BİLGELİK KİTAPLARI

Birinci bölümde, günümüzde elimizde olan Eski Antlaşma’nın genel yapısına bakmıştık. Tanrı’nın insanı Kendi benzerliğinde yaratması ve onları düşmüş insanlıktan Kendisi için özel bir halk olmaları için kurtarmasıyla, Tanrı’nın planının temeli Kutsal Kitap’ın ilk beş kısmında atılmıştır. Bu temelin üzerine, Yeşu’dan Ester’in sonuna dek Tanrı’nın halkının devam eden tarihi kaydedilmiştir. Şimdi bu tarihsel kitapları neredeyse yarıladık.

Üçüncü ve dördüncü grup kitapların, tarihsel kitaplarda kaydedilen dönemlerde yazıldığını görmüştük. Üçüncü grupta, Tanrı halkının en derin duygularını Tanrı’ya ve birbirlerine döküşlerini görüyoruz. Tanrı’nın halkına verdiği yaşama onların gözüyle bakıyoruz. Son çalışmamızda Davut’un Mezmurlarda, kendi yüreğinin dua ve şükranlarını ifade etmesine rağmen,aynı zamanda Kutsal Ruh’un yönlendirmesiyle Mesih’e ilişkin peygamberliklerde de bulunduğunu gördük.

Süleyman, 3000 küsur mesel (özdeyiş) ve 1000’den fazla şarkı yazmıştır (1Kr.4:32). Süleyman’ın Özdeyişleri kitabının büyük bir kısmıyla birlikte Vaiz ve Neşideler Neşidesi (Ezgiler Ezgisi) kitaplarınıda da kaleme almıştır. Eyüp ve Mezmurlar kitaplarıyla birlikte Süleyman’ın yazıları, Eski Antlaşma’nın tarihsel kitaplarından sonra (bkz. sayfa 20), peygamberlik kitaplarından önce gelen ve adlarına “Bilgelik Kitapları” denilen beş kitabı oluşturur.

Yaratılış - Ester Tarihsel Kitaplar

Eyüp - Süleyman’ın Özdeyişleri Bilgelik Kitapları

Yeşaya - Malaki Peygamberlik Kitapları

Bu, “Bilgelik Kitapları”nda bütün insanlar, doğrular ve kötüler, erdemliler ve sahtekârlar, anlayışlı olanlar ve anlayışsız olanlar ve en çok da hikmetli (bilge) olanlar ve akılsız olanlar diye hep iki gruba ayrılmışlardır (örneğin, Sül.14:1-9).

Bu kitaplar gerçek hayata eğilirler. İnsanlığı ilgilendiren en zor ahlaki ve felsefi konular hiçbir yerde rastlanmayacak bir biçimde burada ele alınır. Masum insanların neden acı çektikleri, kötülerin başarılı olmalarına neden izin verildiği, Tanrı’nın haksızlık ve adaletsizliğin devam etmesine neden izin verdiği ve yaşamın anlamı gibi sorular sadece sorulmakla kalmamış aynı zamanda çok iyi bir biçimde yanıtlanmıştır. Yaratılış’tan beri izlediğimiz, Tanrı’nın bütün insanlığı bereketleme vaadi bu yanıtların dayanağını oluşturur.


EYÜP

Eyüp, Kutsal Kitap’ın büyük bir olasılıkla ataların döneminde yazılmış olan belki de en eski kitabıdır. Dünyanın nasıl yönetildiğinin karanlık bilmecesini ele alır. Neden doğru insanlar Eyüp’ün acı çektiği gibi acı çekiyorlar? Neden Tanrı inanlıların sıkıntılardan geçmelerine izin veriyor? Kötülük nerede başlamıştır? Şeytan’ın rolü nedir? gibi konulara yer verilmiştir.

Eyüp’ün Tanrı’dan sadece O’ndan aldığı bereket ve zenginliklerin yüzü suyu hürmetine korktuğunu küstahça iddia ettikten sonra Şeytan, Eyüp’ü sınamak için iki kez sınırlı izin alır (1:8-12; 2:3-6). Kısa bir zaman içinde Eyüp mahvolur. Bu şiirsel kitabın ana bölümü, Eyüp’le arkadaşlarının arasında geçen birkaç hararetli tartışmanın etrafında organize olmuştur (3-37). Arkadaşları, Eyüp canından ve “Tanrı’ya lanet edip ölmesini” söyleyen karısından (2:9) başka her şeyini kaybettikten sonra, onu “teselli etmeye” gelmişlerdi.

