YUNUS VE NAHUM: YAHUDİ OLMAYAN ULUSLARA GÖNDERİLEN PEYGAMBERLER

Eski Antlaşma peygamberliğinin önemli bir bölümü İsrail’in etrafındaki çeşitli ulusların üzerine gelecek olan yargıları içerir. Aşağıda bazı örnekler sıralanmıştır:

Yeşaya 13–25; 34; Babil, Asur, Filistin, Moav, Şam, Habeşistan, Mısır, Edom, Arabistan, Sur, dünyanın bütün ulusları.

Yeremya 46–51 Mısır, Filistin, Moav,Ammon, Edom, Şam, Kedar, Hazor, Elam, Babil.

Hezekiel 25–32; 35; 38–39 Ammon, Moav, Edom, Filistin, Sur, Sayda, Mısır, Asur; Gog ve Megog.

Daniel 2, 7 Babil,Medler ve Persler, Yunanistan, Roma.

Amos 1:3 - 2:3 Şam, Filistin, Sur, Edom, Ammon, Moav.

Zekeriya 9:1-7 Şam, Sur, Sayda, Filistin.

Üç kitabın tamamı Yahudi olmayan ulusları odaklar:

Obadya Edom

Yunus Asur

Nahum Asur

Bu durum bize bazı önemli ilkeleri hatırlatır:

  1. Tanrı, bütün uluslarla ilgilenmektedir ve hepsini sever. İbrahim’in çağrılmasından şimdiye kadar olan planı, bütün ulusları kutsamaktı (Yar.12:3).

  2. Tanrı, “Bütün dünyayı yargılayan” (Yar.18:25) olarak bütün ulusları Kendisine karşı sorumlu tutar.

  3. Doğruluk bir ulusu yüceltir, oysa günah herhangi bir halk için utançtır” (Sül.14:34). “Ulusal günahlar” denilecek günahlar ciddi bir gerçektir. Büyük olasılıkla bu yazılar hakkında yazılmış olduğu uluslara gönderilmiştir (Yer.27:3-4). Tanrı ülkemize bir peygamber aracılığıyla mesaj gönderseydi, bu ne olurdu? Bizim ulusumuzun ulusal günahları var mıdır? Ne olabilir?

Ninova, Nemrut’un soyundan gelenler tarafından kurulan büyük Asur İmparatorluğu’nun başkentiydi (Yar.10:8-11). Dünya tarihindeki en kaba ve şiddet dolu yönetimlerden biriydi; İ.Ö. 1100-612 tarihleri arasında hüküm sürdü. Asurlular’ın esirlerine yaptıkları zulümler dillere destan olmuştu. Bunlara elleri, ayakları, kulakları ya da burunları kesmek ve çocukları diri diri yakmak da dahildi.

Ninova’ya iki tane peygamber gönderilmişti: Yunus ve Nahum. Mesajları birbirlerininkine çok benzemekle birlikte (Ninova üzerine yargı geliyor!), sonuçlar birbirinkinden çok farklıydı. Ninovalılar, Yunus’un uyarısına tövbe ederek karşılık verdiler ve Tanrı kenti yok etmedi. Ama yüz yıl sonra Nahum, Ninova’nın yıkımının artık kaçınılmaz olduğunu bildirdi. Yunus kitabının, Tanrı’nın “iyiliğini” ve Nahum kitabının ise Tanrı’nın “sertliğini” gösterdiğini söyleyebiliriz (Rom.11:22).

YUNUS

Tanrı’nın peygamberleri hakkında yaygın olan yanlış düşüncelerden biri de onların günahsızolduğudur. Onlar Tanrı’nın gerçek hizmetkârları olmakla birlikte günahsız olmaktan çok uzaktılar. Kutsal Kitap onların hatalarını, zayıflıklarını ve günahlarını çok açık bir biçimde ortaya koyar.

