Son Söz Tanrının’dır

Ülkenin birinde darbe olmuş, devletin başına gelen diktatör Hıristiyan inancının müthiş düşmanıymış, sayıları zaten pek az olan imanlılara baskı yapmaya, yayınlarını yasaklamaya, ileri gelenlerini hapse atmaya başlıyormuş. Aman, diyoruz, inancımız için felâket oldu! Tanrı’nın sözü böyle bir ortamda nasıl yayılabilir, inanlılar topluluğu nasıl güçlenip büyüyebilir?

Gerçekten de Tanrı işinin ileri gitmesi için, kurtuluş müjdesinin yayılıp insanların yüreğinde kök salması için en uygun ortam, en elverişli rejim, en verimli koşullar nedir? Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, gerçek durum, her zaman bize göründüğü gibi değildir. Tanrı, Şeytan’ın oyunlarını bozmakta, planlarını ters çevirmekte ustadır.

Tarih boyunca gerçek Hıristiyan inancını bastırıp yok etmeye çalışanlar olmuştur. Neron’dan başlayarak Roma’nın çeşitli imparatorları denediler, imanlılara korkunç işkenceler uygulandı; oysa düşman onları susturamadı. 20ince yüzyilde tanrısızlığı devletin temel taşlarından biri sayan Komünist ülkerlerde inanlılar topluluğu, zayıfladığı yok olacağı yerde günden güne güçlenmekteyde, ve bugüne dek Çin’de güçlenmektedir.

1979’da komşumuz İran’da Hümeyni diye biri devletin başına geçti. En sert şekliyle şeriati uygulama yoluna giden Hümeyni’den Hıristiyanlar gayet doğal olarak korktu. Eyvah, dedik, İran’daki Mesihçi hareketi ne olacak? Nitekim birçok yerde topluluklara karşı şaldırılar yapıldı, imanlılar hapse atıldı, hatta inancı uğruna yaşamını yitirenler bile oldu.

Ama bugün durumu gözden geçirdiğimizde, Tanrı’nın İranlı komşularımız arasında büyük bir etkinlikle çalışmakta olduğunu görüyoruz. İçinde yaşamakta oldukları ortam pek rahat olmayabilir. Ama imanlılar toplanmaya devam ediyor, İncil satış rekorlarını kırıyor, bazı kiliseler Hümeyni zulmünden kaçanlarla dolup taşıyor. Yurt dışında kaçanlar arasında çok sayıda İranlı İsa Mesih’le ilgili müjdeyi duyup O’na iman ediyorlar. Hümeyni’nin zorla uygulatmak istediği din baskısının karşısında hayal kırıklığına uğrayanlar İsa Mesih’e sığınarak gerçek sevgi ve sevinci buluyorlar.

Bütün bunlar elbette ki gökte süregelen amansız bir ruhsal savaşın yansımasıdır. Şeytan ve onun emrinde çalışan kötü ruhlar, dünyanın başlangıcından beri olduğu gibi var güçleriyle Tanrı’nın egemenliğine karşı koymaktadırlar. Tanrı’nın baş Düşmanı, ne yapıp yapıp insanları O’nun ışığından uzak tutup günah karanlığında kendi denetimi altında bastırmaya kararlıdır. Ne var ki, bu savaşın sonucunun daha şimdiden belirlenmiş olduğunu bilmeliyiz. İsa Mesih, çarmıh üzerindeki ölümü ve dirilişiyle Şeytan’ın ve günahın gücünü kırıp kesin zaferi kazandı. Şeytan daha bir süre için çabalarını sürdürmekte ise de, karşımızda yenilgiye uğramış biri olarak durduğunu unutmamalıyız.

Dünyanın çeşitli yerlerinde gerçek Hıristiyan inancına karşı uygulanan baskılar hiç de yeni bir gelişme değildir. İnanlılar topluluğunun daha ilk yıllarda Şeytan böyle taktiklere baş vurdu. M.S. 35 yıllarında Tanrı’nın sözünü büyük yüreklilikle duyuran İstefan’ın adında bir imanlı, kendi çıkarlarını savunmaktan başka bir şey düşünmeden din adamları tarafından taşlanarak öldürüldü. Bunun ardından da “inanlılar topluluğuna karşı korkunç bir baskı donemi başladı” (İncil: Elçilerin İşleri 8:1). Kudüs’teki durum öyle ısındı ki, imanlılar her biri bir tarafa kaçışmaya başladılar.