İsimleri Elifaz, Bildat ve Sofar olan üç arkadaşı, Eyüp’ün günah işlediğinden ötürü acı çektiğini söyleyerek onu suçlamış ve sahip olduğu zenginlikleri Tanrı’nın kendisine yeniden vermesi için tövbe etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Eyüp, (haklı olarak) çektiklerinin nedeninin bu olmadığı konusunda ısrar etmiş ve (haksız olarak) Tanrı’yı kendisine karşı adaletsiz davranmakla suçlamıştır. Kitap, Rab’bin sessizliğini bozarak Eyüp’e meydan okuyup onun kendini doğru görmesi ve aceleyle sarfettiği sözler nedeniyle tövbe etmesini sağlaması (38:1 – 41:6) ve bilgisizce suçlamalarından ötürü arkadaşlarını azarlamasıyla biter (42:7-9).

Eyüp’ten alınacak dersler çoktur. Tanrı’nın doğru bir yaşamı bereketleyeceği genel kuralının istisnaları olduğunu, Eyüp’ün doğru bir insan olduğu halde büyük acılar çektiğini öğreniriz. Tanrı’nın halkının derin anlamlı nedenlerden ötürü acı çekmelerine izin verebileceğini görmek için, Şeytan’la Tanrı arasındaki uzun vadeli çatışmayı incelemek gereklidir. Aynı zamanda, kendi yaşamlarımızdaki üzücü olaylara nasıl karşılık vermemiz gerektiğini de görürüz: “RAB verdi ve RAB aldı. RAB’bin ismi mübarek olsun… Tanrı’dan iyilik kabul edelim de kötülük kabul etmeyelim mi?” (1:21; 2:10).

Tanrı’nın bir şeyi yapma nedenlerini anlamasak bile, O’nu adil olmamakla ve zalimlikle asla suçlayamayız. “Bu işin hepsinde Eyüp suç işlemedi ve Allah’a uygunsuzluk yüklemedi” (1:22). Bunun yanında doğal günahkârlığımız konusunda Kutsal Kitap’ın gerçekçi sözlerini kabul etmeliyiz: “O insan ki, haksızlığı su gibi içmektedir!” (15:16).

Ama bizim amacımız için en önemli olanı, Eyüp’ün en derin acısında Tanrı’nın vaadinin sonsuz bir umut sağlama biçimidir. Eyüp 13:15’de “Beni öldürse de O’na güveneceğim” demiştir (özel çeviri). Tanrı’yla arasında duracak bir aracının özlemini çekmiş (9:33) ve Kutsal Kitap’ın kaydettiği çok büyük bir imana işaret eden yerlerin birinde şöyle demiştir: “Ben ise, bilirim ki Kurtarıcım diridir ve sonunda yeryüzü üzerinde duracaktır ve benim derim, bu beden yok olduktan sonra, O zaman etim olmaksızın Allah’ı göreceğim, gözlerim O’nu görecek ve bir başkasının gözleri değil” (19:25-27). Tanrı’nın amacı, o zaman yaşamakta olan ve bir gün yeryüzüne gelecek olan bir Kurtarıcı’yı da içeriyordu.

Eyüp, bir diriliş gününün geleceğinden emindi. En derin fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının içinde bile Tanrı’nın değiştirilmez planına bütün kalbiyle iman etmeye devam etti. Bu durum Tanrı’nın vaadine inanan herkes için bir örnektir:

Kardeşler, Rab’bin gelişine dek sabredin... Yüreklerinizigüçlendirin... İşte dayanmış olanları mutlu sayarız. Eyüp’ün nasıl dayandığını duydunuz. Rab’bin en sonunda onun için neler yaptığını bilirsiniz. Rab çok şefkatli ve merhametlidir” (Yak.5:7, 8, 11).