Yunus, II. Yeroboam’ın zamanında Tanrı’nın sözünü etkin bir biçimde İsrail’e duyurdu (2Kr.14:23). Ama en çok, kötülükleriyle ünlü Asur’un başkenti Nineve’ye, Tanrı’dan bir uyarıyla gitmesi istendiğinde bu görevden kaçmaya çalışırken dev bir balık tarafından yutulan peygamber olmasıyla ünlüdür (bölüm 1). Üç gün balığın karnında kaldıktan sonra itaatsizliğinden ötürü tövbe eder ve balık onu karaya kusar (bölüm 2). Tanrı ona Nineve’ye gitmek için ikinci bir fırsat daha tanır. Bu kez gider ve orada Tanrı sözünü bildirmesi bütün Ninevelilerin kent çapında Tanrı’ya dönmesi ve Tanrı’nın onlara merhamet edip onları yargılamaktan vazgeçmesiyle ödüllendirilir – bu, itaatin önemini konu alan önemli bir derstir (bölüm 3). Ama kitaptan alınacak gerçek dersi bölüm 4’te görürüz. Yunus, kenti kurtardığı için Tanrı’ya karşı öfkelenir. Tanrı’nın onları yok etmesini istemektedir! Yunus şöyle dua eder:

Ah, ya RAB, ben daha ülkemdeyken böyle olacağını söylemedim mi? Bu yüzden Tarşiş’e kaçmaya kalkıştım. Biliyordum, sen lütfeden, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin, yapacağı kötülükten vazgeçen bir Tanrısın” (4:2).

Yunus kitabı, Tanrı’nın yeryüzünde yanlış olarak yönlendirilmiş ve hüküm giymiş uluslara olan merhametini çok açık bir biçimde gösterir: “Ben Ninova’ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var” (Yun.4:11). Tanrı’nın halkının düşmanlarına karşı sevgi duymamak bir peygamberin (ya da herhangi bir kişinin) Tanrı’nın yüreğinden tümüyle habersiz olduğunu gösterir. Eğer O’na aitsek, Yunus gibi olma eğilimimize karşı koymalı, bunun yerine bütün insanlara karşı lütufkâr ve merhametli olmalıyız.

Son olarak, Tanrı’nın gelişen vahyi, Yunus’un yüzyıllar sonra gelecek olan çok daha büyük Birinin bir göstergesi olduğunu gösterir. İsa Mesih deniz sularının değil, Tanrı’nın insanlığın günahlarını yargılamasının dalgaları tarafından sarılacaktı. Balığın karnında değil, yeryüzünün bağrında üç gün geçirecek ve sonra ölümden dirilecekti. Bu görkemli dirilişe “Yunus’un belirtisi” adı verilir (Mat. 12:38-41). İsa, sadece “Rab’den” olan sonsuz kurtuluşun (Yun.2:9) kaynağı olacaktı.


NAHUM - “KISKANÇ VE ÖÇ ALAN BİR TANRI”

İnsanların elinde, kişinin düşmanlarından öç almaya çalışması sadece büyüyen bir nefrete ve bitmeyen savaşlara dönüşür. İncil’de, Tanrı halkına, “kendi öcünüzü kendiniz almayın; bunu Tanrı’nın gazabına bırakın” diye buyurmuştur (Rom.12:19 ve İbr.10:30; Yas. 32:35’i aktarır). Ancak, bu ayetin ikinci kısmı, ilk kısmı kadar önemlidir: “Öç benimdir, kötülüğün karşılığını ben vereceğim.” Bütün kötülüklerin karşılığı Tanrı tarafından adil bir biçimde verilecektir.

