Müslümanlar, İsa Mesih’in ölmediğine inandıkları için, O’nun dirilişine inanamazlar. Geçen bölümde İsa’nın ölümü ele alındı. Hem Hıristıyan olmayan o çağların Yahudi ve Romalı tarihçiler, hem de görgü tanıkları olan İncil yazarlarının sunduğu ifadeler inceledikten sonra, O’nun çarmıhta ölmesinin tarihsel bir olay olduğu saptandı. Olaydan 600 yıl sonra gelen Kur’an’ın o ana kadar hiç kimsenin kabul etmediği, hatta düşünemediği, dayanıksız uydurması hem mantıksal hem de tarihsel nedenlerle reddedildi. İsa’nın gerçekten öldüğü kararlaştırıldı.
İsa Mesih ise, pek uzun süre mezarda kalmadı! Kutsal Yazılara göre, ölümü yenip, üçüncü gün dirilerek, ölüme karşı son ve kesin zaferi kazandı. İncil, O’nun dirilişi üzerinde önemle duruyor; bu öğretiş Hıristiyanlığın dayanak noktası olduğu denilebilir. O’nun dirilişi Hıristiyanlığın temelidir. İsa’nın öğrettiklerinin doğru ve gerçek olup olmadığı bu doktrine bağlanmaktadır. Çünkü İsa çarmıha gerilmeden önce kendisi hakkında peygamberlikte bulunmuştu:
“Bundan sonra İsa, kendisinin Kudüs’e gitmesi, ihtiyalar, başkahinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı” (İncil: Matta 16:21).
İsa ölümden dönmeseydi, kendini yalancı yerine koymuş olurdu. Oysa ölümden dirildiyse, öğretişlerinde inanmak zorunda kalıyoruz. “Yakında öldürüleceğim ve gömüldükten birkaç gün sonra sapasağlam mezardan çıkacağım” gibi iddialarda bulunan kişi genellikle kaçık sayılır. Ama adamın sözü gerçekleşmişse, ona bambaşka gözle bakılır! Adam, en azından, olağanüstü bir peygamber olmalı!
Eğer biri Hıristiyanlığa öldürücü bir darbe vermek isterse (ve bunu isteyenlerin sayısı az değildir), İsa’nın dirilmediğini kanıtlamak yeter. İncil’in dediği gibi,
“Mesih dirilmemişse, imanımız boştur; siz hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır. Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e ümit bağlamışsak, herkesten daha çok acınacak kişileriz” (İncil: 1 Korintliler 15:17-19).
Eğer İsa dirildi ise, bütün söylediklerine inanmalıyız. Bu da O’nun gerçekten Tanrı’nın Oğlu olduğu anlamına gelmektedir! Dirilişi mucizelerin mucizesi olur. Dirilişine inanabilirsek, İncil’in öbür öğretişlerine inanmak kolay olur.
İsa’nın dirilişini yalanlamaya çalışan beş ayrı teoriyi ele alalım:
İslam dünyasında çok yaygın olan bu teoriye göre, yanlış adam çarmıha gerilmiştir. Bu teori geçen bölümde gözden geçirdik, hem Kur’an-ı Kerim’in hem de İncil’in açısından inceledik. Tarihsel ve mantıksal delillerin yanısıra görgü tanıkları olan İncil’in yazarlarının da ifadelerini ele aldıktan sonra, bunun ne kadar mantıksız ve dayanaksız olduğunu kanıtladık. Bazı Müslüman düşünürlerden başka, tarafsız hiç bir kimse buna inanmaz. Bu görüşü desteklemek için 16. yüzyılda yazılmış olan hem İncil’le hem de Kur’an’la çelişen sahte “Barnabas İncili’ne” başvurulmuştur. Birçok Müslüman düşünürler bile, içinde pek çok çelişki bulunduğundan dolayı, bu dokümana değer vermez.
Birçok kişi, annesi dahil, İsa’nın ölümüne tanık oldu. Üstelik, bunca zaman ve acı çeken, çarmıha gerilen, gömülen, ve bundan sonra üç gün susuz yemeksiz mezarda yatan biri, mezarın kapısının mühürlenmiş kocaman taşını sert Romalı nöbetçi askerlerin gözleri önünde nasıl yuvarlayıp kaldırabilir?
Bu teoriye göre, İsa’nın öğrencileri büyük öğretmenlerini o kadar çok görmek istediler ki, dirileceğine öyle kesinlikle inandılar ki, O’nu sanrılamaya başlamışlar. Yani, gerçekte var olmayan şeylerı görmeye başlamışlar. O’nun birsamını görmüşler! Ama bu teori de gerçeklere uymuyor çünkü kutsal yazılardan öğrencilerin, sevgili öğretmenlerinin çeşitli uyarılarına rağmen, O’nun ölümünden dirileceğine akıllarına erdiremediğini biliyoruz:
“İsa onlara, ‘Sizi akılsızlar! Peygamberlerin tüm söylediklerine inanmakta ağır davranan kişiler! Mesih’in bu acıları çekmesi ve yücelliğine kavuşması gerekli değil miydi?’ dedi. Sonra Musa’nın ve tüm peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazıların hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı” (İncil: Luka 24:25-27).