“BİLGELİK” MEZMURLARI VE SÜLEYMAN’IN ÖZDEYİŞLERİ

Tanrı’nın vaadine inanmak, inanan kişiyi Tanrı’yla doğru bir ilişki içine sokar. Bu ilişki bir din değildir. Bu, insan deneyiminin her yönünü etkileyen, Tanrı tarafından verilmiş yeni bir yaşamdır. Çoğu kez, Tanrı’nın sadece bizleri “iyi insanlar” yapmayı istediğini düşünerek O’nun bize olan ilgisini yeterince kavrayamıyoruz. Halbuki lütfu o denli büyüktür ki, O, bizlere Kendi görkemli ve sonsuz yaşamında bir pay vermek istemektedir:

Bizi Kendi yüceliği ve erdemiyle çağıranın Tanrısal gücü, Kendisini tanımamızın sonucu olarak bize, yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi vermiştir. Tanrı’nın yüceliği ve erdemi sayesinde bize çok büyük ve değerli vaatler vermiştir. Öyle ki, dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmalardan kurtulmuş olarak,bu vaatler aracılığıyla Tanrısal özyapıya ortak olasınız (2Pe.1:3-4).

Eyüp kitabında, Mezmurlar’ın bazılarında(1, 19b, 25, 32, 34, 49, 78, 111, 112, 119, 127, 128, 133’te), Süleyman’ın Özdeyişleri’nde, Vaiz’de ve Neşideler Neşidesi’nde (Ezgiler Ezgisi), Tanrı’nın vaadine olan imandan gelen bu yeni yaşama “bilgelik” denir. Bu yüzden bu kitaplara Bilgelik Kitapları adını veriyoruz.


Rab’de Yaşam

Bu bilge yaşam, adaleti (Sül.17:15), çalışkanlığı (Sül.14:23), dürüstlüğü (Sül.12:19, 22) ve nazik, kontrol altında tutulan bir dili içerir (Sül.10:19; 11:12; 15:1, 4). Rab’den korkan kişi, kötülükten uzak durur, hatta kötülükten nefret eder (Eyü.1:1, 8; 28:28; Mez.34:11; Sül.3:7). Bilge adamın sevinci Rab’bin yasasındadır (Mez.1:2). Bütün gurur, kibir, pis konuşmalar, öfke ve haset bırakılmalıdır (Sül.8:13; 14:2; 22:24; 23:17). Kutsal Kitap, Tanrı’nın halkından din değil, yaşam isteminde bulunur.

Rab Korkusu

Bu bilgelik kitaplarının temel gerçeği şudur: Rab korkusu bilginin başlangıcıdır (Eyü.28:28; Sül.1:7; 9:10; 15:33; Vai.12:13). Gerçek anlayışın ilk ilkesi budur. Sadece Tanrı’yla doğru bir ilişki içinde olduğumuzda, O’nun yarattığı dünyayı, birbirimizi ve yaşamın kendisini anlamaya ve bütün bunların tadını çıkarmaya hazır olabiliriz. “Rab korkusu hayata götürür” (Sül.19:23).

Rab korkusu; her an yatıştırılması gereken, korkunç, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir zorbanın korkusu değildir. Rab korkusu, Tanrı’nın bizim her şeyi bilen Yaratıcımız olduğunu ve O’nun “bütün dünyanın adil hakimi” olduğunu bilmektir (Yar.18:25). Bir gün mutlaka O’nun önünde duracağız! Süleyman şöyle demiştir:

İşin sonu şudur; her şey işitildi: Tanrı’dan kork ve O’nun buyruklarını yerine getir...çünkü iyi olsun, kötü olsun, her gizli şeyle beraber her işi Tanrı yargılayacaktır” (Vai.12:13-14).

Süleyman’ın zamanında, Rab korkusu yeni bir öğreti olmaktan çok uzaktı. Hatta bu temel gerçek, Süleyman’ın devrini, bundan önce incelediğimiz bütün dönemlere bağlar:

Eski günlerde imanlı adamlar, “Tanrı korkusunda yürürler” ve “Rab’be korkuyla hizmetederler”di.Ancak, Tanrı’yla olan yakın beraberliklerinde, duaları ne denli güçlü olursa olsun dinsel yaşamlarının temelinde Tanrı’nın huşu verici ve korkunç olduğu kavramı vardı. Tanrı hakkındaki bu düşünce,Kutsal Kitap’ın tümünde baskın çıkan düşüncedir ve kutsalların karakterlerine renk ve nitelik katar. Bu Tanrı korkusu, doğal bir tehlike korkusundan daha öte bir şeydi; mantıksal olmayan, Yüce Tanrı’nın önünde kişisel yetersizliğimizi hissetmenin verdiği bir duyguydu. Eskidönemlerde Tanrı insanlara Kendini gösterdiğinde sonuç hep, insanın içini burkutan günahkârlık ve suçluluk duygusuydu. -A. W. Tozer82