Yunus gibi Nahum’a da Ninova halkı için bir mesaj verilmiştir. Ama Yunus’un Tanrı’nın merhametini sunmasından farklı olarak Nahum, zalim ve canavarca olan Asur krallığının sonunun geldiğini bildirir. Yunus’un, “Sen lütfeden, acıyan, geç öfkelenen, sevgi dolu, yapacağı kötülükten vazgeçen bir Tanrısın” (Yun.4:2) dediği yerde Nahum, Rab’bin adil öfkesine işaret ederek işin diğer yüzünü bildirdi:

RAB kıskanç, öç alıcı bir Tanrı’dır. Öç alır ve gazapla doludur. Karşıtlarından öç alır, Düşmanlarına karşı öfkesi süreklidir. RAB tez öfkelenmez ve çok güçlüdür. Suçlunun suçunu asla yanına koymaz.” (Nah.1:2-3)

Tanrı’nın halkı yıllarca acı çekip sıkıntı içinde yaşadıktan sonra, intikam alan Tanrı gelip halkının öcünü kusursuz bir adaletle alacaktı. Ninova’nın tamamen mahvolmasını ibret verici bir ders olarak kullanan Nahum kitabı, Tanrı’nın dünyanın her yerindeki günahkârları korkunç bir şekilde yargılayacağını belirtir. “Ellerikanlı… Yalanla, talanla dolu” kent (3:1) Rab’bin evrensel hükümdar olduğunu kabul etmeye zorlanacaktı.“Alımlı, büyücü fahişe” Ninova, diğer ulusları kandırmış ve onları satmıştı, ama Tanrı kanmaz. Tanrı onların kötülüklerini herkesin önünde ortaya çıkaracaktı (3:4-7). Tanrı değişmemiştir. M.Ö. 612’de Babillilerin Ninova’yı yok ettikleri gibi, Tanrı’nın bozuk dünyamızı kesin olarak yok etme konusunda verdiği vaat de gerçekleşecektir.

Buna karşın bu yargı kitabında bile Rab’bin merhameti görülebilir. Rab, “çabuk öfkelenmez” (1:3) ve “iyidir, sığınaktır sıkıntı anında. Korur kendisine sığınanları” (1:7). Ninova’nın yok edilmesinin haberi, Tanrı’nın adaleti ve sadakatinin bir hatırlatıcısı ve sonunda “Yakup’un soyunu İsrail’in eski görkemine kavuşturacağı” konusunda bir güvenceydi (1:15 - 2:2).

Tanrı’nın Kıskançlığı

Tanrı’yı anlamak için, O’nun “kıskanç” ya da “gayretli” olduğunu anlamalıyız; her iki sözcük de İbranice’de “qinah” sözcüğünden gelmektedir. Ama Tanrı’nın Kutsal Yazılarda belirtilen kıskançlığı, “şüphe, güvensizlik ve rekabetten korkma” gibi kıskançlıkla ilgili tutumlarla karıştırılmamalıdır. Tanrı’nın kıskançlığı, taviz vermeyen kutsallığı ve kusursuz sevgisinin birleşiminin yarattıklarından, özellikle de Kendisine ait olan kurtardığı halkından istediği, kayıtsız şartsız bağlılıktan başka bir şey değildir (Çık.20:5; 34:14; Yas.4:24; 5:9; 6:15). Tanrı’nın kıskançlığı ya da gayreti O’nun günaha olan öfkesi ve yargısının kökündedir (Yas.29:18-20; Hez.5:13; 8:3; 16:38, 42; 23:25; 36:5-6, 9, 22-23; Sef.1:18). Kendi halkının öcünü almaya, vaatlerini yerine getirmeye ve görkeme ulaştırmaya olan azminin de temelidir (2Kr.19:31; Yşa.9:7; 37:32; Yoe.2:18; Zek.1:14; 8:2-3).