Birçok insan İsa Mesih’i değişik değişik yerlerde gördüler; O’nunla birlikte yemek yiyen, konuşanlar da vardı. Pavlus şöyle tanıklık ediyor:
“Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü, ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. Kifas’a (Petrus), sonra Onikilere göründü. Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Onların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. Bundan sonra Yakub’a, sonra bütün elçilere, en sonunda, zamansız doğmuş çocuk gibi olan bana da göründü” (1 Kor. 15:3-8).
O kadar çok insan, değişik zamanlar ve yerlerde aynı sanrıyı göremezler. Üstelik, unutmayalım ki, birinci yüzyılın İsa Mesih izleyicilerine hem Yahudiler hem Roma hükümeti tarafından şiddetli bir şekilde zulmedilmekteydiler. Bir sanrı, bir birsam uğruna insan işkence ve ölmeye razı olamaz!
Bu teori İncil’de açıkça yanıtlanmıştır:
“Bunları anlatarken İsa’nın kendisi gelip aralarında dikildi. Onlara, ‘Size esenlik olsun!’ dedi. Ürktüler, bir hayalet gördüklerini sanarak korkuya kapıldılar. İsa onlara, ‘Neden telaşlanıyorsunuz? İçinizde neden böyle kuşkular doğuyor?’ dedi. ‘Ellerime, ayaklarıma bakın; işte ben’im! Bana dokunun da görün. Bir hayalette et ve kemik olmaz, ama görüyorsunuz, bende var.’ Bunu söyledikten sonra ellerini ve ayaklarını gösterdi. Sevinçten hâlâ inanamayan, şaşkınlık içinde olan öğrencilerine İsa, ‘Sizde yiyecek bir şey var mı?’ diye sordu. Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. İsa onu aldı ve onların gözleri önünde yedi” (İncil: Luka 24:36-43).
Öğrenciler bir hayalet görmediler. Tersine, dirilmiş olan sevgili Öğretmenlerini görünce öyle canlanıverdiler ki, bütün zorluklara rağmen tüm uluslara bu Müjde’yi duyurmaya kalktılar.
Tümüyle mantık dışı olan bu teoriye göre, İsa’nın cesedi ya Roma hükümeti, ya da Yahudi din liderleri, ya da İsa Mesih’in öğrencileri tarafından çalınmış. Eğer Yahudi din bilginleri ya da Roma hükümeti İsa’nın cesedini çalsaydı, O’nun ölümden dirildiğine iddia edildiğinde niçin cesedini çıkarıp millete göstermediler? Böylece dirilmediğini kolayca ispat edebildirlerdi. İsa’nın cesedi zaten onların ellerindeydi, ve bir manga Romalı asker mezarı korumakla görevliydi. Ne öğrenciler ne de başka biri İsa’nın cesedini çalamazdı. İncil, alınan önlemleri ayrıntılarıyla anlatıyor:
“Ertesi gün, yani Hazırlık gününden sonraki gün, başkâhinlerle Ferisiler Pilatus’un önünde toplanarak, ‘Efendim,’ dediler, ‘kendisi daha yaşarken o aldatıcının, Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim dediğini hatırlıyoruz. Bunun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, ‘Ölümden dirildi’ derler. Bu sonuncu aldatmaca ilkinden beter olur.’ Pilatus onlara, ‘Bir manga asker alın, gidip mezarı dilediğiniz gibi güvenlik altına alın’ dedi. Onlar da askerlerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezarı güvenlik altına aldılar” (İncil: Matta 27:62-65).
İsa Mesih’in boş mezarı nasıl açıklanabilir? Yine İncil’in açıklaması olup bitenlere ışık tutar:
“Sept gününü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab’bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. Nöbetçiler korkudan titremeye başladılar, sonra ölü gibi yere yıkıldılar.
Melek kadınlara şöyle seslendi: ‘Korkmayın! Çarmıha gerilmiş olan İsa’yı aradığınızı biliyorum. O burada yok; söylemiş olduğu gibi dirildi. Gelin, O’nun yattığı yeri görün. Hem O’nun öğrencilerine gidip şöyle deyin, İsa ölümden dirildi. Sizden önce Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz. İşte ben size söylemiş bulunuyorum.’
Kadınlar, hem korku hem büyük sevinç içinde, çabucak mezardan uzaklaşıp koşa koşa İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. Ansızın İsa onların karşısına çıktı, ‘Selam size!’ dedi. ‘Gidip kardeşlerime haber verin, Celile’ye gitsinler, beni orada görecekler’” (İncil: Matta 28:1-10).