Tanrı’nın vaadine iman etmiş olan insanlar her zaman yaşamları aracılığıyla Tanrı’dan korktuklarını göstermişlerdir. Bu onları diğer insanlardan ayırmıştır. Üstelik Tanrı, Kendisinden korkanlarla özel bir şekilde ilgilenir:

Bir insan RAB’den korkuyor mu?

RAB ona seçeceği yolu gösterir.

Gönenç içinde yaşayacak o insan,

Soyu yeryüzünü sahiplenecek.

RAB kendisinden korkanlarla sırrını paylaşır,

Onlara antlaşmasını bildirir (Mez.25:12-14).

Tanrı korkusunda yaşamaya karar vermeliyiz. Bu, Davut tarafından yazıldığı gündeki gibi güncelliğini koruyan geçerli bir olaydır. Bundan önceki bölümlerde incelediğimiz dönemlerdeki Rab korkusuna bir bakalım:


Atalardan Önceki Dönem

Atalardan önceki dönemde, Tanrı’dan korkanların soyu ilk olarak Yaratılış 5’inci bölümde kaydedilmiştir. Hanok, “Tanrı yolunda yürüdü” 83 (Yar.5:22, 24). Bunun anlamı, Tanrı’nın gelmekte olan yargısının ışığı altında yaşadığıdır (bkz. Yah.14-15). Nuh, “Rab’bin gözünde lütuf buldu… Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü” 2 (Yar.6:8-9). İbraniler bu sözlere şunu ekler: “İman sayesinde Nuh, henüz olmamış olaylarla ilgili olarak Tanrı tarafından uyarıldığında, Tanrı korkusuylaev halkının kurtuluşu için bir gemi yaptı. Bununla dünyayı yargıladı ve imana dayanan doğruluğun mirasçısı oldu” (11:7).

Ataların Dönemi

Ataların Tanrı korkusu ya da Tanrı’ya olan saygıları onlarda, Tanrı’nın vaatlerine itaatkâr bir güven oluşturdu. İbrahim, İshak’ı sunduğunda Tanrı, Tanrı’dan korktuğunu anladım dedi (Yar. 22:12). Yakup, Rab için “Babası İshak’ın Korktuğu der (31:42, 53). Yusuf dürüst hareketlerini sadece şöyle açıkladı: “Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı’ya karşı günah işlerim… Ben Tanrı’dan korkarım (39:8-9; 42:18).

Musa’nın Dönemi

Musa’nın Dönemi’nde Yasa şu sözlerle özetlenmişti:

Şimdi, ey İsrail halkı, Tanrınız RAB sizden ne istiyor? Yalnız şunu istiyor: Tanrınız RAB’den korkun, O’nun yollarında yürüyün, O’nu sevin; bütün yüreğinizle, bütün canınızla O’na kulluk edin; üzerinize iyilik gelsin diye bugün size bildirdiğim buyruklarına, kurallarına uyun” (Yas.10:12-13).

Krallardan Önceki Dönem

İsrail halkı, Vaat Edilen Toprağa girdiğinde ve zafer dolu bir biçimde onu fethettiğinde Yeşu, aynı konunun üzerinde durarak şu sözleri onlara tekrar etti: Rab’den korkun (Yşu.4:24; 14:14).

Davut’un Dönemi


Davut, son sözlerinde şöyle der: “‘İnsanları doğrulukla ve Tanrı korkusuyla yöneten kişi, bulutsuz bir sabah, şafakta görünen gün ışığı gibidir, parlaklığı yağmurdan sonra topraktan ot bitirir.’ Soyum da Tanrı’yla böyle değil mi? O benimle sonsuza dek kalıcı, her yönüyle düzenli ve güvenilir bir antlaşma yaptı” (2Sa.23:1-5).

Böylece her dönemde Rab korkusu, Tanrı’nın ilahi vaadi ve bereketine imanın önemli bir temeliydi. Aslında bu, aynı zamanda Tanrı’nın yaşam armağanından zevk almanın anahtarıdır.