Tanrı’nın kaçınılmaz gazabı, İsrail’in fahişeliklerinin üzerine geldiğinde bu, Rab’bin sevdiği halkıyla olan değiştirilemez evlilikantlaşmasını tehlikeye düşürdüğünden, Rab’bin kıskanç sevgisi O’nun “içinde kalbinin dönmesine” neden olur (Hoş.11). Sevginin kıskançlığı, “Rab’bin alevidir (Neş.8:6). Tanrı, kutsallığının gerektirdiği şekilde günahı silip gelecekteki gelinini temiz kılmak için, gazabını Biricik Oğlu’nun üzerine döktü. Kutsal sevgisinin huşu veren bu özelliği Mesih’in günahkârlar uğruna yargılanmasında görülür (Yşa.53:10-11).

Bizler de günahtan, özellikle kendi günahlarımız ve sadakatsizliğimizden nefret etmeliyiz. Tanrı’yı ve O’nun halkını Finehas gibi kıskanç bir şekilde sevmeliyiz (bkz. Say.25).


HABAKUK - “DOĞRU ADAM İMANLA YAŞAYACAKTIR”

Tanrı’nın vaadinin sonsuz bereketlerinden pay almak için en gerekli olan şey İman’dır: “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek imkânsızdır” (İbr.11:6). Yahuda’nın kötülüğüyle karşı karşıya olan Habakuk adaleti sağlaması için Tanrı’ya yakarır (Hab.1:2-4). Tanrı, kısa bir süre içinde zalim Babillilerin Yahuda’yı istila edip onu cezalandıracağını söyleyerek yanıt verir (1:5-11). “Bu, peygamberin acısını daha da çoğalttı, çünkü Tanrı daha az kötü olan bir halkı cezalandırmak için nasıl olur da daha kötüsünü kullanabilirdi (1:12-17)?”100 Bizler de sık sık buna benzer soruların yanıtlarını bulmaya çalışırız: Nasıl olur da Tanrı bir sürü masum insanın bu kadar çok acı çekmesine izin verebilir? Bunun yanıtı ancak uzun vadede anlaşılabilir:

Bu olayların zamanı gelmedi henüz. Sonun belirtileridir bunlar ve yalan değildir. Gecikiyormuş gibi görünse de bekle olacakları, gecikmeyecek, er geç gerçekleşecektir. Bakın şu övüngen Kildaniler’e, niyetleri iyi değildir. Ama doğru kişi imanıyla yaşayacaktır. (Hab.2:3-4)

Adalet gerçekleşecektir. “Kuvvetleri kendi tanrıları olanlar suçlu tutulacaklardır (Hab.1:11, özel çeviri). Yahuda’nın cezalandırılmasından sonra Asur gibi kötü bir ülke olan Babil de gururu, şiddeti ve putperestliğinden ötürü “tamamıyla itibardan düşecekti” (2:6-20). “Kutsal Olan”ın korkunç gazabı gösterilecekti (3:3-15). Babil’in büyük planlarına karşın sonuçta yıkıma uğrayacağı kesindi, “Çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya Rab bilgisiyle öyle dolu olacak” (Hab.2:14).

İnançsızın gururunun tersine Tanrı’ya inanan doğru kişi imanla yaşamalıdır. “Kurtuluşun ilahi mesajına çocukça, alçakgönüllü ve içten bir güvenle sarılmalıdır.”101 En karanlık ve en umutsuz günlerde bile içimiz güven ve sevinç dolu olmalıdır:

Tomurcuklanmasa incir ağaçları, asmalar üzüm vermese, boşa gitse de zeytine verilen emek, tarlalar ürün vermese de, boşalsa da davar ağılları, sığır kalmasa da ahırlarda, ben yine RAB’le sevineceğim, kurtuluşumun Tanrısı’yla sevinçten coşacağım” (3:17-18).



