Tapınma Çadırı

Tanrı’nın bu tapınma çadırı hakkındaki niyeti Çıkış 29:43-46’da açıkça bildirilmiştir:

İsraillilerle buluşurken çadır görkemimle kutsal kılınacak. Buluşma Çadırı’nı ve sunağı kutsal kılacak, Harun’la oğullarını bana kâhinlik etmeleri için görevlendireceğim. İsrailliler arasında yaşayacak, onların Tanrısı olacağım. Anlayacaklar ki, aralarında yaşamak için onları Mısır’dan çıkaran Tanrıları RAB benim. Tanrıları RAB benim.”

Tamamıyla kutsal bir Tanrı’nın, insanlar arasında oturabilmesi için Kendisinin, bunun yolunu hazırlaması gerekir. Çıkış 25-28’de Rab, Musa’ya bu özel tapınma çadırını nasıl yapacağı hakkında ayrıntılı bilgiler verir ve onu şöyle uyarır, “Her şeyi dağda sana gösterilen örneğe göre yapmaya özen göster” (Çık.25:40). Bu tapınak çadırı ve içindeki eşyalar aracılığıyla Tanrı, halkına Kendisinin insanlar arasında yaşama planının temel derslerini öğretiyordu. Burada üç önemli nokta göze çarpar:

A) Tanrı insanlarla paydaşlık içinde olmayı arzular. Bu tapınak çadırının var oluşu bile, yeryüzüne inip yarattıklarıyla birlikte olmaya istekli olan, lütufkâr Tanrı’nın yüreği hakkında çokşey söyler. Onların inatçıgünahkârlıklarınakarşın yarattığı insanları sever ve onlarıKendisiyle paydaşlığa çağırır. O’nun, “sonsuza dek yaşayan yüksek ve yükseltilmiş ve adı kutsal Olan olduğu”doğrudur. Tanrı, “Ben yüksek ve kutsal yerde otururum”der ama, “ezilmiş ve yüreği kırılmışadamla beraberim”diye de ekler (Yşa. 57:15; ayrıca bkz. Yşa.66:1-2).

Bu bizim için çok hayret verici bir şey olsa da, Tanrı bizlere, sonsuz amacının insanlar arasında yaşamak olduğunu öğretir. Hatta Kutsal Kitap bu büyük planın gerçekleşmesiyle sona erer:

İşte, Tanrı’nın konutu insanların arasındadır. Tanrı da onların arasında yaşayacak. Onlar kendisinin halkı olacaklar, Tanrı’nın kendisi de onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek” (Esi.21:3-4).

B) Tanrı yaklaşılmaz kutsallıkta yaşar. Tapınak çadırından aynı zamanda Tanrı’nın, yaklaşılmaz bir kutsallıkta yaşadığını öğreniyoruz. Tanrı o denli kutsal ve görkemlidir ki, insanlar O’na yaklaştıktan sonra yaşayamazlar. İncil O’nun yüceliğini şöyle ifade eder: “Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı...” (1Ti.6:15-16).

Bu yüzden, aşağıdaki şekilde görülebileceği gibi avlunun etrafında tek bir girişi olan yüksek bir keten perde vardı (Çık.27:9-19). Kalın bir perde tapınağı avludan ayırıyordu (26:36-37). Bir başka perde de “kutsal yer”i, Tanrı’nın görkeminin antlaşma sandığının üzerinde durduğu “en kutsal yer”den ayırıyordu (26:31-33). Bu sandık, Tanrı’nın tahtını temsil ediyordu (Yşa.6:1). Kutsal yere yanlış bir şekilde giren kişi o anda ölüyordu. Kutsal eşyalara yanlış bir biçimde elini süren kişi de o anda ölüyordu. Tapınak çadırındaki işleri doğru bir biçimde yerine getirmeyen herkes de aynı şekilde anında ölüyordu. Tapınak çadırının bütün ayrıntıları, “Yüzümü gören yaşayamaz” sözündeki ciddi dersi öğretiyordu (Çık.33:20). İnsan günahlı olduğundan ötürü, “yakıp yok eden bir ateş” olan Tanrı’nın kutsallığına yaklaşamaz (Yas.4:24).