VAİZ

İnsan ikilemini derin bir biçimde anlayan “Davut oğlu Vaiz” (Süleyman), Tanrı olmadan, “güneşin altında bulunan” şeylerin yaşamı anlamlı hale getirmediğini belirtir (1:3). İnsanoğlunun eğitim, zevk, yiyip içmek, zenginlik, mal mülk, iş, müzik, seks, saygınlık ve daha bir sürü şey gibi yaşamın anlamını bulmak için yaptığı tüm arayışların boş olduğunu anlatır. Zengin olsun fakir olsun, bilge olsun akılsız olsun bütün insanların ortak kaderi ölüm ve mezardır: “Hepsi bir yere gidiyorlar; hepsi topraktandır ve hepsi yine toprağa dönüyorlar” (3:20), “Anasının rahminden nasıl çıktı ise, geldiği gibi yine çıplak gidecek ve elinde götürsün diye emeği için hiçbir şey almayacak... (5:15). Öyleyse ne için uğraşıyoruz? Neden hayattayım? Bundan başka bir şey yok mu?

Dünyanın sunduğu her şeyi bir araya koysanız, bunların hiçbiri insanın yüreğini tatmin edemez. ‘İnsan kalbinde Tanrı tarafından biçimlendirilmiş bir boşluk vardır’ diyen Pascal’dı. Augustine ise şu gözlemde bulunmuştur; ‘Sen bizi Kendin için yarattın ya Rab ve kalplerimiz Sende dinlenene dek hiçbir huzur bulamayacak.’ 84


Bu kitap, sonsuzluk umudu olmadığı takdirde, yaşamın boş olduğunu ortaya koyarak dünyasal bakışın kısırlığını gösterir. Yanıtları sadece Tanrı’nın vaadinde verilen derin sorular sorar. Bizi ölümün ötesine taşıyacak bir amaç olmadan kalplerimiz tatmin olmaz, çünkü Tanrı sonsuzluğu insan kalbine koymuştur (3:11). “Anlamsız, anlamsız, her şey anlamsız!” (12:8) yargısını sadece diriliş ve sonsuz yaşam yanıtlar. İnsanlığı tanrısal bir Kurtarıcı aracılığıyla kurtarmak ve kurtardıklarının arasında sonsuza dek sevgi dolu bir şekilde yaşamak vaadi, insan kalbinin en derin gereksinimlerini karşılar ve o boşluğu doldurur. Rab’be ve O’nun bilge iyiliğine sevinçle güvenip yaşamın yanıt bulmamış birçok sorusunu Kendi istediği zamanda yanıtlaması için tüm bunları O’na bırakmaya çağrıldık.


NEŞİDELER NEŞİDESİ (EZGİLER EZGİSİ)

“Vaiz” kitabının hemen ardından gelen Neşideler Neşidesi, “Vaiz” kitabında sorulan sorulara direkt bir yanıttır. Tanrı ile her şey “anlamsız” değildir. Durum bunun tam tersidir. Tanrı’nın halkı için olan amacı, sevgi, anlam ve sevinçle doludur. Bu amaç, Tanrı’nın Kendisiyle olan kutsal bir sevgi ilişkisinden başka bir şey değildir. Tanrı’nın Yasası’nın temel ilkesi, “Allah’ın Rab’bi bütün yüreğinle ve bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin”dir (Yas.6:5). Ama Şeytan, Tanrı’nın amacının asla yerine gelmeyeceğini, insanın Tanrı’yı asla Tanrı olduğu için değil, O’ndan ne elde edebileceğini düşünerek seveceğini söylemiştir (Eyü.1:9-11; 2:4). Ama Rab, ruhsal “gelini” olmak üzere Kendisi için bir halk oluşturmaktadır! Kendisini sonsuza dek ruhta ve gerçekte sevecek olan kişileri aramaktadır.