Hiç kuşkusuz, İsa ölümden dirildi! Öğrencilerce hiç beklemeyen bu olay onları öyle canlandırdı ki, birkaç yıl içinde Roma İmparatorluğunun dört köşesinde yeni İnanlılar Topluluklarını kurdular—İmparatorun sarayında dahil! Pavlus, Roma’dan yazarken, şunu söyleyebildi:
“Kardeşler, şunu bilmenizi isterim: başıma gelenler daha çok Müjde’nın yayılmasına yaramıştır. Sonuç olarak tüm saray muhafızları dahil, herkes Mesih uğruna zincire vurulduğumu öğrendi. Kardeşlerin çoğu da zincire vuruluşumdan ötürü Rab’be güvenerek Tanrı sözünü korkusuzca söylemekte daha ca cesur davranıyorlar” (İncil: Filipililere Mektup 1:14).
Pavlus da mektubunu şöyle noktaladı: “Bütün kutsallar, ve özellikle Sezar’in ev halkından olanlar size selam ederler” (İncil: Filipililere Mektup 4:22).
Korkak, bozguna uğramış öğrencileri, öğretmenlerinin çarmıha gerilmesinden sonra düştükleri perişan halinden kaldıran olay, İsa’nın dirilişi idi. Öyle ki, Rab’bin son buyruğunu, yani, bütün uluslara O’nun ölümü ve dirilişinin Müjdesinin yayılmasıyla ilgili buyruğu yerine getirmek için olağanüstü çaba harcadılar.
Dirilmiş, yaşayan İsa onları kökünden değiştirdi. Korkaklığın, bozgunluğun yerine cesur, ruhsal cihangirler, fatihler oluverdiler. Bugün de yaşayan İsa Mesih, bozguna uğramış olanlara hayat verebilir, canlandırabilir. Dünya çapında ve tarih boyunca gerçek Hıristiyanlar, İsa Mesih’in hayatlarını nasıl değiştirdiğine, ümitsizliğin yerine ümit ve nefretin yerine sevgi verdiğine tanıklık ederler.
Evet, İsa ölümden döndü ve kırk gün sonra Tanrı’nın yanına alındı. Ancak bu olayın kaçınılmaz sonuçları hepimizi etkilemektedir.
İsa Mesih’in dirilişi, ölümden sonra yaşamın var olduğunu kanıtlar. O, ölüm diyarına gitmişti ve geri geldi. Ölümün her şeyin sonu olmadığını, tam tersine, sadece ebediyete bir geçiş olduğunu bildirdi.
Tanrı’nın İsa’yı ölümden diriltmesi, O’nun gerçekten Tanrı’nın Oğlu olduğunu ispatlar. Ölmeden önce, İsa sık sık Tanrı’nın Oğlu olduğunu bildirmişti, bu da O’nun öldürülmesine yol açtı. Fakat Tanrı O’nu ölümden diriltmekle, bulunduğu iddiaları doğrulamış oldu. İsa’nın görünümü değiştiğinde, Tanrı, buluttan gelen bir sesle öğrencilere nasıl, “Sevgili Olum budur, O’ndan hoşnudum, O’nu dinleyin!” diyerek İsa hakkında tanıklık ettiyse, bu tanıklığı son ve kesin bir şekilde bir kez daha diriltmesiyle vurguladı. Tanrı, İsa Mesih’in kendisinin öz varlığından olduğunu herkese duyurmaktadır. Bu tanıklığı reddeden, Tanrı’nın hem sözlerini hem sunduğu kanıtları reddediyor.
İsa Mesih’in dirilişi O’nun ölüme karşı kesin bir zafer kazandığını gösteriyor. Ölümü sıradan bir şehidin ölümü değildi. Günahlarımızın bağışlanması için öldü ve görevini tamamladığını kanıtlayan delil O’nun dirilişidir.
Son olarak, Mesih’in dirilişi O’nun tekrar geleceği anlamına gelmektedir. Bir gün yine dönüp, dünyayı yargılayacak. O zaman ister istemez ayaklarına kapanıp O’na tapınacağız. Eğer bugün O’nun önünde gönüllü olarak diz çökmezsek, kıyamet gününde O bize diz çöktürecek. Daniel peygamberin görümünde olduğu gibi olacak:
“Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var Olan’ın yanına doğru ilerledi, O’nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyen sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır.” (Kutsal Kıtap: Daniel 7:13-14)
İkinci gelişinde İsa Mesih, ölümü yenen bir kurtarıcı olarak değil, kutsal, adil bir yargıç olarak gelecek. Ölümü yenemediğine inanıyorsanız, size niçin sonsuz yaşam versin?