldurması ve bu dolduruşun doğrudan “alma arzusunun reddinde” yansıtılması Müjde’yi yani dönüşüm ve değişimi doğal olarak yaşamayı ve yansıtmayı getirmektedir. Ve bu doğal yaşama ve yansıtmada yavaş yavaş kişiler kendi sınırlı alan duvarlarını, kabuklarını yıkmaya da başlamış olmaktadırlar. Bu durumda yani Yaratan’ı yaşarken bir anlamda kişiler kendi engellerini aşma durumuna gelmektedirler.

Çünkü “benliğin” ağları “beklentisizlikte” ufka doğru bir enginliğe doğru yırtılmaya başlar. Bu ana kadar esasında insanlar farkında olsalar da olmasalar da Kainatın Efendisi’nin düşüncesinin muhteşem sınırsızlığında kendi kendilerini sınırladıkları ve alanlarını daralttıkları o kabuklarını aşma konusunda hep rahatsızlık içindedirler ve inanılmaz büyük zorluklar çekmektedirler. Yaratan’ın müdahalesi olmaksızın, Yaratan’ın Ruh’u yani ışığı olmaksızın “mana yoluna” çıkıp özgürleşmeleri mümkün değildir. İşte bütün bu sıkıntılı durumlar içinde Ruh’un doluluğunda Yaratan’ın meshi, bizden bizi ıslah ile bizden eksikliğin olduğu her noktaya yansıyarak bizi kendi tutsaklığımızdan kurtuluşa getirmiş olmaktadır. İşte bu Mesih’in bizdeki muhteşem ışıması, kurtarışıdır. Mısır’dan kurtarılan İsra-el, Babil’den kurtarılan İsra-el bütün bu fizikte yaşadığı tecrübelerde Efendimiz’in kurtarışında da “kendi egosunun esaretinden” yani “günahın öldürücü varlığından” özgürlüğe kavuşturulmuş olmaktadır.

Beşinci adım, kabuklardan kurtuluşun aydınlığın daha da derine inmesine yol açması sonucu gönül gözünün artık iyiye açılması, “iyiyi görmesi” adımıdır. Dolayısı ile Yaratan’ı yaşama noktasında Efendimiz’in bakışları ile bakmak gibi “sevgi ve ihsanla bakan gözler” açılmış olmaktadır. Ruh’un varlığımızda varlığı, Yaratan’ın meshi ve yüreğimizde bizi Yaratan’ı edinmeye engel teşkil eden kabuklardan kurtuluş Mesih İsa’yı yüreğimize kurtarıcımız ve Efendimiz olarak almakla olduğu gibi bize intikal etmiş olacaktır. Bu müthiş değişim “çöl tecrübesinde” denenmenin dayanıklılığında artık bizde yaşam olmaktadır. İsa Mesih bu nedenle “sizde bol yaşam olsun diye geldim” demektedir. İşte bütün bunların farkındalığı ve tamamen “sevgi ve ihsanda” merhamete açılan gözler, gönül gözümüzün Mesih’te Yaratan’ın gözleri olarak açılması artık bizim dünyaya yepyeni bir bakış açısıyla bakmamız demektir. Bu “nefsini inkâr edip haçı yüklenip Efendimiz Mesih’in ardı sıra” gidilen bir Mesih talebesi yaşamıdır. Ve bu yaşam yaşandığı her yeri Mesih dergahı haline getirmekte ve insanı Adem düzeyinden Mesihi düzeye yani “ben için alma düzeyinden” Yaratan için bütün insanlığa “verme” düzeyine gelme yaşamıdır. Bu adımda artık yepyeni bir görüş olduğu için Yaratan’ı yaşama daha belirginleşmektedir.