Rab’bin bütün yaşam armağanları zevk doludur ve bunların en büyüğü de sevgidir: “Bir insan sevgiye bedel evinin bütün malını verse, bu bile hor görülen bir karşılık olur” (Neş.8:7). Neşideler Neşidesi “Tanrı’dan gelen bir alev” diye adlandırdığı tek eşli evliliği kutlar (Neş.8:6-7; ve Sül.5:18-21). Ezginin ana kahramanları Şulamitli kadın ve “sevgili”sidir. Ama bu ezginin daha derin bir anlamı olduğunu da anlıyoruz. Ezgideki sevgi ilişkisi Rab ve halkı arasındaki ilişkiyi resimler. Ezgide geçen olaylar, Rab’bin sevdikleriyle arasında geçenlerin tarihinin tümünü sembolik bir biçimde göstermektedir.85

Sevgi çok güçlüdür, ama hiçbir sevgi Rab’bin sevgisi kadar sabırlı değildir. Tanrı’nın İbrahim’i seçmesiyle başlayan antlaşma sevgisi, Kendi halkının itaatsizliğiyle bile bozguna uğratılamaz. Aslında Süleyman’ın yazdığı Ezgide bulunan kusursuz evlilik, maalesef Süleyman’ın kendi hayatında bile gerçekleşmemişti (1Kr. 11:1-13). Süleyman’ın hoş olmayan çok eşliliği ve eşlerinin putlarına tapması sonucu Tanrı ile halkı arasındaki ruhsal sevgi soğudu. Bu şekilde gerçek sevgi ve sadakati kutlayan Neşideler Neşidesi, İsrail’i ruhsal zinalarından ötürü suçlayan peygamberlik kitaplarıyla (Yeşaya - Malaki) derin bir tezat ve aynı zamanda onlar için uygun bir giriş oluşturur.


RAB’DEN BİLGELİK ARAYIŞI İÇİNDE OLMAK

Diri Tanrı’yı kişisel bir biçimde tanımamız için olayı Tanrı başlatır, O bize izin verir: “Yüce Olanı biz bulamayız” (Eyü.37:23). Ama Tanrı bizi kutsamaya azimli olduğu için O’nun huzuruna gelip O’nu arayabiliriz.

Bilgelik Tanrı’dan başka hiçbir kaynaktan elde edilemez.Bilgelik arayışı kişiyi, kendisini bilge kılmaktaki acizliğinin farkında olarak huşu ve saygı içinde dizleri üzerine çöktürtmedikçe, bilgelik o kişi için kapalı bir kitap olmaya devam eder.86


İçtenlikle ve istekli bir şekilde Tanrı’dan bilgelik istemeliyiz, yoksa bilge olamayız. Bilgelik, “Beni sevenleriben de severim, arayan beni bulur” der (Sül.8:17). Kutsanmış adam, “zevkini RABbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür” (Mez.1:2). Tanrı’nın böyle kişilere olan vaadi zengin ve doludur:

Ne mutlu RAB’den korkan insana,

O’nun buyruklarından büyük zevk alana!…

Asla sarsılmaz,

Sonsuza dek anılır doğru insan.” (Mez.112:1, 6).

Kişi Tanrı’nın bilgeliğinin bulunduğu Tanrı Sözü’ne çok zaman ayırmalıdır. Bu zamanı bulabilmek için sabahın erken saatleri ya da gecenin geç saatlerini kullanmak gerekebilir. Kutsal Kitap okunmalı, incelenmeli, üzerinde düşünülmeli ve günlük yaşama uygulanmalıdır. Bulduğumuz bilgelik etrafımızdaki insanların çoğuna akılsızlık gibi görünebilir, ama bu çoğunluğun bilgeliği değil, Tanrı’nın bilgeliğidir (1Ko.1:18 - 2:16; Yak.3:17-18). Tanrı’nın Sözü’nde, “Tanrı’nın sırrının, yani bilgeliğin ve bilginin tüm hazinelerinin saklı olduğu” Mesih’i buluruz (Kol.2:3). Bilgeliği aramak zordur ve bize pahalıya mal olacaktır, ama bunun başka bir yolu yoktur. Bilgeliğin meyvesi “altından, saf altından daha iyidir” (Sül.8:19).


SONUÇ

Gerçek bilgelik, Tanrı’nın yollarını ve kalbini anlamaktır. Kutsal Olan Tanrı’nın bilgisidir. Tanrı’nın değiştirilemez planına olan diri iman, günlük yaşamımızın her yönüne anlam katar. En büyük bilgelik budur.

RAB kendisinden korkanlarla sırrını paylaşır,

Onlara antlaşmasını bildirir”

(Mez.25:14).