C) Tanrı insanı Kendisiyle barıştırmak ve onun Kendisine yaklaşması için gereken yolları hazırlamıştır. Günahlı insanla Kendisi arasındaki korkunç uçurumun üzerine bir köprü kurmak için Rab tek ve değiştirilemez bir yol koymuştur. Tanrı Kendisine bu türlü yaklaşımı avlunun kapısından en kutsal yere kadar olan beş eşyayla göstermiştir (aşağıdaki şekile bakınız).

Bu eşyalar aracılığıyla Tanrı, insanın günahtan temizlenip Kendi huzurunda durabilmesi için gerekli ilkeleri veriyordu. Günahlı insanın Tanrı’ya yaklaşabilmesi için aşağıdaki üç şey gerekliydi:

1) Günahlarının Bağışlanması. Bir evin önündeki paspas gibi, Tanrı’nın evinin önündeki sunak da günahların kirinin ve getirdiği suçluluk duygusunun kişiden alındığı yerdi. Sadece masum, lekesiz bir kurbanın kanı aracılığıyla günahlar bağışlanabilirdi. Bunun nedeni günahın cezası olmasıdır. Günahın Tanrı’nın yasasına göre bağışlanabilmesi için ölüm gerekliydi ve bu yüzden kurban edilen hayvan, günah işleyen insanın yerine ölüyor, ölüm cezasını ödüyor ve günaha kefaret ediyordu.

Bu sunak, Mesih’in yüzyıllar sonra üzerinde öldüğü çarmıhı temsil ediyordu. Kurban edilen hayvanlarsa tabii ki, Tanrı Kuzusu olan İsa Mesih’in Kendisini temsil ediyorlardı. Mesih tamamıyla günahsızdı ama bizim günahlarımızı Kendi üzerine aldı. Ölümüyle dünyanın günahlarının cezasını ödedi.

2) Yıkanmalıdır. İnsanları temsil eden kâhin kutsal yere girmeden önce, “kazan”da ya da özel bir leğende yıkanmalıydı. Bu, günahın kir ve pisliğini çıkarmayı temsil ediyordu. Kutsal Yerde durabilmek için kişinin, “Elleri pak, yüreği temiz” olması gerekiyordu (Mez.24:4). İçsel kutsallığa sahip olmadan hiç “kimse Rab’bi göremeyecek”tir (İbr.12:14). Ne yazık ki, günahkâr insan sadece suçlu olmakla kalmaz aynı zamanda günahın sonucu olarak kirlenmiştir de. Çıplak gözle görülemeyen mikroplar ve virüsler içimize girip bizi öldürebilirler. Aynı şekilde, içsel nefret, acılık, ahlaksızlık, yalan vb. de ruhumuzu kirletir ve öldürür. Tamamıyla bağışlanan bir suçlunun nezih bir toplumda yaşayabilmesi için yeni giysiler ve davranış biçimlerine gereksinimi olduğu gibi, kişinin suçunun bir kurbanın kanı aracılığıyla kendisinden uzaklaştırılmakla kalınmayıp aynı zamanda günahlarının kirliliğinden de arıtılması gerekmektedir. Tanrı, Mesih aracılığıyla hem bağışlanma hem de temizlenme sağlamıştır.

İsa, çarmıhta öldükten üç gün sonra ölümden dirildi.Kırk gün sonra göğe alındı ve vaat edilen Kutsal Ruh’u öğrencileriyle birlikte olmaya gönderdi.Dirilişinin gücü aracılığıyla Kendisine inanan herkese yeni yaşam verir. Kalplerinde yaşamaya başlayan Kutsal Ruh, onları tamamen yıkar ve yeniler (bkz. Tit.3:5). Birçok din, Yaratıcı tarafından bağışlanmaumudu verdiği halde sadece Mesih’in müjdesi yenilenmeyi vaat etmektedir.