SEFANYA - “RAB ONUN ORTASINDADIR”

Habakuk’un, inanlıların yararlandıkları bereketlerden pay alabilmenin şartı olarak, imana sahip olunması isteminde bulunduğu yerlerde Sefanya alçakgönüllülük ve ruhta fakir olmayı vurgulamıştır. “Rab’bin Gününün” Yahuda’nın üzerine gelmekte olduğunu bildirerek halkı, “Rab Tanrı’nın önünde sessiz olun” (1:2-7) diye uyarmıştır. Obadya, Yoel, Amos ve Yeşaya da bu günden söz etmişlerdi. Ama hepsinden çok Sefanya Rab’bin, “yeryüzünden her şeyi… insanı ve hayvanı tamamıyla sileceği”ni (1:2-3) söyleyerek gelecek olan dünya çapındaki yargıyı vurgulamıştır. Bu peygamberlik kısmen Yeruşalim’in M.Ö. 586’da Babilliler tarafından ve kısmen de M.S. 60 yılında Romalılar tarafından tekrar yerle bir edilmesiyle gerçekleşmiştir. Ama asıl son henüz gelmemiştir.

RAB’bin öfke gününde” bütün yeryüzünü yok edecek olan gayretin ateşi, “halkların dudaklarını pak kılacaktır” (1:18; 3:8-9). Yargıdan sonra Rab, Tanrı’dan korkan ve “düzeltilmeyi kabul eden” bir kalıntıyı kendine alıkoyacaktır (2:7, 9; 3:19).

Halkım bana yaptığı bunca kötülük yüzünden utandırılmayacak o gün. Çünkü gururlu, küstah olanları uzaklaştıracağım aralarından. Kutsal dağımda bir daha böbürlenmeyecekler. Orada sadece benim adıma sığınan uysal ve alçakgönüllüleri bırakacağım.” (3:11-12).

Peygamberliğin son bölümünde, Tanrı’nın büyük bir sevgiyle dolu olan yüreğine göz attığımızda, gördüklerimiz bizi hayretler içinde bırakıyor. O’nun, sevdiği halkının arasında onlar için coşan ve büyük bir sevinçle dolan zafer dolu bir savaşçı olarak vaadini yerine getirdiğini görüyoruz! Onlara bu görkemli peygamberlik sözü verildiğinde, Sefanya onlara (ve bize) şöyle bağırır: “Ey Sion halkı, ezgiler söyle... haykır! Yürekten sevin, sevinçle coş!” (3:14).


YEREMYA - “TANRI’NIN SÖZÜ”

Tanrı’ya hizmet etmek için “ağlayan peygamber” Yeremya’nın içinde olduğu durumdan daha cesaret kırıcı bir durum hayal etmek zordur. Hizmetine, büyük reformcu Yoşiya’nın umut verici yönetimi sırasında başladı, ama 23 yıl boyunca insanlar onu dinlemeyi reddettiler (25:3). Yoşiya’nın trajik ölümünden sonra (2Ta.35:20-27) Yahuda ve Yeruşalim’in üzerine birbiri ardına sıkıntılar gelmişti. Yahuda’nın son dört kralı, Yehoahaz, Yehoakim, Yehoakin ve Sıdkiya, yabancı krallar tarafından birbiri ardına esarete götürülmüştü (2Kr.23:31–25:21). Onlarla birlikte herhangi bir potansiyel değere sahip olan bütün İsrailliler de köle olarak götürülmüştü.

Yeremya’nın zor işi, zayıflara, hastalara, ihtiyarlara ve geriye kalan başka istenilmeyen nankör kişilere hizmet etmekti. Onlara sürgünün kaçınılmaz olduğunu ve ülkelerini istila eden Babilliler’e teslim olmalarının Tanrı’nın isteği olduğunu söylemesi gerekir (27:12-22; 28:12-16; 42:11-16). Yeremya onlara Tanrı’nın Sözü’nü bildirirken bile, kendisini dinleyenler onu öldürme planları kurmaktadırlar (26:7-24; 37:11-16; 38:1-13). Hizmeti, Tanrı’nın apaçık uyarılarına hiç kulak asmayarak Mısır’a kaçan kibirli Yahudiler’den arda kalanlarla birlikte orada sona erdi (42–44 bölümler).