Duruma yüzeysel olarak bakan birinin, Şeytan’ın bu çarpışmayı kazandığı sonucuna varması doğal olur. Ama gerçekten öyle mi oldu? Göğe çıkmadan önceki son sözleriyle İsa Mesih, izleyicilerine, kurtuluş müjdesini bulundukları yerden başlayarak dünyanın dört bucağına yaymalarını buyurmuştu. Aradan birkaç yıl geçti, imanlılar Kudüs kentinde bir hayli güçlendi. Ama bakıyoruz, İsa Mesih inancını kendi yakın çevresinin dışına götürmek için harekete geçen yok. İmanlılar, kendi özgür istekleriyle yapamadıklarını, ancak Şeytan’ın yardımıyla başarabildiler! Baskılardan kaçışanlar başka kentlere giderek Müjde’yi duyurmaya başladılar. Kuzeyde Antakya kentine giden bazıları özellikle Yahudi olmayanlar arasında etkinlik gösterdiler. Orada kurulan topluluk tarafından görevlendirilen elçi Pavlus, Hıristiyan inancının ilk yüzyılda gerçekten dünyanın dört bucağına yayılmasında en büyük katkısı olan kişi oldu.

Ya Şeytan o baskı hareketini başlatmasaydı, acaba İsa Mesih inancı ne zamana kadar Kudüs kentinin surları içinde kalacaktı? Şeytan’ın kötülük için amaçladığı girişimi, Tanrı iyiliğe çevirdi. Düşmanın bozuk düzenleri, Tanrısal planın gerçekleştirilmesi için kulanıldı. Daha önce belirttiğimiz gibi, Tanrı kötülüğü iyiliğe dönüştürmekte ustadır.

Tanrı ilk günlerden bu güne değişti mi yoksa? Gücü azaldı mı? Elbette ki Tanrımızda bir zayıflama söz konusu olmaz. Kendisi, Hıristiyanlığın beşiği olan Anadolu ve çevresini tekrar verimli toprak haline getirebilecek güçtedir. Ve bunu gerçekleştirebilmek için bazen ters gibi görünen olayları kullanabilir.

Bu temel ilkenin en şaşılacak örneği hiç kuşkusuz Çin’de görülmüştür. 1949 yılında komünistler yönetimi ele geçirdiklerinde Çin’deki Mesihçi hareketi çok zayıftı. Uzun yıllardan beri Müjde’nin yayılması için çalışmış olan yabancı uyruklu işçilerin hepsi yurt dışı edildi. Dünyanın en kalabalık ülkesinde “Hıristiyan” adını benimsemiş olanların sayısı iki milyon geçmiyordu.

O zamandan 1970’li yıllara dek Çin dışarıya kapalı bir ülke olarak kaldı. Yerli imanlıların durumu konusunda çok az bilgi alınabiliyordu. Ancak müthiş bir baskı hareketinin sürdüğü, hemen tüm kiliselerin kapatıldığı, onbinlerce imanlının hapse atılıp birçoklarının işkencelerle öldürüldüğü biliniyordu. Devletin başında dikmiş bir put gibi duran Mao Ze-Dong, dinin kökünü kazımakta kararlıydı. Çin’deki geçek Hıristiyanlar için neredeyse umut kesilmişti.

1970’lı yıllarda Çin’i deprem gibi sarsan değişmelerin sonucunda beklenmedik bir dışarıya açılma oldu. Yıllardan beri ‘Bambu Perde’nin ardında gizli kalmış olan Çinli imanlılarla yeniden ilişki kuruldu. Kulağımıza gelen ilk haberlere inanamadık—Çin’de yirmi milyon imanlı varmış, yok efedim otuz, hayır kırk milyon olmuş. Şimdi de yapılan en titiz hesaplara göre Çin’de bugün en az elli milyon gerçek Hıristiyanın bulunduğu bildiriliyor! Dünya tarihinin en amansız rejimlere en sert diktatörlerinden biri altında inanlılar topluluğu şimdiye dek görülmedik bir biçimde yeşerip büyüdü. Ortam elverişli miydi? Pek sayılmaz. Ama şunu unutmayalım: Şeytan’ın en korkunç saldırıları, Tanrı için en güzel birer fırsattır.