3) Kendisi için Tanrı’ya yakarılması gerektir. Günahkâr insanın Kutsal Tanrı’ya yaklaşabilmesi için gereken üçüncü şey, onun adına sürekli aracılık edilmesidir. Tanrı’nın buyruğu üzerine Harun’un oğulları kutsal yerde yapılan bu hizmete atanmışlardı. Tapınak çadırının ilk bölümüne düzenli olarak girer ve insanlar için aracılık etmeyi temsil eden üç eşyanın bakımını yaparlardı. Bu üç eşya, Yedili Şamdan, Adak Ekmekleri Sofrası ve Buhur Sunağıydı. Burada kâhinler aşağıdaki hizmetleri yerine getirirlerdi:

Şamdanın yedi kandilini saf zeytinyağıyla doldururlar ve onların sürekli yanmasını sağlarlardı. “Dünyanın Işığı” olarak bizler için yakaran Mesih de, halkının ışıkta yürümesini sağlar.

Her Sept günü masanın üzerinde insanların Tanrı’yla olan paydaşlığını temsil eden on iki ekmek somununun yerine yenilerini koyarlardı. İsa Mesih şöyle bildirmiştir, “Yaşam ekmeği ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden asla susamaz” (Yu. 6:35). İsa’nın aracılığı sayesindeYaratıcımızın bizi yaratma amacını yerine getirebilir, yani yaşayan Tanrı’yla harikulade bir paydaşlık içinde yaşayabiliriz.

İç perdenin hemen önünde bir sunak vardı. Kâhin bronzdan yapılmış olan yakılmalık sunağından aldığı ateşle bu altın sunağın üzerinde buhur yakardı. Bu ilahi tapınma, yakarma ve duayı temsil ederdi. Kutsal yeri güzel koku doldururdu. Dirilmiş olan Mesih her zaman, Kendisinin Golgota’da kesin olarak sunduğu kurbanı temel alarak halkı için yakarmak üzere yaşar. “Adil olan İsa Mesih bizi Baba’nın önünde savunur. Kendisi günahlarımızı bağışlatan kurbandır” (1Yu.2:1-2; Bkz. İbr.7:25-27).

Tapınak çadırı ve eşyalarının neleri simgelediğini aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:


img

Kâhinler (Rahipler)

Daha önceden de bildirildiği gibi, Tanrı Musa’nın kardeşi Harun’un oğullarını, tapınak çadırında kâhinlik görevi yapmaları için atamıştı. Tapınak çadırında kurbanları sunmak ve tapınmayı yürütmekle görevliydiler. Tanrı kendileri için temsili giysilerin yapılmasını (Çık.28) ve bu kutsal hizmet için adanmış olduklarını temsiletmek üzere, yağla meshedilmelerini emretmişti. İnsanlar için yakaran ve kurbanlar sunan kâhinler olmadan Tanrı insanların arasında olamazdı.

Tapınak çadırı ve kurban sunan kâhinlerin önemine dikkat çekmek istiyorum. Bu, Tanrı’yla günahkâr insan arasında bir aracının gerekli olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. Tanrı’nın kutsallığı, Kendisine yaklaşanlarda da aynı türde bir kutsallığın olmasını gerektirir. Bu yüzden günahkâr, yasaya karşı gelen ve düşmüş durumda olan biz insanlar için de kurban kanı sunacak olan bir aracıya gerek vardır. Değiştirilemez ilahi ilke, Kan dökülmeksizin bağışlama olmaz ilkesidir (İbr.9:22). Bunsuz Tanrı’yla hiçbir ilişki olamaz ve bu bağlamda kan dökülmeksizin, Tanrı için hiçbir tapınma kabul görmeyecektir. (Herkesi, her şeyi ve her dönemi kapsayan Mesih’in kanıyla bu ilke yerine gelmiştir. Artık hayvanlar kurban edilmez, çünkü esas ve son “kuzumuz olan Mesih kurban edilmiştir” – 1Ko.5:7).