Yeremya, her şeyden önce, “Tanrı’nın sözü”nün peygamberidir. Eski Antlaşma’da 350 kez söylenen “Rab diyor ki” sözlerinin içinden 150’den fazlasını o kullanmıştır.Yeremya’nın otoritesinin temeli Tanrı’nın sözüydü: “İşte, sözlerimi senin ağzına koydum” (1:9; 5:14). Tanrı’nın sözü Yeremya’nın kendi canı için yiyecek içecek gibiydi: “Sözlerin bulundu ve ben onları yedim; ve sözlerin benim için kalbimin sevinç ve zevkiydi” (15:16). Meyvesiz gibi gözükse de ve karşılık olarak alaya alınsa da o, bildirilmesi gereken gerçekti: “yüreğimde kapatılmış yanar bir ateş gibi oldu” (20:8-9). Yeremya, uyardığı halk tarafından reddedilmenin kendisine verdiği sıkıntıyı anlattıkça, Tanrı’yla kişisel paydaşlık konusunda çok şey öğreniyoruz (11:18-23; 12:1-6; 15:10-20; 17:14-18; 18:18-23; 20:7-11). Rab’bin sözü yaşamının temeliydi.

Ne yazık ki Yeremya’nın yaşadığı dönemde, tıpkı bugüne kadar her dönemde olduğu gibi, Tanrı’nın Sözü’nü getirmeden “Tanrı’nın peygamberi” olma iddiasıyla gelenlerin sayısı az değildi. Bu nedenle adına peygamber denilen bütün kişilerin sözlerinin Tanrı’nın daha önceden verilen vahyiyle sınanmasının gerekliliğini görmek çok önemlidir. Birçok “peygamber” rüyalar ve görümler görüyordu. Ama Rab onlar için şöyle dedi, “Kendisinde düş olan peygamber düşünü anlatabilir, ama benim sözüm kendisinde olan sözümü gerçekten olduğu gibi söylesin. Buğdayın yanında saman nedir?” (23:28).

Dışa Dönük Dinin Boşluğu

Adına, “Tapınak Kapısı Mesajı” adı verilen konuşmasında (7-10 bölümler) Yeremya tapınağa giden insanları üç önemli gerçek hakkında uyardı:

1) Tanrı’nın tapınağına gitmek, gerçek tövbenin yerini tutmaz (7:4-20).

2) Dinsel etkinlikleri yerine getirmek Rab’be itaatin yerini tutmaz (7:21 - 8:7).

3) Tanrı’nın sözüne sahip olmak Tanrı’nın sözünü uygulamanın yerini tutmaz (8:8-12).102

Yeremya’nın Rab’bi değişmemiştir. Günümüzde de boş, ikiyüzlü, kendini adamamış bir şekildeki dinsel etkinlik kişiyi dosdoğru Tanrı’nın yargısına ve öfkesine götürür.

RAB’bin Tahtı Yeruşalim (Kudüs)

3:16-17’deki hayret verici bir önbildiride Yeremya şöyle bildirmiştir: “‘Ülkede büyüyüp sayıca çoğaldığınız günlerde’ diyor RAB, ‘Halk artık, ‘RAB’bin Antlaşma Sandığı’ demeyecek. Sandık bir daha kimsenin aklına gelmeyecek; anımsanmayacak, özlenmeyecek, bir yenisi de yapılmayacak. O zaman Yeruşalim’e, ‘RAB’bin Tahtı’ diyecekler.’”

O son günde Tanrı’nın vaadi yerine geldiğinde, bütün İsrail’in tapınmasının odak noktası olan Antlaşma Sandığı artık önemli olmayacaktı. Tanrı meleklerin arasındaki altından yapılmış sembolik tahtta oturmak yerine Yeruşalim’de tahtta oturacaktı. Böylece, Musa’nın yasasının törensel öğelerinin Tanrı’nın planında artık yer almayacakları açıkça belli olmuştu.