Altıncı adımsa, Adem düzeyindeki insanlığın sürekli kendi benlikleri için almalarından ötürü insanlar sürekli birbirlerini ezme durumu içindedirler. Bu esasında güçlülerin sürekli haklı çıktığı, güçsüzlerin ezildiği ve kötü olanın alma arzuları üzerinde at koşturduğu bir düzeni cansız düzeyde bir düzeni yansıtmaktadır. Oysa Mesihi düzey Yaratan’la form eşitliği düzenidir. Yani insanın sadece kendi olarak Yaratan’ın sevgi ve ihsan vasıflarında kendisine verilen ışığı yansıttığı bir düzeyde dünyaya “kaos” üstünde “ıslahı” tattırdığı bir düzeyde hayat sürmesidir. Böyle bir durum Yaratan’ın hükümranlığının günah üstüne indiği Mesihi çağın bütün “iyiliği” ile ve elbette ihtişamı ile her yere hakim olduğu bir durumdur. Yaratan’ı yaşama altıncı adımda artık Ruh’un bütün ihtişamı ile Mesih’i bizle bütünlediği seviyedir. Artık sadece iç tutsaklığı değil gönül gözlerinin görmesinde ıslahın getirdiği dinginlikte insanlık aleminin de birbirini bir bütün halinde birbirini ezme durumundan kurtarılması da böyle bir seviyede gerçek olmaktadır. Yaratan’ı yaşamak bu altıncı adımla artık biraz daha insanı “konuşan düzeye” Mesihi düzeye yükselten bir adımdır. Ve Yaratan’ı yaşayan da varlığındaki kurtarıcısı Mesih’le Ruh’un önderliğinde topluma ifşa ettiği “yeni yaşam” modelinde bütün bu sonuçları kendinde yansıtmak durumundadır. Çünkü “kimde Mesih varsa o kişide sonsuz yaşam vardır” ve “Sonsuz yaşam da, tek gerçek Allah olanı ve gönderdiği İsa Mesih’i bilmektir” (Yuhanna 17:3).

Yedinci adımsa, artık her şeyin sıfırlanıp yeniden başlandığı yüce Yaratan’ın, Ruh’u ve Mesih’i ile bizlere sunduğu RAB’bin lütuf yılıdır. Yani bembeyaz bir sayfada yeniden başlama şansının daha hayatta sağlanmasıdır. Dün geçti ve yarın henüz gelmedi ilkesinde, hiçbir şeyde kaygı çekmeme ilkesinde bütün kainatın muhteşem “uyum prensipleri içinde” harikulade işleyişinde muhakkak ve harikulade bir planın içinde yerimiz olduğunun bilincinde yepyeni bir yaşama başlamaktır. Bu Mesih düzeyidir. Bu Mesih’le “Yaratan düşünceyi” yani “Göklerdeki Babamız’ı” kucaklamaktır. Ve Ruh’un o muhteşem “mantık üstü inanç” denen edinimlerini madde içinde manada sınırsızlığı tadarak yaşayabilmektir. Ve Efendimiz’in kurtarışı bütün bunlar üzerinde her şeye kadir olan “Göklerdeki Babamız’ın” bir lütfu olarak bize sunulmaktadır. Ve bizden de Müjde olarak yüreğimizi açmış ve aydınlatmış Ruh’un teşvikinde Mesihleşen benliklerimizde insanlığa gönderilmektedir.

İşte Efendimiz Ruh’un muhteşem yönlendirişinde acılar yolundan çıktığı mana yolculuğunda “çöl tecrübesi” sonucunda inanılmaz bir Yaratan edinimi dinamizmi ile bütün insanlığa Yaratan’ı yaşama yolunu sunarak o müthiş manevi kurtarış hizmetine başlamıştır. Ve her bir adım Ruh’un rehberliğinde yüreğimizdeki kurtarıcımız ve efendimiz olan Mesih İsa ile bizde de şekillenme adımıdır. Ve bizleri de “sevgi ve ihsan Olan’ı” yansıtan kılma yolunda Mesihleştiren adımlardır.