Doğruluğumuz Olan RAB

Yeşaya 4:2 ve 11:1’de bildirilmiş olan “doğru filiz”, Yeremya 23:5-7 ve 33:14-22’de önceden görülen aynı Davut oğludur. Mesih’e verilen özel isim, Yahve tsıdkenû”, yaniYehova Salâhımız” veya “Doğruluğumuz olan Rabdir. Mesih’le halkı birbirleriyle öylesine yakından bağlantılıdır ki, bu isim 33:16’da Yeruşalim’le paylaşılmıştır. Bu isim, 33:14-22’de tanımlanan, vaat edilen krallığın Rab’bin kusursuz doğruluğunu temel aldığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda Mesih’in Kendi doğruluğunun onlara verileceğini ve onların sayılacağını da bildiriyor. Bir gelinin kocasının ismini ve bunun bütün getirdiklerini kabul etmesi gibi, Mesih’in halkı da O’nun ismi ve doğruluğunu kendilerininki olarak kabul ederler. Tanrı’nın önündeki gerçek doğruluğun tek temeli budur.


Yeni Bir Antlaşma”

Kutsal Kitap’ımızın son 27 kitabına verilen isim (Yeni Antlaşma) Yeremya 31:31-34’den alınmıştır: “İsrail evi ile, Yahuda evi ile yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor.” Bu harika bölüm, Yeni Antlaşma’da aktarılan en uzun bölümdür (İbr.8:8-12; 10:16-17). Aynı zamanda Mesih’in bu antlaşmanın Aracısı olarak başarılarını ele alan İncil’de geçen en az yedi ayetin de konusudur (Bkz. Mat.26:28; Mar.14:24; Luk.22:20; 1Ko.11:25; 2Ko.3:6; İbr.9:15; 12:24).

Bu antlaşma, “atalarını Mısır diyarından çıkarmak için onların elini tuttuğum gün kendileriyle yaptığım antlaşma gibi” olmayacaktı (32). Bu antlaşma, taşların üzerine kazınmış olan “eski antlaşma”dan farklı olacaktı: “Yasalarımı onların içlerine koyup, yürekleri üzerine onu yazacağım” (33). Yasanın esası yeni olmayacaktı, çünkü Tanrı’nın karakteri ve yasası değişmez. Vaat edilen Mesih, Kutsal Yasa’yı geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya gelecekti (Mat.5:17). Ancak Yasa, “kutsal, doğru ve iyi” olduğu halde yaşam verme gücüne sahip değildi. Sadece insanın yasa tanımazlığını ortaya çıkarıp onu suçlayabilirdi. Bu yeni antlaşma, Mesih’in ölümü, ölümden dirilişi ve yüceltilmesi ve O’nun göndereceği Kutsal Ruh’un kişiyi içsel olarak yenilemesiyle gerçekleşen, Tanrı’nın işi olacaktı. Tanrı’nın Kendisi, kutsal buyruklarını halkının yüreklerine yazacaktı.

Sina Dağı’nda verilen Musa’nın antlaşmasına göre “yeni” ve ondan farklı olsa bile, Yeremya’nın bildirdiği bu yeni antlaşma, İbrahim ve Davut’a verilen, o dönemde “sonsuz antlaşma”, “bir barış antlaşması”, “Benim antlaşmam ve “yeni bir yürek/ruh” olarak da bilinen antlaşmadan farklı bir şey değildi (Yşa.24:5; 42:6; 49:8; 54:10; 55:3; 59:21; 61:8; Yer.32:39-41; Hoş.2:18-20). Bu ümit dolu sözlerle Tanrı, ulus için yaklaşmakta olan yıkım günüyle ilgili değişmez amacını yeniliyor, geliştiriyor ve başka sözcüklerle yeniden dile getiriyordu.